Perşembe Mayıs 9, 2024

Çamur at…[ismail cem özkan]

Kasım ayını soğuk bir gününde kalabalığın henüz tam yoğunlaşmadığı bir saatte İstiklal Caddesi'nde bir katliam yaşandı. Banka konan bir bomba patladı ya da patlatıldı ve 6 masum, hiçbir şeyden haberi olmayan insan öldürüldü…

Ateş düştüğü yeri yakar ve acısını kelebek kanadı gibi evrene yayar, fakat küresel evrenimizde o kadar çok acı yaşanıyor ki, eskisi gibi haber dahi olmuyor… Yaşanan olay ajans bülteninde geçen birkaç satıra dönüştü… Acılar, düşen ateş ve yok olan hayaller…

Katliam henüz yaşanırken dahi olay birden sosyal medyada canlı yayın konumuna büründü… Normalde de zaten oradan canlı yayın yapan turistler, İstanbullunun kamerası patlama yerine doğru döndü… Korku, panik, kaçışmaların olduğu anlar ve polisin olaya müdahalesi, ambulansların hemen oraya gelmesi ile birlikte, olayın olabilirliği üzerinde emniyet ve sağlık teşkilatı koordineli çalıştığını ortaya koyuyordu. Zaten daha öncede de İstiklal Caddesi'nde canlı bomba patlamış ve katliam olmuştu…

Bombaya, acıya yabancı değildir istiklal Caddesi, orada bir bölüm sermaye el değiştirir…

Tarih, cadde üzerinde yaşanan olaylara bir satır daha yer açar.

Katliamlar bizim ülkemizde sanki olağanmış gibi algılanır oldu, o kadar çok canlı bomba ve benzeri olayı yaşadık ki, her aileden bir kayıp olmasa da sanki aileden birini kurban vermişiz ve arkasından günlerce ağıt ve yas tutmuşuz gibiyiz… Acıların üzeri hale açık ve kanarken, arka arkaya gelen saldırılar acıların daha da ağırlaşmasını ortaya çıkarıyor…

İstiklal Caddesi’nde yaşanan katliam ve hemen sonrasında gelişen olaylar ibretlik bir durum ortaya koyuyordu. Katliamın henüz kimin yaptığı belli olmazken, katilin kimliğini açıkladığını iddia eden sosyal paylaşımlar devreye girdi ve linç kültürü kendisini somut olarak ortaya koydu.

Olaydan haberi olmayan birinin başına gelen, hani bir söz vardır ya, “pişmiş tavuğun başına gelmez!” ama geldi…

Bir avukatın başından geçenlere bir bakın, İstiklal Caddesi’nde patlama oluyor, faili olarak o ilan ediliyor...

İftira eden avukatı tanımıyor, ama avukatın ismini biliyor ve o isim sanki torbadan çıkan şanslı numara gibi suçlu ilan ediliyor. Torbadan hep rakam çıkacak değil ya, isim de çıkarmış. Adı sanı belli olan kişi suçlu ilan ediliyor ama tesadüfi ki aynı zamanda kadın avukat karakolda işleri varmış...

Yani, karakolda olmasaydı kendisini nasıl savunacaktı?

Suçsuz olduğunuz halde suçlu ilan edilmek, ne kadar ağır bir şeydir...

Uzağa gitmeye gerek yok yakın tarihimizde bile ne kadar suçsuz insanın suçlu gibi cezalandırıldığı görürsünüz. Suçlu ilan edilen cezaevinde onuruna yediremeyip intihar edenleri yazar tarih. Aynı zamanda yıllarca yatıp gerçek faili bulununca “pardon” denileni, üstelik enflasyondan erimiş bir küçük para ile kaybolan yılların telafi edileceği düşünen bir devlet organizasyonunu da yazar… Yaşanan bunca kötü olayların hesabını kimse vermediği için suçlu ilan etmek işin en basiti, kısaca çamur at, izi yıllardır zaten üzerinde kalır...

İftira atan, neden vicdanen rahat?

Çünkü o kendi ön yargısı içindedir, o zaten suçludur! Suç işlemediği zamanda dahi o zaten suç işleyecek potansiyele sahiptir... Kısaca “öteki” olmak “potansiyel olmak” ile eşdeğerdir, potansiyel olan birçok anlayış içinde zaten doğal suçludur...

Potansiyel suçlu, suçsuz olduğu zaman bile artık mimlenmiştir, o yaratılan atmosferin kurbanıdır... Onu kurban ilan eden en ağır ceza ile cezalandırılmadığı sürece birisi rahatlıkla çıkıp aklından geçen ismi suçlu ilan edecektir...

Peki, olayın başka boyutu var, bugüne kadar mesleğinde profesör olandan, savcısına, hakiminden, öğretmenine kadar dolandırılmış insanlar... Onları nasıl korkutuyorlardı? “Sizin bir dosyanız var, o dosyada şu yapı ile ilişkiniz var!”… “İlişkiniz var” demek zaten üzerinize atılan çamurdur, kim ister üzerine atılan çamur ile yaşamak!

Çamur korkuyu büyütür.

Dolandırıcının yaratmış olduğu senaryo ile oluşturulan atmosfer içinde masum biri kurban olur... Akla hayale gelmeyen paralar el değiştirir, çünkü resmi bürokratik işler ile şaka olmaz. Bizim tarihimiz masum insanların başından geçen olaylar tarihi gibidir…  “Yaşar ne yaşar ne yaşamaz” olayı farklı senaryolar ile benzer şekilde bürokrasi içinde yaşanır. 

Siz, suçlu olmadığınızı kanıtlamak ile mükellefsiniz, sizi suçlayanın bir enerji harcamasına gerek yok! İspat edin suçsuzluğunuzu, o zaman dosyanız kapanır! Elbette bu bilinen durum olduğunda masum olan vatandaş dolandırıcının eline ne isteniyorsa gönüllü verir...

O dolandırıcı bu gücü nereden alıyor derseniz? Elbette, o avukatı suçlu ilan eden anlayıştan, siyasi atmosferden...

Kurban, avcı, hepsinin üstünde birde bunları besleyen siyasi atmosfer...

Yaşanan siyasi atmosferden dolayı gitmesi gerekenler üzerine gitmeyip, üstüne üstlük yaşanan bu çamur at izi kalsın durumunun üstü bayrak ile veya başka şey ile örtülürse bu durumdan cesaret alan torbadan isim çekmeye devam eder...

İsmail Cem Özkan

1765

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar