Cuma Mayıs 17, 2024

Demirtaş'ın 'İhaneti'-Hüseyin Turhallı

Davutoğlu HDP Genelbaşkanı Selahattin Demirtaş'ın Rusya'ya ziyaretini "ihanet" olarak değerlendirmiş.

Bu adamlar ya kafayı yemiş, yada kafayı yemişlere hitap ettiğini düşünüyor.

İhanet nedir?

Önce basit anlamıyla: Yapılan bir iyiliğe, hizmete ve fedakarlığa karşı bireyin karşıt konuma geçerek kötülük etmesidir.

Sahi 90 yıldır Türkiye Cumhuriyeti devletinin Demirtaş'ın dedesine, babasına ve çocuklarına ne tür bir iyilik yaptı da ihanet ediyor?

Zulüm, baskı, yakma, yıkma, işkence, talan, tecavüz dışında ne gördü bütün sülale boyu?

Selahattin bütün bunlara karşı Rusları Türkiye'ye saldırmaya davet etmemiştir. Velevki etse bile 90 yıllık zulme karşı insanlığı yardıma çağırmanın neresi ihanet oluyor?

Bu basit anlamıyla bile Demirtaş'ın ihaneti bir yana 90 yıldır kendisine yapılan ihaneti, ihanetçinin yüzüne vurmuştur. Artık bana/bize ihanet edemezsin, demiştir.

Hukuki açıdan ihanetin özel tanımı yoktur. Ancak çeşitli suç kategorileri bu çerçevede değerlendirilmiştir.

İngilizler Vatana ihaneti "düşman kuvvetlerine fiilen yardımda bulunma" olarak tanımlarken Amerikan Ceza hukukunda bu tanım "Düşman yararına yıkım faaliyetlerinde" bulunma olarak sınırlandırılmış. Alman Ceza hukuku ise anayasal düzeni yıkmayı hedefleyen eylemleri de vatana ihanet suçu kapsamına almıştır.

Özetle hukuk sistemi, ihanet suçunu savaş halinde bulunan düşman devlete fiilen yardım olarak tanımlamaktadır.

Fiilen yardım gerçekleşmiş olsa bile bu suçun faili "devletten koruma gören" kişi olarak tanımlanıyor. Oysa ki Kürdler katlediliyor, evleri, köyleri, şehirleri yıkılıp yakılıyor, dilleri, kültürleri yasaklanıyor, yaşam alanları tahrip ediliyor koruma yerine sadece baskı ve zulüm görüyorlar. Dolayısıyla Kürdlerin vatana ihanet suçunu işlemeleri hukuken de mümkün olamamaktadır.

Şimdi Türk devleti Kurtuluş savaşında verdiği sözlere ihanetini gizlemek için kapı kapı dolaşıp dileniyor, siyasal, askeri ve ekonomik desteklerde bulunmalarını istiyor. Bunu haklı ve meşru bir amaç için yapmıyor. Aldığı ekonomik ve askeri yardımların tümünü insanlığa karşı suç kapsamında sayılan eylem ve işlemlerde kullanıyor.

Şimdi meselenin asıl yönüne bakalım.

Kürdler birey olarak ihanet suçunu işlemeyeceklerine göre, ulus olarak böyle bir faaliyette bulunduklarında uluslararası hukuk tarafından nasıl karşılanacak?

Sovyetler Birliği :“Ulusların kendi kaderini tayin hakkı için mücadele ulusal baskı politikasına son vermek, bu politikayı imkânsız kılmak ve böylece uluslar arasındaki çekişmeyi ortadan kaldırmaktır." diyordu.

"Bütün halklar kendi kaderlerini tayin hakkına sahiptir. Bu hak vasıtasıyla halklar kendi siyasal statülerini serbestçe tayin edebilir" (Birleşmiş Milletler Kişisel ve siyasal haklar sözleşmesi madde-1)

Kürdlerin temel sorunu, yanlış kavramlar üzerinde siyaset inşa etmektir. Çözüm ancak doğru tanımlama ve doğru kavramlar üzerinde inşa edilebilir.

Doğru nedir?

Kürdler bir ulustur, Kürdistan ise işgal edilmiş bir ülkedir.

Eşit haklara sahip diğer uluslarla birlikte yaşayabilecekleri gibi mutlak surette ayrılma ve kendi devletlerini kurma hakkına da sahiptirler. Doğal hukukun Kürdlere tanıdığı bu hak teslim edilmeden Kürd ve Kürdistan sorununun çözümü olamaz.

Yapılan son anketlere göre Türk toplumunun %80 Kürd şehirlerinin yakılıp yıkılması ve Kürdlere uygulanan baskı dozunun çok daha arttırılarak uygulanmasını istemektedir. Demokratik, özerklik, federasyon biçiminde ortak yaşamayı red etmektedir. Bu durumda Kürdlere düşen, doğal hukuk çerçevesinde haklarını kullanmalarıdır.

Bu çerçeveden bakıldığında PKK'nin de 16 yıldan bu yana geliştirmeye uğraştığı "Demokratik, demokratik, demokratik ......" çözüm reçeteleri de bir safsata olmaktan öte anlam ifade etmemektedir. Kürdlerin öncelikle bu çemberi kırmaları, bu bariyeri aşmaları gerekiyor.

Kürdlere uygulanan katliamın temel nedenlerinden biri de uluslararası destekten ve diplomasiden yoksun olmalarıdır. Bu durumda katliam tehdidine karşı diğer dünya halklarından ve ülkelerden yardım talep etmeleri bir ihanet suçu değil, kendilerine yapılan ihanete son verme çabasıdır.

Katliam tehlikesini bertaraf etmenin temel güvencesi de budur.

44317

“Bir Tek Mücadele Kaybedilir; O Da Terk Edilen Mücadeledir.” (Kadınların birliği)

Cumartesi Annelerinin eylemi, bu ülkenin en uzun soluklu mücadelesidir… Birçok kez engellendi, saldırıya uğradı, sürekli hale gelen polis saldırısı nedeniyle 1999’dan 2009’a kadar ara verildi, pandemi döneminde online olarak yapıldı ama ne olursa olsun Cumartesiler, 1995 yılından bu yana yani 28 yıldır “kaybolan” çocuklarını, eşlerini, babalarını, annelerini, arkadaşlarını, yakınlarını arayan insanların ama en çok da annelerin eylem günü oldu.

Yeni Emperyalistler Eski Emperyalistlere Karşı

Kapitalizmin; gelişmesi, genişleyerek yoğunlaşması ve üretimin her geçen gün artmasıyla ortaya çıkan tekelleşme ve uluslararası yönünün esas hale gelmesi, onu daha saldırgan bir aşama olan emperyalist bir aşamaya ulaştırdı. Bu gelişme, sınıfların netleştiği ve sınıflar arası mücadelenin keskinleştiği kapitalist ekonomik sisteminin diyalektik gelişiminin bir karakteristiğidir. Kapitalizm derinlemesine ve enlemesine geliştikçe yeni emperyalist ülkeler ortaya çıkacak ve bu da  emperyalistler arası çelişmeyi artan ölçüde derinleşecektir.

BRICS'in Johannesburg'da zirve toplantısı

Çin yeni emperyalist konumunu genişletiyor

Bugün Güney Afrika'nın Johannesburg kentinde Vladimir Putin'in yalnızca sanal olarak katıldığı yeni emperyalist BRICS ülkelerinin (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) zirve toplantısı sona eriyor.

Altı ülke eklendi

Tartışmaların merkezinde 14 yıl önce kurulan BRICS grubunun "BRICS Plus" olarak genişletilmesi yer alıyordu.

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

Sayfalar