Pazar Mayıs 26, 2024

Benzeşen Toplumları Talilde Unutulanlar / Ergün Aslan

Teori  proletarya köylünün yaşamsal mücadelesinin devrimcide akademik olarak  dile gelişidir.

Konuya girmeden önce, 

Kapitalizmin.., işverenin..  karşısında proletarya köylü olmanın nasıl bir şey demek olduğunu unuttuysan ...

Bu tuzsuz baharatsız sosyo - ekonomik yapı neymiş ya.

Her şeye deva.

Ülkenin sosyo-ekonomik yapısını, inşasını mı talil edecen; Katma  işin içine sömürgeciliği...,  sosyo - ekonomik yapının sınıflar  yüzerinde yol açtığı karekterliği.... tamam.

Esası ve yahutta  müfettik sınıfları mı belirleyecen; Şu kadar  işçi, köylü şu kadar da ara sınıflar var de yeter.

Bu da yetmezse hiç bir anlam yüklüyemediğin Şehirleşmiş sosyolojinle; Değişen hiç bir şey olmadı ki çalıştığım tarlaların yerini konveksiyon atölyeleri, gecekondu inşaat alanları, köşe bucakta durduğum işçi pazarı.., saat, telefon, şemsiye... tezgahları aldı. Ben hala fakirim.  Vurma kendini, ıssız yerde seni tek yaklarlar de korkut o da olur.

Hatta bu tür yaklaşımlar o kadar da tutmuş olmalı ki  kimileri işi daha da ileri götürmüş ülkeler arasındaki benzerliğin olup olmamasında dahil proletarya köylüye korkuyu katık ettikleri  bu tarzı kullanmış.

Ee.. öyleyse demek ki ....

Tüm bu söylemlere  inandığı için ilk önce proletarya köylü olarak bizler de kendimizi şöyle bir sarsmamız gerekir değil mi ?

Konumuza gelirsek: 

Yoksulluğumuz, çektiğimiz acılar.., sınıflarımız ... talillerimizi (  Kapitalizm ve diyalektiğini ) belirsizleştirmemizin ve yahutta anlamsızlaştırmamızın gerekçesi haline geliyorsa,  

Acaba kaçımız kapitalizm ve diyalektiği karşısında kendisini mağdur ve yahutta faşit olmakta kurtarabilir ?

Hiçbirimiz.

İster devletin.., patronların....  işçiye köylüye ,halka ulaşmada eli isterse de  gereksinim, zorunluluk  nedeniyle işçi  çalıştıran köylü işçi olalım isterse de tüm bu araçların zorunluğunu,  gerekliğini... öne sürerek kapitalizm karşısında olsa dahil bu araçların yanlarında saf tutan olalım. 

İşverenlerin,işçiye köylüye, halka ulaşmada el haline gelenlerin ve bu araçların zorunluğunu, gerekliğini öne sürerek bu araçların yanlarında saf tutanların  hepside sahip olduklarını, gerekçelerini ( umutlarını dahil ) koruyabilmek için çok acımasız, vede nankör olmak zorundalar.

Halbuki sahip oldukları ekonomik yapıları nedeniylede - çoğuda - proletarya köylüdür.

Ve bu insanların hepsinde insanlarla şöyle böylede dost olduklarının hikayelerini anlattıklarını duyarız.

Lakin ki hangi insanda çok şey istemediği ( azda olsa çocuklarına iyi bir yaşam sunmayı istediği ) bu dünyada iyi kaldıkça işini sürdüremeyeceğini, çocuklarına iyi bir gelecekte veremiyeceğini bilmiyor ?

Kaç insanda Paris Komüni esnasında direnişçilere saldıran sivil  faşistler için Marks' ın kendilerinide bitirecek kapitalizmin yanında saf tuttular derken kapitalizmin diyalektiği karşısında mağdur ve saldırgan ayrımı etmeden insanların kaderini belirttiğini bilmiyor?

Marksı da hiç okumadım diye de tebessüm ediyorsunuz ?

Öyleyse yaşamını yordamlamasını bilen kaç insan da;  Yaşamın daha da zorlaşarak devam ettiğini düşünmüyor ?

Evet kaç insan ?

Tüm  yokluğa, açlığa, savaşlara, katliamlara... rağmen yinede ; Kuralları, yaptırımları, gidişatı..., yaratıcısı, kaderinin belli olduğu bir fanusun içerisinde yaşadığını hissetmiyor ?

İşte işin güzel tarafıda bu değil mi ?

İster Marks' ta ister yaşamdan öğreniyor olalım; Proletarya köylü kapitalizm ve diyalektiği karşısında yaşadıklarını,  yaratıcısını, halini ve kaderinin nasıl olduğunu ve olacağını biliyor.

Kapitalizmde kalarak elinde olanı kayıbetmemenin ve yahutta artırmanın yolununda karakterinin daha fazla sermaye ve yahutta ayrıcalığa sahip olabilecek yolları ret etmemesinde geçtiğini de biliyor.

Ve işin daha..  daha.. da güzel  bir tarafı da bundan sonra başlamıyor mu ?

Biz Proletarya köylüler kaderimizi bilerek yaşarken bildiğimiz ve hepimizin inkar edemeyeceği bir gerçekliği daha biliyoruz ki o da kapitalizmin, bırakalım gerekçeli halini, yapısındaki sorunlar nedeniyle olsa da, gerekçesiz insanları ( bizleri )  vahşice katlederek diyalektiğinde ilerleyeceğini biliyoruz.

Ve işin daha vahimi de buna rağmen Komunist Manifesto' da belirtildiği gibi kapitalizmin bu diyalektiğinin yine de insanlık için ilerici olduğunu kimse de inkar edemiyor.  

İşin kötü tarafıda zaten bu değil mi ?

Sevdiklerimizin ve sevmediklerimizin yok olması ve yahutta yok olacaklarını,  kaldıramayarak sergiledikleri davranışların yarattığı imkanların bizlere,  çocuklarımıza maddi ve manevi imkanlar olarak döneceğini bilmemiz.

Seslice dile getirmediğimiz.

Seslice dile getiremesek de; Proletarya köylü olarak hepimizde kapitalizm ve  diyalektiğinin yinede insanlık için ilerici bir adım olduğunu ruhumuzda hissediyoruz.

Ve hissettiğimizde Paris Komünindeki proletarya köylünün kapitalizmin gelişmesini hissederek hissettiğini Paris Komünine olumsuzluk olarak yansıtması gibi bizlerde hissetiğimizi insan olmamıza ( sınıf örgütlüğü gereksinimize ) karşı olumsuzluk olarak yansıtıyoruz.

Peki gerçekliğini, varlığınıda  inkar edemediğimiz bu olumsuzluklarımız karşısında ne yapıyoruz ?

Gelin bizim nasıl yaptığımıza değil de Marksı' n aynı olumsuzluklarla karşılaştığı Paris Komüni ardında ne yaptığına bakalım. 

Bizim yaptığımıza ayna olacaktırda ondan.

Marks, her şeyde önce Paris Komüni' nin ardında talil ettiği kapitalizm ve  diyalektiğinin insanlık için ilerici olduğunu inkar etmeden işe başlıyor.

Ardından da inkar etmediği gerçekliğe karşı  Paris Komüninde başrol oynamış Anarşistlerle ve Ayaklanmacı Kömunistler' le giriştiği tartışma da gerisinde güçlü bir proletarya köylü örgütlenmesi olmadıkça kapitalizme karşı girişilen halk hareketlerini ( Proletarya köylüyü hazırlıksız, kullanılır halde....  yakalattığını ve de Kapitalizmin gerekçesiz halini de daha öne çektiğini düşünüyor olmalı ki )  olumsuz  ayaklanmalar olarak değerlendiriyor.

Ve daha da ileri giderek içerdiği mütavatlarla kapitalizmin ilericiliğini elinde alabilecek kapitalizmde ortaya çıkan ve çıkacak koşullara karşıda mücadele edebilecek proletarya köylünün bir parti gereksinimini ortaya çıkarıyor.

Kısacası ortaya çıkardığı parti gereksiniminin tasfiri:  İnsanlık için burjuvaziden daha iyi mütevaları içinde barındırmakla kalmıyor aynı zamanda  kapitalizmin her aşamasına ve yahutta ortaya çıkış şekline karşıda mücadeleyi özünde barındıran bir parti düşünüyor.

Bu nedenden dolayıda partinin tasfir için diyebilirizki; 

Parti Dünya proletarya köylüsünün çok partili halinde tek partili haline diyalektiği özünde barındırıyor.

Ve buna  muhakabil olarakta  parti bu diyalektikte ilerlerken farklı sosyo ekonomik  yapıları talili esnasında farklı sosyo ekonomik yapılarda aynı inşacıyla  ( sömürgecilikle...,  sermayenin çıkar ilişkili gereksinimiyle....   ) karşılaşınca  bu toplumlar asla benzeşik toplumlar katekorisinde değildir diyerekte ispatlayamacağı sözler savurmuyor. 

Marksın ideal parti için çizdiği tasfir bu.

Şimdiye gelirsek... 

 
88795

Kılıçdaroğlu sadece Kılıçdaroğlu değildir! (1ci bölüm)

Açıklama: Bu yazı, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin Genel Başkanlığına getirildiği dönemde, 2010 tarihli Partizan’ın 72. Sayısında yayımlanmıştır. Yazı eski olsa da, yazılanlar eski sayılmaz. Zira Mayıs 2023 seçimlerinde “halkın umudu” olarak önümüze konan Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’sinin burjuva-feodal sistemde oynadığı rol, özellikle de seçim sonuçlarının açıklanmasının ardından açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Ve ortaya çıkan bu gerçeklikler, Partizan makalesinde dikkat çekilen ve tespitleri yapılan gerçekliklerle uyumludur.

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

Sayfalar