Cuma Mayıs 17, 2024

2 Temmuzda Tutuştu Bedenim (Nubar Ozanyan)

Yüzünü dönme! Bak bana! Sivas’ta yanan bendim. Yazardım, sanatçıydım, bilge Aleviydim. Alınteriyle yaşayan onurlu bir emekçiydim. Bir gündüz vakti yaktılar bizi otel koridorlarında. Bir gündüz vakti yaktılar Sivas’ın ortasında.

Aklın, dinin; dinin de zulmün hizmetinde olduğu bir ülkede faşist devlet aklıyla benden öncekiler gibi katledildim.

1909’da Adana’da kiliselerde ve evlerde çığlık çığlığa kucağında çocuğuyla yanan Ermeni anneydim. 1919’larda mağaralara doldurulup yakılan Pontuslu kadın ve çocuklardım. 24 Nisan sabahı Urfa yakınlarında başı ezilen Ermeni aydındım. Cizre bodrumlarında yakılan Kürt emekçisi yurtseverdim. Bir akşam vakti zalimlerin arabasının arkasına bağlanarak sokak sokak gezdirilen Kürt devrimcisiydim. Hakkari’de kaybedilen Süryani idim. Karadeniz’in kara sularında boğdurulan, dara çekilen, işkencehanalerde bedeni parçalanan komünistlerdim. O katliamdan alıkonularak türlü cinsel işkenceye uğrayan ve katledilen Maria’ydım…

Bugün her zamandan daha fazla Sivas’ta yanan sanatçı, yazar, şair, kadın ve Aleviyim. Aradan bir asır-beş yıl, birkaç on yıl geçse de kabuk bağlamıyor yaralarımız. Zaman da azaltamıyor acılarımızı. Her gün daha fazla çoğalarak büyüyor ve dinmeyen öfkeye dönüşüyorlar.

Acılarımızın denizinde bir gün mutlaka boğacağız o zalimleri.   

Bir asırdan çok fazla zaman geçse de ittihatçı-soykırımcı kemalist devlet ya bitmeyen suç pratikleriyle emekçilerin başını taşla ezer ya da başını önüne eğdirmek ister. Olmadı yakar, olmadı zindana tıkar, olmadı sürgün eder.

Kanla, baltayla, taşla, kılıçla, ateşle çizerler Kürtlerin, kadınların, işçi ve Alevilerin yaşamlarını. Kaderlerini Türkleştirme, günlerini yoksullaştırmayla sürerler saltanatlarını.

Yapılanları, yaşananları “ifade etmekten yoksun olunan ülkede” yaşıyoruz. Hemen her dönem Kürtlere, Alevilere, kadınlara yönelik katliamlarda “buna benzer şey görülmedi” tanımı sayfamızın başucu cümlesi olmaya devam ediyor. Çünkü bu topraklarda özgürlüğün kırıntısı bile yok. Çünkü bu topraklarda halklar hapishanesini halklar mezarlığına çevirmek için kemalist devlet bütün aklını kullanıyor. Kılıf değiştirmekten geri durmayan dizginsiz barbarlığın sahipleri, her tarafta kan iziyle dolaşmaya devam ediyorlar.     

Oysa insan insanı yakar mı? İnsan, insan yanarken alkışlar mı? İnsan yanarken yanmayan kalır mı?  Bu zulüm dünyasında, katliamları bol olan ülkede insana ait olan her şey zorla alınmaya, kirletilmeye, çürütülmeye çalışılıyor. Acılar artarak çoğalıyor. Çünkü İttihat Terakki’den bu yana soykırımcı Kemalist Cumhuriyet dönemi de dahil katillerin büyük çoğunluğu cezasını çekmedi. Adalet ve hukuk yerini bulmadı. Bu katliamlarla yüzleşilmedi.

Eğer acılar uzun zamanlara karşın yerini bulmuyorsa ayağa kalkıp birlikte mücadele etmekten başka bir yolumuzun olmadığını bilmek zorundayız. Eğer zulüm halen devam ediyorsa suç biraz da bizdedir. Eğer zulüm karşısında daha uzun zaman beklersek türküler, şairler, kadınlar, çocuklar, ağaçlar, atlar, kitaplar yanmaya devam edecektir. Her taraf yanık ve is kokusu olacaktır.

Çocukken yayamın (nenemin) anlattığı hikayelerden, Adana’da kiliselerde yanan Ermeni annelerin ağıtlarından bilirim yaşanan zulmü. 5 Nolu Amed Zindanlarında Ferhatların önümüze dökülen gözlerinden tanırım zulmün rengini. Karanlık koridorlara sinen yanık kokusundan tanırım düşmanlarımızı.

Bugün yanık bedenlerimiz özgürlüktür. Saz tutan ellerimiz direniştir. Kimse Kürtleri, Alevileri, kadınları yakarak kurşunlayarak, sürgüne yollayarak onlardan kurtulamaz. Çünkü kalbimiz devrimdir.

Sivas’ı unutmayacağız iki gözüm. Yanan Alevilerin, aydınların acısını asla…

1968

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

Sayfalar