Pazartesi Nisan 29, 2024

Cambaza Değil, Tehlikeye Bak!

IŞİD (şimdi İD) hak ettiğinden daha büyük ölçüde gündemi işgal etmeye devam ediyor. İD ile mücadele bağlamında ABD emperyalizminin önderliğinde batı emperyalistleri ve bölge egemen devletlerinin bir dizi toplantı yaptığı bir süreç yaşanıyor. 4–5 Eylül tarihinde NATO toplantısında ve 10 Eylül’de B. Obama’nın yaptığı konuşmanın hemen akabinde, önce 11 Eylül’de S. Arabistan’ın Cidde kentinde bölgenin Sünni ülkeleri, sonra 16 Eylül’de Fransa’da yine bölge ülkeleri ve NATO üyesi ve bağlaşığı olan 30 devletin toplantıları yapıldı. Bunun yanında ABD’nin ve yakın bölge ülkelerinin ikili bir dizi görüşmesi gerçekleşti. Bu toplantıların ve mekik diplomasisinin gündemi İD’in alt edilmesi.

İD’ye Büyük Gelen Lokma: Rojava’nın En Küçük Parçası Kobanê!

Bir yandan bunlar olurken, diğer yandan İD S. Kürdistanı’nda yeni bir hamle yaptı. Defalarca denemesine rağmen düşürmeyi başaramadığı Kobanê Kantonu'na 16 Eylül’de YPG’nin açıklamasına göre şimdiye kadarki en kapsamlı saldırılarından birini daha yapmaya başladı. Emperyalistler, kendileri için oldukça soyut olan bu düşmanla nasıl ve ne biçimde mücadele edeceğini düşünürken, Kürtler için son 3 yıldır oldukça somut, vahşi ve kanlı bir düşman olan İD saldırılarına devam etmektedir.

Emperyalistlerin ve gerici devletlerin İD üzerinden yürüttüğü politik hesaplar ve karşılıklı hamleler sürerken, İD’nin yeniden S. Kürdistanı’na güçlerini odaklayarak saldırması oldukça anlamlı görünmektedir. Bu saldırının arkasında, İD’nin kendine yönelecek emperyalist ve gerici müdahale başlamadan, Kobane’de kazanım elde ederek, bu müdahalenin alanını S. Kürdistanı’na kadar uzatma hesabı olduğunu düşünmek için çok sebep var. İD zaten bugün sadece savaşını Kürt cephelerinde yürütmektedir. Ama Kürdistan’ın Irak parçasından da Suriye parçasında da ciddi hiçbir kazanım elde edememiştir. Şimdi başında güya emperyalist ve bölge ülkelerinin “müdahale kılıcı” dolaşırken S. Kürdistanı’na tüm gücüyle yönelmesi emperyalizmi ve bölge gericiliğini S. Kürdistanı’na taşıyacak zemin oluşturma hesabından başka bir şekilde okumak mümkün değildir.

Ki henüz bu saldırılar belirginleşmemişken ve emperyalist patentli “İD karşıtı” koalisyonda ne düzeyde ve hangi eksende rol alacağı “belli olmayan” TC’nin Irak ve Suriye’den gelecek göç dalgasına karşı “tampon bölge” oluşturması tartışmaları gündeme geldi. Erdoğan, 15 Eylül’de Katar ziyareti dönüşü “tampon bölge”nin oluşturulması üzerine Genelkurmayın çalışma yürüttüğünü ve durumu değerlendireceklerini ifade etti. Ve bu sözlerin üzerine İD saldırısı ve Suruç’a Kürtlerin göç dalgası başladı. Daha önceki göç dalgalarının aksine bu defa medya canlı yayınlarla ve manşetlerden vererek bu göç dalgasını büyük görmeyi tercih etti. Elbette ki “tampon bölge” ve İD tehlikesinin sınırlarımıza kadar dayandığı yorumlarıyla birlikte bu haber verildi.

Kanamayı Durdurmak İçin “Tampon”a Sarılmak!

İD’nin, TC’nin iştahını kabartacak şekilde S. Kürdistanı’nda tampon bölge oluşturmaya zemin hazırlamaya çalışması yadırgatıcı olmamalıdır. İD’nin emperyalist saldırıları S. Kürdistanı’nı ve bir bütün olarak Kürdistan üzerinden karşılamayı hesaplaması oldukça mantıklıdır. Oyunun buradan kurulması, emperyalist ve bölgenin gerici güçlerinin S. Kürdistanı’na doğrudan burnunu sokması demektir. İD ile mücadele adı altında S. Kürdistanı’nın bombalanması, Kürtlerin emperyalizme ve başta gerici Türk devleti ve diğer devletlere mahkum hale getirilmesi hesabı göz ardı edilmeyecek kadar güçlüdür. Bu durum Kürt ulusal hak ve kazanımlarına karşı bir saldırı anlamına gelecektir. (ABD Savunma Bakanı Jack Hagel, ordu yönetimi Suriye’de ki İD hedeflerinin vurulması yönlü planını onayladı açıklamasını 18 Eylül’de yaptı.)

Ancak TC’nin tam bu aşamada “tampon bölge” tartışması bir çeşit cambaza bak oyunudur. Zira “tampon bölge” oluşturmak askeri ve politik dengeler açısından ön görülemez bir çatışma, savaş anlamına gelecektir. Hem emperyalistler arası, hem bölgenin güç dengeleri ve ilişkilerin politik karakteri TC’nin işgali anlamına gelecek bu hamlesine müsaade etmemektedir. Ki TC’de bölgedeki tüm iştahına ve saldırganlık arzusuna rağmen böyle bir hamle yapacak kadar dengesini kaybetmiş gözükmüyor. Ama bu tartışmayla birlikte kendi güvenliğine ve bölge içinde alacağı konuma dair bir çeşit mesaj verme kaygısı güdüyor. Bu mesajın esasının Kürt hareketine yönelik olduğu çok açıktır.

TC Suriye’de kolu kanadı kırılmış, kendi politikasına eklemlenmiş ve hamiliğini kabul etmiş bir Kürt politik çizgisi yaratma derdindedir. Bir yandan bölgede şu an aldığı politik tutumla İD’ye cesaret verip, Kürtlerin üzerine daha güçlü gitmesine zemin sunarken, kendi sınırında “tampon bölge” tehdidiyle sınıra dayanan binlerce Kürdün sınırdan geçişine 2 gün müsaade etmeyerek, tel örgüler önünde yığılmasını sağlayıp, bir yandan kendince terbiye etmeyi amaçlarken, diğer yandan kararsızlığının ne boyutta olduğunu gösterir niteliktedir.

Buna bir de A. Öcalan ve PKK ile yürüttüğü “barış” ve “çözüm süreci”nin yumuşak yüzünü eklemekte fayda var. Bu gelişmelere aldığı tavır aynı zamanda görüşmelerde kendi elini güçlü tutmaya dönük yaklaşımlardır. Karşısında elinde olabildiğince fazla güç, koz ve olanakla oturan bir Kürt hareketi istememektedir. Bir yandan görüşmeleri derinleştirirken, diğer yandan bölgede Kürt Ulusal Hareketi'nin kazanımlarını aşındırmak için elinde hangi olanak varsa onu sonuna kadar kullanmaya çalışmaktadır.

TC Cumhurbaşkanı'ndan ve Başbakanı'ndan “Devşirilmiş Terörist” Yapmak!

Ama TC’nin Kürtleri zayıf düşürmek için elinde yeterince koz olmadığı açıktır. “Tampon bölge”, bir dizi aktörün yanında aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketi'nin rızası alınmaksızın, ona rağmen yaşama geçirilemeyecektir. Kürtleri hem içerde hem de bölgede zayıf düşürme politikası artık gülünç olmaktadır. Zira TC bölgede kolu kanadı kırılmış durumdadır. İD ile mücadele konusunda efendisi ile belli sorunlar yaşamaktadır. ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry’nin deyimiyle; “zorlukları var önümüzdeki süreçte karar verecekler” (Kongre Dışilişkiler Komitesi Toplantısı 17 Eylül) durumundadır. ABD basını her gün yeni bir haberle TC’nin Suriye’de İslamcı gruplarla ne herzeler yediğini ifşa etmektedir. Hatta İD’nin Hacıbayram Camiini kullanarak “terörist devşirdiğini” T. Erdoğan ve A. Davutoğlu’nun bu camide Cuma namazı çıkışı çekilmiş fotoğrafını yayınlayarak vermektedir. Yani cumhurbaşkanına ve başbakana “devşirilmiş terörist” çağrışımı yapacak kadar saldırganlığı ileri taşımıştır. ABD’nin “saygın” ve egemen basınında bu haberlerin sadece gazetecilik mesleğinin icrası olarak görmek mümkün olmayacağına göre, TC’ye basın yoluyla tehditler savrulduğunu söylemek mümkündür. Bunlara son olarak bölgede bugün en güvenilir müttefiki olan Barzani’nin meclis başkanı aracılığıyla son süreçte TC’den yana yaşadıkları hayal kırıklığı vurgularını da eklemek gerekir.

Bitmeyen ve Bitmeyecek Kürt Politikası: Düşmanlık!

Kendi ajandasını ABD’nin ajandasına uydurmaksızın kendi geleceğini ve çıkarlarını göremeyen faşist TC’nin efendisiyle ilişkisindeki durum bu denli gerilmişken, bölge üzerinde ki etkinliği-itibari sürekli zayıflarken Kürtleri zayıf düşürmeye yönelik hamlelerinin gerçekleşmeyeceği açıktır. Bölgede etkinlik sağlama adı altında elinde kalan yegâne kozun Kürt barışı olduğu açıktır. Ki A. Davutoğlu sürekli “istikrar adası” olduklarını bölgedeki tüm karmaşa ve kaos içinde tek olumlu olanın “çözüm süreci” olduğunu vurgulayarak ifade ediyor.

Kendileri adına bölge politikası için tek olumlu olanın Kürt barış süreci olduğu açıktır. Türk egemen sınıfları bu durumu tespit etmelerine rağmen hala ve ısrarla boyutlu gerginlik vesilesi olacak şekilde Kürt düşmanlığı politikası izlemekten de geri durmamaktadır. Bunu anlamak için son süreçte iki açıklamaya bakmak bile yeterlidir. Kürt hareketinin bölgedeki etkinliği karşısında dışişleri bakanı M. Çavuşoğlu'ndan (PKK’yi kast ederek bölgeye gidecek silahların “terör örgütlerinin” eline geçmesine müsaade edilmemesi açıklaması), Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e (PKK’nin İD karşısında başarısının bir ilizyon yaratmaması gerektiği, PKK’nin hala terör yaptığı açıklaması) kadar uzanan ifade edilmiş “kaygı”lar, düşmanlık dozunun dünden hiç de farklı olmadığını gösterir türdendir.  Türk egemen sınıflarının durumu için kullanılacak en uygun deyim ise (kellerden ve fodullardan özür dileyerek) “Hem kel hem fodul”dur.

Türk egemen sınıfları artık Ortadoğu’da oyun kurma, dengeleri belirleme yeteneğinden tümüyle mahrum kalmıştır. Şimdi “tampon bölge” vs tartışmaları ile cambaza bak oyunu oynayarak, gerçekliğini gizlemeye çalışmaktadır. İD’nin saldırılarından kaynaklı göç hareketlerinden dahi Kürtleri kendine mahkum bırakmaya çalışacak kadar ufku daralmış bir zavallılık içindedirler. “İnsani yardım” melekliği ile rol üstleneceğini açıklarken, dün 2000 tırla yapılan “insani yardım” şimdi trenlerle İD militanlarına, S. Kürdistanı’na sevk edilmesine döndü. TC’nin insani yardımdan anladığı tırlarla silah, trenlerle-otobüslerle Kürt katletmek için insan kaynağı sevkiyatına yardım etmek olarak algılanıyor. TC genetiği bozuk bir ürün gibidir. Ezilen halk ve uluslara düşmanlığı ve özellikle Kürt düşmanlığı bakidir. Biçimi, dozu, tarzı değişse de özü-özeti değişmemektedir.  


82090

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Davutoğlu Duran Kalkan'dan korkmuyor! Teslim Töre

Basına yansıdığı kadarı ile Duran Kalkan savaşı boyutlandıracaklarını, her tarafı savaş alanına çev...ireceklerini, bu savaşla “2016 baharı Kürd'ün baharı olacaktır” diyor. Buna karşın Davutoğlu da “bizi kimse korkutamaz” ve “biz her yerde olacağız” diye yanıt veriyor. Şu savaşın Türkiye'de ne hale geldiğini ya da getirildiğini görüyor musunuz? Çok korkunç trajedi komedi bir durum. Savaşan iki güçten birisi olan PKK adına Duran Kalkan savaşla Kürtlere “baharı” getireceğini, “2016”yı “Kürtlerin baharı” yapacağını söylüyor, Duran Kalkan'ın bu açıklamasına karşın savaşın diğer tarafı olan T.

Türk Sermaye Devletinin Demokratik Kürt Ulusal Direnişine Çarpan Emperyal Hayalleri

Türkiye Emperyalist mi?

3-      Türk sermaye devleti, özellikle son on yıldır yeni arayışlar peşindedir. Daha önce de yeni nüfuz alanları elde etme çabaları olsada, son on yıllık süreçte bu çaba, milli gelirdeki yükselişle koşut gitmektedir.

4-      Kapitalizmin karakteristik özelliği, büyümek ve bunun içinde yeni pazar alanları, yeni nüfuz (egemenlik) alanları elde etmektir. Bu, savaş ve işgalle olduğu gibi, sermaye ihracıyla da olmaktadır. 

Drudiler ve annelerimizin başörtüleri

Bugün Diyarbakır'a gidiyorum, sonra da Şırnak ve ilçelerine gideceğim. Yüksekova'daki göç haberleri doğruysa gidip orayı da görmek istiyorum. Katılmak isteyen olursa Diyarbakır'da buluşup ortak bir program yapabiliriz. 

 İçimde soğuk bir ürpertiyle gidiyorum, çünkü Devlet ve PKK arasındaki savaş bugün daha kaç can alacak, yarın kaç ocak sönecek, bilmiyorum!

Sizin Olsun Perinçekçi Maoizminiz

Kovulmak .

Kaç kişiye aynı şeyi yaptınız .

Kartalyalıların yaşamamı istediği utancı yaşamayacam .

Kaçınılmazsa tanını çıkaracaksın .

Her onurlu insan gibi .

- De...  diyemeyecekseniz.

Beybiyi kötü eden nedenler .

Pratiğimiz teorimiz .

-E... inandığımız kadardır .

Maktul mini etkiliydi ve tek başına dışarı  çıkmıştı .

Herkesin bir partili olduğu memlekette .

Hiç kimsede Geziden tutun Cerattepe kadar hiç bir yerde tuttuğu  partinin flamasıyla sokağa çıkmazken .

Kışın Masalın Atına Biner Giderdik-Fadıl Öztürk

Dünyanın her yıl, üç ay sınavına girdiği, zamanın bir zalim halidir, kış. Taş uyur, gül susar, ağaç damarlarındaki suyla idare etmek için, fazlalıklarından arınmak için döker yaprağını. Toprak elini ayağını çeker hayattan. Saysan sayılacak gündür, üç ay. Sövsen sesin dolanıp seni bulacak kadar mesafededir. Saat saat geçer, gün gün, ay ay geçer, ama canlıların hayatına atılmış pusu gibidir, kış. Yoksulların bir türlü kaçamadığı, kapılarını örtseler bile, bacalarından giren ve onların iliklerine işleyen soğuktur kış. En çok onlar çekerler güneşli günlerin hasretini.

