Cumartesi Mayıs 18, 2024

Biz bize benzemeyiz! [ismail cem özkan]

Kemalist arkadaşlar bazı sosyalistlerin kendileri gibi hayata baktığını ve yorumladıklarını gördükçe, duydukça diyorlardır “biz sosyalistiz herhalde!”... Ama Marksizimi bilen, onun düşünce yöntemini içselleştirmiş biri asla Kemalist olamaz ve hayata Kemalist gibi bakamaz, çünkü durdukları nokta farklı. Kemalistler burjuva ve sermaye bakış açısından devleti kutsallaştırıp, onu yaşatmak için düşünce yöntemini çizer, sosyalist ya da Marksistler ise tam tersidir, devleti “sönümlendirecek” işçi devleti kurmayı, yani işçi sınıfı ve mazlumların bakış açısına sahiptir...

Marksistler bir arada yaşamayı savunur, tüm diller, kültürler bir arada, "işçi sınıfının alın teridir bizim bayrağımız" der, o açıdan bakar hayata, küreseldir bir anlamda ama sermaye karşıtı bir küresel…

Arada bu kadar zıt farklar olmasına rağmen, kendisine “sosyalist” diyen ve kendisini ve çevresini kandıranlar Kemalist gibi hayata bakıp yorum yapıyorsa, “dolandırıcı” konumdadır, çünkü komünistler ve sosyalistler niyetlerini hiç saklamaz ve açık açık ortaya koyar...

Komünist veya sosyalist olduğunu iddia edenler dini örgütler içinde yer almaz, çünkü din sosyalist düşünce ve yaşam biçimi ile taban tabana zıttır, hayata biri “biat ve itaat” ederek bakar, sosyalistler ise tersidir, “sorgulayarak” bakar... Hem Alevicilik oynayıp hem kendisine sosyalistim diyende Kemalist gibi davranan “dolandırıcılar” gibidir...

Sosyalistler kimseyi kandırmaz, niyetini açıkça ortaya koyar ve sınıfsız toplum için işçi sınıfı devleti kuracağını ve bunun ütopya olmadığını, gerçekleşebilecek bir somut bir şey olduğunu vurgular ve bugünden sosyalist yaşama uygun yaşam nüvelerini oluşturmaya çalışır...

Türkiye'nin 100 yıllık bir tarihi var, en azından cumhuriyet tarihi tanımı içinde... Bu zaman içinde komünistler kendilerin çıkarı için ne yazık ki devrim odaklı tutarlı ve devamlılık arz eden bir siyasi çizgi yaratamadılar... Sürekli burjuva devletin iktidar savaşında olmazsa olmaz iktidar mücadelesinde bir tarafı tutmak zorunda kaldı, “onlar gelirse daha kötü”, ya da “kötüler gitsin en azından asgari bir demokrasi olsun da bizde yer üstüne çıkalım” fırsatı arayışı içinde oldular... Bu ikilem yani “Godot” gelecek gibi demokrasicik bekleyen komünistlerin, demokrasisi bir türlü gelmedi. Aslında bir anlamda burjuva demokrasisi gelmemesi daha iyi, işçi devleti için devrim koşullarını devlet kendi elleri ile hazırlıyor, halkı “umutsuz” bırakıyor, bunu fırsat bilip örgütlenme yerine “kötünün iyisini” tercih edip onun arkasından gitmek” devrim fikriyatını” uzaklaştırmaktan başka işlevi olmamıştır... Kısaca örgütlenmek ve devrimci mücadele koşulu hazırlamak yerine, burjuva demokrasi beklentisi ile sosyalistçilik oynandı bu ülkede...

Sosyalistler “Gezi Direnişi” kendiliğinden ortaya çıkınca elleri kolları birbirine karıştı, ne yapacağını bilemez, örgütsüz olduklarına lanet okudular...

Peki, bu dini tepki onları örgütlü yaptı mı?

Sosyalistler, komünistler dini yapılar içinde örgütlenmez, onlardan “taraftar devşirelim”, “onları da yanımıza alalım” söylemi değil, tersine güçlü bir örgütlü model çıkarırsanız, mazlum, ezilen taraf zaten güçlü olarak gördükleri ve kendilerini savunacak tarafın yanında yer alacak, kucak açacaktır, çünkü kendi güvenliği için güvende olacağına inanacağı tarafa destek verir mazlumlar...

Komünistler kimsenin dini inancına, ibadetine karışmaz, çünkü onların inancını da işçi devleti güvenceye alacaktır, gerçek laik devleti ancak işçi sınıfı kuracaktır, çünkü dinden çıkarı yoktur, onu metalaştırmayacak yegane güç işçi sınıfıdır...

Din metalaştığı sürece laik bir devlet sözde kalır...

Komünistler işçi sınıfını örgütlediği an zaten toplumun çoğunu örgütlemiş demektir, işçi sınıfı toplumun bel kemiğidir, sermaye bile işçi sınıfının gücüne ve üretim için çalışmasına dayanır. İşçi sınıfı üzerinde ki sermaye patronlarını atması için kendi devleti kuracağına gerçekten inanması gereklidir, aksi halde sırtında bir joker gibi taşıdığı kan emici sermaye sahiplerini atamaz...

Ulus devlet, kendi içinde kendisi dışında yer alanlara "umutsuz" kalacakları ortam yaratarak "kendilerine benzemekten başka çıkar yolu yoktur, eğer yaşamak ve mutlu olmak istiyorlarsa" anlayışını pekiştirecek güvenlik önlemleri alır. Toplumu bir anlamda çeşitliğini yok edip homojenleştirmek ister. Homojen toplumlar sanki daha sorunsuz sömürülüyormuş gibi.

Ulus devletinde “kendisi için” özgür olan şeyler, ötekiler için yasaktır...

Eylem birliktelikleri ile zıt kutuplar yan yana gelebilir, çünkü kısa vadeli ve sonuç veren eylemler, eylem birlikteliğinden geçer. “Devrim olsun bütün sorunlar sonra çözülsün” anlayışı doğru anlayış değildir. Komünistler halkın refahı onları sömüren burjuvalar kadar olması için mücadele eder, burjuvaların yaşam kalitesini yok edip onları fakir yapıp toplum artık eşitlendi demez, tersidir doğru olan… “Fakirsin sen fakir kal” demek yerine daha fazla hak ve özgürlük elde etmek, daha rahat yaşam olsun diye mücadele eder. Sınıfsız toplumun temeli daha rahat ve eşit şekilde bir arada olmak değil midir, sınıfları ortadan kaldırmanın birincil amacı sömürüyü ortadan kaldırmaktır, sınıf olduğu sürece sömürü olacaktır… Burjuvazinin yaratmış olduğu bencillik, tüketici kültürü dışında yer alan tüm değerler, hayat standardına ulaşmak ve onu aşmak için mücadele edilir. Şatoda oturan burjuvazinin şatosunu yıkma değil, o şatoda eşit koşullar içinde yaşamaktır amaç, gecekondu binamızdan çıkıp o seviyede yaşamak… Koskoca şatoda birkaç kişi yaşarken, şimdi hep bir arada yaşayacağız, birlikte üreteceğiz birlikte o zenginliği paylaşacağız, yeter ki başkasının emeği üzerinde yükseltmeyelim refah seviyemizi… Sömürülenler, başkasını sömürmek için iktidara gelmez…

Komünistler farklıları yok etmek yerine, farklılıklar ile birlikte bir arada yaşamı savunur. Homojen toplum yerine dünyanın tüm renklerinin bir arada olduğu ve hiçbir rengin diğerinden üstün olmadığı bir sınıfsız bir toplumu savunur.

Eylem birliktelikleri demek değildir ki bir arada olanlar bir birine benzesin, aksine farklıklar olduğu için zaten eylem birliktelikleri oluyor ve o eylem süresince ortak çıkar için mücadele edilir, sonra herkes kendi amacına uygun mücadele yönteminde yoluna devam eder.

Eylem birliktelikleri, olaylara aynı pencereden bakanlar arasında olmaz...

Bakın Kürt sorunu konusunda eylem birlikteliğinin ortak adı HDP'dir. Birbirinden ayrı siyasi görüş ve ideolojiler bir arada Kürt sorunu çözümü için somut adım atmak için bir araya gelmiş siyasi çıkar birlikteliğidir... Hiç biri diğerini “benim gibi düşüneceksin, benim ile her olayda aynı adımı atacaksın” diyemez, çünkü dediği an “kopmalar” kaçınılmazdır... Elbette içinde sorunlar var, yakın tarihimizin içinde ilk büyük deneyim diyebiliriz, bu kadar farklılıkların bir arada olması… 12 Eylül 1980 öncesi kısa bir zamanda deneyimlenmiş “Direniş Komiteleri” vardır ve onun ilgili bir çok yayın bulabilirsiniz.  Çıkar birlikleri elbette bir noktaya kadar gider ve her yeni açılım başka yolların ve anlayışların oluşmasına neden olur…

Ülkemizin tek sorunu elbette Kürt sorunu değildir, onun dışında da hayata bakan ve farklı sorunları odak noktasına almış sol anlayışlar mevcuttur, her birinin farklı duruşları olması onları ne haklı ne de haksız yapar. Tarih, bugünler ile ilgili notlarını kazanımlara bakarak yazacaktır, çünkü tarihin akışına hiçbir etkisi olmayan anlayışlar tarih notları arasına sözü kısa değinmeler dışında edilmeyecektir.

Aynı şekilde bir çok ilçede ve illerde oluşturulmuş olan “demokrasi birlikleri / bileşenleri”.  Hepsi farklı uçlardaki oluşumlardır, ama ortak payda demokrasi. Yapılan eylemlerde ortak belirlenen sloganlar ve afişler taşınır ama hiç kimse “sen neden kendi bayrağını, flamanı taşıyorsun” demez, çünkü farklılıklar güzelleştirir o eylemi ve bileşenin anlamına uygun davranış ortaya çıkarır. Demokrasi bileşeni dendiği an zaten ”tek bayrak ve flama” olmaz, ülkenin resmi anlayış dışında yer alan tüm renklerinde katılıp kendisini ifade edebildiği ortamlardır... “Ben Aleviler ile ya da sosyal demokratlar ile aynı yürüyüşte yürüyorum” diye ne onlardanım ne de onlar benzemek için uğraşırım, ne de alınıyorlar ama onlar var diye kendi ilkelerime ters bir davranış içinde olurum... Bizler görüşleri ve niyetlerini açıkça söyleyen ve bu konuda her şeyi ile net anlayışı savunanlarız...

Kısaca “biz bize benzemeyiz” ama demokrasi olunca hepimiz aynı yürüyüş kolunda yerimizi alırız.  Hepimiz farklı ideolojileri savunan, hayata başka noktalardan bakanlarız, hepimiz bu yaşamın farklı renkleriyiz, zenginliyiz…

İsmail Cem Özkan

2136

Beylere ve devlete karşı olmak (Nubar Ozanyan)

Artsahk (Karabağ) sekiz aydır kuşatma ve abluka altında. Elektrik, gaz, akaryakıttan yoksun; açlığa ve dermansızlığa mahkum edilmiş bir şekilde teslim olması bekleniyor. Soykırımın günümüzde almış olduğu en utanç verici ve acımasız hali yaşatılmaktadır halka.

Ne uluslararası Adalet Divanı’nın kararı ne sekiz aydır çalınan diplomatik kapılar, Karabağ’da yaşayan Ermeni halkının yaşamsal sorunlarına çare, derdine derman oldu. Yapılan sayısız görüşme, müracaat ve iletişimden hiçbir sonuç çıkmadı.

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Sayfalar