Pazartesi Haziran 3, 2024

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

Bu ülkenin cumhurbaşkanının “Kız mıdır kadın mıdır” diyerek kadınları aşağıladığı bir ülkenin vatandaşı olmak beni utanca boğuyor. Yoz siyasetçilerin kol gezdiği parlamentonun beni yönetmesini istemiyorum. Devletin yüz yıldır çözmediği, giderek de çözümsüzlüğe ittiği Kürt sorunu ile ilgili olarak “Onlara üç gün süre verin, boşaltın oraları, sonra da taş üstünde taş, baş üstünde baş koymayın!” diyecek kadar gözü kanlı, cinayeti teşvik eden, gece körlüğüne tutulmuş siyasetçilerle aynı toprağın insanı olmaktan yerin dibine giriyorum.

Ekvador'da, Amerika’da gazetecileri dövmeye kalkan sokak kabadayıları yanında olmadan dışarı çıkamayan, ama hamaset nutuklarını dilinden düşürmeyen yoz bir yöneticinin bizi dünyaya rezil ettiğini görmek, yüz kızartıcı suçların aklandığı bir ülkede yüzümü kızartıyor.

Dış politikada, insani tüm değerler çiğnenerek parayla alınıp satılır hale getirilen mültecilerin iç politikanın pislik depoları tarafından asimilasyon malzemesi olarak kullanıldığını görmekten beynim zonkluyor. Anayasa ile güvence altına alınan inanç özgürlüğünün, okullarda öğrencilerin tümüne dört gün ders, bir gün cami uygulamasıyla çiğnenmesine tahammül edemiyorum. Ekranlarda boy gösteren yosmaların “Yeter ki istesin, onun uğruna kocamı terk ederim, çocuklarımın da gözünün yaşına bakmam...” demelerinin beni kadınlığımdan utanır hale getirmesini hazmedemiyorum.

Bunca katliama, tecavüze, hırsızlığa, rezilliğe ses çıkarmayan ve üç maymunu oynayarak ülkeyi hayvanat bahçesine çeviren yobazlarla bu topraklarda yaşamak istemiyorum. Bilimden habersiz yaşayan bakanların, NASA’ya kafa tutacak kadar cahilleşmesine bakıp bir şeyler bilir olmanın pişmanlığını yaşamaktan bıktım artık!

Sözde din adamı görünümlü, sarıklı hödüklerin “erkeğin erkekle sevişmesine bademleme denir” demesini ve devleti yönetenlerin bu yobazla görüşebilme cehaletini kaldıramıyorum artık! Barış masasında çözümlenebilecek bir sorun karşısında yıllardır süren savaşı daha da şiddetlendirerek “Bizden bir ölüyorsa, onlardan 10, 20, 30 öldürüyoruz” diyecek kadar gözünü kan bürümüş, biz ve onlar diyerek bölücülük yapıp, ülkenin insanlarını kamplara ayıran siyasetçileri ekranda gördükçe mideme kramplar saplanıyor.

Bir kıza hem babasının, hem ağabeyinin, hem amcasının tecavüzü mahkemeye taşındığında “kızlık zarı yırtılmamış” diyerek suçluları tutuklamayan, tecavüzcüleri yeniden toplum içine salan ahlaksız hakimlerin olduğu bir ülkede, bu ahlaksızlıklara ses çıkaramadan yaşamak istemiyorum!

Küçük yaşta kız çocuklarının yaşlı adamlarla evlendirilmesini özendiren sapık zihniyete, badem bıyıklı politikacıların, fetvalara dayanarak bu zihniyete çanak tutmasına tahammülüm kalmadı artık!

Her gün onlarca işçinin iş cinayetleriyle katledildiği bu ülkede taşeron yasasına ses çıkarmayan kör, sağır, dilsizlerle aynı gökyüzüne bakmak istemiyorum. Sendikaların işçi satacak kadar onursuzlaştığı ve kendi sınıfına ihanet edenler tarafından yönetildiği bir ülkede yaşamak istemiyorum!

Barış diyenin tutuklandığı bağımlı yargının oluştuğu, yasamanın sadece kelle sayarak görev yaptığı, yürütmenin tüm “yürütme”lere ortak olduğu bir düzende bu üç erkle birlikta yol yürümek istemiyorum!

İktidardaki partinin uygulamalarını eleştirmeye kalkan bu ülkenin ne kadar aydını, okur yazarı, öğrencisini Hitler’in uygulamalarını aratmayacak biçimde sorgusuz sualsiz tutuklatan zihniyeti bağırarak kınamak istiyorum.

Bu halkın oylarının yüzde onundan fazlasını alıp parlamentoya giren ve haksızlıklarla karşı onurluca mücadele eden vekillerin dokunulmazlıklarının bir diktatörün bir çift lafıyla kaldırılmasına göz yuman, hak etmedikleri halde vekil koltuklarında oturan yalakaları bu parlamentoda görmek istemiyorum.

Ben de teröristim, beni atın vatandaşlıktan! Vatan sizin olsun taşlar bize kalsın... 

44235

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”

Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)

Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda

26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]

 

 

“Bilim aklın şiiridir,

şiir de yüreğin bilimidir.”[1]

 

Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”

Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN

Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.

Ama gıdık.

Ama yanak.

Ama...

Demek öyle.

Demek böyle.

Demek  her şey...

Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde  bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış

En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.

Kıymetlimizzz...

Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!

21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.

Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.

Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.

Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.

Sınıf mücadelesinde rakamların ve nicelik gelişmelerin önemi (Mehmet Emin Gündoğdu)

Sınıf mücadelesi, kapitalist toplumun dünya çapında hakimiyetinden sonra farklı bir rol aldı. Sömürücü toplumlar kendi bağrından çıkan üretim araçlarının nicel birikimleri sonucunda, niteliksel sıçrama yaratıp eski toplumu yıkmıştır. Köleci toplumun bağrında gelişen Feodal üretim araçları  köleciliği yıkmıştır. Feodal toplumun bağrında gelişen kapitalist üretim araçları, feodal toplumu yıkmıştır.

Sayfalar