Pazar Mayıs 12, 2024

Dişe diş dövüşülmeden kazanılmaz

Dünyada tüm savaşlar, sınıfların birbiriyle savaşıdır. Sınıflararası savaşım  gibi görülmeyenlerin gerisine bakıldığında ise, yine sınıflararası çelişmelerden doğdukları görülecektir.

Günümüzde, din adına savaşanların, ulusal hakları için dövüşenlerin, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki sınıf çatışmasının değişik görüntüleri olduğu görülebilir. Günümüz savaşları, emperyalist dünya sisteminin içindeki çelişmelerden doğmaktadır. Temel çelişme; işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmedir. Diğer çelişmeler ve bunlardan doğan çatışmalar ise, bu temel çelişmenin varlığında kendini bulur.

Özellikle “islam” adına din savaşları çıkaranların, dinle hiç bir ilgisi olmayıp, esas olarak emperyalist burjuvazi ve ona bağlı işbirlikçi burjuvazinin sınıf çıkarları temelinde hareket etmeleridir. “Din adına savaş”, egemen burjuvazinin dini kullanarak sürdürdüğü bir egemenlik aracından başka bir şey değildir. 

Emperyalizm egemenlik peşinde koşarken, tüm çatışmaları körükleyip insanlığın tahribatından kaçınmazken, yerel işbirlikçilerini de birbirlerine karşı kışkırtıp bölgesel savaşları çıkarırlar.

Emperyalist burjuvazi, bazan doğrudan (işgal biçiminde) bazan ise dolaylı (vekalet savaşı) şeklinde savaşın içine girer ve egemenliğini, genellikle, sermaye ve sermayenin hizmetindeki silahlı ordusuyla yapar. Kan döker. Sermaye ile giremediği yere militaris gücüyle, militarist gücüyle giremediği yere sermayesiyle ya da bölgedeki uşaklarını birbirine kışkırtarak ve para- militer güçler  vasıtasıyla yapar. Ama, mutlaka kan döker ve kan döktürür. 

Halkların dost olmasını değil, birbiriyle düşman olmasını ister ve elinden geldikçe halkları birbirine düşman eder. Yerel burjuvazinin vasıtasıyla halklar arasında yapay (suni) çelişmeler yaratmakta birebirdir. Halkların dini ve ulusal farklılıklarını kaşımaya ve kaşıtmaya çalışır. Ve bu farklılıkları kullanır, kışkırtır.

Emperyalist burjuvazi, kendisi hıristiyan olsa dahi, Sünni'nin karşısında Şii’nin, Şii’nin karşısında ise Sünni’nin yanında kolayca yer alır gözükür. Oysa, o hiç birinin yanında değil, sadece ve sadece kendi emperyalist çıkarlarının yanındadır. Amacı ise; din ve milliyet farklılıklarını kullanarak halkları birbirine düşman etmektir.

Sermaye, işçi sınıfı ve emekçilerle barış içinde yaşayamaz. Bu, kriz dönemlerinde daha belirgin bir hal alır. “Barış” içinde yaşıyor gibi yaptığı süreçlerde dahi işçilerin haklarını kısıtlamak için çaba harcar.

Burjuvazi, sahip olduğu kapitalist üretim ilişkilerinin karakteri gereği, “barışçı” olamaz. “barışçı” olduğu anda, işçi sınıfının sınıf mücadelesinin geliştiğinin bilincindedir. Bu iki sınıf arasında bir barış olmayacağı için, işçiyi soyan taraf her zaman kendini savaş içinde bulacaktır. Doğal olarak onun karşısında yer alan işçi sınıfı da burjuvaziye karşı savaş durumunda kalmak zorundadır.

Sınıflararası çelişmelerin ortaya koyduğu temel bir gerçek: İşçi sınıfı, kendini ezen ve sömüren burjuva sınıfına karşı açıktan savaşmadıkça ne haklarını elde edebilir ne de ezilmekten kurtulabilir ne de dünyayı yaşanabilir bir hale getirebilir.

Dişe diş dövüşmeden hiç bir hak alınamaz. İşçi sınıfı, sömürüsüz, sınıfsız, sınırsız bir dünya yaratmak için dövüşmek zorundadır. Barış içinde bir dünya yaratmak için kavgadan kaçınılamaz.

Ne barış kendiliğinden gelir, ne de  zulmün kaynağı sömürü kendiliğinden ortadan kalkar. Düşmanın tüm kalleşliğine ve alçaklığına karşın, işçi sınıfı kendi sınıfsal hakları için meydanlara çıkıp dövüşmek zorundadır.

İşte o zaman, 35 günlük Kürt bebekleri ensesinden vurulmayacaktır. Aylan bebekler, bir avuç haydut emperyalist burjuvazinin egemenlikleri uğruna çıkardıkları savaş yüzünden, denizde boğulmayacaktır.

İşte o zaman,  bir burjuva alçağını zengin etme pahasına; ne Soma’da 301 maden işçisi diri diri toprağa gömülecek; ne de meydanlarda güle oynaya en demokratik haklarını kullanmaya çalışan insanlar bombalarla parçalanacak; ne de insanlar salt “Kürt” oldukları” için şehir ve köyleri tanklarla toplarla bombalanacak; ne de farklı din, cinsiyet, ulus ve mezheplere sahip oldukları için katledileceklerdir.

İşçi sınıfı, “denizdeki balıklar, havadaki kuşlar ve karadaki karıncalar gibi çokturlar.” İşçi sınıfı ve emekçiler; toprak gibi verimli ve üretkendirler. Canlı, doğurgan ve yaratıcıdırlar. Onlar, insanlığın dört mevsimidirler. Bütün dünyada yaratılanlar onların eseridir. İşte bundan dolayı ezen sınıflar onlardan korkarlar. İşçi ve emekçilerin örgütlenmelerinden korkarlar. İşçilerin birliği, ezenlerin darlığı olduğunu bildiklerinden, öncelikle ezilenlerin örgütlenmelerine saldırırlar. Çokların, çok olduklarının bilincine varmamaları için her türlü zorbalık ve şiddeti uygularlar. Türk devletinin GEZİ’de işçi ve emekçilere ve şimdi de Kürdistan’da Kürtlere saldırdığı gibi.

İşçi sınıfı, hayatı yeniden ve yeniden üretenin kendisi olduğunun bilincine vardığında ve sosyalizm bilinciyle kendisini donattığında, ne dişe diş dövüşmekten kaçacaktır ne de düşmanı burjuvazinin kof saldırılarından korkacaktır. İşçi sınıfı, sermaye sınıfının ve onun temsilcisi Hitler ardılı Erdoğan’ın “kağıttan kaplan olduğunu” savaş alanında daha net görecektir.

Sosyalist sınıf bilinciyle donanıp, örgütlenip faşist iktidarın zorbalığını yerle bir etmek için harekete geçmeliyiz. Bu devrimci güce işçi ve emekçiler sahiptir!

İşçisiyle, emekçisiyle; komünist, devrimci, demokrat, Kürt yurtsever, alevi, sünni; kadınıyla, genciyle ve her türlü ayrımcılığa maruz kalan tüm ezilenleriyle: Biz çoğunluğuz, güçlüyüz ve haklıyız!  

Az,  güçsüz ve haksız olan onlar. Yeter ki; birleşelim, örgütlenelim ve harekete geçelim.

Örgütlü gücünü zalimlere karşı kullanmaktan çekinmeyen halkların özgürlüklerini kazandıklarına tarih hep tanıklık etmiştir.

02.01.2016 

43555

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar