Çarşamba Mayıs 8, 2024

18 MAYIS | Umudu Büyütmeye Devam Ediyoruz

"Kaypakkaya'nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya'nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar..."

 

Tam 50 yıl önce 1973’ün 18 Mayıs’ında 1971 silahlı devrimci çıkışının “komünist yüzü” İbrahim Kaypakkaya, Amed Hapishanesi’nde Kemalist faşist diktatörlük tarafından katledildi.

Kaypakkaya, o zamanın MİT raporlarına geçen ”İhtilalci komünizmin en tehlikeli örgütü” olarak görülen/kayıtlara geçen proletarya partisini ve halk ordusunu yoldaşlarıyla birlikte kurduğu için ağır işkenceler sonucu katledildi. İşkencede katledilmesinin nedeni onun Kemalizm ve ulusal sorun başta olmak üzere Türkiye devrimi hakkında yapmış olduğu değerlendirmelerdir. Öne sürdüğü görüşlerdir. İşte bu görüşler, TC devletinin yetkilileri tarafından “ihtilalci komünizmin en tehlikelisi” olarak görülmüştür. Bundan kaynaklı katledilmiştir.

Katledilmesini sadece bu kadarıyla sınırlamak da yanlış olur. Burada öncelikle ve önemle vurgulamamız gereken; Kaypakkaya’nın tezlerinde devrimin proletarya partisinin önderliğinde gerçekleşeceği meselesidir. O, ülkedeki devrimin niteliğini demokratik halk devrimi olarak tanımlarken devrimin yolu olarak silahlı mücadeleyi daha doğrusu Halk Savaşı stratejisini benimsemiş, devrimin öncü gücünün işçi sınıfı olacağı tezini savunarak “partimizin adının da Komünist partisi olmalıdır” tezini ortaya atmıştır.

Kaypakkaya, Amed zindanında tutuklu olduğu süre içerisinde mahkemeye öncesinde harita metod defterinin sayfalarına yazdığı “savunma taslağı”nın hazırlığı yapmıştır. O yazılarından da görülmektedir ki; Kaypakkaya mahkemeye çıkarılsaydı TC faşizmi ile daha kapsamlı bir hesaplaşma içerisine girecekti. O, ortaya koyduğu tüm tezlerin savunuculuğunu düşmanın işkencehanelerinde de yaptı. Bu ideolojik duruşu ve hesaplaşmayı mahkemede göze alamayacaklarını hesaplayanlar ise çareyi onu katletmekte buldular.

Kaypakkaya, öğrenci eylemlilikleri içerisinde başladığı devrimci mücadelesini, köylülerin toprak işgallerinde ve işçilerin grev çadırlarında, fabrika işgallerinde sürdürdü. Bu pratik çalışmalar içerisinde edindiği deneyim ve tecrübeyi ML süzgecinden geçirerek çıkardığı dersleri tekrar pratiğe uyguladı. Burada önemle üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne katılması ve bu direnişten önemli dersler çıkarmasıdır.

Evet Kaypakkaya, bu mücadele süreçleri içerisinde düzenle tüm bağlarını kopararak profesyonel bir devrimci olarak yeraltı faaliyetini örgütlemiştir. İşte tam da bu süreç içerisinde pratikten çıkardığı dersleri siyasetin/bilimin süzgecinden geçirerek bilimsel tahliller yapmıştır. TC devletinin kurucu sınıflarını tahlil ederek devleti komprador burjuvazi ve toprak ağalarının faşist bir diktatörlüğü olarak ortaya koymuştur. Bu diktatörlüğün ideolojisinin de Kemalizm olduğunu net olarak ifade etmiştir.

TC devletini oluşturan ideolojik temelin tekçi -tek vatan, tek millet, tek bayrak-, Türkçü ideolojisiyle hesaplaşmaya girişmiştir. Ve yine Türkiye toplumunu inceleyen/ tahlil eden Kaypakkaya, yazılarında -Beş Temel Belgede- ülkemizin çok uluslu bir ülke olmasından hareketle Kürt ulusal sorununun demokratik halk devrimiyle çözüleceğini ortaya koymuştur. Kürt ulusunun özgürce ayrılma, ayrı devlet kurma hakkını yazılarında net olarak ortaya koymuştur.

 

Kaypakkaya, hesaplaşma ve kopuştur!

1971’in devrimci önderleri geçmişle hesaplaştılar ve tarihsel bir kopuş gerçekleştirdiler. 50 yıllık revizyonist, parlamenterist ve legal çizgi ’71 devrimciliğinin ihtilalci çizgisi sayesinde hesaplaşılarak aşıldı. Kaypakkaya daha öğrencilik yıllarında, mücadeleye ilk atıldığı dönemde hem pratik yaşamda hem de siyasi yazılarında bu reformist, çizgiyle hesaplaşmıştır. Buna en iyi örnek o tarihlerde Aydınlık, Türk Solu… dergilerinde yazdığı yazılardır.

Türkiye İşçi Partisi’nin 4 Ekim’de devrimci birikimin en yüksek olduğu İstanbul’da Taksim alanında düzenlediği mitinge katılan/izleyen Kaypakkaya, bu mitingdeki pankartlardan, atılan sloganlardan kürsüde yapılan konuşmalardan verdiği örneklerle bu mitingin TİP’in reformizminin iflası olarak nitelediği 14 Ekim 1969 tarihli yazısında;

”Yarın emekçi halkımızın oylarıyla meclise bizler dolacağız”, ”Seçim günü oyumuzu kendi partimize verdik mi bitecek bu sömürü, soygun…”, “Bunu oylarınız gerçekleştirecek, TİP’e oyumuzu verelim, kendimiz iktidara gelelim.” Bu sloganlarla “Bağımsız Sosyalist Türkiye”yi kuracağını sanan TİP yöneticileri konuşuyordu” kürsüden diye eleştiriyor, kurtuluşun yolu olarak parlamentoyu/seçimleri gösterenleri oportünistler olarak damgalıyordu. Ve ardından ”Artık kitle hareketlerine damgasını vuranlar proleter sosyalistlerdir” diyordu.

Kaypakkaya, 50 yıl sol adına hareket eden reformistler, parlamentaristlerle, revizyonistlerle hesaplaşırken diğer yandan da ortaya koyduğu tüm tezlerinin savunuculuğunu düşmanın kendisini en güçlü hissettiği işkencehanelerde de savundu:

“Bahsettiğim örgütten kopuk kişisel nitelikteki faaliyetlerim TKP-ML ve TİKKO saflarına katılıncaya kadar sürmüştür. Sonradan katıldığım bu örgütlere girme zamanımı hatırlamıyorum. TKP-ML ve ona bağlı TİKKO örgütlerinin kimler tarafından kurulduğunu ve yönetildiğini bilmiyorum. Yalnız bu örgüt saflarına katıldığımı ve onun illegal üyesi olduğumu saklamıyorum. Bu örgüt içerisindeki çalışma yöntemim ve örgütün kuruluşuna esas olan düşünceler bahsetmiş olduğunuz yayınlarda geniş ölçüde yer almaktadır. Özellikle Şafak Revizyonizminin Tezlerinin Eleştirisi, Milli Mesele, Türkiye’de Kemalist İktidar Dönemi ve İkinci Dünya Savaşından Sonraki Gelişmeler ve 27 Mayıs Hareketi, Kızıl Siyasi İktidar Öğretisini Doğru Kavrayalım başlıkları altındaki kapsamlara imzamı atmaya hazırım. TKP-ML’nin görüşleri söz konusu tez ve yazılarda belirtildiği ve önerildiği gibidir. Bunun dışında şimdilik geniş açıklamaya girmeye lüzum görmüyorum. Bahis konusu örgüt fikirlerini ortaya koyan muhtevayı aynen kabul ediyor ve kendi görüşüm olarak ifade ediyorum. Ben bütün bunları samimiyetle inandığım Marksist Leninist düşünce uğrunda yaptım ve sonuçtan da pişman değilim. Asla pişman olmadım.” (Sorgu Tutanağı, 21 Nisan 1973)

İşte bu ideolojik duruştur Kaypakkaya’nın düşmanla hesaplaşması.

Kaypakkaya’nın kurduğu parti ve oluşturduğu program etrafında elli yıldan fazla bir süredir kavgasını sürdüren yoldaşları büyük bir mücadele ve direniş geleneği yarattılar. Kaypakkaya’nın görüşlerini büyük bedeller ödeyerek bu günlere taşıdılar, taşımaya devam ediyorlar… Onun yoldaşları/ardılları umudu büyütmeye devam ediyorlar…

1362

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Özgür Gelecek

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar