Çarşamba Kasım 13, 2024

YDK’lı tutsaklar: “Eril dilinize itaat etmeyeceğız!”

kaypakkaya-partizan
Dışarıdayken sokaklarda afişler astık, pazarlarda stantlar kurup bildiriler dağıtarak mahallelerde kapı kapı kadınları ziyaret ederek 25 Kasım’da sokaklarda buluşma çağrıları yapardık. Burada ise zılgıtlarımızla dışarıdaki kadınlara sesimizi haykırıyoruz. Koğuştan “Yaşasın kadın dayanışması” sesleri yükseliyor.

 

Televizyonda her akşam neredeyse düzenli olarak “ana akım” medyanın haberlerini takip ediyoruz. Günün ana başlıkları ülke gündeminde cereyan eden haberlerle geçiyor. Sonrasında ise gazetelerde 3. sayfa haberleri olarak geçen “baba” haberler yansıyor ekrana;

Yeni Şafak; “Kadın şoförün korkunç kazası kamerada!”

Posta; “Kocasına kızdı, bebeklerini bırakıp kaçtı!”

Habertürk; “Reddedilen travesti müşteriyi bıçakladı!”

Hürriyet; “Levent Yüksel’e 31 yaş küçük sevgili…” diye devam ediyor. Erk-ek medyanın bu başlıklarına “baba” haberler yakıştırmasını yapıyoruz.

Kullanılan eril dille kadın ve LGBTİ+’lara yönelik şiddet ve cinsel saldırılar normalleştirilmeye çalışıyor. Kadının aile içerisinde yaşadığı şiddet erkek egemen zihniyetten ayrı tutularak, “aile içi bir mesele” olarak ekrana yansıtılıyor. Ve kadından kutsal aileyi koruması beklenerek toplumsal roller iyice pekiştiriliyor. Kendisine uygulanan şiddet karşısında kadına itaat etme rolü biçiliyor. Ülke gündeminin yoğunluğu devam ederken erkek-devlet şiddeti sonucu her gün kadınlar katlediliyor. Otobüste, sokak ortasında tacize, şiddete maruz kalıyoruz. Çoğunun çetelesi tutulmazken, daha “çarpıcı” olanlar ise ekranlara taşınıyor. Taşınıyor da, nasıl taşınıyor? Büyük puntolarla! Manşetlere hem de! Sözde duyarlılık çağrılarıyla sunulan haberler, erkek egemen zihniyetin yorumlarıyla, şiddet ve cinsel saldırganlık adeta meşrulaştırılarak tekrar üretiliyor. Havuz medya, erkek devlet şiddetini teşvik etmeye devam ededursun; bizler yansıtılanları değil, kendi özgür dilimizle, kalemimizle, kadın bakış açısıyla yorumlamayı sürdüreceğiz.

Yok sayılanların ölümünde artış beklenemez!

25 Kasım vesilesiyle koğuşumuzda tatlı bir heyecana kapılıyoruz. Mirabel Kardeşler’in deneyimiyle bizlere devrettiği bu mücadele gününü coşkuyla karşılıyoruz. Ve tabii erk egemen medya da 25 Kasım’ı es geçemiyor. Çünkü binlerce kadın sokaklara çıkmış.

Evet, tam o görüntü yansıyor ekrana… Taksim’de, İstiklal Caddesi’nde binlerce kadın, şiddete karşı aynı ses olmuş haykırıyor; “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz!”… Ve heyecanımız kadınların coşkusuyla birleşiyor.

Bir sonraki haber ise Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Av. Özlem Zeygin’in kadına yönelik şiddetle ilgili düzenlenen bir paneldeki konuşması oluyor. Hepimiz kulak kabartıyoruz. Zengin konuşmasında “şiddetin artmadığı, ancak kalitesinin arttığı” şeklinde bir cümle kurarak önemli bir tespitte bulunuyor! Özellikle böyle bir günde yapılan bu açıklama ise çok manidar geliyor tabii bizlere. Öfkeleniyoruz bir kez daha… Kadın örgütlerinin yaptığı açıklamada “Verilere göre 2002-2009 yılları arasında kadın cinayetlerinin yüzde bin 400 oranında arttığı” belirtilirken; Zengin hangi verilere dayanarak şiddette bir artışın olmadığı tespitinde bulunabiliyor!? Çetelesi tutulmayan, yok sayılan erk-ek saldırganlığını kutsayanlar açısından kadın, LGBTİ+ ölümlerinin oranlarında elbette bir artış olması beklenemez.

Güneşle yükselecek kadınların isyanı!

Havalandırmaya çıkıyoruz. Güneş ışınları yüksek duvarlarla çevrili olan, havalandırmamızı teğet geçiyor. Olsun bugün bizim coşkumuz güneşe yükselecek, isyanımız göğü aşacak. Haykırıyoruz hep bir ağızdan “Jin, jiyan, azadi!” Azadi sözcüğü duvarlarda yankılanıyor. Kuşlar uçuyor etrafımızda. Düşlerimiz kuşlarla kol kola girerek özgürleşiyor dört duvar arasından. Türküler eşliğinde halay çekiyoruz, zılgıtlar yükseliyor. Her türküde uğurladıklarımızı anıyoruz, bir bir… Ekin’in, Özlem’in, Zilan’ın, Güzel Anne’nin, Hande Kader’in isimlerini haykırıyoruz.

Kadının yaşamına prangalanan aile, devlet, erkek, din olgularını anlatan bir tiyatro canlandırdık. Kadını zincirleriyle prangalayan olguları çembere alarak etrafında dönmesiyle başladı oyunumuz. Kadın bu çemberi yararak özgürlüğe doğru koşuyor. Ve hep birlikte toplumsal rollerini yıkan, özgürlüğe koşan kadınları selamlayışımızla tiyatromuz sona erdi.

Erkek egemen devletin ve kurumlarının devamcısı olanlar mücadele günümüz üzerinden konuşadursunlar, erkek şiddeti tarafından katledilen fakat yok sayılan her kadın ve LGBTİ+’ların çetelesini ısrarla tutuyoruz.

Dışarıdayken sokaklarda afişler astık, pazarlarda stantlar kurup bildiriler dağıtarak mahallelerde kapı kapı kadınları ziyaret ederek 25 Kasım’da sokaklarda buluşma çağrıları yapardık. Burada ise zılgıtlarımızla dışarıdaki kadınlara sesimizi haykırıyoruz. Koğuştan “Yaşasın kadın dayanışması” sesleri yükseliyor.

Taksim’de binler olup taşan kadınların sesine karışıyor sesimiz. Ve mücadelede yıldızlaşan kadınların sesi yankılanıyor kulaklarımızda…

Urfa T Tipi Hapishane’den Tutsak YDK’lılar 

877