Pazartesi Mayıs 13, 2024

Dişe diş dövüşülmeden kazanılmaz

Dünyada tüm savaşlar, sınıfların birbiriyle savaşıdır. Sınıflararası savaşım  gibi görülmeyenlerin gerisine bakıldığında ise, yine sınıflararası çelişmelerden doğdukları görülecektir.

Günümüzde, din adına savaşanların, ulusal hakları için dövüşenlerin, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki sınıf çatışmasının değişik görüntüleri olduğu görülebilir. Günümüz savaşları, emperyalist dünya sisteminin içindeki çelişmelerden doğmaktadır. Temel çelişme; işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmedir. Diğer çelişmeler ve bunlardan doğan çatışmalar ise, bu temel çelişmenin varlığında kendini bulur.

Özellikle “islam” adına din savaşları çıkaranların, dinle hiç bir ilgisi olmayıp, esas olarak emperyalist burjuvazi ve ona bağlı işbirlikçi burjuvazinin sınıf çıkarları temelinde hareket etmeleridir. “Din adına savaş”, egemen burjuvazinin dini kullanarak sürdürdüğü bir egemenlik aracından başka bir şey değildir. 

Emperyalizm egemenlik peşinde koşarken, tüm çatışmaları körükleyip insanlığın tahribatından kaçınmazken, yerel işbirlikçilerini de birbirlerine karşı kışkırtıp bölgesel savaşları çıkarırlar.

Emperyalist burjuvazi, bazan doğrudan (işgal biçiminde) bazan ise dolaylı (vekalet savaşı) şeklinde savaşın içine girer ve egemenliğini, genellikle, sermaye ve sermayenin hizmetindeki silahlı ordusuyla yapar. Kan döker. Sermaye ile giremediği yere militaris gücüyle, militarist gücüyle giremediği yere sermayesiyle ya da bölgedeki uşaklarını birbirine kışkırtarak ve para- militer güçler  vasıtasıyla yapar. Ama, mutlaka kan döker ve kan döktürür. 

Halkların dost olmasını değil, birbiriyle düşman olmasını ister ve elinden geldikçe halkları birbirine düşman eder. Yerel burjuvazinin vasıtasıyla halklar arasında yapay (suni) çelişmeler yaratmakta birebirdir. Halkların dini ve ulusal farklılıklarını kaşımaya ve kaşıtmaya çalışır. Ve bu farklılıkları kullanır, kışkırtır.

Emperyalist burjuvazi, kendisi hıristiyan olsa dahi, Sünni'nin karşısında Şii’nin, Şii’nin karşısında ise Sünni’nin yanında kolayca yer alır gözükür. Oysa, o hiç birinin yanında değil, sadece ve sadece kendi emperyalist çıkarlarının yanındadır. Amacı ise; din ve milliyet farklılıklarını kullanarak halkları birbirine düşman etmektir.

Sermaye, işçi sınıfı ve emekçilerle barış içinde yaşayamaz. Bu, kriz dönemlerinde daha belirgin bir hal alır. “Barış” içinde yaşıyor gibi yaptığı süreçlerde dahi işçilerin haklarını kısıtlamak için çaba harcar.

Burjuvazi, sahip olduğu kapitalist üretim ilişkilerinin karakteri gereği, “barışçı” olamaz. “barışçı” olduğu anda, işçi sınıfının sınıf mücadelesinin geliştiğinin bilincindedir. Bu iki sınıf arasında bir barış olmayacağı için, işçiyi soyan taraf her zaman kendini savaş içinde bulacaktır. Doğal olarak onun karşısında yer alan işçi sınıfı da burjuvaziye karşı savaş durumunda kalmak zorundadır.

Sınıflararası çelişmelerin ortaya koyduğu temel bir gerçek: İşçi sınıfı, kendini ezen ve sömüren burjuva sınıfına karşı açıktan savaşmadıkça ne haklarını elde edebilir ne de ezilmekten kurtulabilir ne de dünyayı yaşanabilir bir hale getirebilir.

Dişe diş dövüşmeden hiç bir hak alınamaz. İşçi sınıfı, sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız bir dünya yaratmak için dövüşmek zorundadır. Barış içinde bir dünya yaratmak için kavgadan kaçınılamaz.

Ne barış kendiliğinden gelir, ne de  zulmün kaynağı sömürü kendiliğinden ortadan kalkar. Düşmanın tüm kalleşliğine ve alçaklığına karşın, işçi sınıfı kendi sınıfsal hakları için meydanlara çıkıp dövüşmek zorundadır.

İşte o zaman, 35 günlük Kürt bebekleri ensesinden vurulmayacaktır. Aylan bebekler, bir avuç haydut emperyalist burjuvazinin egemenlikleri uğruna çıkardıkları savaş yüzünden, denizde boğulmayacaktır.

İşte o zaman,  bir burjuva alçağını zengin etme pahasına; ne Soma’da 301 maden işçisi diri diri toprağa gömülecek; ne de meydanlarda güle oynaya en demokratik haklarını kullanmaya çalışan insanlar bombalarla parçalanacak; ne de insanlar salt “Kürt” oldukları” için şehir ve köyleri tanklarla toplarla bombalanacak; ne de farklı din, cinsiyet, ulus ve mezheplere sahip oldukları için katledileceklerdir.

İşçi sınıfı, “denizdeki balıklar, havadaki kuşlar ve karadaki karıncalar gibi çokturlar.” İşçi sınıfı ve emekçiler; toprak gibi verimli ve üretkendirler. Canlı, doğurgan ve yaratıcıdırlar. Onlar, insanlığın dört mevsimidirler. Bütün dünyada yaratılanlar onların eseridir. İşte bundan dolayı ezen sınıflar onlardan korkarlar. İşçi ve emekçilerin örgütlenmelerinden korkarlar. İşçilerin birliği, ezenlerin darlığı olduğunu bildiklerinden, öncelikle ezilenlerin örgütlenmelerine saldırırlar. Çokların, çok olduklarının bilincine varmamaları için her türlü zorbalık ve şiddeti uygularlar. Türk devletinin GEZİ’de işçi ve emekçilere ve şimdi de Kürdistan’da Kürtlere saldırdığı gibi.

İşçi sınıfı, hayatı yeniden ve yeniden üretenin kendisi olduğunun bilincine vardığında ve sosyalizm bilinciyle kendisini donattığında, ne dişe diş dövüşmekten kaçacaktır ne de düşmanı burjuvazinin kof saldırılarından korkacaktır. İşçi sınıfı, sermaye sınıfının ve onun temsilcisi Hitler ardılı Erdoğan’ın “kağıttan kaplan olduğunu” savaş alanında daha net görecektir.

Sosyalist sınıf bilinciyle donanıp, örgütlenip faşist iktidarın zorbalığını yerle bir etmek için harekete geçmeliyiz. Bu devrimci güce işçi ve emekçiler sahiptir!

İşçisiyle, emekçisiyle; komünist, devrimci, demokrat, Kürt yurtsever, alevi, sünni; kadınıyla, genciyle ve her türlü ayrımcılığa maruz kalan tüm ezilenleriyle: Biz çoğunluğuz, güçlüyüz ve haklıyız!  

Az,  güçsüz ve haksız olan onlar. Yeter ki; birleşelim, örgütlenelim ve harekete geçelim.

Örgütlü gücünü zalimlere karşı kullanmaktan çekinmeyen halkların özgürlüklerini kazandıklarına tarih hep tanıklık etmiştir.

02.01.2016 

43561

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

Sayfalar