Cuma Nisan 26, 2024

18 Mayıs vesilesi ile İbrahim Kaypakkaya’nın düşünme ve inceleme yöntemi üzerine

Doğada olsun toplumda olsun hemen her olgu zıtların birliği ve çatışması yasasına göre oluşur. Bu nedenle bir olguyu anlamak için olguyu diyalektik biçimde incelemek gerekir. Diyalektik; olgunun gelişme yasası olduğu için aynı zamanda onu inceleme yöntemi de odur. Eğer olgunun nasıl oluştuğu bilinirse nasıl inceleneceği, nasıl değişikliğe uğratılacağı ve hangi yöntemle davranılacağı bilinmiş olur.

İbrahim yoldaş her şeyden önce nesnel gerçekliğe, onun gelişim yasalarına önem vermiş, inceleme yöntemini bu şekilde oluşturmuş, yani her bilgi alanının kendine özgü yöntemleri olduğu gerçeğinden hareket etmiştir. İbrahim yoldaşın görüşleri; Türk hâkim sınıfları, liberal burjuva aydınları ve revizyonistler tarafından “tehlikeli” olarak görülmüştür. Kin ve nefret kazanmıştır. Gerçi bu onların sınıfsal karakterine denk düşmektedir. Çünkü sınıflı toplumda her birey, her kesim kendi sınıfsal karakterine göre tavır alır. Hâkim sınıflar ve burjuva liberal aydınlar İbrahim yoldaşın savaş ilan ettiği Kemalizm’i ve modern revizyonizmi savunuyor, koyu faşizmin hüküm sürdüğü ülkemizde bu tür saldırıların olmamasını beklemek, Kemalizm’den, işçileri, köylüleri, Kürt ulusu ve azınlık milliyetleri ezmemesini, onların yararına davranmasını beklemek olur.

Açıktır ki mesele bununla sınırlı değildir.

Tarihi gerçeklik İbrahim yoldaşın ileri sürdüğü görüşlerin mesnetsiz, boş ve dayanaksız olmadığını, yani sınıflar tarihinin gelişim yolundan sapmış, dar ve kaba görüşlere sahip olmadığını göstermiştir. Aslında İbrahim yoldaşın düşünce sistematiği, 71 devrimciliğinde kafalarda oluşan sorulara cevap arama ve bulma biçimindedir. İbrahim yoldaş Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimini iyi özümsemiştir. Bu nedenledir ki MLM’nin bilimsel gücü, objektif durumun da etkisiyle İbrahim gibi bir önderi yetiştirmiştir. Çünkü MLM kendi içinde tutarlı ve müthiş uyumludur. Bu bilimden feyiz alanlara burjuva düşünüş, yaşayış ve davranış biçimlerinin, her türlü sapmaların peşinden gitmemenin yolunu gösterir, onlara uzlaşmayan bir dünya görüşü sunar.

İbrahim yoldaşın olgulara ve olaylara bakışı materyalisttir. Dünya ve ülke gelişmelerine, özellikle işgal altındaykenki ülkemizde işgalci güçlere, onların işbirlikçi kurumlarına ve ideologlarına karşı verilen her ilerici mücadeleyi savunmuştur. Güdük de olsa Kemalistlerin anti-emperyalistliğini önemsemiş, ama düz bir mantık gütmemiş, itilaf devletleri saflarında neden yer almadıklarını bilimsel bir kuşkuculukla ele almıştır, “Dışarda sosyalist Sovyetler Birliği’ne, içeride komünistlere, işçi sınıfına ve diğer emekçi halka karşı onlarla el altından işbirliği yapmayı da ihmal etmedikleri gerçeğini görmüş” ve bundan dolayı Kemalist devrimi, Türk ticaret burjuvazisinin, toprak ağalarının, tefecilerin, az sayıda sanayi burjuvazisinin, bunların üst kesimlerinin devrimi olarak tanımlamıştır. Yani devrimin önderleri, Türk komprador büyük burjuvazisi ve toprak ağaları sınıflarıdır. “Devrimde milli karakterdeki orta burjuvazi önder güç olarak değil, yedek güç olarak yer almıştır” diyerek teşhir etmiştir. Ama bu tarihi gerçekleri kendi geri emelleri için tesyüz eden ve “Milli kurtuluşumuz savaşımız, milli burjuvazinin önderliğinde yürütüldü ve milli ihtilalin önderi de M. Kemal’dir.”, “M. Kemal’in tam bağımsızlık ilkesinin mirasçısıyız” diyen, ilerici gösteren Şafak revizyonistlerine karşı durmuş, kafa karıştırıcılıklarını tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur.

