Perşembe Mayıs 9, 2024

Dedef ve Dersim’in fethi (Ava Neşe KALP)

29 Aralık 2021 ile 2 Ocak 2022 tarihleri arasında İstanbul Yenikapı’daki 5 günlük "Tunceli Tanıtım Günleri" adlı organizasyon sonrası yaşanan eleştirilerle ilgili bir iki söz söylemenin vaktidir sanırım.

Tunceli, Sey Rıza ve İttihatçı Gül Ağa’nın yer aldığı afiş üzerinden genel anlamda Dersim ve kimlik tartışmalarında gerilime yol açan olayın perde arkasında İBB/CHP (devletin sol kolu), önünde ise belediye başkanı ile Dedef arasında paslaşılan bir ortaklık var. Bu olay, genelde tüm Türkiye’de, özelde de Dersim’de devrimcilik, yani sol/sosyalist cilalı devlet politikalarının yarattığı tahribatı gösteren güzel bir örnek.

Komünizm, İngilizce’de commune yani toplum/halk anlamına gelen kavramsal kökene dayanır. Community de bu kökenden gelen topluluk/toplum, komünizm ise tüm toplumun ortaklığına işaret eder.

Türkiye’de komünizme vebalı muamelesi yapılırken, HDP adayı seçilmesin diye elbirliğiyle parlatılıp seç[tir]ilen komünist belediye başkanımız, bu nadide olayın baş rollerinden birini oynuyor.

Bir 'komünist' belediye başkanı düşünün ki kendi meclis üyelerini atlatıp, CHP’li İBB’nin etkinliğine katılım sağlıyor. Daha da enteresan olan, Kürtlerin, yani HDP’lilerin oylarıyla seçilebilmiş bir İBB’ye HDP’li meclis üyeleri atlatılarak gidiliyor….

Ama hakkını yemeyelim, kendi meclis üyeleri yerine Dedef denilen ve güya tüm Dersim yöre derneklerinin federasyonu ve üstelik de "siyaset üstü" olduklarını -ne demekse artık- iddia eden bir kurumun birkaç yöneticisiyle, yani bayağı bir komünal karar mekanizmasıyla bir etkinliğe katılım sağlanıyor.

Eleştiriler karşısında ise kendilerinin sadece davetli olduklarını, yani etkisiz eleman olduklarını da sonradan bir güzel itiraf edecektir. Her yerde Fatih olunmuyor haliyle…

Dedef ise herkese haber verme olanaklarının olmadığını belirtiyor. Zaman darlığı! Zalimsin dünya… 21 yy’da, her türlü iletişimin birkaç dakika bile değil, saniyede yapılabildiği bir çağda söylüyorlar bu yalanı. Erdoğan kıskanacak sizi beyler… Açıklamada, oraya buraya bol bol devrimci sözcükleri serpiştirerek sıyrılmaya çalışılmışsa da kendilerinin de faili oldukları ve Dersim’de solculuk olarak pazarlanan gizli Kemalizm’e yedeklenme hallerini gizleyememişler haliyle.

Yöredeki muhalif potansiyeli dönüştürmek için önemli bir kısmı birer Kemalist kuruma çevrilen Dersim yöre derneklerinde, özellikle Kürt düşmanlığının sol ambalajı altında nasıl fermante edildiği, enternasyonalist olma palavrası altında Kürt kimliğine karşı oluşturulan asimilasyon havzalarına nasıl dönüştürüldüklerini bu olay oldukça net olarak göstermektedir.

Dolayısıyla -hepsi olmasa da- genelde Türkiye’de özelde de Dersim’de ön kapısına sol ve sosyalist olarak girilen bu kurumların arka kapısından 'sol' ambalajına itina ile sarılmış Kürt karşıtı Kemalizm’le çıkılan CHP vardır. Oradan hızını alamayıp ilerleyenler de Vatan Partisi gibi Kürt avına çıkan avcı kulübelerinde kendilerini bulmaktadırlar.

Sey Rıza’nın isminin afişte en sonda olması, alfabetik sıralama ile yapılmış "mini mini" bir teknik sorun olarak savunan Dedef, belli ki rolünü bayağı benimsemiş.

Tabi burada Dedef derken mucizevi şekillerde seçilen yöneticileri kast ettiğimi belirteyim. Kadınların büyük oranda ve malum nedenlerle terk ettikleri bu kurumlar, sadece Kemalist değil aynı zamanda erkek kıraathanesine de dönüşmüş durumdalar. Erkek kahvehanesinde de sosyalizm üremez haliyle…

Kendisini Dersim yöre derneklerinin federasyonu olduğunu iddia eden Dedef, kendi sitesinde "Ana dilimiz Kirmancki" diyerek orada Kirmanckiden daha fazla oranda insan tarafından konuşulan Kurmanci’den bahsetmemesi elbette şaşırtmıyor, mevcut angajmanını göz önüne alınca. Keza Dersim soykırımı için "Kızılbaş Tertelesi" olarak devletin bütün yazılı kaynaklarında yer alan Kürt kavramını kesip atacak kadar pervasızca bu kimlik silme işinde de hevesli…

Tek başına bu iki örnek bile bu kurumlardaki Kürt karşıtı devlet politikalarının nasıl örgütlendiğini göstermesi açısından yeterlidir: Kürtler yokmuş gibi davranmak... 90 yıllık resmi devlet inkarını şimdi çakma solcular/sosyalistler devam ettiriyor. Üstelik de Kürt diye soykırıma uğratılmış bir yerde.

Kürt halkı ile dayanışmaya giderken vahşice öldürülen Kaypakaya’nın devrimci kemiklerini sızlatan "Kaypakkaya usta mı değil mi" tartışmalarıyla Dersim’de sol tarikatçılığı sosyalizm olarak pazarlayan eller, gençleri kendi toplumuna, kimliğine yabancılaştırarak ve bir adım sonrasında CHP, TKP, VP vb. kapılarından içeri sokacaklarını biliyorlar.

Ezilenin yanında olması gereken sol -böyle olmayan küçük de olsa bir kesimini dışarıda tutarsak-, koca bir devletin gırtlağına çöktüğü Kürt halkını görmek şöyle dursun, köşe başında çelme takmak için bizzat pusuya yatacak kadar omurgasını yitirmiş.

İşte "küçük bir teknik sorun" denilen ince hesaplı İttihatçı mantığı, İttihatçı Gül Ağa’yı Dersim’in değerleri sınıfında baş köşeye alırken, Dersim’in direnme sembolü olan Sey Rıza’yı -tamamen silmeye henüz cesaret edemediklerinden- şimdilik en sona atma cesaretini gösteriyorlar. Bir afiş üzerinde bile söz söyleme iradesi olmayanlardan ya da öyle olduğu yalanının arkasına saklananlardan aldıkları cesaret ve onayla tabi ki…. HDP’lileri atlatmanın nedeni de bu. Buna izin vermeyeceklerini biliyorlar… Kral gibi çıplaksınız beyler…

2381

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Kadınlar ve İşçiler

Kadınlar neden, niçin ve nasıl eziliyor, neden cinsiyet ayrımcılığın en temel ve en tepe noktasında yer alıyor, neden öldürülüyor neden erkek baskısı kadın üzerinde şiddetleniyor vb. soruların yanıtı ile; işçiler neden, niçin ve nasıl sömürülüyorsa verilecek yanıtlar aynı yerde arandığında, kadının kurtuluşu sorununa, daha genel anlamda ise işçi sınıfı ve emekçilerin kurtuluş sorununa daha doğru yaklaşılmış olacaktır.

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Sayfalar