Pazar Mayıs 5, 2024

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Korkmadan bu maceraya gireceksin. En güzel yaşam, en zorlu uğraş bu macerada vardır. Kalleşliğin nereden geleceğini, dostluğun ne olduğunu bilirsin. Niçin neden savaştığını, seni sömüreni, ezeni bilerek ve dünyayı tanıyarak yaşarsın. Ufkun ala bildiğine açıktır, gitmenin ve bilgi deryasında süzülmenin sınırsızlığını yaşayarak görürsün.

Militan bir ruha sahip olunmadan devrimcilik yapılamaz. Militan ruh ise kitlelerin devrimci çoşkusundan, Marksizmin bilimselliğinde alır enerjisini. Devrimcilik sosyalizme inanmaktır. Sosyalizm ve komünizme inanmayanlar devrimci olamaz. Devrime katılmak ayrı ama, devrimcilik ise devrime katmaktır geniş yığınları.

Devrimcilik gözü kara militanlığı şart koşar. Özellikle gençleri içine çeker ve gençler devrim ateşini harlayarak yürür yollarında. Ve bu çoşku işçi ve emekçilerin çoşkularıyla birleşince, önünde hiç bir güç duramaz. Onlar için artık 24 saat devrim için vardır ve onun dışında başka bir zaman yoktur.

Kitlelerde böyle bir maceraya atılmadan eskiyi yıkıp yeniyi, kendilerini özgürleştircek sistemi kuramayacaklardır.

Devrimcilik, tarihi kökleri derinlerde olan büyük bir tarihsel maceradır. Kopuştur eskiden, eskilerden. Kopuştur hayatı durduran çürümüşlüklerden, kokuşmuşluklardan ve hantallıklardan. Büyük bir macerayı göze alamayanlar devrimci olamazlar, olsa da onlar sözde devrimcilerdir. 1960-1970’lerin genç kuşakları düşünüldüğünde ve onların maceraları göz önüne alındığında, arkalarına bakmadan yürüdükleri görülecektir. Onlar, geride kalmasın diye gölgelerini yanlarında taşıyan bir kuşağın temsilcileriydiler.

Ya da 15-16 Haziran 1970 Türkiye işçi sınıfının direnişi düşünüldüğünde, işçiler kendilerini o maceraya attıklarında tankları bile çiğneyip geçmişlerdi. Aynı Tahrir Meydanı’nda olduğu gibi. (Ya da Haziran’da “her yer Taksim” de olduğu gibi)[1]

Ezilen yığınların maceracılığı yıkıcı ve yakıcıdır. Bir kere başladığında sonun nereye varacağı pek kestirilemez. Önünde ise düşmanın kıyıcı dev orduları bile duramaz, ayak altında ezilirler. O bir sel gibi, tusunami gibidir. Kenarda duranları da içine alarak ve her adımda büyüyerek ilerler. En büyük en güzel insanlık macerasıda budur. Özgürleşmek için devrim saflarında maceraya atılmaktır doğru olan.

Yenilgi günlerin devrimciliği zor olmasına karşın, en iyi devrimcilik ve devrimci kalmak böylesi günler için vardır. Bu kara günleri ezip geçenlerin maceraları ise, geleceğin çimento taşları, çoşkulu devrim günlerinin hazırlayıcıları olurlar ve olmuşlardır.

En büyük devrimciler ayağa kalkmış ezilen kitlelerdir. İşçi ve emekçilerdir. Onların devrimciliği zorbalardan zorla alınan ateşle harlanmış gibidir. Bin yılların ezilmişliklerini, kölelik zincirlerini kırarak fırlatıp atarlar. Çünkü onlardır her şeyi yaratan ve onlardır yine en güzel tarihleri yazacak olanlar. Buna inanmak ve onlarla birlikte olmak, onların karanlık yanlarını aydınlatmak bu maceranın en özgün yanlarıdır.

Kitlelerin zaman zaman büyük bir sessizliğin içine çekilmesinden korkmamak ve ürkmemektir devrimcilik. Böylesi durgun zamanlar, kitlelerin kendilerini tanıma ve yeni atılımlar için enerji toplama anlarıdır. Böylesi dönemlerde devrime ve devrimciliğe sövüp sayanların haddi hesabı yoktur. Bilirsin bunların ne diye it gibi bağırdıklarını ve de uluduklarını. Onların devrime karşı salya akıtmaları, uşaklıkta bir yer edinme telaşıdır. Onlara baktığında insanın insan olmaktan çıktığının resmini görürsün.

Bazan ölüm seni ve bazan sen ölümü kovalarsın, ama ölüm hep senin önün sıra yürümesine karşın, sen onu görmeden düşünmeden yaşarsın. Sen ölümden değil, ölüm tüccarları senden korkar.

Her özel mülk bir başka ezilenden çalınan hayattır. Mülk edinme ve özel mülkiyet sahibi olmanın ağırlığı yoktur üzerinde. Bu nedenle yaşamı yaşayarak yaşarsın. Devrimcilerin yüreklerinin bir bahar yeri gibi olması bundandır. Yaşamın en güzel yanı da budur. Çünkü mülk ya da özel mülkiyet edinme hırsı ağır bir zincir gibi dolanır insanın bacaklarına. Kısıtlar insan gibi yaşamı yaşamayı. Özürlüğün prangasıdır onlar. Elinin tersi ile iterek bu tür anlayışları silmek için uğraş, onu yer yüzünden silerek tarihin çöplüğüne atmaktır devrimcilik.

Kitlelerden kopmamak, onlarla içiçe bir yaşam sürdürmektir devrimcilik. Bir deryadır kitleler, ne varsa onlarda vardır. Gelecek onların elleriyle biçimlenecektir, zorbalık onların sıkılı yumruklarıyla yıkılacaktır. Onlara güveneceksin ve onlarsız bir yaşam hayal etmeyeceksin. Hayal ettiklerin onların avuçlarının içindedir çünkü.

Beklemesini bilmektir devrimcilik. Kitleler kış uykusuna yattıklarında sabırsızlanmayacaksın, telaşlanmayacaksın, umutsuzluklara kapılmayacaksın. O anı sabırla, iğneyle kuyu kazar gibi beklemektir en büyük devrimcilik. O anın her an gelebileceğini düşünerek yaşamak ve hazırlıkları ona göre yapmaktır devrimcilik. Yer çekimine karşı korcasına yaşlanmadan yaşayacaksın, o anın gelmesini bekleyerek.

Tarih boyu devrimler insanlığın en büyük maceraları olmuştur.Tarihe not düşenler ve yön verenler yalnız ve yalnızca bu maceralar olmuştur. Devrimcilikte mayasını bu büyük insanlık maceralarından almıştır. Bu maya insan var olduğu sürece mayalanmaya devam edecektir.

Ve her nesil bir sonraki nesilden daha militanca mücadele içinde bulacaktır kendisini. Çünkü baldırı çıplak dev kış uykusundan uyanmaya çoktan başladı. Zorbaların telaşı ve zorbalıklarını artırmaları bundandır.

Kokuşmuş düzenin uyuşukluğundan ve yaşamı ağırlaştıran köhneliğinden kurtulmak istiyorsan, bu macera seni bekliyor. 16 Mayıs 2011


[1]Parantez içindekiler yeni eklendi.

 

102109

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Gelecek: Bir Perdelik Piyes / Ergün Aslan

Florensa' da bir malikane.

Göçmen işçi    :   

Şu balkonda duran güzel kızda kim ?

Acep Kimlerdendir ?

Sorsam adını bahş eder mi?

Küçük burjuvazi  :    

Gökyüzündeki yıldızlar ne kadar berak

Sınıfımızın kapitalizm karşısındaki haliylede  ne kadar tezat. 

Göçmen işçi  :     

Fark etmedi her halde beni.

Biraz daha yaklaşsam mı ?

Nöbetçiyde atlata bilir miyim?

Yerel    :   

Bu gün bu  kapıda  yarında başka kapıda.

Balkonda duranda .....

( Sömürgeci ) kapitalizmin sayesinde var olan ara sınıf.

ÖRGÜTLÜ MÜCADELE ETİĞİ VE SOSYALİST DEMOKRASİ[*]

“Ben kimseye hiçbir şey öğretemem,

sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.”[1]

Sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışma zemini, biçime mündemiç “teknik” bir “soru(n)” olarak ele alınamaz.

Sosyalist örgüt/veya örgütlenme; ideolojik bir “soru(n)”dur. Yani bugünden geleceği nasıl tahayyül ve tasavvur ettiğimizin siyasal pratiğidir. Böyle de olmalıdır.

Bu çerçevede sosyalist örgüt/veya örgütlenmeyi tartışmak, aynı zamanda sosyalist demokrasiden ne anladığımızı da ortaya koymaktır.

Sevgili Dost(lar),

 8 Mart’tan 8 Mart’a değil; her gün, her an sadece ekmekle yetinmeyip; gül de istedik Lilith’le başlayan özgürlük mücadelemizde…Arkadaş Zekai Özger’in, “Pencereyi aç,/ sesin sarsın dünyayı./ Duyulur elbet ta ötelerden,/ yürek kendini tanır”…Adnan Yücel’in, “Durmak yok bu koşuda/ Teslim olmak yok/ Ağıt yok dilimizde/ Dizlerde titreme yok”…Ahmet Telli’nin, “ne zindan karanlığı/ ne zulüm/ ne işkence/ indiremez dudaklarındaki,/ gülümsemenin bayrağını”… dizelerini terennüm ettik ısrarla dünyanın bütün dillerinde;Hepatia,  Kazvinli Kürret-ül Ayn,  Olympe de Gouges,  Louise Michel,  Pankhurst Kardeşl

TKP/ML Kadın Komitesi’nden 8 Mart açıklaması

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü yakınlaşırken TKP/ML Kadın Komitesi, bir açıklama yayınlayarak “Sokağımızdan mücadele alanlarımıza kadar söz sahibi olacak şekilde inisiyatifleşelim, inisiyatifleştirelim, örgütlenelim, örgütleyelim! 8 Mart'ı canı bedeli yaratan kadınların, bizden en büyük beklentisi budur! Meral'den Kamile'ye, Ayfer'den Münire'ye, Çiğdem'den Suzan'a ve de Beş Kızıl Karanfilimize kadar şehit yoldaşlarımızın bizlerden beklentisi budur” dedi.

Tusiad 2050 Vizyon Türkiye Çerçevesinde Mevcut Politik Ortam Değerlendirmesi Denemesi

2001 dünya krizinin Türkiye’ye etkisi ile Emperyalizm yeni bir yönelime girmiştir.(bu süreç 1980 de başlamış orta seviye ye de 2001 de ulaşmıştır.) Bu yönelim mevcut krizin sonucunda belirginleşerek dünya da tüm sınıflarda huzursuzluk yaratmıştır. Ezenlerin kendi arasındaki çelişkiler belirginleşmiş, gelişmekte olan ülkelerin emperyalizmle olan çelişkileri yeni bir boyut kazanmış, yerel hükümetler, emperyalizmin ihtiyaç duyduğu hareketleri gerçekleştirme de ağır kalarak krizi daha da derinleştirmiştir.

Tarihin not defteri, dünkü kürt siyaseti ve bugünkü Öcalan

 

KATLEDİLİŞİNİN 41. YILINDA O’NU ANIYOR, O’NUN İZİNDE YÜRÜYORUZ!

Emekçiler, Devrimciler

Partimiz TKP/ML’nin kurucusu ve kuramcısı komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın işkencede katledilişinin 41. yılındayız. Kaypakkaya yoldaş, Ocak 1973’de Dersimde yaralı olarak düşmana esir düştükten sonra aylarca süren işkencelerin ardından Diyarbakır zindanlarında katledildi. İşkence altında tarihi bir direniş örneği sergileyen yoldaş Kaypakkaya komünist baş eğmezliğin sembolü haline geldi.

Emekçi Kardeşler, 

Bilimsel Sosyalizmin Öncü Kadınları:Yusuf KÖSE

 

Jenny Marx’ın 200. doğum yılı anısına... 

Evet nakarat gibi yazabilirim onu,
Görebilsinler diye gelecek yüzyıllara

Aşk Jenny’dir, Jenny’de aşkın adı”[1] Karl Marx

EVLAT-YOLDAŞ(LAR) ORÇUN(LAR) İÇİN[*] Temel Demirer-Sibel Özbudun

“Çok şeyler var ki çürürler, unutulur, ölürler.Saltanat tahtı, tacı, asası gibi.Oysa bazı şeyler var ne çürürler,ne unutulur ne de ölürler,Charlie Chaplin’in şapkası,bastonu, ayakkabısı gibi.”[1]

Yakınlarımız, dostlarımız, sevdiklerimiz için yazmamaya, konuşmamaya gayret ederiz; malum ne yapılırsa yapılsın “öznellik” girer işin içine.

Kolay mı? Dünyanın en zor işidir insanın sevdikleri için yazması; zor olduğu kadar “belalı”dır da…

Örgütlenme Üzerine :Taner özcan

Siyasi örgütler ya da devrim perspektifiyle yola çıkan tüm hareketler şu ve ya bu düzeyde örgütlenme, güncel görevler, sınıfların savaşımı sonucu açığa çıkmış kendiliğinden doğan hareketlerin sonucunda coşkuya kapılmakta acil görevler ve sorumluluklar ithaf etmektedirler kendilerine. Bu bir gazetenin yada bir organın somutunda sonuçlanmakta ve nihayetinde çelişki geriye düştüğünde organın yada gazetenin özeleştirisi yapılıp geri yada ileri yanları ile ilgili tahliller yapılıp kısa dönemsel sonuçlar üzerinden kesin sonuçlar elde edilmektedir.

Osmanlı rus savaşlarinda çerkez ve kafkas halklara yönelik sürgün katliamlar (2)

 

Üçyüz yıla yakın süren  savaşlar büyük ama o kadar kırım ve katliamları  mazlum Kafkas halklarına  reva görmüştür.  Savaşların galipleri her zaman  egemen sınıflar olmuş ,mazlum yoksul halklar eğemenlerin yenilgisine veya galibiyetine  kurban edilmiş , soykırım katliamları halklara yaşatılmıştır. Bunun en büyük örneği  iki milyona yakın , belkide daha  fazla  başta Çerkesler olmak üzere Kafkas halkı  soy kırıma  ve sürgüne  uğratılmıştır.

Sayfalar