Cumartesi Mayıs 4, 2024

7 Haziran genel seçimleri ve Devrimci-demokratik hareket:Umut Munzur

  

Nihayet 7 Haziran genel seçimleri sonuçlanmış, aşağı-yukarı beklentiler gerçekleşmiş ve tahmin edilen sonuçlar ortaya çıkmıştır. 7 Haziran genel seçimlerinin hâkim sınıflar cephesinden ve devrimci-demokratik güçler açısından ele alınış biçimi ve ortaya çıkan sonuçlara ilişkin tespitler ve önümüzdeki döneme dair değerlendirmeler yapılmaktadır.
13 yıldır T.C devletine tek başına hükümet olan AKP, bu dönem boyunca devletin tüm olanaklarını kendi kliği için seferber etmiş, birçok kurumu ele geçirmeyi başarmıştır. Egemen sınıfların diğer kliklerine karşı amansız mücadele eden AKP, dokunulamaz denilen Türk ordusunun paşalarını, rütbelilerini, çeşitli kurum ve kuruluşlardaki Kemalist kliğin ateşli savunucularını Ergenekon davası kapsamında kodese tıkamayı başarmıştır. Ordudan, yargıya, polis teşkilatından, sendikalara kadar tüm alanlarda kendini hâkim hale getirmiştir. Kemalist kliği ezme, hareket alanını daraltma, sindirmede büyük oranda başarılı olmakla beraber bu kliğin ve ona yedeklenen halk kitlelerinin öfkesini de büyütmüştür.

Kaypakkaya’ya yoldaşın berrak bir şekilde ortaya koyduğu gibi bu iki klik arasındaki mücadele T.C devletinin kuruluşundan beri devam etmektedir. Bu gerçeklik tek parti döneminde aynı parti içerisinde, çok partili dönemde ise farklı farklı partilerde kendini ifade ederek devam edegelmiştir. Tüm bu tarihsel süreç boyunca yarı-sömürge durumdaki ülkemizin hâkim sınıf klikleri kendilerini emperyalist devletlerden birine yaslayarak yâda daha doğru bir ifadeyle emperyalistler kendi ekonomik ve siyasi çıkarlarına uygun politik figürleri destekleyerek hükümet haline getirmiştir. Özellikle 1950’lerden sonra belirleyici emperyalist güç ise ABD olmuştur. 

Hâkim sınıf klikleri arasında gerçekleşen dalaşta en önemli ayak ise kitlelerin desteğini almaktır. Kitlelerin desteğini almanın en iyi yöntemi ise yaratılan suni gündemler etrafında kitleleri kendine yedeklemek, halk kitleleri arasına duvarlar örmek ve onları saflaştırmaktır. Egemenler bu yöntemi günümüze kadar başarıyla uygulamıştır.   
Her ne kadar kendi aralarında ciddi kapışmalar yaşasalar da -kimi dönemlerde uzlaşmalar -- halkın mücadele ve taleplerine karşı ortak bir duruş sergilemişlerdir. Halk kitlelerine saldırganlıkta, devletin bekası ve sürekliliği açısından ortaklaşmaları kendi sınıfsal çıkarları açısından normal olandır. Baskı ve zulme karşı yükselen muhalefeti kendi yedeklerine almak için bolca demokrasi nutukları atmışlardır.

Halk kitlelerinin biriken öfkesi çeşitli biçimlerde kendini dışa vurmuş olsa da en nihayetinde hâkim sınıf kliklerinden birine yedeklenmekle sonuçlanmıştır. Bunun esas nedeni devrimci-komünist önderliğin olmamasıdır.  
 
Kürt Özgürlük Hareketi  
Dili, kültürü yasaklanan, inkâr ve asimilasyon politikalarıyla yok sayılan ezilen Kürt ulusu, Kürt Özgürlük Hareketi önderliğinde uzun yıllara yayılan mücadelesi sonucu önemli kazanımlar sağlayarak günümüzdeki örgütsel gücüne ulaşmıştır. Bu güç başta Kürt ulusu olmak üzere ezilenler açısından önemli bir moral kaynağıdır. Ülkemizde hâkim sınıf klikleri dışında politik arenada halk saflarında yer alan etkin bir gücün olması oldukça önemlidir. Bu hareket tüm alanlarıyla bir bütünlük içerisinde hareket etmekte, parlamentoyu da bunun bir ayağı olarak örmektedir. Bundan dolayı büyük bedeller ödeyerek yürütmüş olduğu mücadelenin bir sonucu olarak parlamentoda da önemli bir alan kapmıştır.  

İdeolojik ve örgütsel yapısının ana gövdesini Kürt Özgürlük Hareketi’nin oluşturduğu HDP, seçimlere parti olarak katılma kararı almış, yürütmüş olduğu çalışma, belirlemiş olduğu perspektif ve yakaladığı sinerjiyle barajı aşmayı başarmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi’nin önceki seçimlerden farklı bir biçimle –parti olarak- seçime katılmış olması 7 Haziran genel seçimlerinin esas gündemini oluşturmuştur. HDP barajı aşacak mı yoksa baraja mı takılacak en çok merak edilen ve üzerinde çokça tartışılan mesele olmuştur. Çünkü her iki durumda önemli sonuçlar doğuracaktı. Birinde anti-demokratik baraj uygulaması sonucu HDP’nin parlamentoda yer alamaması, yürütülen ”sürecin” akıbeti, anti-demokratik bir uygulama olan baraj ve meşruluk tartışmaları, yeni siyasi krizlere yol açacaktı. İkinci durum yani barajın aşılması ise AKP’nin tek başına hükümet olma dönemine ve onun liderinin başkanlık isteğine büyük bir darbe vuracaktı. Nihayet seçim sonuçlanmış ve HDP barajı aşarak parlamentoda yerini almıştır.  Bu anlamıyla “seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı hayat bulmuştur. HDP’nin barajı aşması AKP’ye vurulan en büyük darbe olmuştur. HDP’nin barajı aşmasının kendisine vuracağı darbenin farkında olan AKP, seçim boyunca HDP’yi hedef almıştır. HDP bürolarına ve çalışanlarına yönelik yüzlerce saldırı gerçekleştirilmiştir. Yine Adana ve Mersin’de teşkilatlara bombalar konularak patlatılmıştır. Son olarak Diyarbakır mitinginde patlatılan bombalar sonucu 5 yurtsever şehadete ulaşmış, çok sayıda kişi yaralanmıştır. AKP eliyle gerçekleştirilen bu saldırılar Kürt halkının yoğun tepkisiyle karşılanmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi, tüm bu saldırıları ve provokasyonları püskürtme yeteneğini göstererek AKP’nin kendisini çekmek istediği zemine düşmemiştir.  HDP’nin Kürdistan’da AKP’yi dibe göndermesinde Kobane direnişi ile başlayan ve AKP’nin meseleye yaklaşımının büyük bir payı olduğunu belirtmek gerekiyor. Bu açıdan değerlendirildiğinde oyalama, aldatma siyasetine karşı biriken öfkenin patlaması olarak da okunmalıdır.
 
Türkiye Solu ve Seçimler
Türkiye solunun önemli bir bölümü 7 Haziran seçimlerinde HDP’yi desteklemiş ve HDP listelerinde yer alarak seçimlere katılmıştır. HDP içerisinde yer alan ESP, SDP, SYKP gibi partilerle beraber EMEP, DHF, Halkevleri, Partizan gibi parti ve kurumlar ise HDP’yi dışarıdan destek veya ittifak ile seçimlere katılmıştır. Tüm bu hareketler yaptıkları açıklamalarla neden desteklediklerini kamuoyuna açıklamışlardır. Aslında bu blokta yeni olanlar DHF ve Halkevleri’dir. DHF ittifak, Halkevleri ise listelerde yer almayarak destek açıklaması yapmıştır. DHF, yeni bir bileşen olması ve Dersim’deki özgün gücü itibariyle yürüttüğü tartışmalar nedeniyle ittifak açıklamasını en geç yapan hareket olmuştur. HDP ile yürüttüğü tartışmalar sonucu İstanbul 1. Bölgeden bir milletvekili çıkartmış, Dersim’deki başarıda önemli bir etkisi ve ağırlığı olmuştur.  HDP içinde ve dışında yer alarak seçimde ortak hareket etme kararı alan ismini saydığımız parti ve kurumlardan Partizan hariç tüm hareketler birer milletvekili çıkartmıştır. EMEP’in seçim sürecindeki yaklaşımlarından anlaşıldığı kadarıyla pazarlıklarda istediği sonucu alamamıştır. EMEP’e “dargın destekçi” diyebiliriz. Partizan’ın adayı ise İstanbul’dan seçilemeyecek bir yerden aday gösterilmiştir. Bu anlamıyla Partizan’ı saymazsak listelerde yer alan bileşenlerin ve destekleyenlerin birer tane milletvekili olmuştur.

 Kürt Özgürlük hareketinin yürütmüş olduğu haklı ve meşru mücadele, politik arenada kazanmış olduğu ağırlık, ittifak politikaları, Türkiye Solu’nun önemli bir bölümünü kendi politikaları etrafında kenetlemeyi sağlamıştır. Kendi önderliğinde gelişen Kobane direnişine, Haziran ayaklanmasının kimi dinamiklerini de katmayı başarmıştır.  Özellikle büyükşehirlerdeki Alevi gençlerin oylarını almayı ve kendine yakınlaştırmayı başarmıştır. Türkiye Solu’nun destek nedenleri arasında saydığı “Kürt halkıyla ilişkilenme” meselesi ne kadar gerçekleşti bilinmez ama Kürt Özgürlük Hareketi’nin Gezi’nin önemli dinamiği Alevi gençleriyle ciddi bir ilişki yakalamıştır.

Seçimler öncesinde oluşturulan Haziran Hareketi ise ikircikli bir tutum sergileyerek ne dediği “anlaşılamamış” bir açıklama yapmıştır. CHP ve HDP’yi birleştirme gibi beyhude bir çaba içerisine girişmiştir.  Haziran Hareketi içerisinde yer alan “KP” ortak kararın dışına çıkarak seçimlere katılmıştır. Bu bloğun içerisinde en çok merak edilen ÖDP’nin tavrı olmuştur. Diyarbakır saldırısı sonrası ÖDP, üyelerine açıklama yaparak sandıklarda HDP müşahidi olma çağrısı yapmıştır. Haziran Hareketi seçim sürecinde etki gücünün çok altında bir performans sergileyerek neredeyse izleyici koltuğuna oturmuştur.

40 yılın boykotçuları Partizan ve DHF Kürt Özgürlük Hareketinin perspektifi etrafında yer alırken, devrimci hareketin bu ikisi dışında yer alan güçlerinden Halk Cephesi ise sandığa gitmeme çağrısı yapmıştır. Bu çağrının halk kitlelerinde karşılığı olmadığı sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Elbette ki Halk Cephesi’nin buradaki tavrı ilkesel bir yaklaşım olarak okunmalıdır. Yasalcılık ve düzeniçicilik eleştirileri üzerine oturttuğu eleştirilerin haklı olduğu ne kadar gerçekçiyse Halk Cephesinin sosyal-şovenizmin etkisi altında olduğu da o kadar gerçekçidir. Kürt Özgürlük Hareketi’nden sınıf tavrı beklemenin hiçbir gerçekliği yoktur. Halk Cephesi’nin seçimlerde ki tavrı devrim iddiasındaki ısrar olarak okunmakla beraber sosyal şoven yanları da görülmelidir. Türkiye Solunun HDP’yi destekleyen kesimlerince yapıldığı gibi Halk Cephesi’nin tavrını tek başına sosyal şovenizm ile açıklamak yetersiz olacaktır.
 

Türkiye Devrimci Hareketi ve Önümüzdeki Dönem
Önümüzdeki dönem TDH’ni daha fazla tasfiyeci girdabın içerisine çekeceği açıktır. Reformizm güçlenen akımdır ve bu HDP eliyle daha güçlü yapılmaktadır. HDP’nin ülkeyi hükümetsiz bırakmamak için verdiği demeçler, CHP-MHP koalisyonuna destek açıklaması, TÜSİAD’la yapılan görüşmede gülen yüzlerle verilen fotoğraf karesi yeterince veri sunmaktadır.  
HDP’nin barajı aşması önemli bir başarı olmakla beraber esas görev bundan sonra ortaya çıkacaktır. HDP sokağın sesi mi olacak yoksa uzlaşmacı bir tavır takınarak kitlelerin mücadelesini düzen içine çeken bir araç mı olacaktır? Türkiye Devrimci Hareketi açısından esasta cevaplanması gereken soru tam da budur. Bu soruya verilecek cevap TDH’nin bundan sonraki süreci nasıl örmesi gerektiği sorusuna da vereceği cevaptır.  

Önümüzdeki süreç; ezilen ulusun demokratik taleplerinin desteklenmesi, reform için mücadele, hiçbir mücadele aracının reddedilmemesi gibi genel ilkesel doğrulara sığınarak, bunları işine geldiği gibi yorumlayarak karşılanamaz. Reformizm ve tasfiyecilik bir hastalık gibi bütün bünyeyi sardığında işin için çıkılamaz bir durumla karşılaşılacağı açıktır.  
Buradan yukarıda saydığımız ilkesel meseleleri es geçtiğimiz düşünülmemelidir. Yâda elindeki mühürle sosyal-şovenizm damgası vurulmamalıdır. Ulusal demokratik taleplerin desteklenmesi ve reformlar için mücadeleyle, reformizmin gemisine binmenin arasında ince bir çizgi olduğuna ve bu çizginin giderek silikleştiğine dikkat çekmek istiyoruz. Bu anlamıyla bu ince çizgide politika belirlerken reformizmle aramıza kalın çizgiler çekmek gerekmektedir.

TDH’nin Halk Cephesi dışında yer alan bileşenleri Partizan ve DHF’nin bu noktada ince bir çizgide yol aldıkları, çizginin silikleştiği görülmelidir. Nasıl ki Halk Cephesi ezilen ulus sorununa sosyal-şoven bir yaklaşımı var ve eleştirileri hak ediyorsa keza aynı şekilde DHF ve Partizan da çokça kullandıkları sağ tasfiyecilik eleştirilerinin muhatabıdır.

     
48130

7 Haziran genel seçimleri ve Devrimci-demokratik hareket:Umut Munzur

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar