Salı Mayıs 21, 2024

Bejdar'ın tutsak alınamayan şiirleri [*]

“Şiir hayatın özetidir.”[1]

Bejdar Ro Amed… 

Kürt şiirselliğiyle yüklü bu adı ilkin -olasılıkla Amed’de, Kürtleri “te’dip”te kararlı, rejimin sadık bekçisi, dediğim dedikçi, işgüzar bir nüfus memurunun dayatmasıyla kayda geçilmiş Türkçe bir adın yanına parantez içinde çiziktirilmiş olarak gördük, Kürt coğrafyasındaki cezaevlerden birinden gelen zarfın üzerinde…

Zarftan insan sıcağı bir mektup çıktı. Yanıtladık - yanıtımız eline geçsin “kaygısı”yla bir süre “Bejdar” adını hiç iliştirmedik kâğıda… Bir mektup daha… Sonra bir tane daha… Israrla Bejdar imzasını kullanıyordu yeni dostumuz. Deneme mahiyetinde çift isimli yazmaya başladık33 yanıtlarımızı. Eline geçiyordu…

Bejdar ısrarı ve direnciyle T.“C”. nezdinde “Enver Özkartal”lıktan çıkıp adım adım “Bejdar”laştı T.“C”. zindanlarında.

Son mektuplarında Türkçe adı silindi gitti. Geriye Kürtçe bir şiir kaldı: Bejdar Ro Amed…

Elimize ulaşan son mektubu, 3 Mart 2014 tarihli. Uykusuz bir gecenin arifesinde yazılmış, belli ki. 

Hesap etmiş, 12-13 yıldır mektuplaşıyormuşuz… Tutsaklığı? O çok daha eskiye dayanıyor; dile kolay, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” adına vatan sathını dört koldan saran cezaevlerinde geçen 22 yıl!… İnsanın aklı duruyor.

Ama durun. Bejdar hiç de tahayyül edebileceğiniz üzere karamsar, yılgın, bezgin filan değil. Hayatı belinden sıkıca kavramış, bırakmıyor. Adım adım takip ediyor “dışarısı”nı… Rutubetli beton duvarları, demir parmaklıkları, küf kokan koridorları aşarak hücresine ulaşan her bir bilgi, haber, malumat kırıntısını, 22 yılda biriktirdiği sabır ve bilgelik imbiğinden damıtarak dönüştürüyor. 

 “22 yıldır cezaevinde olsam da öyle karamsar bir duruşun sahibi olmadım,” diyor. “Abartılı gelebilir ama hâlâ cezaevine gelebilmiş değilim. Cezaevine geldiğiniz an cezaevi çekilmez olur. Hapishane benim için bir okul. Çektiklerimiz ise iyi veya kötü dersler. Bizler iyi boyutunu çoğaltmaya çalışıyoruz. Hapishanenin ‘okula’ dönüşmesi böyle bir şey... Bu durumda, eskiyen hapishaneler oluyor…”

Bejdar, hapishaneleri eskitirken bir tutsağın yapabileceği en soylu başkaldırı edimlerinden birini yapıyor: Yazıyor, üretiyor… Ne mi? Mektup yazıyor; siyasi yazılar yazıyor, ama en çok da şiir yazıyor. İlginç bir tezatla, Türkçe şiirler…

Siyasi yazılarına erişmeniz zor. Çünkü gayretkeşliklerine bir an ara verseler, rejimin yıkılacağına, “ilelebet payidar kalma”ya yazgılı T.“C”nin başına bir kaza geleceğine iman etmiş “devletlûlar”, onun ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ başlıklı siyasal kitabını daha yayınlanmadan yasakladılar.[2] Ama mektupları ve şiirleri, ne yapıp edip, zindan duvarlarından günışığına sızmayı başarıyor. İki şiir kitabı yayınlandı bugüne değin: ‘Kırk artı Bir’ (2007) ve ‘Busegâh’ (2009)… Elinizde tuttuğunuz, dördüncüsü…

Dikkatle yudumlayın Bejdar Ro Amed’in şiirlerini… Hiç de mahpus kokmadıklarını fark edip şaşacaksınız önce… Ama ikinci-üçüncü yudumdan sonra buna alışacak, bu kez de delikanlılığında dağlara sevdalanmış bir asinin, tutsak düşmüş bir gerillanın yaşamı tüm renkleri ve tonlarıyla özümsemişliğindeki yalınlık, bilgelik, dinginlikle çarpılacaksınız… Sevdanın binbir hâlini dile getirişindeki tekrarsızlık ve sadelik… alçak ve sakinleştirici bir sesle terennüm ettiği patlayıcı tutkular… sırça kırılganlığındaki imgeler…

* * *

“Hapishane benim için bir okul” diyor Bejdar… Nice devrimci için öyle olmadı mı? Bu toprakların en yürek titreten şiirleri, en güzel öyküleri, romanları cezaevlerinde kaleme alınmadı, en menevişli resimleri koğuşlarda, hücrelerde çizilmedi mi? 

Yo, bu bir mahpushane güzellemesi değil… Olsa olsa, en cevval, en bereketli, en ışıltılı yıllarını dört duvar arasında geçirmeye mahkûm kılınmış devrimcilerin parmaklıklara inat, dışarıdaki hayata taşması. Bir başka deyişle, tutsakların ruhlarını ve bedenlerini devlet otoritesine teslim etmeyiş tarzı… Özgür olma, özgür kalma savaşımları… Devletin çalmaya çalıştığı yaşamlarına, zindanlara inat, sahip çıkma kararlılıkları…

Bir yerlerinde Türk Standartları Enstitüsü damgasını taşımayan her aykırı, her isyankâr için neredeyse bir “mukadderat” olagelmiştir T.“C”. zindanları… Devlet, onları böylelikle “hizaya sokabileceğini”, “ıslah edeceğini” düşünür. Yani “cezalandırma”nın ötesinde bir şey, bitmez tükenmez bir boyun eğiciliği dayatma, bir teslim alma operasyonu… 

Bu şiirler, olanca dinginlik, olanca ağırbaşlılık, olanca görmüş geçirmişlikleriyle hiç eskimeyen kadîm bir şeyi, boyun eğmemeyi sesleniyorlar bize. Sevklerin, sürgünlerin, keyfi yasakların, çıplak aramaların,

geceyarısı baskınlarının, kötü muamelenin, tecridin, disiplin cezalarının, hastalıkları savsaklamanın teslim almaya, hiçlemeye çalıştığı ruhların özgürlükten asla vazgeçmeyeceğini bildiriyorlar…

Bu gözle yudumlayın Bejdar’ın şiirlerini. 

Onların tutsak edilemeyişindeki inat, umudunuz olacaktır…

 

N O T L A R

[*] Newroz, Yıl:8,No:252, 3 Haziran 2014…

[1] Berken Bereh, “Şiir Hayatın Özetidir”, Evrensel, 25 Ocak 2014, s.12.

[2] “Bafra T Tipi Cezaevi’nde tutulan Enver Özkartal’ın ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ adını verdiği kitap çalışması, yayınlanmadan yasaklandı. Özkartal’ın yasaklamaya yaptığı iki itirazı da reddedildi.” Bestanuce, 24.8.2013. http://www.bestanuce1com/haber/57172/tutsak-ozkartal-in-kitabi-yayinlanmadan-yasaklandi#sthash.UarfXfV

96143

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Sibel Özbudun

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Türki entergasyon dinamikleri ve anadilde egitim

TC’nin Lozan sonrası Kürdistan’a ilişkin programı askeri işgal,asimilasyon ve entegrasyon temelli olmuştur.  Kürdistanlılar askeri işgale ve asimilasyona karşı ciddi isyanlar geliştirmiş,mücadeleler vermiş ve bedel ödemişlerdir.Kuzey Kürdistan’da askeri işgale karşı belli gerilla alanları haricinde herhangi bir kazanım elde edilememiş,ancak asimilasyona karşı yürütülen mücadele hedefine tam ulaşamasa da belli sonuçlar üretmiştir. 

Gülfikâr Aksu'nun Anısına/ Hasan Aksu

Gülfikâr Aksu'nun Anısına: "Cocuglar Bize Oyle Ogrettiler. Ne Bilek Hakim Beg; Biz İbocuyuk, Tikkocuyuk!"/ 

Ben Annemi 18 Mayıs 2000 yılında yitirdim. Annem her Anne gibi önce Kadın’dı. Doğurgan özelliğinden gelen koruma, kollama, her şart altında sahiplenme esasıydı. Erkek egemen toplumunda kadın olduğundan dolayı, cins ayrımcılığına uğradı. Baskı ve şiddet gördü. Kürt olduğundan dolayı ulusal baskıya uğradı. Alevi olduğundan dolayı dinsel, mezhepsel baskılara maruz kaldı, aşağılandı.

Kürtler Ve Burjuva Yalanlar

 

Burjuva siyasal iktidar, iktidarini korumak, işçileri bölmek, birbirine düşürmek, kendi şoven-kirli siyasetinin bir parçası olarak, işçileri kullanmak için her türlü ideolojik silahını kullanıyor.

Güncel Sanatın Vahim Hâl(sizliğ)i[*]

 “Süren acılara dayanmak,çabucak ölmekten çok dahabüyük bir kahramanlıktır.”[1] 

Pablo Picasso’nun, “Her çocuk sanatçıdır. Ama sorun; büyüdüğünde geriye nasıl bir sanatçı kalacağıdır,” saptaması sanat ve insan ilişkisinin en net betimlemelerinden biriyken; bu da biz(ler)e sanatın “Anne bak kral çıplak” diye haykıran çocuksu naifliğinden beslenen isyancı niteliğini anımsatır. Bu elbette işin bir yanıdır.

Sayfalar