Salı Nisan 30, 2024

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Türk burjuvazisi tarihi boyunca hiç bir zaman bir burjuva “demokratı” dahi olamadı. “Vatan, millet, bayrak” ve AKP ile “tek vatan, tek millet ve tek bayrak” ile yürütülen ırkçı-faşist söylem ve uygulamaların dışına çıkamadı. Kitlelere “demokrasi” vaat ettikçe, kitlelerin demokratik hak ve özgürlüklerini kısıtlama ve yer yer ise cuntalar vasıtasıyla ortadan kaldırma yolunu seçti. AKP hükümeti eliyle de askeri cunta dönemlerindeki uygulamaları yürürlüğe soktu. Türk egemen sınıflarının askeri cuntalara (şimdilik) gereksinimi kalmadı. “Seçimle” gelmiş hülkümetlerine de işçi ve emekçilere yönelik aynı şiddeti uygulatırıyorlar. Böylece “Türk demokrasisine” “halel” gelmemiş oluyor.

 

Erdoğan, “demokratikleşemye katkıları” diyerek Menderes, Özal ve Erbakan’ı saydı. 27 Mayıs’ı ise lanetledi. Onun böyle konuşması doğal. Daha muhafazkar tabana oynadığı da bir gerçek. Ancak, bu saydıklarının, diğerlerinden hiç bir farkı olmadığı gibi, bunlarda kendisi gibi Türkiye’nin demokratikleşmesinin önünde sermayenin siyasal kalkanları olmuşlardır. 27 Mayıs Cuntası, 1961 Anayasası ile kısmen demokratik hakları sağlamıştır. Ancak bu uzun ömürlü olmayıp, kısa bir süre sonra, burjuvazi, bu kısmi demokratik haklara dahi karşı çıkmış ve ortadan kaldırmıştır.

 

Denebilir ki, Türk burjuvazisi,  faşist doğdu, galiba “burjuva demokrasisini” dahi görmeden,  işçi ve emekçiler tarafından tarihin çöplüğüne atılacakları gün gözleri açık gidecek. Politik özgürlüklerini isteyen kitlelerin karşısında duranların kaderi böyle olmuştur. Tarih, buna çokça tanıklık etmiştir.

 

12 Eylül 2010 yılında “Anayasa Referandumu” adı altında AKP faşizmini kurumlaştıran “oyalama”nın adı da “demokratikleşme” idi. Komünistler ve devrimciler bir çok tutarlı demokratlar, bunun yalan olduğunu yazdılar. Ancak, liberal burjuva aydınları ve liberalleşmek isteyen “sol” görünümlü kesimler, “yetmez ama evet” ile burjuvazinin faşist uygulamalarına destek oldular. Kitleleri aldatma yolunu seçtiler. Sonucu ise hepimiz biliyoruz. AKP, 12 Eylülcüleri yargılamadığı (süren mahkeme dincilere özgü takkiye tiyatrosudur) gibi, o günkü “demokraikleşme referandumu”da,  daha fazla baskı, daha fazla sömürü ve daha fazla özgürlüklerin kısıtlanması olarak halka geri döndü.

 

Haziran (Gezi) Ayaklanması ile iyice köşeye sıkışan burjuvazi, kitlelerin öfkesini dindirmek için ortaya bir “paket” topu attılar. Kitleler oynasın diye. İşçi ve emekçiler oynamadı, oynamaları için bir neden de yoktur. Ancak, sermaye uşakları ve kalemşörleri, kendilerini bir tas çorbaya satanlar, “demokratikleşiyoruz” diyerek yavan bağırtılarının duyulmasını istediler. Ne var ki, işçi ve emekçiler, AKP ‘nin 11 yıllık uygulamalarını canlı bir şekilde yaşadığı için bunun varolan hakların daha da kısıtlanması ve AKP’yi önümüzdeki seçimlerde güçlendirici bir araç olarak ortaya atılmış bir palavra olduğunu biliyordu. Bu nedenle her yerde: “Her yer direniş ve her yer Taksim” sloganından vaz geçmedi ve vazgeçmeyecektir.

 

Erdoğan, içeride ve dışarıda köşeye sıkışmışlığını, kenidisinin de inanmadığı “demokrasi paketi” ile gevşetmeye, daralan çemberi genişletmeyi deniyor. AKP ve arkasındaki sermaye güçleri, bu paketin, “demokratikleşme” ile hiç bir ilgisinin olmadığını elbette biliyorlardır. Bilmedikleri ya da “tutarsa” diye ortaya atıkları bu paketin işçi ve emekçilerin ellerinin tersiyle geriye gönderileceğidir.

 

Özel okullarda farklı dil ve “lehçe” (bu lehçe, her halde Kürtçe olsa gerek, o denli kafatasçılar ki, Kürtçe demeye dilleri bir türlü varmıyor) verilebilir ise, Kürtçenin serbestliği anlamına gelmez. Ve en önemlisi de, Mart ayında PKK ile vardıkları anlaşmaya yönelik, yani, Kürt sorunun “barışçıl” yollardan çözümüne yönelik ise her hangi bir işaret, belirti ya da söz yok. Anlaşılan, “özel okullarda farklı “lehçe” meselesi, Kürt sorunun çözümüne yönelik politikaları olsa gerek... ABD’nin maşası Fettullahçılara gün doğdu. Özel okullarında, bunu, Kürt gençlerini yobazlaştırmanın aracı olarak kullanacaklardır.

 

Oysa, olması gereken, Türkçenin yanında Kürtçenin de resmi dil olarak kabul edilmesi ve Kürdistan illerinde okutulması, diğer illerde ise seçmeli olmasıdır. Kürdistan illerinde de Türkçenin seçmeli ders olmasıdır. Ayrıca, bütün kamu yerlerde yazışmaların Türkçe ve Kürtçe yapılmasıdır. Kürtlerle birlikte yaşamak istiyorsanız bunu yapmak zorundasınız. Bu, demokrat olmanın olmazsa olmazlarından biridir. Bu konuda demokrat olamayanların işçi ve emekçilerin hakları konusunda demokratik bir tavır içinde olmaları söz konusu değildir.

 

Diğer bir “demokratikleşme” ise seçim barajlarıyla ilgili ve “dar bölge”  sistemini getireceklermiş. Pratik uygulama açısından seçim barajlarında değişim ve de “dar bölge” sistemi dedikleri ise, küçük partilere hiç bir zaman meclis kapısının açılması umudu olmayacağı  gibi, bağımsız olarak girenlerin dahi zor seçilebileceği bir seçim sistemi olacaktır. Hatta, 12 Haziran 2011 seçimlerinde seçilen bağımsızların (BDP’liler) yarısı dahi seçilemeyecektir.[1]

]Sanal ortamda söylendiği gibi paketten:"Alevilere üniversite ismi, Kürtlere 3 adet harf, Süryanilere 240 dönüm arazi, Romanlara enstitü çıktı." Halk aynen böyle düşünüyor. AKP bu halkı mı kandıracak! Hadi oradan!


Erdoğan'ın, ,"demokratikleşme" olarak "made made" diğer saydıklarının burada sözünü etmeye bile gerek yoktur.

Sonuç olarak, demokratik haklarını isteyen kitlelerin üzerine gaz bombalı, plastik mermili saldırılar düzenleyen, insanları yaralayıp katleden, bir iktidardan "demokratikleşme" bekleyen yok, ama, belki kafalarına bir taş düşmüştür diye düşünen de olabilir. 

 

AKP’nin paketi, işçi ve emekçilere “vay be” dedirtecek hiç bir hayal kırıklığı yaşatmadı. Beklenildiği ve bilindiği gibi oldu. Böyle bir paketten hiç bir demokratik bir adımın çıkmayacağı daha ilk günden biliniyordu. Çünkü halkımız, AKP ve Erdoğan’ın yalan ve demagogluklarıni iyitanıyor. 

Demokratikleşmeyi bu ülkeye, Haziran Ayaklanmaları  getirecektir. *** 30.09.2013


[1] Bkz. Doğu Eroğlu’nun yazısı. Muhalefet org


 

 

101257

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Sayfalar