Cumartesi Mayıs 4, 2024

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler. Son nefeslerine kadar düşmanla çarpışan üç halk savaşçısı, partilerinin 44 yıllık mücadele geleneğinin sürdürücüsü oldular.

Diz çökmeyenlerin ardılları olarak düşmana karşı direnen Hakan, Aşkın ve Tuncay içerisinde bulunduğumuz OHAL sürecinde, TC devletinin biat ettirme politikalarına karşı en keskin yanıtı canlarını ortaya koyarak verdiler. Kavganın en sıcak yerinden zulme, baskıya ve katliamlara verdikleri yanıt “Diz çökmüyoruz” oldu.

Mücadele alanlarını tümden yok etmeye çalışıyorlar!

Hakan, Aşkın ve Tuncay’ın dağlardan canlarını ortaya koyarak verdikleri “Diz çökmüyoruz” yanıtının karşılığı, ezilen her kesimi kapsamaktadır. Mevcut süreçte devletin ezilenler ve ezilenlerin ortak mücadele hattına karşı ivme kazandırdığı saldırılar, bu kapsamı her geçen gün genişletmektedir. OHAL KHK’leri ile işçi ve emekçilerin haklarını bir bir elinden alan, işsizliğe, güvencesizliğe ve yoksulluğa mahkum eden, Kürt ulusunun iradesini yok etmeye ant içen, örgütlü güçlerini kanlı bir tasfiyeye girişen, kadın ve LGBTİ düşmanlığıyla erkek egemenliğini güçlendiren TC devleti ve devletin bu anlayışının temsilcilerinden AKP, ordusuyla, yargısıyla ve medyasıyla saldırganlığını hem iç hem de dış politikada ortaya koymaktadır.

T. Kürdistanı’nda abluka ve sokağa çıkma yasakları ile Kürt ulusunun kimliğine, yaşam alanlarına ve iradesine sahip çıkmasına saldıran devlet, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan ettiği OHAL ile DBP’li belediyelere kayyum atayarak, belediye eşbaşkanları ile HDP eşgenel başkanları ve milletvekillerini tutuklayarak saldırılarını sürdürmeye devam etmiştir. Basın kurumlarını ve dernekleri kapatarak mühürleyen, sendika üyesi emekçileri ihraç eden, işçilerin grev ve direnişlerini yasaklayan AKP, ezilenlerin demokratik mücadele alanlarını tümden yok etmeye çalışmaktadır.

Faşizme karşı direniş meşrudur!

TC devletinin bekasını korumak için ezilen her kesime karşı hakim sınıf temsilcilerinden AKP eliyle açmış olduğu bu savaş, sadece demokratik mücadele alanlarına yönelmemektedir. Devletin katliam ve sindirme politikalarına karşı dağları mesken eyleyip direnişi kuşananlara yönelik başlatılan kapsamlı askeri operasyonlar da bunun bir parçasıdır. Bakanlar tarafından yapılan “Tarihimizin en büyük askeri operasyonuna hazırlanıyoruz” açıklamalarıyla; tarihi boyunca direnişe ve direnişçilere ev sahip yapan Aliboğazı Vadisi’nin de içerisinde olduğu birçok bölgeyi direkt hedef gösteren kalemşörleriyle bugün yapılan askeri saldırıların zeminini hazırlayan devlet, 20 yıldan uzun bir zamandır pek çok girişimine rağmen girmeyi başaramadığı ve çokça kayıp aldığı Aliboğazı Vadisi’ne doğrudan yönelmektedir. Ancak defalarca Aliboğazı’na sefer düzenlemiş, ağır bedeller ödeyerek geri çekilmek zorunda kalmış olan TC ordusu, F-16’larla havadan bir tabur askerle ise karadan operasyona girişse de karşısında can bedeli bir direnişle karşılaşmış ve yine TC ordusunun hevesi kursağında kalmış/gerillanın direnişle daha da kalacağı açıktır!

Bu yönelimin sebebi, açıktır ki Kemalist faşist diktatörlüğe karşı silah kuşananların ezilenlere verdiği umuttur! Halkın iktidarının namlunun ucunda olmasından duyulan korku, egemenlerin biat politikalarını boşa düşürmektedir. Bu yüzdendir ki bugün, devlet gözünü bu kadar karartmıştır. Halkın silahlı güçlerini tasfiye etmeyi amaçlayan bu operasyonla “umut” kırılmak istenmekte, savaş ve sömürü politikaları hayata geçirilirken halkımızın devrim hayali yok ve paramparça edilmek istenmektedir!

Ancak Aliboğazı’ndan Lice’ye, Şemzinan’dan Kandil’e değin başlatılan “ülke tarihinin en kapsamlı askeri operasyonlarının” gerillanın direnişi karşısında başarılı olmayacağı gerillanın can bedeli direnişinden bellidir! Aliboğazı’nda 25 Kasım’da ölümsüzleşen ve hala kimlikleri netleştirilemeyen 5 gerilla da, 28 Kasım’da şehit düşen 3 TİKKO gerillası da, Şemzinan ve Lice’de günlerce süren çatışmalarda ölümsüzleşen onlarca gerilla da on yıllardır ağızları sulanarak “tek bir terörist kalmayıncaya kadar…” söylemleri eşliğinde sürdürülen kapsamlı operasyonların başarılı olmadığını ve olamayacağını direnişleri ile göstermiştir. Devletin zor’una karşı zor’u örgütleyenler faşizme, faşist diktatörlüğe karşı direnişin meşruluğunu bir kez daha can bedeli direnişleri ile ortaya sermişler ve yol göstermişlerdir.

Devraldığımız bayrağı yükseltmek için…

Yol göstericilerimizden; Tuncay (Murat Mut) hakim sınıfların gençliğe dayattığı geleceksizliğe karşı alternatif yaratmayı seçmiş; Hakan (Ersin Erel) devletin emekçi mahallelere dönük yozlaştırma politikalarına karşı devrimci değişimin vücut bulmuş hali olmuş; Aşkın (Hasan Karakoç) 1998 yılında ölümsüzleşen yoldaşı ve ablası Leyla Karakoç’tan aldığı direniş ruhunu kuşanmıştır. Ve onlar bize devrimci bir direnişle bütün faşist ablukaların nasıl tarumar edilebileceğini bir kez daha göstermişlerdir.

Üç halk savaşçısı; yoldaşları Cengiz İçli, Hakan Çakır, Özgüç Yalçın, Haydar Arğal ve Murat Tekgöz’den devraldıkları bayrağı yükselttiler!

Şimdi, onlardan devraldığımız bu bayrağı yükseltmek bizlerin görevi!

PARTİZAN

02.12.2016

48016

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizmin müfrezelerine karşı MLM’nin müfrezeleri olmak

Unutma ki; sen bir komünistsin. Bütün düşünce, davranış ve eylemlerinle bu yüce sıfatı yükselt.(Mehmet Demirdağ)

Sınıf mücadelesinin en keskin dönemeçlerinde komünistlerin eldeki verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretmedeki görev ve sorumluluğu her daim günceldir. Devrim mücadelesi bireyin benliğinde hayat bulsa da esasta toplumsal yaşamı değiştirme mücadelesidir ve devrime adanmışlık ancak bu şekilde anlam bulur. Devrimci müfrezenin korunması ve örgütlenmesi böylesi bir zemine oturur ve ilkeler ise bu müfrezenin çeliğine katılan sudur.

Sayfalar