Cuma Mayıs 17, 2024

Cambaza Değil, Tehlikeye Bak!

IŞİD (şimdi İD) hak ettiğinden daha büyük ölçüde gündemi işgal etmeye devam ediyor. İD ile mücadele bağlamında ABD emperyalizminin önderliğinde batı emperyalistleri ve bölge egemen devletlerinin bir dizi toplantı yaptığı bir süreç yaşanıyor. 4–5 Eylül tarihinde NATO toplantısında ve 10 Eylül’de B. Obama’nın yaptığı konuşmanın hemen akabinde, önce 11 Eylül’de S. Arabistan’ın Cidde kentinde bölgenin Sünni ülkeleri, sonra 16 Eylül’de Fransa’da yine bölge ülkeleri ve NATO üyesi ve bağlaşığı olan 30 devletin toplantıları yapıldı. Bunun yanında ABD’nin ve yakın bölge ülkelerinin ikili bir dizi görüşmesi gerçekleşti. Bu toplantıların ve mekik diplomasisinin gündemi İD’in alt edilmesi.

İD’ye Büyük Gelen Lokma: Rojava’nın En Küçük Parçası Kobanê!

Bir yandan bunlar olurken, diğer yandan İD S. Kürdistanı’nda yeni bir hamle yaptı. Defalarca denemesine rağmen düşürmeyi başaramadığı Kobanê Kantonu'na 16 Eylül’de YPG’nin açıklamasına göre şimdiye kadarki en kapsamlı saldırılarından birini daha yapmaya başladı. Emperyalistler, kendileri için oldukça soyut olan bu düşmanla nasıl ve ne biçimde mücadele edeceğini düşünürken, Kürtler için son 3 yıldır oldukça somut, vahşi ve kanlı bir düşman olan İD saldırılarına devam etmektedir.

Emperyalistlerin ve gerici devletlerin İD üzerinden yürüttüğü politik hesaplar ve karşılıklı hamleler sürerken, İD’nin yeniden S. Kürdistanı’na güçlerini odaklayarak saldırması oldukça anlamlı görünmektedir. Bu saldırının arkasında, İD’nin kendine yönelecek emperyalist ve gerici müdahale başlamadan, Kobane’de kazanım elde ederek, bu müdahalenin alanını S. Kürdistanı’na kadar uzatma hesabı olduğunu düşünmek için çok sebep var. İD zaten bugün sadece savaşını Kürt cephelerinde yürütmektedir. Ama Kürdistan’ın Irak parçasından da Suriye parçasında da ciddi hiçbir kazanım elde edememiştir. Şimdi başında güya emperyalist ve bölge ülkelerinin “müdahale kılıcı” dolaşırken S. Kürdistanı’na tüm gücüyle yönelmesi emperyalizmi ve bölge gericiliğini S. Kürdistanı’na taşıyacak zemin oluşturma hesabından başka bir şekilde okumak mümkün değildir.

Ki henüz bu saldırılar belirginleşmemişken ve emperyalist patentli “İD karşıtı” koalisyonda ne düzeyde ve hangi eksende rol alacağı “belli olmayan” TC’nin Irak ve Suriye’den gelecek göç dalgasına karşı “tampon bölge” oluşturması tartışmaları gündeme geldi. Erdoğan, 15 Eylül’de Katar ziyareti dönüşü “tampon bölge”nin oluşturulması üzerine Genelkurmayın çalışma yürüttüğünü ve durumu değerlendireceklerini ifade etti. Ve bu sözlerin üzerine İD saldırısı ve Suruç’a Kürtlerin göç dalgası başladı. Daha önceki göç dalgalarının aksine bu defa medya canlı yayınlarla ve manşetlerden vererek bu göç dalgasını büyük görmeyi tercih etti. Elbette ki “tampon bölge” ve İD tehlikesinin sınırlarımıza kadar dayandığı yorumlarıyla birlikte bu haber verildi.

Kanamayı Durdurmak İçin “Tampon”a Sarılmak!

İD’nin, TC’nin iştahını kabartacak şekilde S. Kürdistanı’nda tampon bölge oluşturmaya zemin hazırlamaya çalışması yadırgatıcı olmamalıdır. İD’nin emperyalist saldırıları S. Kürdistanı’nı ve bir bütün olarak Kürdistan üzerinden karşılamayı hesaplaması oldukça mantıklıdır. Oyunun buradan kurulması, emperyalist ve bölgenin gerici güçlerinin S. Kürdistanı’na doğrudan burnunu sokması demektir. İD ile mücadele adı altında S. Kürdistanı’nın bombalanması, Kürtlerin emperyalizme ve başta gerici Türk devleti ve diğer devletlere mahkum hale getirilmesi hesabı göz ardı edilmeyecek kadar güçlüdür. Bu durum Kürt ulusal hak ve kazanımlarına karşı bir saldırı anlamına gelecektir. (ABD Savunma Bakanı Jack Hagel, ordu yönetimi Suriye’de ki İD hedeflerinin vurulması yönlü planını onayladı açıklamasını 18 Eylül’de yaptı.)

Ancak TC’nin tam bu aşamada “tampon bölge” tartışması bir çeşit cambaza bak oyunudur. Zira “tampon bölge” oluşturmak askeri ve politik dengeler açısından ön görülemez bir çatışma, savaş anlamına gelecektir. Hem emperyalistler arası, hem bölgenin güç dengeleri ve ilişkilerin politik karakteri TC’nin işgali anlamına gelecek bu hamlesine müsaade etmemektedir. Ki TC’de bölgedeki tüm iştahına ve saldırganlık arzusuna rağmen böyle bir hamle yapacak kadar dengesini kaybetmiş gözükmüyor. Ama bu tartışmayla birlikte kendi güvenliğine ve bölge içinde alacağı konuma dair bir çeşit mesaj verme kaygısı güdüyor. Bu mesajın esasının Kürt hareketine yönelik olduğu çok açıktır.

TC Suriye’de kolu kanadı kırılmış, kendi politikasına eklemlenmiş ve hamiliğini kabul etmiş bir Kürt politik çizgisi yaratma derdindedir. Bir yandan bölgede şu an aldığı politik tutumla İD’ye cesaret verip, Kürtlerin üzerine daha güçlü gitmesine zemin sunarken, kendi sınırında “tampon bölge” tehdidiyle sınıra dayanan binlerce Kürdün sınırdan geçişine 2 gün müsaade etmeyerek, tel örgüler önünde yığılmasını sağlayıp, bir yandan kendince terbiye etmeyi amaçlarken, diğer yandan kararsızlığının ne boyutta olduğunu gösterir niteliktedir.

Buna bir de A. Öcalan ve PKK ile yürüttüğü “barış” ve “çözüm süreci”nin yumuşak yüzünü eklemekte fayda var. Bu gelişmelere aldığı tavır aynı zamanda görüşmelerde kendi elini güçlü tutmaya dönük yaklaşımlardır. Karşısında elinde olabildiğince fazla güç, koz ve olanakla oturan bir Kürt hareketi istememektedir. Bir yandan görüşmeleri derinleştirirken, diğer yandan bölgede Kürt Ulusal Hareketi'nin kazanımlarını aşındırmak için elinde hangi olanak varsa onu sonuna kadar kullanmaya çalışmaktadır.

TC Cumhurbaşkanı'ndan ve Başbakanı'ndan “Devşirilmiş Terörist” Yapmak!

Ama TC’nin Kürtleri zayıf düşürmek için elinde yeterince koz olmadığı açıktır. “Tampon bölge”, bir dizi aktörün yanında aynı zamanda Kürt Ulusal Hareketi'nin rızası alınmaksızın, ona rağmen yaşama geçirilemeyecektir. Kürtleri hem içerde hem de bölgede zayıf düşürme politikası artık gülünç olmaktadır. Zira TC bölgede kolu kanadı kırılmış durumdadır. İD ile mücadele konusunda efendisi ile belli sorunlar yaşamaktadır. ABD Dışişleri Bakanı J. Kerry’nin deyimiyle; “zorlukları var önümüzdeki süreçte karar verecekler” (Kongre Dışilişkiler Komitesi Toplantısı 17 Eylül) durumundadır. ABD basını her gün yeni bir haberle TC’nin Suriye’de İslamcı gruplarla ne herzeler yediğini ifşa etmektedir. Hatta İD’nin Hacıbayram Camiini kullanarak “terörist devşirdiğini” T. Erdoğan ve A. Davutoğlu’nun bu camide Cuma namazı çıkışı çekilmiş fotoğrafını yayınlayarak vermektedir. Yani cumhurbaşkanına ve başbakana “devşirilmiş terörist” çağrışımı yapacak kadar saldırganlığı ileri taşımıştır. ABD’nin “saygın” ve egemen basınında bu haberlerin sadece gazetecilik mesleğinin icrası olarak görmek mümkün olmayacağına göre, TC’ye basın yoluyla tehditler savrulduğunu söylemek mümkündür. Bunlara son olarak bölgede bugün en güvenilir müttefiki olan Barzani’nin meclis başkanı aracılığıyla son süreçte TC’den yana yaşadıkları hayal kırıklığı vurgularını da eklemek gerekir.

Bitmeyen ve Bitmeyecek Kürt Politikası: Düşmanlık!

