Cumartesi Mayıs 18, 2024

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur. Kobanê direnişinin öğreticileri de Sur, Cizre ve Nusaybin’de yine Kürt halk gençliğinin elinde Türk devletinin faşizmine karşı etkili bir silaha dönüşmüştür. Cizre, Sur, Nusaybin’den Kürt halk gençliğinin yükselttiği isyan sloganları kulaklarımızda çınlamaya devam ediyor. Peki biz bu çığlığı duyuyor muyuz? Bu bir çağrıdır aynı zamanda, bu çağrıya kulak veriyor muyuz?

Sınıf mücadelesinin bütün dinamikleri faşizmin yoğun baskısı altındayken sürece yanıt olamayan kolektifimiz ideolojik, politik, örgütsel tıkanıklıklarla boğuşurken içinde bulunduğumuz durumun bize hangi görevleri yüklediğinin bilinciyle hareket edebiliyor muyuz? Mevcut durumda gençliğin misyonunun farkında mıyız?

Gençlik kolektifimizin en sancılı dönemlerinin omuzlayıcısı olmuş, zorlu görevler karşısında öne atılmayı bilmiş, yeniyi inşa etmede gençliğin dinamik, atak, değişime açık yapısını geliştirmeyi başarmış, kolektife soluk taşıyan bir güç olmak için her dönem kendini geliştirmeye çabalamıştır. Bunu tarihimizin sayfalarında gizli olan onlarca gençlik kadrosu yoldaşın pratiğinde görebiliriz. Bu durumun gençlik açısından sonu olmayan bir görev olduğunu da aklımızdan çıkarmamalıyız. Kolektifimizi sürekli ileri taşıma, açığa çıkan boşlukları doldurma, bıkmadan-usanmadan kolektife güç taşıma, yaşanan gelişmeler karşısında hızlı konumlanabilme, yeni politikaları hayata geçirmede atılgan olma, hızlı öğrenme ve harekete geçme… Bunlar gençliğin özgün yapısının ve bunun paralelinde kolektifimiz içinde yansıyan örgütlenme yapısının gençliğe yüklediği hayati görevleridir. Her dönemin özgünlüğüne göre bu görevler zincirinin farklı halkaları ön plana çıkabilir. Gençlik bu halkaları doğru zamanda yakalayabilme kabiliyetini geliştirdiği ve açığa çıkan zorluklara pratikte hayat verdiği oranda misyonunu oynayacaktır.

Gençliğin bu misyonuna hayat verme başarısı açısından Mehmet Demirdağ yoldaş, bizim için bir sembol olmanın ötesinde bugün içinde bulunduğumuz durum açısından rehber olmalıdır. Onu, önderleştiği süreci, kolektifimizin içinde bulunduğu dönemle birlikte incelemeliyiz. Onu ve pratiğini dogmatizmden çıkararak güncel duruma etkide bulunabilen bir işlev kazandırabilmemiz bu inceleme yönteminde gizlidir. Bugün ihtiyacımız olan söylediklerini tekrar, yaptıklarını taklit etmek değildir. İnceleme yöntemini, söylediklerini teorize etme biçimini, pratikten kopmayışını, ihtiyaca cevap olmadaki hızını, ideoloji-politika-örgüt arasında kurduğu bağı kavrayabildiğimiz ve mevcut durumumuzu bu kavrayış süzgecinden geçirebildiğimiz oranda onun yarattığı birikimden faydalanmış ve katkı sunmuş oluruz.

Yoğun baskı ve saldırı furyasından kolektifimizi ideolojik-politik-örgütsel olarak güçlü çıkarmak için bir dizi görev bizi beklemektedir. Bu görevlerin kolay olmadığını söylemeliyiz. Ancak devrimin atak-bilgili ve fedakar kadrolarının böylesi süreçlerde sınandığını, gelişip güçlendiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. İçinde bulunduğumuz durumu anlamak ve bize düşen görevleri doğru tanımlamakla başlamalıyız işe. Neyi, nasıl yapacağımızı bilmezsek, mevcut dağınıklığın ve örgütsüzlüğün içinde gençliğin enerjisini doğru kullanmamız mümkün olmayacaktır.

Planlı, programlı, disiplinli bir çalışma tarzına en fazla ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz. Hedeflerimiz somut olmalı. Sadece yapmış olmak için yapmış olmanın ötesinde bir bilinçle faaliyete sarılmalıyız. Dağınıklığı toparlamak, mevcut örgütlülükleri korumak ve geliştirmek için daha ısrarlı ve kararlı olmalıyız. Deneyimsizliğin, acemiliğin, bilgisizliğin arkasına sığınmadan, pratikten öğrenmenin, gelişmenin yolu olan “savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir” ilkesini aklımızdan çıkarmamalıyız. Önce öğrenelim sonra harekete geçeriz kendiliğindenciliğinin karşısında ısrarla bu ilkeyi savunmalı ve bu doğrultuda pratik olarak müdahale etmede daha cüretli olmalıyız.

“Savaş deneyi, tarihteki her büyük bunalım, insan yaşamındaki her büyük yıkım ve her dönemeç deneyi gibi, kimilerini alıklaştırıp çökertir, ama buna karşılık kimilerini de yetkinleştirip savaşkanlaştırır” diyor Lenin. Her genç militanın süreçten çıkardığı ders ve deneyimi, gelecek açısından koyduğu hedefi pratiği belirleyecektir. İçinden geçilen süreçte ideolojik-politik-örgütsel olarak daha fazla yetkinleşme hedefiyle mi yoksa mevcut olan içinde kendi durumunu koruma hedefiyle mi hareket edeceğini her genç militan kendisi için sorgulamalıdır. Unutulmamalıdır ki, kendi durumunu değiştirmeyen, bir adım sonrasıyla ilgili somut hedefi olmayan mevcut olana etkide bulunamaz, değişim-dönüşüm sürecinin öznesi olamaz…

“Müdahale etmek, yani yaratmak, belirlemek, dönüştürmek ve yönlendirmek iradi bir çaba gerektirir. İradi çaba harcamak; hareket etmek, emek harcamak, kafa yormak demektir. Etkin özne olmak, kısacası atak olmak demektir. Yaşama karşı, düzene karşı, sürekli atak halde olmayan, ona saldırmayan, saldırmak için donanmayan müdahale edemez. Atak olmak en özlü ifade ile enginleri fethetme ruhuna sahip olmaktır.” (M. Demirdağ, Fırtınalar İçinde Bıçak Sırtında, c. 1, s. 93)

Demirdağ yoldaşın gençliğe seslenirken üstüne basa basa vurguladığı ataklık meselesi üzerinde bugün de ısrarla durmalıyız. Eleştirdiklerimizi değiştirmek için ilk öne çıkan da biz olmalıyız. Örgütlülüklerimizi güçlendirmek, yenilerini kurmak için daha çok koşturmalıyız. Pratik olarak koştururken sorunların kaynağında yatan ideolojik-politik-örgütsel meselelere de kafa yormalıyız. Neyi-niçin yaptığımızı bilerek hayat verdiğimiz pratikleri daha güçlü savunup geliştirebiliriz. Sürekli bir planımız olmalı. Coşkulu ve verimli bir şekilde planları hayata geçirmenin yolu hızlı hareket edebilmekten geçer. Görevlerimizi yerine getirmek için hedefe daha fazla odaklanmak, olmayanı yaratmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Söylediklerimizin, aldığımız kararların, yenilenme için yaptığımız çıkışların pratikte bir karşılığı olmadığı durumda anlamı ve değeri de ortadan kalkacaktır. Bu yüzden aldığımız kararların arkasında daha güçlü durabilmek için daha fazla pratiğe yüklenmeliyiz. Mevcut dağınıklığın bizi politikadan, güncel siyasetten uzaklaştırmasının önüne geçmenin olanaklarını yaratmak için daha üretken olmalıyız. Referandum çalışmasını da bu kapsamda ele almalıyız. AKP kendine muhalif her türlü çalışmayı baskı ve zor yoluyla engellemeye çalışırken politikamızı kitlelere ulaştırmak için daha yaratıcı olmalıyız. Ortak platformlarda kendimizi ifade etmek, dost güçlerle dayanışmayı güçlendirmek önemlidir. Süreç bunu bütün devrimci örgütlenmelere bir zorunluluk olarak dayatmaktadır. Bu kapsamda attığımız adımları büyütmeliyiz. Bunun yanında esas olarak kendi gücümüze dayanan özgün çalışmalarımızı da yüklenmeliyiz. Gücümüzü küçümsemeden, somut hedeflerle hareket etmeliyiz. Kendinin farkında olmak için örgütün farkında olmak gerekir. Bu yüzden mevcut gerçekliğin çözümlemesini yapma yetisine her birimiz sahip olmalıyız.

Görevler, hedefler, kendimizi konumlandırdığımız yer bu çözümlemenin sonucunda açığa çıkacaktır. Bütün karmaşaya, dağınıklığa rağmen kolektifimizi kim toparlayacak, bir arada tutacak, güçlendirecek, ideolojik-politik netliği kim sağlayacak? Bu soruya tereddütsüz “biz yapacağız” demeli gençlik. Bunu pratiğiyle ortaya koymaya başlamışken, duraksamadan daha ısrarlı ve kararlı atmalıyız adımlarımızı.

“Önümüzde birçok görev var. Ama hepsini yerine getirebiliriz. Israrlı, kararlı ve yaratıcı bir çalışmayla birbirimize sımsıkı kenetlenerek ve hatalarımızın üzerine amansızca giderek bunu başarabiliriz. Bunları yaparken aklımızdan çıkarmamamız gereken hedefimiz devrimin yılmaz kadroları olmaktır.” (M. Demirdağ, Fırtınalar İçinde Bıçak Sırtında, c. 1, s. 93)

46638

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar