Cuma Mayıs 17, 2024

Bizim Ulaş'lar...Şemdin Şimşir

"Bir acının izini sürdüm durmadan/ Aydınlık bir gelecek adına./ Geçmişte kalanı kitaplardan aldım/ Yaşadığımı koydum üstüne / Hayatı bir yoğun acıda kavradım..."

Bizimkileri anlatmak zordur, bizim Ulaş'ları, çünkü bizimkiler inançları uğruna ölümün eşiğinde bükülmeden duranlardır. Spartaküs, Marks, Engelslerle başlayan bizimkiler. İlk onlar direnç ve bilimle donatılar kavgayı, tarihin yasalarını, geleceğin yönünü yine onlar, yani bizimkiler çizdiler.

Bizimkiler, burjuvaziyi ilk kez iktidarda deviren, proletaryayı ilk kez muzaffer kılan Paris Komünar'larıydı. Bugünün Komünar'ları olan bizim Ulaş'lar...

Bizim Ulaş'lardı umudu yeniden yeşertmek üzere, tarihi bir kez daha ama bu kez yenilmemecesine yazmak üzere kavgaya atılmanın zamanıdır diyen. Sosyalizmin yenilgi ve zafer dolu tarihini yolumuza ışık ederek yürüyoruz. Geçmiş yenilgi ve zaferlerimizden çıkardığımız derslerle zaferimizin güvencesi olan yönelimleriyle adım atıyoruz.

Bizim Ulaş'lardı, bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açan. Ülkemizin sınıflar mücadelesinde Marksizm adına çöreklenmiş altmış yıllık reformist, revizyonizme dur deyip halklarımızın kurtuluş yolunu ortaya koyan öncülerimiz, Mahir'ler, Deniz'ler, İbo'lar ve Ulaştı sarılıp mavzere çarpışanlarımız. Ulaş'ça düştüğünde Arnavutköy'de. Binlerce fırtına yaratarak, isim oldu çocuklarımıza, inancımıza istim, canımıza can oldu.

Ve iz düşümünün, toprağa düşen filizin tohumları boy verdiğinde, barikatlarda, sokak çatışmalarında, Gezi ayaklanmasında günümüzün Dehak'larına karşı Kobanê'ye, Rojava'da boy veren filizler, aynı ruh, aynı coşkuyla, kararlıkla yine Ulaş'larımız sahnedeydi.

Çünkü onlar unutulmaya çalışılan, hüküm kurmuş, tortulaşmış solculuğun parçalanıp, yok edilmek, yok sayılan savaşkan sosyalizmin yeniden hatırlatanlarımızdı.

Orhan'la başlayan bir dönemin kapanması ve yeni bir dönemin başlamasının öncüleriydiler. Tıpkı önderlerimizin yetmiş bir çıkışı gibi. "Fedai bir kuşağa laik olma" şiarıyla fedaileşmek gerektiğini bilenlerimizdiler. Yanı başlarında süren mücadele ve yaşanan katliamları gözlerini kapayanlar, marksizm adına legalizmin, reformizm kulvarlarında boy gösterenler gibi bir devrimciliği, bir öncülüğü red edenlerimizdiler. Kürt özgürlükçülüğüyle ortaklaşarak Ortadoğu halklarıyla birlikte tarihinin tekerleğini terse çevirmek için fedai bir ruhla donanmak gerekliliğinin bilincinde olanlarımız. 
"Her ölüm erken ölüm değildir, devrimci adımların öncüsüdür" belirlemesiyle iyi biliyorlardı. Yetmiş bir çıkışı ve ardından yaşanan tıkanıklıklar ve yaşanan yenilgilerden dersler çıkarıp tıpkı Mahir'ler, Deniz'ler, İbo'lar ve Ulaş gibi şimdi kendi zamanlarında, Orhan ve Ulaş'larımız bir dönemi kapatıp yeni bir dönemi açmanın öncüleri oldular.

Onlar değil miydi dokundukları her yerde iz bırakanlar. En zor amansız koşullarda bile yüzlerinde tebessümü eksik olmayan, kendi gitmedikleri hiçbir yere yoldaşlarını yollamayanlar.

Yeni yönelim ve bir devrin kapatılıp yeni bir devrin açılmasında başta kendileri yürümeyi ilke haline getirenlerdiler. Soluksuz, sınırsız bir devrimcilik ve yaşamın her anında ona kilitlenmek hem savaşçı, hem önder komutanlaşmayı başaranlardı. Onlar sadece kendi dar grupsal çıkarları ve hesapları peşinde değillerdi. Böyle olmadıklarını da yaşam ve pratikleriyle her defasında gösterdiler. Çünkü aslolan grupsal büyüme değildi, aslolan köhnemiş, çürümüş bu vahşi sistem karşısında ezilen, sömürülen, yok sayılan haklarımızın kurtuluşu ve onun mücadele bayrağının en yükseklere çıkmasıydı. Bunun içindir ki birleşik devrim bilincinin yaratılması ve savunulması konusunda en çok çaba sarf edenlerimiz oldular. Türkiye işçi sınıfı ve ezilenlerin mücadelesinin Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle bütünleşmesi olmadan başarının mümkün olmadığını kavrayan, kavratmak için emek sarf edenlerdi. Bunun içindir ki en amansız çatışmada; "Yaşasın Kürt ve Türk halklarının mücadele birliği" şiarını haykıranlardı. Gezi'den Kobanê'ye uzanan direniş çizgisinin öncü militan komutanıydılar.

İşte bu ruh ve perspektifiydi onları savaş alanlarında, cephelerden cepheye sürükleyen. Ortadoğu halkları ve Kürt halkıyla aynı yapı yerinde, aynı idealle bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm kavgasının ortak idealinin savaşçısı olmak. Çünkü tüm dünya ezilenlerinin Komünar ruhuyla devrim yolunun yoldaşları olarak bakanlarımızdı. Karanlığa boğulmaya çalışılan halklarımıza ışık, zulüm ve katliamla yok edilmek istenen, teslim alınmak istenen insanlığa umut olup kavgamız sürüyor mesajı olmaları bundandır.

Bugün onların ardından methiyeler dizmek değil, onlara layık olmak, onların mücadelesini zafere taşımak ancak onlar gibi olmayı bilince çıkarmakla onlara layık oluna bilinir. Çünkü kendisini her şeyiyle mücadeleye adayanlar iyi bir savaşçı, iyi bir komutan olmakla kalmazlar, halkların dilinde türküleşirler...

Çok iyi biliyoruz ki mücadele bedel istiyor, bugün içinden geçtiğimiz savaş koşularında kavga her zamankinden daha büyük bir inanç, kararlılık, fedakârlık ve cesaret gerektiriyor. Düşenlerimize layık olmak, onların yerini doldurmak için daha ileriye atılmamız gerekiyor. Gidenlerimize layık olmanın yolu Komünarlar ruhuyla, onların emekleriyle şekillenen özgürlük güçleriyle onları yaşatmak, geliştirmek ve zafere taşımak görevi bizleri bekliyor. 

Şemdin Şimşir  

42476

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Liberallerin ve Ulu“sol”cuların Solculuğu-1- (Sentez)

"İşçi sınıfının devrimciliğine karşı çıkanlara sol denebilir mi? Ya da bunlar gerçekten sol olabilir mi?"

Sınıflı bir toplumda, bu toplumun alternatifi olarak sınıfsız toplumu öngören ve bunun mücadelesini veren Marksizm-Leninizm-Maoizm’in eleştirilmemesi, özellikle de mülk sahibi sınıfların ideolojik ve siyasal temsilcilerinin eleştirileri ve demagojik saldırılarına maruz kalmaması düşünülemez.

Barbara ve Sara olma zamanı! (Nubar Ozanyan)

Emekçi kadınlar birçok şeyden mahrumdur. Yoksun olduğu esas şeyler, özgürlük ve örgütlülüktür. Faşist devlet şiddeti, feodal baskı, Türk şovenizmi, egemen erkek zihniyeti, işgal ve saldırı, erkek adalet, aile ve din, dışlanma, aşağılanma vb. Saymakla ve yazmakla bitmiyor. 

KKB’li TİKKO Savaşçısı:Kobanê Ruhuyla Rojava’yı Savun!

Faşist TC içindeki klikler, Kobanê zaferinden bu yana dillerden düşmeyen bir yarasında birleşti.

Milli birlik ve beraberliğe ihtiyaç duydukları böylesi günlerde sağdan soldan TC faşizmi her zaman birleşmiştir. Bu bazen masa altından olur, bazen kapalı kapılar ardında, bazense öylece aleni. Burjuvazinin kalbini korkudan hoplatan bir işçi direnişi olabilir, emperyalist tekellere geçit vermeyecek bir çevre direnişi olabilir, faşizmi zayıflatacak bir demokrasi talebi olabilir, ataerkiyi ve heteroseksizmi titretecek bir adım olabilir bu gizli ya da açık el sıkışmaların sebebi.

Ya Özgürlük Mücadelesinden Yanasınız ya da Değilsiniz

Türk egemen sınıfları, Cumhuriyetin 100. yılını kutlamaya hazırlanırken ikinci yüz yılı için de nutuk atmaya başladılar. Halkımızın deyimiyle perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.

Nitekim ilk yüzyılı işçilere, emekçilere, devrimcilere, komünistlere, ezilen ulus ve azınlık milliyetlere, kadınlara, LGBTİ+lara, inanç gruplarına zulmetmekle geçen bir yüzyıldır. Bu baskıcı, asimilasyoncu, ırkçı, cinsiyetçi, tekçi ve emperyalizm uşağı sömürü-soygun düzeni, Kemalist cumhuriyetin ikinci yüzyılı da birinci yüz yılını izleyecektir.

Katliamlar Cumhuriyeti

13 Kasım'da, İstanbul'un en kalabalık caddesinde yapılan bombalı saldırı, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir kere daha katliamlar cumhuriyeti olduğunun acı bir kanıtı oldu.

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

BORAN için – İmera Fera Yeşilgöz

Herkes olması gerektiği yerde mücadele görevini, parti görevini yerine getirmekteyken, yani her şey olması gerektiği gibiyken gelen her not kalp atışlarımızı hızlandırır. Her şeyden evvel “bir şey mi oldu?” kaygısı hissedilir.

Bir TİKKO savaşçısı:“Devrimci mücadeleye katılma tercihimin bir geçmişi var!”

Avrupa metropolünden gelen bir devrimci olarak, kapitalizmin “vahşetinin kalbinde” yaşarız. Hepimizin hayatı, değerlendirme mantığına göre yapılandırılıyor. İster klasik sömürü ilişkileri ve işgücünün yabancılaştırılması olsun, ister ayrıştırma ve izolasyona dönük eğilimler ya da sosyal yaşamda kendi kendimize olan yabancılaşma olsun; sürekli akan bir damlanın taşı oyduğu gibi insan, kapitalist merkezlerde sürekli kapitalist ideolojinin ekonomik, sosyal ve teknolojik saldırılarına maruz kalıyor.

Kaypakkaya’nın Yoldaşı Olmak! (OKUR POSTASI)

Bazen bulunduğumuz yerlerin, taşıdıkları değeri istemesek de göz ardı edebiliyoruz. Benim Partizan’la tanışmam yılları alıyor ama aktif olmam 3 seneyi buluyor. Birçok insandan şunu duyardım İbo’nun kültüründen gelenler sağlam olur. O kültürü almışsan uzakta da olsa onu yaşatmaya çalışırsın. O bağlılık hiç bitmez.

CHP'NİN İHANETLERİ /Mehmet Emin Gündoğdu

 


   Bu yazının amacı kısa bir CHP değerlendirmesi yaparak, bu partinin izlediği politik hattı ortaya çıkarmak ve okuyucuya bir fikir vermek. Çünkü bu parti tarihi boyunca hep mevcut düzenin koruyucusu olmuştur. Düzen ne zaman tıkansa CHP yardıma koşar. En son marifeti unutulmuş bir konuyu yani türbanı gündeme getirerek Erdoğan hükümetine koz vermiştir.

Mersin Eylemi: Savaşın Dayanılmaz Ağırlığı – Emir Arda

26 Eylül günü, Mersin Mezitli’de ki Tece polisevine yapılan eylemin üzerinden ortalama bir hafta geçti. Eylem, yapıldığı günden itibaren, ak koyun ile kara koyunu ayrıştıran bir işleve sahip oldu açıkçası. İki kadın devrimcinin fedai eylemi, siyasal alanın tam ortasına, onu ikiye bölen bir çizgi çekti… Bu yazı eylemin hemen ertesinde kaleme alınabilirdi. Ancak hem HPG’nin açıklamasını beklemek daha doğruydu, hem devletin vereceği refleksi ve eylemin sonuçlarını görmeliydik. O yüzden bu yazının yazılması ve yayınlanması bugüne değin bekletildi… Bu kadar bekleme yeterli.

Sayfalar