Kürt Ulusal Sorununda Şovenizme Barikat!

İbrahim yoldaş materyalist bir bakış açısına sahip olduğu için, subjektivizme düşmeden görüşlerini doğru bir şekilde ortaya koydu ve kararlı bir biçimde savundu. Böylece materyalist temelden her türlü sapmanın ne kadar zararlı olduğunu, olacağını göstermiş oldu. Onun bu berrak görüş sistematiği Seçme Yazılar’ında ardıllarına ışık saçmaktadır.

İbrahim yoldaş tarihsel olguların içine gömülüp kalmadı. Onları sınıf mücadelesinin pratiğinde, sınıf mücadelesinin yaratımlarında ete kemiğe büründürdü… Kızıl siyasi iktidarların var olması ya da yaratılması meselesinde Mao yoldaşın “sağlam bir kitle temeli” önermesini tarihsel olarak inceledi ve Türkiye Kürdistanı’nda, özel olarak Dersim’de var olduğunu gördü. Oysa Şafak revizyonistleri geçmiş köylü ayaklanmalarını böyle ele almadı, “Selçuklu ve Osmanlı döneminin köylü ayaklanmalarını bir tarih yazarı gibi sıralıyor, ama köylü hareketlerinin meydana geldiği yerlerde bugün kuvvetli bir kitle temelinin mevcut olup olmadığını yani meselenin özünü bile ele almıyor” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 498)  olduklarını net bir şekilde ortaya koydu, bu ilkeden ne anladıklarını gözler önüne serdi.

İbrahim yoldaş gelişmeleri nesnel gerçeklik içinde ve şeyler arasındaki bağıntıda ele almış, görüşlerini bu şekilde derinleştirmiş ve geliştirmiştir. Şeylerdeki algısını, halk, sınıf ve katmanları kavrayışına onların ekonomik temellerine doğru götürmüştür.

İbrahim’in Türkiye’nin makus tarihine bakış açısı, geçirdiği safhaları irdelemesi, Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimine ulaşmasındaki en önemli ilerlemesidir. Mesela O, “İttihat ve Terakki içinde palazlanamayan kesim, yani orta burjuvazi de varlığını devam ettiriyordu. Kurtuluş Savaşı içinde burjuvazinin bu kanadının da son derece rol oynadığı açıktır. Biz önceleri kurtuluş savaşına milli karakterdeki orta burjuvazisinin önderlik ettiği görüşündeydik. Fakat Stalin’in yoldaşı ve Şnurov yoldaşı daha dikkatli olarak inceleyince bu görüşün yanlış olduğunu gördük.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 348) demiş, Kemalizm ve benzeri konulardaki görüşleri üzerinde etkili olan muğlaklık ve netsizlik, yerini bütünlüklü ve uyumlu bir görüşe bırakmıştır.

Çok berrak ve net bir şekilde Kürt ulusu üzerinde uygulanan imha ve inkar politikasını açığa çıkarmış ve çıkış yolu göstermiştir. İbrahim yoldaş sistemi, sistemin işleyişini, kurumları, kurumların yapısını, halk kitleleriyle ilişkisini, ilişki biçimini iyi gözlemlemiştir.

Kemalizmin çeşitli kurumlarıyla halk kitleleri üzerinde faşist bir diktatörlük kurduğunu net bir şekilde tespit etmiştir. Kemalist devletin kendi iç dinamiklerine dayanmadığını, emperyalistlere dayandığını, göbekten bağımlı olduğunu gören İbrahim yoldaş, tüm dikkatini ve gözlemini bu yapı üzerinde yoğunlaştırmıştır. Bu nedenledir ki, İbrahim yoldaşın önemli görüşlerinden biri, Kemalizm üzerine incelemesidir ve bu incelemesi, Türkiye devrim hareketine ışık tutar niteliktedir.

Şafak revizyonistlerinin Kemalist iktidara “milli burjuva iktidarı” demeleri ve bunu, Lenin, Stalin, Şnurov yoldaşların “milli burjuva” demelerine dayandırmaları İbrahim yoldaş tarafından eleştiri konusu yapılmış ve gerçek ortaya çıkarılmıştır. “Lenin, Stalin, Şnurov yoldaşlar Kemalist devrimden bahsederken milli burjuva kavramını Türk olan burjuva anlamında kullanmaktadır. Bu kavramı daha sonra, yeni anlamıyla Mao Zedung yoldaşta görmekteyiz. Lenin, Stalin, Şnurov yoldaşlar, Kemalist devrime; milli burjuva devrimi derken kastettikleri komprador olmayan burjuvazinin devrimi değildir. Kastettikleri Türk olan burjuvazinin devrimidir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 346-347) Böylece Şafak revizyonistlerinin yarattığı kafa karışıklığı ortadan kaldırılmıştır.

Şafak revizyonistlerinin Kürt ulusal sorununu inkardan gelmesini, “Kemalist diktatörlük, azınlık milliyetleri ve özellikle Kürt milletini amansız milli baskı politikasıyla ezdi, kitle katliamlarına girişti, Türk şovenizmini bütün gücüyle körükledi.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 360) ifade ederek, şovenist yanını su yüzüne çıkardı. Bununla kalmadı, bu konudaki görüşlerini geliştirdi.

Şafak revizyonistlerinin “tarihte Kürt milletine ve diğer azınlık milliyetlere yapılan milli baskıları tasvip ediyor, M. Kemal’in Sivas Kongresi’nde; ‘Türkiye’de Türkler ve Kürtler yaşar’ demesini alkışlıyor, İsmet İnönü’nün Lozan’da ‘ben Türklerin ve Kürtlerin temsilcisiyim’ demiş olmasını hararetle karşılıyor ve bunları kendine dayanak yapıyor” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 525-526)  diyerek beslendikleri kaynağı ortaya çıkardı ama bununla kalmadı; Kemalistlerin bu sözleri neden sarfettiklerini de deşifre etti: “M. Kemal Sivas Kongresi’nde merkezi otorite diye bir şeyin mevcut olmadığı veya iyice çöktüğü şartlarda Kürtlerin varlığından sahte bir edayla bahsederek gerçekte Kürt milletinin muhtemel bir ayrılma hareketini engellemek, kendi kaderini tayin hakkına set çekmiştir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 264) 

Cumhuriyetin kurulmasından sonra değişik dönemlerde ve biçimlerde baş gösteren isyanlar İbrahim yoldaşı doğrulamaktadır. Kuşkucu ve araştırmacı yanıyla İbrahim yoldaş hem Kürt ulusal sorununda hem Kemalizm meselesinde hem de diğer birçok devrim meselesinde TDH’nin önünü açmış, ufkunu genişletmiştir.

Başkan Mao’nun iyi bir öğrencisi

Krizden krize sürüklenen emperyalistler, dünyanın her köşesinde zorbalıklarını ve saldırganlıklarını artırır, sermayenin selameti için en gerici, en tutucu, en bağnaz iktidarları güçlendirir, destekler. Bu bakımdan İbrahim yoldaş 12 Mart darbesiyle faşizme geçici bir şeymiş gibi bakan Şafak revizyonistlerine; “Türkiye gibi yarı-sömürge, yarı-feodal ülkelerde zayıf ve güçsüz burjuvazi, halkın mücadelelerini daima kanla ve zorbalıkla bastırmaya ve bu şekilde ayakta kalmaya çalışır. Yani burjuvazinin zayıf ve güçsüz oluşu onu faşizme iter. İkincisi; toprak ağalarının mevcudiyeti burjuva demokrasisine feodal bir karakter verir. İktidara ortak olan toprak ağaları feodal demokrasinin kanunu olan sopayı ve cebiri burjuva özgürlüklerinin yerine geçirmek için sürekli bir çaba harcarlar. Türkiye’de demokrasinin ta başından beri faşizan ve feodal bir karakter taşımasının sebebi budur” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 432)  dedi ve “demokrasi” hayallarine güçlü bir darbe vurdu. Türkiye’de “düzenin temelleri yıkılmadan faşizmin sosyal dayanağı olan sınıfların iktidarı çökertilmeden faşizm tehlikesi savuşturulamaz. Faşizmin soluğunu kesecek mücadele de ancak ve esas olarak, iktidarı halk sınıflarının eline geçirmesini sağlayacak olan proletarya önderliğindeki halk savaşı mücadelesi olabilir.” (İbrahim Kaypakkaya, Bütün Eserleri, Umut Yayımcılık, Mayıs 2013, s. 433) 

Bu parlak görüşlere, Mao yoldaşı okuduktan ve onun halk savaşı stratejisini kavradıktan sonra erişebilen İbrahim yoldaş, aldıklarını ülke gerçekleriyle bütünleştirebildi, Türkiye devriminin yolunu çizdi. Böylece parlamentarist, pasifist anlayışlarına büyük bir darbe vurdu. Devrimin kırlardan şehirlere doğru gelişeceğini, iktidarın işçi-köylü ittifakı biçiminde verilecek gerilla savaşıyla parça parça alınacağını ama esas olarak oluşturulacak ya da geçilecek düzenli orduyla burjuvazinin alaşağı edileceğini söyledi. Türkiye devrim hareketine önemli bir katkı yaptı. Çünkü o, gelişmeleri materyalist bir bakış açısıyla ve diyalektik bir yöntemle ele almış ve incelemiştir.

Bu yaklaşım bize, bütünselliği ve kendi içinde uyumluluğu gösterir. Ayrıca bu bize, çizdiği devrim yolunu, kır-kent diyalektiğini özlü biçimde kavradığını gösterir.

İbrahim yoldaşın halk savaşı stratejisini geliştirmesinde, 15-16 Haziran büyük işçi direnişi tayin edici olmuştur. Çünkü o; büyük işçi direnişinden devrimin şiddet yoluyla gerçekleşeceğini çıkarmıştır. Gerçek kahramanın kitleler olduğunu, bir avuç seçkin aydın gruba, orduya bel bağlanamayacağını, şehirlerde zaman zaman ortaya çıkacak işçi ayaklanmalarının kırlık bölgelere çekilmesi gerektiğini, aksi takdirde yenilmeye mahkum olacağını, mücadeleye devam etmenin ancak gerçekten devrimci bir örgütlenmeyle, illegal bir temel atarak ve çalışmaları bu temel üzerine inşaa ederek mümkün olabileceğini, 15-16 Haziran direnişinin ülkemizde devrimin objektif şartları olduğunu ispatladığını gördü ve tespitini bu gerçeklik üzerinde yaptı.

Bu, İbrahim yoldaşın doğru algısı ve MLM’yi iyi özümsemesinden ileri gelmektedir.

Kemalizm; işçiler, köylüler, şehir küçük burjuvazisi, küçük üretici memur, esnaf, demokrat aydınlar, ilerici, yurtseverler üzerinde askeri faşist bir diktatörlük kuran, emekçilerin iliğine kadar sömürülmesinin ideolojisidir: “Türk burjuvazisinin emperyalistlerle savaş yıllarında gizli bir şekilde girdiği siyasi işbirliği, savaştan sonra iktisadi alanda da gelişmiş ve zaten tasfiye edilmeyen yarı-sömürge yapı, bu işbirliğini daha da kaçınılmaz hale getirmiştir. Türk burjuvazisi zenginleşmek istemektedir, oysa sermayesi çok cılızdır. Büyük ve bol sermaye emperyalist burjuvazinin elindedir. Onunla rekabet etmek ölüm demektir. Elverişli bir paya razı olmak, onunla işbirliği etmek en çıkar ve kârlı yoldur. Türk burjuvazisi de bir yandan bu yolu tutmuş, öte yandan işçi sınıfını ve emekçi halkı insafsızca sayarak ve ezerek, sermayesini büyütmeye, hakimiyetini perçinlemeye çalışmıştır.”

Emekçiler, emperyalistlere bağımlı olan komprador burjuvazinin ağır sömürüsü altındadır. Böylesi ağır koşullarda emekçiler karın tokluğuna çalışmaktan başka bir şey yapmamak durumunda kalmışlardır. Bu ağır sömürüde yaratılan artı değer ülke içinde kalmamış, doğrudan emperyalist tekellerin kasalarına girmiştir. Ki bu; emperyalistlerin servetlerine servet katmanın vazgeçilmez yoludur.

Büyük Proleter Kültür Devriminin Işığında!

Kemalizmin ulusal bağımsızlıkçı olmadığı, emperyalizme göbekten bağımlı olduğu tespiti; İbrahim yoldaşın hem Kemalizm’in niteliğini doğru ortaya koyması hem devrimin yolunu çizmesi bakımından önemli bir tespittir.

İşçilerin, köylülerin emeğiyle yaratılan artı değerin ülke içinde kalmaması, emperyalistlerin kasasına gitmesi ülkenin “gittikçe daha çok bir yarı-sömürge ve gerici emperyalist dünyanın bir parçası haline” gelmesidir.

Ancak benzer durum tarımda da görülebilmektedir. Emperyalist ülkelerde büyük tarım çiftliklerinin üstünlüğü arttıkça, modernizasyon teknik yapısı geliştikçe, sömürge, yarı sömürge ülke tarımını tasfiyeye yönelmekte, binlerce küçük üreticinin topraklarından olmasına, ser-sefil hayat yaşamasına sebep olmaktadır.

Emperyalist tekeller bağımlı ülke ekonomilerini tasfiyeye uğratarak tekelciliklerini tarım alanında da göstermektedirler. Böylelikle sömürge, yarı sömürge ülkeleri daha fazla bağımlı hale getirmektedirler. Fakat aşırı üretim, aşırı kar dürtüsü üretim anarşisini körüklediği için krizler kaçınılmaz olmakta, pazar daralmaları yeni paylaşım savaşlarını kaçınılmaz kılmaktadır.

İkinci paylaşım savaşında faşist üçlü mihrakın Sovyetler Birliği’ne saldırması ve ama yiğit Sovyet proletaryası, emekçi halklarının dirençle, saldırılara karşı durması, geri püskürtmesi, Doğu Avrupa’da, Balkanlar’da devrimlerin olması, Çin devriminin yeni bir çığır açması, Asya, Afrika, Latin Amerika’da devrim dalgasının yükselmesi; Çin’de kapitalist yolcularına karşı Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin başlatılması dünyaya yeni bir devrim dalgası yaymış, birçok ülkede genç komünist partilerinin kurulmasına vesile olmuştur.

İbrahim yoldaş; 68 Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ışığında, 15-16 Haziran büyük işçi direnişinin kızgın ateşinde yoğrulmuş Marksizm-Leninizm-Maoizm bilimini özümsemiş Türk-Kürt uluslarından ve çeşitli milliyetlerden Türkiye Proletaryası ve emekçi halkının Komünist Partisini kurarak, kurtuluş yolunu göstermiştir. 

41691

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Sayfalar