Cuma Mayıs 17, 2024

Bejdar'ın tutsak alınamayan şiirleri [*]

“Şiir hayatın özetidir.”[1]

Bejdar Ro Amed… 

Kürt şiirselliğiyle yüklü bu adı ilkin -olasılıkla Amed’de, Kürtleri “te’dip”te kararlı, rejimin sadık bekçisi, dediğim dedikçi, işgüzar bir nüfus memurunun dayatmasıyla kayda geçilmiş Türkçe bir adın yanına parantez içinde çiziktirilmiş olarak gördük, Kürt coğrafyasındaki cezaevlerden birinden gelen zarfın üzerinde…

Zarftan insan sıcağı bir mektup çıktı. Yanıtladık - yanıtımız eline geçsin “kaygısı”yla bir süre “Bejdar” adını hiç iliştirmedik kâğıda… Bir mektup daha… Sonra bir tane daha… Israrla Bejdar imzasını kullanıyordu yeni dostumuz. Deneme mahiyetinde çift isimli yazmaya başladık33 yanıtlarımızı. Eline geçiyordu…

Bejdar ısrarı ve direnciyle T.“C”. nezdinde “Enver Özkartal”lıktan çıkıp adım adım “Bejdar”laştı T.“C”. zindanlarında.

Son mektuplarında Türkçe adı silindi gitti. Geriye Kürtçe bir şiir kaldı: Bejdar Ro Amed…

Elimize ulaşan son mektubu, 3 Mart 2014 tarihli. Uykusuz bir gecenin arifesinde yazılmış, belli ki. 

Hesap etmiş, 12-13 yıldır mektuplaşıyormuşuz… Tutsaklığı? O çok daha eskiye dayanıyor; dile kolay, “Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü” adına vatan sathını dört koldan saran cezaevlerinde geçen 22 yıl!… İnsanın aklı duruyor.

Ama durun. Bejdar hiç de tahayyül edebileceğiniz üzere karamsar, yılgın, bezgin filan değil. Hayatı belinden sıkıca kavramış, bırakmıyor. Adım adım takip ediyor “dışarısı”nı… Rutubetli beton duvarları, demir parmaklıkları, küf kokan koridorları aşarak hücresine ulaşan her bir bilgi, haber, malumat kırıntısını, 22 yılda biriktirdiği sabır ve bilgelik imbiğinden damıtarak dönüştürüyor. 

 “22 yıldır cezaevinde olsam da öyle karamsar bir duruşun sahibi olmadım,” diyor. “Abartılı gelebilir ama hâlâ cezaevine gelebilmiş değilim. Cezaevine geldiğiniz an cezaevi çekilmez olur. Hapishane benim için bir okul. Çektiklerimiz ise iyi veya kötü dersler. Bizler iyi boyutunu çoğaltmaya çalışıyoruz. Hapishanenin ‘okula’ dönüşmesi böyle bir şey... Bu durumda, eskiyen hapishaneler oluyor…”

Bejdar, hapishaneleri eskitirken bir tutsağın yapabileceği en soylu başkaldırı edimlerinden birini yapıyor: Yazıyor, üretiyor… Ne mi? Mektup yazıyor; siyasi yazılar yazıyor, ama en çok da şiir yazıyor. İlginç bir tezatla, Türkçe şiirler…

Siyasi yazılarına erişmeniz zor. Çünkü gayretkeşliklerine bir an ara verseler, rejimin yıkılacağına, “ilelebet payidar kalma”ya yazgılı T.“C”nin başına bir kaza geleceğine iman etmiş “devletlûlar”, onun ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ başlıklı siyasal kitabını daha yayınlanmadan yasakladılar.[2] Ama mektupları ve şiirleri, ne yapıp edip, zindan duvarlarından günışığına sızmayı başarıyor. İki şiir kitabı yayınlandı bugüne değin: ‘Kırk artı Bir’ (2007) ve ‘Busegâh’ (2009)… Elinizde tuttuğunuz, dördüncüsü…

Dikkatle yudumlayın Bejdar Ro Amed’in şiirlerini… Hiç de mahpus kokmadıklarını fark edip şaşacaksınız önce… Ama ikinci-üçüncü yudumdan sonra buna alışacak, bu kez de delikanlılığında dağlara sevdalanmış bir asinin, tutsak düşmüş bir gerillanın yaşamı tüm renkleri ve tonlarıyla özümsemişliğindeki yalınlık, bilgelik, dinginlikle çarpılacaksınız… Sevdanın binbir hâlini dile getirişindeki tekrarsızlık ve sadelik… alçak ve sakinleştirici bir sesle terennüm ettiği patlayıcı tutkular… sırça kırılganlığındaki imgeler…

* * *

“Hapishane benim için bir okul” diyor Bejdar… Nice devrimci için öyle olmadı mı? Bu toprakların en yürek titreten şiirleri, en güzel öyküleri, romanları cezaevlerinde kaleme alınmadı, en menevişli resimleri koğuşlarda, hücrelerde çizilmedi mi? 

Yo, bu bir mahpushane güzellemesi değil… Olsa olsa, en cevval, en bereketli, en ışıltılı yıllarını dört duvar arasında geçirmeye mahkûm kılınmış devrimcilerin parmaklıklara inat, dışarıdaki hayata taşması. Bir başka deyişle, tutsakların ruhlarını ve bedenlerini devlet otoritesine teslim etmeyiş tarzı… Özgür olma, özgür kalma savaşımları… Devletin çalmaya çalıştığı yaşamlarına, zindanlara inat, sahip çıkma kararlılıkları…

Bir yerlerinde Türk Standartları Enstitüsü damgasını taşımayan her aykırı, her isyankâr için neredeyse bir “mukadderat” olagelmiştir T.“C”. zindanları… Devlet, onları böylelikle “hizaya sokabileceğini”, “ıslah edeceğini” düşünür. Yani “cezalandırma”nın ötesinde bir şey, bitmez tükenmez bir boyun eğiciliği dayatma, bir teslim alma operasyonu… 

Bu şiirler, olanca dinginlik, olanca ağırbaşlılık, olanca görmüş geçirmişlikleriyle hiç eskimeyen kadîm bir şeyi, boyun eğmemeyi sesleniyorlar bize. Sevklerin, sürgünlerin, keyfi yasakların, çıplak aramaların,

geceyarısı baskınlarının, kötü muamelenin, tecridin, disiplin cezalarının, hastalıkları savsaklamanın teslim almaya, hiçlemeye çalıştığı ruhların özgürlükten asla vazgeçmeyeceğini bildiriyorlar…

Bu gözle yudumlayın Bejdar’ın şiirlerini. 

Onların tutsak edilemeyişindeki inat, umudunuz olacaktır…

 

N O T L A R

[*] Newroz, Yıl:8,No:252, 3 Haziran 2014…

[1] Berken Bereh, “Şiir Hayatın Özetidir”, Evrensel, 25 Ocak 2014, s.12.

[2] “Bafra T Tipi Cezaevi’nde tutulan Enver Özkartal’ın ‘Demokratik Siyaset ve Özgür Toplum’ adını verdiği kitap çalışması, yayınlanmadan yasaklandı. Özkartal’ın yasaklamaya yaptığı iki itirazı da reddedildi.” Bestanuce, 24.8.2013. http://www.bestanuce1com/haber/57172/tutsak-ozkartal-in-kitabi-yayinlanmadan-yasaklandi#sthash.UarfXfV

96077

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Sibel Özbudun

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Sayfalar