Pazartesi Mayıs 6, 2024

2 Şubat…

“Herkes işini yapsın” dedi gerilla birliğinin komiseri toplantıyı bitirdi. Bitirmeden önceki son sözleri yüzü kadar net, gözleri kadar berraktı. Toplantı bitiminde mangalarına çekilen tüm gerillalar iki gündür süren ve bu akşam son bulan eleştiri-özeleştiri toplantısının muhasebesini yapmaya başladılar. Ve hepsi de “Herkes işini yapsın” sözüne odaklanmıştı. Aslında mesele bu kadar basit ama bir o kadar da karışıktı gerillalar cephesinde. Gerillalar yoğunlaşma içindeyken sözün sahibi de manganın girişindeki tüneli, gökyüzünün ferahlığına kavuşmanın sabırsızlığıyla geçti. Tünelin sonundaki zifiri karanlığın karşısında dimdik durarak yüzüne dokunan kar tanelerinin ritminde iki gündür süren toplantının gerillalar üzerindeki etkisini düşünüyordu.

Gece bir kaplumbağa misali ilerleye ilerleye yol alıyordu. Akşam yağan yoğun karın ardından gökyüzü sakinleri birer birer lamlarını yaktılar ve aydınlatmaya başladılar yeryüzü sakinlerini. Akşamla birlikte başlayan sessizlik gece de sürdürülüyordu tabiat ananın çocukları tarafından. Bu sessizliği ilk bozan ilk uyanan çocuk oldu. Uzun boylu yeşil gözlü dalgalı saçları olan Tağar’dı ilk bozan sessizliği. Uyanır uyanmaz bir bebek misali ağlamaya başladı olgunluğunu unutarak. Diğerlerinin uyanmasıyla tabiat ananın da uyanması bir oldu. Karanlıklar içinde bir süredir tabiat anayı ve çocuklarını izleyen dış nöbetçinin dünyanın hiçbir yerinde bulamayacağı bu seyri nöbeti devralmaya gelen yoldaşı bozdu. Tabiatın ve çocuklarının sesine birbirine nöbet aktaran gerillaların sesi de eklendi.

Tabiatın çocukları koştururken

Bir gerilla bir diğerine

Gece gündüze

Dört beşe devrediyordu yerini

Bir hezenin çatlama sesi duyuldu. Tavan aralarında dolaşanlar da sese kulak kesildiler. Toprak ürperdi, ürpertinin vermiş olduğu sıcaklıkla Üzerindeki üşüyen kar erimeye başladı. Süzülen karın üzerinde duran güvercin, ayağının altında bir şeylerin kaydığını hissederek ne olduğunu anlamaya çalıştığı sırada hezenin çıtırtısı müthiş bir böğürtüye dönüştü. Güvercin doğal bir refleksle gökyüzüne doğru kanat çırpmaya başladı. Güvercinin kanat çırpışındaki acıya uyanan gerillalar nöbetçi yoldaşın “Kadın yoldaşlar” diyerek koştuğunu fark etti. Ne olduğunu anlamayanlar etrafa bakındılar ve istem dışı onlar da koşmaya başladı. Aynı yöne, aynı olaya ve aynı acıyı paylaşmak için karşılarına çıkanın ne olacağını düşünmeden.

Gerillanın üç saniyesini alan bu koşu sırasında milyonlarca düşünce geçti akıllarından. Düşünce dünyasında ilk sıyrılan ilk kurtulan oldu. Karşılaştığı manzara karşısında yere yığılıp kalmak varken “Kazma küreği getirin” diye bağırdı. Ve o anda kazma kürek ellerinin arasındaydı. Artık görev enkazı kaldırmaktı büyük bir hassasiyetle yönetirken üşüyen eller kazma ve küreği enkazın altından gelebilecek en ufak bir sese odaklamışlardı. Bu odaklanma o kadar güçlüydü ki “Yoldaşlar değişelim” sesini bile duymuyordu çalışanlar. Beyinler en kısa süre içerisinde en hızlı biçimde enkazın altında kalanları çıkarmaya kilitlenmişti. Yoldaşlarına yakınlaştı düşüncesiyle kazma küreği bir kenara bırakıp elleriyle eşelediler beyaz örtüyü. Eller toprakla buluştuktan sonra bir sıcaklık hissettiler ve bu sıcaklığın enkaz altındakilerden birine ait olduğu hesaplayarak daha bir hassaslaştılar. Umutları, düşledikleri canlı bedenlere ulaşmaktı ve bunun için ödemekten kaçınacakları hiçbir bedel yoktu.

Çok hızlı çalışan eller büyük bir hassasiyetle eşerken toprağı bir anda durdu. Durmanın anında gözlerin gördüğü yüzün dün konuşan netlikte olduğunu fark ettiler. Akşam aldıkları talimata uyarcasına devam ettiler. Eller hareketsiz vücudu hissederken gözler, gördüğü sahne karşısında hiçbir şey yapamamanın utancıyla kaçan güvercinin peşi sıra bakıverdi. “Senin bir kabahatin yok” der gibisinden ürkek güvercinlere derdini anlatamayan gözler hareketsiz bedenin üzerindeki toprağı temizlemekte olan ellere döndü ve bedenin sahibi düşündü. Bu kadar canlı ve küçük vücuda rağmen o kadar yoğun güçlü düşünen, emek harcayan yoldaşlarını düşündü. O ise en güçsüz anında güçsüz yoldaşlarına güç katandı.

Eller eşelemeye, eşeledikçe hızlanmaya devam ediyordu. Ellerin ilk bulduğu beden hareketsizdi ama yine de güç olmuştu nasırlı elleri. Bir el çıkardılar çamurun içinde ama pürupaktı çamura rağmen. Toprağı eşeleyen gerillalar müthiş bir güç ve hınçla dolduruyorlardı vücutlarını ve bu duygular dışa öyle bir yansıyordu ki tabiat ananın patlamaya hazır bir volkan olan çocuğuna benziyordu. Onlarda anlamıştı, göçük altında kalanların bir an önce çıkarılmaları gerektiğini. İlk çıkarılan yoldaş ne hareketsiz olsa da diğerlerine karşı umutlarını yitirmek istemiyorlardı. Elleri ellerde, gözleri göçükte, kulakları sessiz olan nefeslerdeki çığlıklarda takılı kaldı.

Arada bir değişiyordu eller. Biri 12 yıldır dağların toprağını eşeliyordu çeşitli şekillerde. Kurşun yarasını, tetik boşluğunu, toprağı ve emeği hissediyordu. Ve on yıldır birlikte faaliyet yürüttüğü Emel’i ve Dersim’in son 5 yıllık faaliyetini birlikte paylaştıkları Eylem’i, Dilek’i, Özlem’i ve Sevda’yı hissettiler. İlk fark ettikleri Emel’di. Nabzına baktılar, yanıldıklarını sandılar. Bir daha, bir daha denediler, yanılmayı dileyerek umutlarını yitirmediler. Bu beden de yetmemişti. Umut fidanı, ikinci hareketsiz bedenin kökü bilinç toprağında yeni fidanlar olmaya doğru karışmıştı toprağa. Zaman sanki kaplumbağa sırtında yol alıyordu. Işık kadar hızlı ve bir yanardağ gibi güçlü olmak istiyorlardı. Göçük altında üç can vardı, amaçları onlara ulaşmaktı. Bunu bilerek çalıştılar. Ayaz soğuğuna rağmen, soğuğu hissetmeden akan terin sıcaklığıyla çalışmaya devam ettiler.

Zaman geçmek

Eller durmak

Ten gitmek

Şafak gelmek

Yıldız sönmek

Güneş doğmak

Toprak bitmek

Umut tükenmek

Bilmiyordu.

2 Şubat sabahında

Ve her değişen, balıkçının ağı çekmesi gibi çalışıyordu. Yerini yoldaşlarından birine bırakan gerilla eğitim mangasına doğru yürümeye başladı. Mangaya girdiğinde iki hareketsiz bedeni sarmakta olan yoldaşlarını gördü. Cansız ama canlanan, gözbebeklerindeki ışık solmayan, yüzlerindeki tebessüm silinmeyen yoldaşlarına baktı. İçinden “Eylem yoldaş, Eylem yoldaş”  diye bildi sadece. Gözleri doldu ama dik durmaya çalıştı karşılarında. Tıpkı onlar gibi.