HDK AVRUPA KURULMASINA DAİR YAKLAŞIMIMIZ

ATiK Konseyi Avrupada demokratik – devrimci örgüt ve kurumların birlikte mücadele yürütme konusunda yeni birlik platformu tartışmalarına ilişkin olarak HDK-A ( Halkların Demokratik Kongresi-Avrupa) örgütlenmesi önerisini tartışarak görüşünü açıkladı.

Yapılan açıklamaya göre, ATiK Demokratik Güçbirliği platformlarının ( DGB ) devam ettirilmesini daha uygun olduğuna karar vererek, HDK-A platformu tartışmalarına eleştirel yaklaşımını da açıkladı.
Yapılan değerlendirme ve açıklamanın tam metni şu şekilde:

Ankara saldırısını “YPG Yapmıştır”-Dursun Ali Küçük

*TC nihayet senaryoyu yumurtladı…

Özür ve yüzlesme

Ermeni Soykırımı'nın 100.yılı anma etkinliklerinde,geride bıraktığımız 2015 yılında Türkiye'den beklenilen Özür açıklaması yine gelmedi.Acaba bir yüz yıl daha mı beklenecek ?Bu duruma şaşırmadık.İnsan veya toplumun kendi geçmişi ile yüzleşip özür dilemesi,hiç bir zaman onu değersiz kılmaz,küçük düşürmez,aksine yüceltir.Uluslararası alanda ise saygın konuma getirir.Bunun çeşitli örnekleri mevcuttur.Aksi hallerde ise Katil devlet,veya Barbarlar olarak anılmaktan kendilerini kurtaramazlar.

Faşizmin daha karanlık günlerini yaşamak istemiyorsak, KÜRT ulusunun direnişine destek ver

Yıllardır emperyalist gerici savaşları ve amaçlarını yazdık, dilimizin döndüğünce söyledik. Emperyalistler arası savaş koşulları hızla Ortadoğu'da yayılıyor. Bugün bu gerici emperyalist savaşa karşı tavır almak, bölgemizde ve dünyada gelişen savaş kışkırtıcılığına karşı tavır almak insanlık görevidir. Başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere, bütün emperyalist devletler yaşadıkları ekonomik sermaye krizini, Ortadoğu’da, Baltıklarda ve Ukrayna'da derin emperyalist savaş krizine dönüştürülmüş durumda. Savaşı, yalnızca tankla, topla, nükleer silahla yürütülen bir yol olarak anlamamalıyız.

"Mevzuatı Koyun Bir Kenara, Zihniyeti Devreye Sokun"

Erdoğan'a kim "Reis" ismini yakıştırıp takmışsa tam isabet tutturmuş. Kutlamak gerekir bu isim uzmanını! Adam Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı değil de, tıpkı bir sokak kabadayısı. Ülkeyi gayrı resmi kanunlarla yöneten, kendi koyduğu yasaları dahi hiçe sayan, korsan kanunlara ölesiye sevdalı, "astığım astık, kestiğim kestik! Kimse bana karışamaz!" heytleri çeken; anlı şanlı, aynı zamanda her tarafına insan kanı bulaşmış ‘Reis’ Recep... 

AB’NİN GÖÇMEN POLİTİKASI VE İŞİD’LE “SAVAŞI”

AB burjuvazisi telaş içinde. “Göçmen akışını durdurun!” diye feryat figan bağırıyor. Karar üstüne karar alıyor. “Böyle akın akın gelirlerse AB’miz yıkılır”, “toplumsal yapımız dejenere olur” diye yakınıyorlar. Kavimler göçünü ve Roma’nın yıkılışını hatırlıyorlar.

Ellerine kim geçerse yapışıyorlar. Bu konuda en büyük kurtarıcı olarak faşist Türk devletini görüyorlar. “Ne istersen iste, yeter ki göçmenleri bize gönderme” diye kırmızı halı üstünde ağırlıyorlar. Kürt katliamına yeşil ışık yakmalarının karşılığında, altın varaklı kanlı sultan koltuklarında ağırlanıyorlar. 

Sayfalar