Pazar Mayıs 19, 2024

2 Temmuzda Tutuştu Bedenim (Nubar Ozanyan)

Yüzünü dönme! Bak bana! Sivas’ta yanan bendim. Yazardım, sanatçıydım, bilge Aleviydim. Alınteriyle yaşayan onurlu bir emekçiydim. Bir gündüz vakti yaktılar bizi otel koridorlarında. Bir gündüz vakti yaktılar Sivas’ın ortasında.

Aklın, dinin; dinin de zulmün hizmetinde olduğu bir ülkede faşist devlet aklıyla benden öncekiler gibi katledildim.

1909’da Adana’da kiliselerde ve evlerde çığlık çığlığa kucağında çocuğuyla yanan Ermeni anneydim. 1919’larda mağaralara doldurulup yakılan Pontuslu kadın ve çocuklardım. 24 Nisan sabahı Urfa yakınlarında başı ezilen Ermeni aydındım. Cizre bodrumlarında yakılan Kürt emekçisi yurtseverdim. Bir akşam vakti zalimlerin arabasının arkasına bağlanarak sokak sokak gezdirilen Kürt devrimcisiydim. Hakkari’de kaybedilen Süryani idim. Karadeniz’in kara sularında boğdurulan, dara çekilen, işkencehanalerde bedeni parçalanan komünistlerdim. O katliamdan alıkonularak türlü cinsel işkenceye uğrayan ve katledilen Maria’ydım…

Bugün her zamandan daha fazla Sivas’ta yanan sanatçı, yazar, şair, kadın ve Aleviyim. Aradan bir asır-beş yıl, birkaç on yıl geçse de kabuk bağlamıyor yaralarımız. Zaman da azaltamıyor acılarımızı. Her gün daha fazla çoğalarak büyüyor ve dinmeyen öfkeye dönüşüyorlar.

Acılarımızın denizinde bir gün mutlaka boğacağız o zalimleri.   

Bir asırdan çok fazla zaman geçse de ittihatçı-soykırımcı kemalist devlet ya bitmeyen suç pratikleriyle emekçilerin başını taşla ezer ya da başını önüne eğdirmek ister. Olmadı yakar, olmadı zindana tıkar, olmadı sürgün eder.

Kanla, baltayla, taşla, kılıçla, ateşle çizerler Kürtlerin, kadınların, işçi ve Alevilerin yaşamlarını. Kaderlerini Türkleştirme, günlerini yoksullaştırmayla sürerler saltanatlarını.

Yapılanları, yaşananları “ifade etmekten yoksun olunan ülkede” yaşıyoruz. Hemen her dönem Kürtlere, Alevilere, kadınlara yönelik katliamlarda “buna benzer şey görülmedi” tanımı sayfamızın başucu cümlesi olmaya devam ediyor. Çünkü bu topraklarda özgürlüğün kırıntısı bile yok. Çünkü bu topraklarda halklar hapishanesini halklar mezarlığına çevirmek için kemalist devlet bütün aklını kullanıyor. Kılıf değiştirmekten geri durmayan dizginsiz barbarlığın sahipleri, her tarafta kan iziyle dolaşmaya devam ediyorlar.     

Oysa insan insanı yakar mı? İnsan, insan yanarken alkışlar mı? İnsan yanarken yanmayan kalır mı?  Bu zulüm dünyasında, katliamları bol olan ülkede insana ait olan her şey zorla alınmaya, kirletilmeye, çürütülmeye çalışılıyor. Acılar artarak çoğalıyor. Çünkü İttihat Terakki’den bu yana soykırımcı Kemalist Cumhuriyet dönemi de dahil katillerin büyük çoğunluğu cezasını çekmedi. Adalet ve hukuk yerini bulmadı. Bu katliamlarla yüzleşilmedi.

Eğer acılar uzun zamanlara karşın yerini bulmuyorsa ayağa kalkıp birlikte mücadele etmekten başka bir yolumuzun olmadığını bilmek zorundayız. Eğer zulüm halen devam ediyorsa suç biraz da bizdedir. Eğer zulüm karşısında daha uzun zaman beklersek türküler, şairler, kadınlar, çocuklar, ağaçlar, atlar, kitaplar yanmaya devam edecektir. Her taraf yanık ve is kokusu olacaktır.

Çocukken yayamın (nenemin) anlattığı hikayelerden, Adana’da kiliselerde yanan Ermeni annelerin ağıtlarından bilirim yaşanan zulmü. 5 Nolu Amed Zindanlarında Ferhatların önümüze dökülen gözlerinden tanırım zulmün rengini. Karanlık koridorlara sinen yanık kokusundan tanırım düşmanlarımızı.

Bugün yanık bedenlerimiz özgürlüktür. Saz tutan ellerimiz direniştir. Kimse Kürtleri, Alevileri, kadınları yakarak kurşunlayarak, sürgüne yollayarak onlardan kurtulamaz. Çünkü kalbimiz devrimdir.

Sivas’ı unutmayacağız iki gözüm. Yanan Alevilerin, aydınların acısını asla…

1977

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Sayfalar