Cuma Nisan 26, 2024

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Korkmadan bu maceraya gireceksin. En güzel yaşam, en zorlu uğraş bu macerada vardır. Kalleşliğin nereden geleceğini, dostluğun ne olduğunu bilirsin. Niçin neden savaştığını, seni sömüreni, ezeni bilerek ve dünyayı tanıyarak yaşarsın. Ufkun ala bildiğine açıktır, gitmenin ve bilgi deryasında süzülmenin sınırsızlığını yaşayarak görürsün.

Militan bir ruha sahip olunmadan devrimcilik yapılamaz. Militan ruh ise kitlelerin devrimci çoşkusundan, Marksizmin bilimselliğinde alır enerjisini. Devrimcilik sosyalizme inanmaktır. Sosyalizm ve komünizme inanmayanlar devrimci olamaz. Devrime katılmak ayrı ama, devrimcilik ise devrime katmaktır geniş yığınları.

Devrimcilik gözü kara militanlığı şart koşar. Özellikle gençleri içine çeker ve gençler devrim ateşini harlayarak yürür yollarında. Ve bu çoşku işçi ve emekçilerin çoşkularıyla birleşince, önünde hiç bir güç duramaz. Onlar için artık 24 saat devrim için vardır ve onun dışında başka bir zaman yoktur.

Kitlelerde böyle bir maceraya atılmadan eskiyi yıkıp yeniyi, kendilerini özgürleştircek sistemi kuramayacaklardır.

Devrimcilik, tarihi kökleri derinlerde olan büyük bir tarihsel maceradır. Kopuştur eskiden, eskilerden. Kopuştur hayatı durduran çürümüşlüklerden, kokuşmuşluklardan ve hantallıklardan. Büyük bir macerayı göze alamayanlar devrimci olamazlar, olsa da onlar sözde devrimcilerdir. 1960-1970’lerin genç kuşakları düşünüldüğünde ve onların maceraları göz önüne alındığında, arkalarına bakmadan yürüdükleri görülecektir. Onlar, geride kalmasın diye gölgelerini yanlarında taşıyan bir kuşağın temsilcileriydiler.

Ya da 15-16 Haziran 1970 Türkiye işçi sınıfının direnişi düşünüldüğünde, işçiler kendilerini o maceraya attıklarında tankları bile çiğneyip geçmişlerdi. Aynı Tahrir Meydanı’nda olduğu gibi. (Ya da Haziran’da “her yer Taksim” de olduğu gibi)[1]

Ezilen yığınların maceracılığı yıkıcı ve yakıcıdır. Bir kere başladığında sonun nereye varacağı pek kestirilemez. Önünde ise düşmanın kıyıcı dev orduları bile duramaz, ayak altında ezilirler. O bir sel gibi, tusunami gibidir. Kenarda duranları da içine alarak ve her adımda büyüyerek ilerler. En büyük en güzel insanlık macerasıda budur. Özgürleşmek için devrim saflarında maceraya atılmaktır doğru olan.

Yenilgi günlerin devrimciliği zor olmasına karşın, en iyi devrimcilik ve devrimci kalmak böylesi günler için vardır. Bu kara günleri ezip geçenlerin maceraları ise, geleceğin çimento taşları, çoşkulu devrim günlerinin hazırlayıcıları olurlar ve olmuşlardır.

En büyük devrimciler ayağa kalkmış ezilen kitlelerdir. İşçi ve emekçilerdir. Onların devrimciliği zorbalardan zorla alınan ateşle harlanmış gibidir. Bin yılların ezilmişliklerini, kölelik zincirlerini kırarak fırlatıp atarlar. Çünkü onlardır her şeyi yaratan ve onlardır yine en güzel tarihleri yazacak olanlar. Buna inanmak ve onlarla birlikte olmak, onların karanlık yanlarını aydınlatmak bu maceranın en özgün yanlarıdır.

Kitlelerin zaman zaman büyük bir sessizliğin içine çekilmesinden korkmamak ve ürkmemektir devrimcilik. Böylesi durgun zamanlar, kitlelerin kendilerini tanıma ve yeni atılımlar için enerji toplama anlarıdır. Böylesi dönemlerde devrime ve devrimciliğe sövüp sayanların haddi hesabı yoktur. Bilirsin bunların ne diye it gibi bağırdıklarını ve de uluduklarını. Onların devrime karşı salya akıtmaları, uşaklıkta bir yer edinme telaşıdır. Onlara baktığında insanın insan olmaktan çıktığının resmini görürsün.

Bazan ölüm seni ve bazan sen ölümü kovalarsın, ama ölüm hep senin önün sıra yürümesine karşın, sen onu görmeden düşünmeden yaşarsın. Sen ölümden değil, ölüm tüccarları senden korkar.

Her özel mülk bir başka ezilenden çalınan hayattır. Mülk edinme ve özel mülkiyet sahibi olmanın ağırlığı yoktur üzerinde. Bu nedenle yaşamı yaşayarak yaşarsın. Devrimcilerin yüreklerinin bir bahar yeri gibi olması bundandır. Yaşamın en güzel yanı da budur. Çünkü mülk ya da özel mülkiyet edinme hırsı ağır bir zincir gibi dolanır insanın bacaklarına. Kısıtlar insan gibi yaşamı yaşamayı. Özürlüğün prangasıdır onlar. Elinin tersi ile iterek bu tür anlayışları silmek için uğraş, onu yer yüzünden silerek tarihin çöplüğüne atmaktır devrimcilik.

Kitlelerden kopmamak, onlarla içiçe bir yaşam sürdürmektir devrimcilik. Bir deryadır kitleler, ne varsa onlarda vardır. Gelecek onların elleriyle biçimlenecektir, zorbalık onların sıkılı yumruklarıyla yıkılacaktır. Onlara güveneceksin ve onlarsız bir yaşam hayal etmeyeceksin. Hayal ettiklerin onların avuçlarının içindedir çünkü.

Beklemesini bilmektir devrimcilik. Kitleler kış uykusuna yattıklarında sabırsızlanmayacaksın, telaşlanmayacaksın, umutsuzluklara kapılmayacaksın. O anı sabırla, iğneyle kuyu kazar gibi beklemektir en büyük devrimcilik. O anın her an gelebileceğini düşünerek yaşamak ve hazırlıkları ona göre yapmaktır devrimcilik. Yer çekimine karşı korcasına yaşlanmadan yaşayacaksın, o anın gelmesini bekleyerek.

Tarih boyu devrimler insanlığın en büyük maceraları olmuştur.Tarihe not düşenler ve yön verenler yalnız ve yalnızca bu maceralar olmuştur. Devrimcilikte mayasını bu büyük insanlık maceralarından almıştır. Bu maya insan var olduğu sürece mayalanmaya devam edecektir.

Ve her nesil bir sonraki nesilden daha militanca mücadele içinde bulacaktır kendisini. Çünkü baldırı çıplak dev kış uykusundan uyanmaya çoktan başladı. Zorbaların telaşı ve zorbalıklarını artırmaları bundandır.

Kokuşmuş düzenin uyuşukluğundan ve yaşamı ağırlaştıran köhneliğinden kurtulmak istiyorsan, bu macera seni bekliyor. 16 Mayıs 2011


[1]Parantez içindekiler yeni eklendi.

 

101736

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Ecdadımız Kayıkları, Biz Gemicikleri Yürüttük

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan her fırsatta ecdadından bahsetmekten geri durmuyor. Yerel seçimlere yönelik bir yatırım olduğu herkesçe bilinen, konunun uzmanlarınca da birçok eksiği bulunduğu iddia edilen Marmaray tüp geçidi milyonların can güvenliği hiçe sayılarak apar topar açıldı. Başbakan açılıştaki konuşmasında da “ecdadımız gemileri karadan yürüttü, iktidarımız da denizlerin üstünden vagonları yürütüyor” dedi.

Din Kardeşligi masali ve türban sovu

AKP meclisteki türbanlı milletvekili şovuyla halkı uyutma yolunda kendisine yakışır bir adım daha atmış oldu. Oysa din, türban ya da özgürlük diye bir dertleri yok. Onlar ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmanın ve hizmet ettikleri bu düzenin ezen- ezilen, sömüren- sömürülen çelişkisini halkın gözünden kaçırmanın derdinde. Türbanı bu korkunç düzeni saklamak için bir şal olarak kullanmaktadırlar. Tuhaf olan şu ki, türban takan kadınların çoğu da bu düzenin mağdurlarıdırlar. Ne var ki onlar bunun farkında değil. Biraz düşünseler iyice esaret altına girdiklerini göreceklerdir.

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken …[*]

“Karanlık saatler geldiğinde,

o zamanın insanı da gelir.”[1]

 

Ortadoğu yeniden biçimlen(diril)irken söylenmesi gerekeni, gecikip, lafı dolandırmadan hemen belirteyim: Büyük bir alt üst oluşun içindeyiz…

Bu kadar da değil; her şey daha da ağırlaşarak vahimleşecek; veya tarih müthiş hızlanacak; ya da sık sık Montesquieu’nun, “Ne mutlu tarihi sıkıcı olan halka” sözü anımsanacak…

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

Cumhuriyet Bayramı' Ve Bagımsız Türkiye Hangi Sınıfın Ideolojisidir?

'Cumhuriyet Bayrami' Ve Bagimsiz Turkiye Hangi Sinifin Ideolojisidir?

 

'Bir Marksist toplumsal uzlasmaya degil, sinif mucadelesine dayanir' der Lenin.

Sinif mucadelesi ise tekduze bir rota izlemez.Tarihin her toplumsal akisinda farkli bicimler olarak karsimiza cikar. Komunistler iradeci-idealist degil dialektik olguculuga dayanir. Canlidir Marksistin dunyasi, basma kalip, tekduze, soyut ilkeler ve kaliplar bakisi burjuvazinin dunya gorusudur.

 

Solu Liberalleştirmek

 

Sol’u liberalleştirme; onu devrimci özünden kopararak, burjuva düzen içi bir hareket haline getirme ve burjuva sistemine karşı toplumsal devrimci alternatif olmaktan çıkarma çabaları, solun tarihi kadar eskidir. Toplumun burjuva-proleter kampa bölünmesinden bu yana da, burjuvazi, sol’u sol olmaktan çıkarmanın her türlü yolunu denemeye, şiddetin yanında, ideolojik ve siyasal olarak onu yozlaştırmaya özel bir önem verdi. 

Kürdistan ve "Demokratikleşme"

Kürdistan tarihi açısından 90'lı yılların en önemli olgusu Kürdistan ulusal kurtuluşçuluğunun kadrosu,hemen hepsi bağımsızlıkçı çizgide binlerce Kürd aydınının imha edilmiş olmasıdır.Öylesine bir soykırım ki hesabını gören de soran da yok,ortalık da "barış"çılardan ve "unutmaya ve affetmeye hazırız"cılardan geçilmiyor.Kürdistani stratejik aklın ve ulusal kurtuluşçuluğun taşıyıcısı bu kategorinin imha edilmesi,kalan yerli/yerel aydınların Türki metropollara ya da yurtdışına kaçması/kaçırtılması ve eşzamanlı olarak Kürdistan köylülüğünün sömürgecilerce Kürdistan dışına göçertilmesinin ulusal

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP

Iki Birlesir Bir Olur Ya Da HDP


Ertugrul Kurkcu ''Halkin uzerine bilgelik tesis etmek degil, halkin bilgeligini temel alan bir partiyiz'' diyor...Kongreye Apo ve Recep kutlama mesajlari yolluyor!

 Tum milliyetlerden Isci-Koyluler Revizyonizmi gormuyor ve alkisliyorsunuz!

 Sunu diyor sizlere Kurkcu; Isciler-Koyluler ,Marksizm-Leninizm gibi sizi kurtarmaya calisan akimlara kapilmayin...!

Bölünmek için Birlesin


Bölünmek için Birlesin!

Bir Maoist hayati iki ucundan kavrar her zaman; Burjuvazi ve Proleterya ucundan. Birin iki oldugunu kavramamis bir kafa Marksist bir kafa degildir.
Komunist partiler icin Demokratik-Merkeziyetcilikin tek bir anlami vardir; Demokrasi KP lerde Burjuvaziyi temsil eder; Merkeziyetcilik Proleteryayi temsil eder....

Yaranın Merhemini cellattan mı isteyecegiz!

           Yeğişe Çarents   15 Mart 1921  Yer Berlin Charlottenburg semti,

   İttihat ve Terakki Cemiyeti başkanı,İç işleri bakanı,1915 Ermeni Soykırımı'ndan birinci de rece sorumlu,1,5 milyon Ermeni'nin ölümüne sebep olan Tehcir kararnamesi'nde imzası bulunan Talat Paşa Erzincanlı Soğomon Tehleryan tarafından öldürüldü.  Ermeni soykırımı'nda ölenlerin İntikamını almak için Talat Paşa Berlin'in en işlek caddesinde gündüz vakti ensesinden vurularak Ermeni halkı adına cezalandırıldı.Kaçarken polisler tarafından yakalandı.Direniş göstermedi.

Şiirin Şairleri, Şairlerin Şiiri -

“Biz bu kitapları ne zaman okuduk ve niçin her satırını çizip notlar düştük kıyılarına”[1]

“Herkes gider, şiir kalır,” der İbrahim Tenekeci.Doğrudur; öyledir…

Şiirin tarihi şaire doğru akarken; “Şiir kelime kaynar. Bir kazandır, dumanlar tüter içinden,” der Ahmet İnam…

İnsan ruhunun ve yaşamın derinliklerine nüfuz eden şiir ölmez, öldürülemez; çünkü ölümsüzdür…

Hayır; ‘Buz’[2] başlıklı yapıtı ile ‘2011 Turgut Uyar Şiir Ödülü’ne değer görülen Osman Özçakar’ın, “Şiir biraz da sözcüklerle manipülasyon yapma işidir,” tespitine katılmak mümkün değil.

Sayfalar