Pazar Mayıs 19, 2024

AĞUSTOS ve EYLÜL GÜNEŞİ’ne

Güle güle Amed zindanlarının şen çocuğu

İstanbul’un Eylül’ünde sonbaharın bir pazar sabahında yüreği dünyanın kötülüklerine ve haksızlıklarına dayanamayan bir emek ve devrim işçisini kaybettik. Nubar Ozanyan’ın kadim dostu, yoldaşı,canımızı, Serdarımızı kaybettik. Nasıl bir dünyadır bu ki hep içimizdeki yürek güzelleri,  bilinç öncüleri öncelikle aramızdan kopup gitmektedir. Ağustosta Komutan Nubar yoldaşla acıyan yürek yaramız Eylül’de Can’ımızla daha da büyüdü.Parçalanan beden ve duran yürek bizimdir.

Serdar Can’ı tanır mısın heval? Yaşamı boyunca halkının acı izlerini sürmekten asla vazgeçmeyen Serdar'ımızı tanır mısın heval? Mergede’yi, Endivar’i bilir misin? Soykırımının acıları, izleri burada toplanır.Yüzbinlere varan Ermeni halkının cansız bedenleri çölün ortasında kum tepeciklerinden önce soykırım tepelerine dönüşür. Türkiye Kürdistanı’ndan Rojava’ya uzanan her bir sürgün toprağıörgütsüz silahsız ışıksız halimizin acıları olur. Serekaniye’den Mergede’ye, Endivar’dan, Halep’e. Sürgün ve tehcir yollarında zorla el konulur kadın ve çocuklarımızın en güzelleri. Feodal ağalara-beylere-paşalara sunulur körpe kız çocuklarımız ve kadınlarımız.Arta kalan her kılıç artığı tarihsel hafızanın yaşayan birer tanığı olur. Onlar, mısraların, notalarımızın silinmez adı olur.

Ülkemizde ırkçılığın başka bir biçimidir zorla din değiştirme. İnsan ruhunu tutsak alıp, kirleten zorbalıktır, ırkçılık. Zulmün yokluğun yoksulluğun her türlüsünü yaşayan kılıç ve kırbaçtan canını zorla kurtarabilen yüzbinlerce yoksul Ermeni köylüsü, zanaatkarı-demir bakır taş ustası zorla islamlaştırılarak “yaşama tutunma hakkı”verilir. Hakaretlerin kırbaçları altında çıplak büyüyenlerin, özgürlüğe ve insanlığa tutkulu insanların yaşamlarını anlamaya araştırmaya başlayan Serdar Can yoldaş nenesinin anlattıklarıyla karşılaştığı gerçeklik arasında benzerlikler bulur. Gerçeklikten masallara uzanan yolun anlatıldığı gibi çok kısa olmadığını görür. Başlar tarih denilen halkların boğazlanarak dipsiz kör kuyulara,uçurumlara atıldıkları  yerlere doğru uzanmaya,inmeye. İnsanlığın katledildiği derin dehlizlere dalınca nenesinden dinledikleri hikayeleri hatırlar. Kendisinin de bir Hay(Ermeni) evladı olduğunu anlar. Sıdıka anamızın da aslında kılıç artığı bir Hay gelini olduğunu anladığında öfkesi daha da büyür.

O, Siverek’in, Lice’nin, Hazro’nun, Amed’in ilk gerillasıdır

Gerçeğin dipsiz karanlığına gömülmek istenenin aslında kendi hikayesi olduğunu öğrendiğinde Kaypakkaya yoldaşın tarih ve soykırım okumalarına başvurur. O parlak aydınlatıcı ışık üzerinden sınıf bilinci güçlenir ve  tarih bilincine dayanak olur. 

Nenemin masalları öykü tadında yazılmış hay halkının parçalanmış acı dolu resmidir. O resimde yokluğun cehaletin kırbacını yaşayan her renkten her dilden her topraktan kimliği-inancı değiştirilmiş, ruhları zorbalıkla gaspedilmiş insanlara rastlamak mümkündür.

Serdar Can atalarının yaşadıklarının izini sürerek gerçeğin bilgisine ve Kaypakkaya öğretisine ulaştığında öfke dünyası onu gerçeğin gerillası olmaya iter. Kaypakkaya öğretisi onu Kürdistan dağlarının ilk gerilla savaş deneyimlerinin pratiğine sürer. Serdarımız Canımız artık Kürdistan dağlarının ilk TİKKO gerillalarından biridir. Uzun ince boyuyla omuzuna yüklediği güllü G1 le Siverek’in, Lice’nin, Hazro’nun, Amed’in ilk gerillasıdır. Yanında kahramanca çarpışıp şehit düşen Mazgirtli Haydar Aslan, Amedli İhsan Paçacı yoldaşlar onun duygu dünyasının yaralı renkleri olur. Mermisi tükenince silahını parçalar.Düşmana bir iğne bile teslim etmeme geleneğinin sadık öğrencisi olur.

Edebiyat dünyasında kimsenin uzanıp dokunamayacağı ateşe dokunur

Gerilla yaşamından zindan- sürgün yaşamına geçtiği ana dek öğrendiği ilk devrim öğretisinden asla vazgeçmez. Tutku düzeyinde bağlandığı ilk devrimci aşkını son nefesine dek terk etmez. Zulüm ve işkence dolu Amed zindan yaşamında aklında hep devrim ve parti vardır. Tarihin şen çocuğu olarak dizelere işler zulüm karşısındaki görkemli direnişi ve yaralanan insan duygularını. Artık zindanlar onun tarih,sınıf, edebiyat, sanat derslerini öğrendiği okul olur. Okur, düşünür ve yazar. Edebiyat dünyasında kimsenin uzanıp dokunamayacağı ateşe dokunur. Gerçekliğin bilincine varma kavgası onun başına bela olacak NENEMİN MASALARINI yazdırır.

Zindan yaşamında sevdalandığı gerilla yaşamının düşlerini kurmaya devam eder. Başladığı gerilla kavgasını çok sevdiği komutan  Nubar Ozanyan yoldaşıyla birlikte Filistin kamplarında devam ettirir. Filistin özgürlük sevdası onu Hayastan’a uzatır. Çizili sınırlar vız gelir Serdarla yoldaşı Nubara. Şimdiye dek bir sır gibi saklarlar geçilmez denilen Sovyet hududun hangi noktasından Hayastan’a geçtiklerini.

Nenemin Masalları’nda aradığı Hay yoldaşı Nubar Ozanyan’ı Filistin’de TİKKO askeri eğitim kampında bulur. Bırakmaz yoldaşını, başlarını alıp uzanıp giderler Hayastan topraklarına. Hayastan rüyalarının sevgili ülkesi olur. Başlar ana dili Ermenicede “Baykar-Azadutyun”(mücadele ve özgürlük) demeye. Ararat’ın çocuklarının ülkesinde bir yandan tarih ve soykırım bilincini güçlendirir. Diğer yandan parti ve devrim görevlerinin en zorlusuna hazırlanır. Her zaman hazırlandığı gibi. Ciddiye alır her görevi.

Aradan yıllar geçer. Şiirlerin öykülerin sanatçısı devrimin vefalı ve bilge aydını olmayı asla elden bırakmaz. Düşünmeye okumaya ve yazmaya ara vermez. Arar yoldaşlarını hiç olmadık yerlerde sorar öncelikle en çok sevdiği yoldaşlarını. Ummadığı ve beklemediği bir şehrin bilinmez ve görünmez bir köşesinde bulur 30 yıl önce bıraktığı zindan yoldaşını. Sonra komutanı Nubar’ı görür. Ve anılar dolaşır sokaklarda evin dumanlı dar odalarında. Nihayet aradığı yoldaşlarını bulmuştur. Artık ona ölüm yok.

Tam arayıp izini bulmuşken, sevdiği komutanı Nubar’ın şehit düşüş haberi onu derinden sarsar. Anlatılmaz bir acı saplanır kalbine. Belki de vereceği son nefesinin yenik düştüğü yeri olur zayıflayan kalbi.

Güle güle çocukluğumun yoldaşı

Güle güle amed zindanlarının şen çocuğu

Güle güle Nenemin teyze oğlu.

Rojava’dan bir yoldaşı

41388

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Emperyalistler tepişirken kitleler katlediliyor

“Kapitalizm kendi süretinde bir dünya yaratır.” Marx’ın bu sözü söylemesinin üzerinden yaklaşık 170 yıl geçti. 

Kapitalizm ekonomisiyle, siyaseti ve kültürüyle, yaşam biçimiyle, ideolojisiyle ve en önemlisi, bunların toplamı olan yıkıcılığıyla, doğayı ve onun bir parçası olanı insanı tahribatıyla,  artık insana ve doğaya ölüm sunmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Kapitalizm çürümüştür. Burjuvazinin çürümüş kokusu bütün dünyayı hızlı bir şekilde sarmaya başlamıştır.

SOYKIRIMIN ANITI VE AĞITI: Gomidas/ Komitas/ Soghomon Soghomonian

“Mea mihi conscientia pluris est quam omnium sermo.”[1]

Yıllar boyunca, ne geçen zamanın ne de Anadolu toprağının örtebildiği katliam izleriyle dolu yollarda yürür ve kendi ölümünü beklerken, “Eğer kurtulursam gördüklerimi yazacağım. Halkımın yaşadıklarını herkes bilsin” diye düşünüyordu Rahip Krikor Balakyan. “Hatta tüm bunları gelecek kuşaklara aktarmak için yaşamalıyım. Hayatta kalmak için elimden her ne geliyorsa yapmalıyım.”

Faşist devlet terörüyle kazanılan bir “seçim” ! / Engin Gören

TC devleti ve AKP hükümeti, yine bütün eşitsizliklere rağmen 7 Haziran da genel seçime gitti ve tek başına hükümeti kuracak “miletvekili” sayısını yakalayamayınca kudurdu. Ağızlarında salyalar akıtarak tehditler savurdular. Hemen kısa sürede seçimi yenileyeceklerini söylediler ve bir süre oyalamadan sonra hükümet olarak 1 Kasımda yeniden seçime gideceklerini ilan ettiler.

Mustafa Kemal Erdoğan /Tamer Çilingir

Tayyip Erdoğan ‘‘Rabia‘‘ işaret yaparak sayıyor; ‘‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet‘‘…

Oysa…

Yüzyıldır tutmadı bu maya… Kan ve gözyaşlarıyla sulanan bu topraklarda 91 yıl önce inşa ettikleri devlet de, bayrak da, vatan da bizim değil… O tek millet dediği şey de, ne Kürtleri ne de diğer ulusları temsil ediyor.

Talat Paşa’dan Enver Paşa’dan devraldığı soykırımı bayrağını ölene kadar dalgalandıran, Hitler’e ‘örnek’ olabilecek derecede suçlu olan Mustafa Kemal’in izinden yürüyor Recep Tayyip Erdoğan.

Kavganın Töresi bu

Umudu  taze tutmak,yarınlara taşımak için doğru bir taktik hat ve bu taktik politıkayı belirleyen , ona yön veren doğru bir stratiji tesbit etmek belirleyici önemdedir.Çünkü ,bir kere stratijik siyasi hat belirlendimi ona uygun  taktik politika üretilerek hayata  geçirilmeye çalışılır. Burada yanlızca kendi  durumunu ele almak , değerlendirmek yetersiz ve yanlıştır. Aynı zamanda  karşıt güçlerin durumunu çok yönlü ele almak,değerlendirmek zorunlu ve gereklidir.

Olağanüstü Halden Olağanüstü Seçim Sonucları / Mehmet Tohumcu

7 Haziran seçimlerinden sonra şoke olan AKP ve Saray çevresi, Türkiye ve  T.Kürdistanın’da gelişen Demokrasi ve Barış havasını birçok katliamla kana bulayıp kaos ortamı yaratarak silahların ve şiddetin baskısı altında bir seçim ortamı oluşturdu. Ülke tarihinin en baskıcı, en anti demokratik seçim dönemlerinden birini geride bıraktık.

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

“Yetmez Ama Evet”: OYLAR HDP’YE!

1 Kasım “yeniden seçim”ine günler kala bütün hakim sınıf partileri ağız birliği etmişçesine halkı sandığa gitmeye çağırmaktadır. İşçi sınıfı ve halk düşmanlığı dışında başka hiçbir konuda anlaşamayan hakim sınıf partilerinin, bu konuda ortaklaşabilmeleri dikkate değerdir. Bu durum, 1 Kasım seçimi öncesinde bir yandan işçi sınıfı ve halkın dikkate değer kesiminin seçim ve sandık olgusuna yaklaşımına dair işaretken, diğer yandan da hakim sınıf partilerinin yönetememe krizinin sürdüğünü göstermektedir.

Sayfalar