İlk geldiği günü hatırladı biri. Şimdi daha iyi anlıyordu Eylem yoldaşın var olanı nasıl değiştirme iddiasında olduğunu. Kötüden iyiye yürüyüşü ve anlamlandırmaya çalıştığı yoldaşlığı. Ağır yükü omuzlayıp nasıl kavgaya sarılmaya çalıştığını anımsadı. Ezilen, hor görülen, küçümsenen kadını ayakları üzerine nasıl doğrulttuğunu hatırladı.

“Eylem yoldaş” diye bildi bir kez daha, daha fazlası değil.

“Dikkat edin” sesleri düşünce denizinden kopardı gerillayı.

“Ne olur bu sefer gülen gözleri ile gelsin ve baksın bize gelen. Gitmesin, konuşsun ve görsün yüzümüzü, görelim gülen yüzünü. Sevincimizi anlatalım ona. Duyalım sesini, nefesi değiştirsin havamızı.”

Olmadı. Yine aynı tabloydu nabzını ölçtüklerinde öncekilerle. Ama yine de inanmak istemiyorlardı hiçbirine.

Duygu dile döküldü, konuşmaya başladı.

“Geldi dağların Dilek’i

Gerillanın Dilek’i

Telli duvaklı

Yüzündeki umut ile

Umut oldu

Canlı bekleyen

Canlı dileyen

Yoldaşlarına

Hoş geldin Dilek’imiz

Umudun, umudumuzla

Çaban, çabamızla

Atmasa da kalbin

Yaşıyor düşüncelerin

Bak, yaşıyor işte kavgan

Sadece bugün Rojbaşa geç kalktın.”

Dilek’i götürdüler mangaya. Komutanı ve önderinin yanına yatırdılar usulca. Mutfakta yine dumanlı hava hiçbir tıkırtı, hiçbir gürültü yoktu tabiatın yakarışından başka. Bir cenazeye yakılan ağıt değil, çığlıktı, isyandı, haykırıştı yaşananlara. Bir bir çıkarken bedenler göçük altından, engelleyemediği kazanın sorumlusu durumunda hissediyordu kendini. Bak bir daha geçiyordu yaşamındaki canlı ritmi unutturmamacasına. Sevda’ydı bu kez adı. Hasta diziyle nice yükler kaldırmıştı. Neylerdi ki ölümün yükü.

Son kalana da ulaşıldı toprak altında. Yılların gezginliğiyle adımladığı dağlarda solumuştu yaşamın havasını. Kopmaz bağlarla sarıldığı toprak ana, yeni bir mekan olmuştu ona. Yavaş yavaş çıkardılar ve taşıdılar ölümü ortak paylaştıklarının yanına. Yılların ayrılığına Özlem duyarak geldiği dağlarda son sözünü devrettiği yoldaşlarına.

Saat 8.

8’i 1 geçiyor

2 geçiyor

3 geçiyor…

8, 9, 10 geçiyor

Zaman, saymayı yeni öğrenmiş bir çocuk misali, ağır aksak gidiyordu. Saniyeler bir bir devrediyordu bir sonrakine. Zaman emeklemeyi öğrenmeden yürümeye çalışan çocuk misali bugün. Zamana inat enkaz temizleniyor. Ne konuşan, ne susan, ne dinleyen. Herkes iş yapıyor, “İşini yapıyor”. 2-3 gerilla enkaz altındaki eşyaları çıkarıyordu. 8 metrekare bir manga. Manga duvarında kendinden öncekilerin kanıyla boyanmış orak-çekiç-yıldız bayrak. Önünde ölüme isyan eden yaşamlarıyla 5 karanfil. Önlerinde sıraya dizilmiş devredilen bayrağı taşıyanlar. Sıkılı yumruklar, edilen kavga antları ve omuzlara alınmayı bekleyen 5 yürek.

Mezar yerleri hazırlanmış ve kapanmayı bekliyordu. Kar eriyene kadar sırayla hazırlanan beyaz örtünün altına kondu bir kez daha hepsi.

Çalışanlar devam ediyordu. Onlara ait olan izleri çıkarmaya toprak altından. Giden 5 yürekti, gerçek olan yaşananın kendisiydi. 5 kadın onları yeniden can suyuna kavuşturan kavganın önünde. Son kez selam durdular, sonsuza dek birlikte yürüyeceklerini haykırarak kalanlar. Hiçbir şeyin acısını bu kadar ağır yaşadığını düşünmüyordu hiçbiri.

Elleri üzerinde tükenmeyen bir enerji ile yansıtılan düşüncelerin yazılı olduğu defteri çıkartıyordu. Çamurun içinden çıkaran eller dikkatle eğilip inceledi defteri. İçinde özenle tutulmuş notlar ve bir kitap defter. Adı “Ne yapmalı”ydı. Şimdi bu soruya verilecek en büyük yanıt kitabın içinde yazılıydı. Mücadeleye devam etmekti görevleri.

Eller durmak bilmiyordu bugün. Üretimde bulunan eller her anı, yaşamı daha emekle yoğurarak yaratanlar. Durmadı, duramazdı bu acı günde. Ellerine acımadı gerillalar. Hiçbir zaman da acımayacaklardı. Ardından gittiklerini düşündüler. Gidenler ellerinden geleni yapmışlardı ve devretmişlerdi bayrağı onlara. Eşyaları çıkarmaya devam ediyordu. Çıkarılanlar kalanlara bir miras olarak verildi. Yeniden ve onlar adına da kullanılmak üzere de. Toprak altında silahlarına ulaşılmıştı. Küçük ve incecik ellerle ama büyük düşüncelerle yönlendirilmiş silahlar. Yeni muharebelere girmek üzere silindi özenle.

Güneş doğalı iki saat olmuştu ve zaman ilerliyordu. Enkazı gören güneş ona katılmak üzere yola çıkanları karşılıyordu ve enkazda görünen yüzü her durumda Tokat’tan, Dersim’den, Mardin’den, Erzincan’dan, Sivas’tan, Yozgat’tan ve daha birçok yerden dik duran ama ağlamaklı olan gözlere sesleniyordu güneş.

Ağlamamızı istemediler

Ağıt yakıp yas tutmamızı

Onlar kendileri seçtiler

Ve tereddüt etmediler

Enkazdan bütün eşyalar çıkarılmış. Yoldaşlarsa bahara kadar kar altındaydı. Sesizliğin boğuculuğu kaplamıştı anı. Gözler birbirinden kaçak, konuşulanlar, kelimeleri seçmekte zorlananlar, anlatılanlar yüzlerinden okunuyor. Sığınılacak tek yer halk, parti, yoldaşlar, bugün sonsuz olanlar. Arayışta olan gözler temizlenmekte olan şarjörü gördü ve o şarjör, kavgada yaşatılacak olan yoldaşlara götürdü özlemle.

Haykırışlar

Savaş diye

Ve onlar seni en çok sevenler

Onlar yaşamı en çok sevenler

Yaşam için ölenler

Onlar ölümün

Kuraklığın

Karamsarlığın

Toprağa bulaştığı yerde

Umudun fidanını kanlarıyla yeşertenler.

Onlar savaşan yüzün masun çocukları

Zaman geçiyordu. Geçmesi gereken an yavaşlıyordu inadına olsa gerek. Yas tutmaya zaman yoktu. Kavga beklemiyordu. Sorulacak hesap sabırsızdı. Gidenlerin yarattığı boşluklar onlar adına da dolacaktı. Yürüyüş aksamayacak, ileri doğru adımlar hızlanacaktı ve hızlanmalıydı. Çünkü gidenlerin son talimatıydı. “Herkes işini yapacak”tı. Ve bu iş devrimin görevleriyle yüklüydü. Mevziler yeniden dolmayı bekliyordu. Daha güçlü vurmak, daha güçlü anmak için.

Beşler kar altında değildi

Pratiğin içinde

Savaşın ortasındaydılar

Durmuş yürekleri

Yaşama dönüyordu kavgada

Pratiğin her anında

Yapılmaya çalışılanlar

Ve yapılmak zorunda olanlarla

Halka, partiyle ve yoldaşlarıyla

* Bu yazı Umut Yayımcılık’tan çıkan “Kıvılcımı yangına çevirmek için” kitabından alıntıdır.

46821

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Sayfalar