Kendi ajandasını ABD’nin ajandasına uydurmaksızın kendi geleceğini ve çıkarlarını göremeyen faşist TC’nin efendisiyle ilişkisindeki durum bu denli gerilmişken, bölge üzerinde ki etkinliği-itibari sürekli zayıflarken Kürtleri zayıf düşürmeye yönelik hamlelerinin gerçekleşmeyeceği açıktır. Bölgede etkinlik sağlama adı altında elinde kalan yegâne kozun Kürt barışı olduğu açıktır. Ki A. Davutoğlu sürekli “istikrar adası” olduklarını bölgedeki tüm karmaşa ve kaos içinde tek olumlu olanın “çözüm süreci” olduğunu vurgulayarak ifade ediyor.

Kendileri adına bölge politikası için tek olumlu olanın Kürt barış süreci olduğu açıktır. Türk egemen sınıfları bu durumu tespit etmelerine rağmen hala ve ısrarla boyutlu gerginlik vesilesi olacak şekilde Kürt düşmanlığı politikası izlemekten de geri durmamaktadır. Bunu anlamak için son süreçte iki açıklamaya bakmak bile yeterlidir. Kürt hareketinin bölgedeki etkinliği karşısında dışişleri bakanı M. Çavuşoğlu'ndan (PKK’yi kast ederek bölgeye gidecek silahların “terör örgütlerinin” eline geçmesine müsaade edilmemesi açıklaması), Meclis Başkanı Cemil Çiçek'e (PKK’nin İD karşısında başarısının bir ilizyon yaratmaması gerektiği, PKK’nin hala terör yaptığı açıklaması) kadar uzanan ifade edilmiş “kaygı”lar, düşmanlık dozunun dünden hiç de farklı olmadığını gösterir türdendir.  Türk egemen sınıflarının durumu için kullanılacak en uygun deyim ise (kellerden ve fodullardan özür dileyerek) “Hem kel hem fodul”dur.

Türk egemen sınıfları artık Ortadoğu’da oyun kurma, dengeleri belirleme yeteneğinden tümüyle mahrum kalmıştır. Şimdi “tampon bölge” vs tartışmaları ile cambaza bak oyunu oynayarak, gerçekliğini gizlemeye çalışmaktadır. İD’nin saldırılarından kaynaklı göç hareketlerinden dahi Kürtleri kendine mahkum bırakmaya çalışacak kadar ufku daralmış bir zavallılık içindedirler. “İnsani yardım” melekliği ile rol üstleneceğini açıklarken, dün 2000 tırla yapılan “insani yardım” şimdi trenlerle İD militanlarına, S. Kürdistanı’na sevk edilmesine döndü. TC’nin insani yardımdan anladığı tırlarla silah, trenlerle-otobüslerle Kürt katletmek için insan kaynağı sevkiyatına yardım etmek olarak algılanıyor. TC genetiği bozuk bir ürün gibidir. Ezilen halk ve uluslara düşmanlığı ve özellikle Kürt düşmanlığı bakidir. Biçimi, dozu, tarzı değişse de özü-özeti değişmemektedir.  


82475

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Partizan'dan

İtirazın Farkındalığıyla Meydan Okumadır Şiir[*]

 

 

“Bilim aklın şiiridir,

şiir de yüreğin bilimidir.”[1]

 

Andrey Tarkovski’nin ifadesiyle, “Şiir benim açımdan bir dünya görüşü, gerçekle olan ilişkimin özel bir biçimidir. Bu açıdan bakıldığında, şiir, insanlara hayatı boyunca eşlik eden bir felsefedir.”

Yaşamı savunmak; insan olmak (ve sonuna dek de İNSAN kalmak) hâlidir.

Bundan kimsenin şüphesi olmasın…

Çünkü “Hakikâte ulaşmanın yolları şunlardır: Felsefe, Sanat, Siyaset ve Aşk,” diye uyarır Alain Badiou!

Siz toplumsal muhalefetin yükselmesini bekleyin / ERGÜN ASLAN

Biz proletaryalar enternasyonalizmimizi vermeyenin varlığını sorgularız varlığını.

Ama gıdık.

Ama yanak.

Ama...

Demek öyle.

Demek böyle.

Demek  her şey...

Marks'ın, devrime engel olmaya başlayana kadar dünya proletaryalarının çeşitliliğini enternasyonalizmde  bir araya getirmeye çalıştığını görmezlikten gelmemize kadarmış

En büyük ihanetler en güzel proletarya şarkıları arkasına gizlenilerek gerçekleştirilmiş ihanetlerdir.

Kıymetlimizzz...

Yüksek yüksek menfaatlerimizzz....

Diktatörlerin Surlarını Döven Dev Dalgalar!

21.yüzyılın ilk çeyreği bitmeden ve son yirmi yılda yerkürede işçi sınıfı ve ezilenlerin isyan ve devrim türküleri defalarca yankılandı. Nasıl ki yirminci yüzyılın başında insanlık Ekim Devrimi’nin top sesleri ile uyandıysa, içinden geçtiğimiz yüzyılın da daha ilk çeyreği dolmadan yaşanan ayaklanmalar, isyanlar, grevler insanlığın özgürlük umudunun canlı ve bir o kadar da gerçek olduğunu gösterdi.

Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.

Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.

Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.

Sınıf mücadelesinde rakamların ve nicelik gelişmelerin önemi (Mehmet Emin Gündoğdu)

Sınıf mücadelesi, kapitalist toplumun dünya çapında hakimiyetinden sonra farklı bir rol aldı. Sömürücü toplumlar kendi bağrından çıkan üretim araçlarının nicel birikimleri sonucunda, niteliksel sıçrama yaratıp eski toplumu yıkmıştır. Köleci toplumun bağrında gelişen Feodal üretim araçları  köleciliği yıkmıştır. Feodal toplumun bağrında gelişen kapitalist üretim araçları, feodal toplumu yıkmıştır.

Doğu Rüzgarı, Batı Rüzgarını Yenecek!

Emperyalist kapitalist sistemin krizi dünya çapında etkilerini gösteriyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgal saldırısıyla keskinleşen ve derinleşen kriz, beraberinde rakip emperyalist kampların birbirine yönelik hamleleriyle sürüyor. Rusya’nın “nükleer silah kullanma” ve savaş için “kısmi seferlik” ilanının ardından işgal ettiği bölgelerde düzenlediği referandumla bu bölgeleri ilhak etmesi; Rusya üzerinden Almanya’ya doğalgaz taşıyan Kuzey Akım 1 ve Kuzey Akım 2 boru hatlarındaki sabotaj ihtimali güçlü olan patlama ve sızıntılar bu çelişkileri daha da keskinleştirmiş durumdadır.

Nanikkk... Nanikkk...

Reytingler  sıfır.

Reytingler  sıfır.

Ah... dostlar... ah..

Sormayın gitsin... sormayın gitsin...

Yükselmesi beklenen toplumsal muhalefetin (!) reytingleri de artırabileceği düşüncesi biz yazarlara öyle yazılar yazdırıyor...  öyle şeyler yapıyor ki...

Sormayın gitsin.

Bir bakıyorsunuz ki içimizde biri:

Her türlü burjuvalarla işbirliğini savunurken...

Bir diğeri:

İş, dünya proletaryalarının çeşitliliğiyle enternasyonalizmi savunmaya gelince su koyu verebiliyor.

Başka biri de:

Sosyalist Güç Birliği Kimin Tarafında?

Sosyalist Güç Birliği 20 Ağustos günü kuruluşunu deklare etti. Sol Parti, Türkiye Komünist Partisi, Türkiye Komünist Hareketi ve Devrim Hareketi’nin oluşturduğu ve seçim takvimine ayarlı olduğu açık olan Birlik, kamuoyuna duyurduğu deklarasyonda kuruluş amaçlarını beş madde halinde sıraladı.

Kabaca özetlersek Güç Birliği; eleştirilerinin merkezine R.T.Erdoğan  şahsında “Tek Adam Rejimi”ni koyuyor. Bu rejimin dinci gericilik temelinde inşa edildiğini dile getirerek buradan hareketle bir laiklik savunusu yapıyor.

Harekete Geç, Kavganın Öznesi Ol

Zorluk ve fırsatların iç içe geçtiği bir süreçten geçiyoruz. Ortaya çıkan fırsatlardan yararlandığımız oranda bu zorlukları aşabiliriz.

Bugün geniş yığınlarda iktidara karşı tepkinin giderek artması, değişim için yüksek sesle dile getirilen itirazların-soruların çoğalması sınıf savaşımını geliştirme bakımından fırsatlar içermektedir.

Ermeni kaldı mı? (Nubar OZANYAN)

12 Eylül’ü 13 Eylül’e bağlayan gece Azerbaycan işgalci ordusu, arkasına ve yanına aldığı TC ordusuyla birlikte Ermenistan topraklarına saldırı başlattı. Birçok sivil yerleşim yeri bombalandı.

Militana Mektuplar…(2)

Merhaba tekrardan…

Yanı başımızda sürüp giden çekişmeli hayatımızdan biriktirdiğimiz anlardan seslenebiliyoruz ancak. Sesimiz ulaşıyorsa korkmaya ve umutsuzluğa kapılmaya gerek yok, tohum mutlaka filizlenmeye yüz tutar.

Hayatımıza geri dönüp bir bakmaya ne dersin. Korkularımızın mı cesaretimizin mi baskın olduğunun muhasebesini yaptığımızda ne görürüz?

İnsan dediğimiz canlı varlık her ikisini birlikte yaşar diyalektiğin gereği olarak. Korkularımız, bastırılmış öfkelerin dışa vurumuna götürür bizi. Burada cesaret denilen olgu karşımıza çıkar.

Sayfalar