Perşembe Mayıs 2, 2024

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler. Son nefeslerine kadar düşmanla çarpışan üç halk savaşçısı, partilerinin 44 yıllık mücadele geleneğinin sürdürücüsü oldular.

Diz çökmeyenlerin ardılları olarak düşmana karşı direnen Hakan, Aşkın ve Tuncay içerisinde bulunduğumuz OHAL sürecinde, TC devletinin biat ettirme politikalarına karşı en keskin yanıtı canlarını ortaya koyarak verdiler. Kavganın en sıcak yerinden zulme, baskıya ve katliamlara verdikleri yanıt “Diz çökmüyoruz” oldu.

Mücadele alanlarını tümden yok etmeye çalışıyorlar!

Hakan, Aşkın ve Tuncay’ın dağlardan canlarını ortaya koyarak verdikleri “Diz çökmüyoruz” yanıtının karşılığı, ezilen her kesimi kapsamaktadır. Mevcut süreçte devletin ezilenler ve ezilenlerin ortak mücadele hattına karşı ivme kazandırdığı saldırılar, bu kapsamı her geçen gün genişletmektedir. OHAL KHK’leri ile işçi ve emekçilerin haklarını bir bir elinden alan, işsizliğe, güvencesizliğe ve yoksulluğa mahkum eden, Kürt ulusunun iradesini yok etmeye ant içen, örgütlü güçlerini kanlı bir tasfiyeye girişen, kadın ve LGBTİ düşmanlığıyla erkek egemenliğini güçlendiren TC devleti ve devletin bu anlayışının temsilcilerinden AKP, ordusuyla, yargısıyla ve medyasıyla saldırganlığını hem iç hem de dış politikada ortaya koymaktadır.

T. Kürdistanı’nda abluka ve sokağa çıkma yasakları ile Kürt ulusunun kimliğine, yaşam alanlarına ve iradesine sahip çıkmasına saldıran devlet, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan ettiği OHAL ile DBP’li belediyelere kayyum atayarak, belediye eşbaşkanları ile HDP eşgenel başkanları ve milletvekillerini tutuklayarak saldırılarını sürdürmeye devam etmiştir. Basın kurumlarını ve dernekleri kapatarak mühürleyen, sendika üyesi emekçileri ihraç eden, işçilerin grev ve direnişlerini yasaklayan AKP, ezilenlerin demokratik mücadele alanlarını tümden yok etmeye çalışmaktadır.

Faşizme karşı direniş meşrudur!

TC devletinin bekasını korumak için ezilen her kesime karşı hakim sınıf temsilcilerinden AKP eliyle açmış olduğu bu savaş, sadece demokratik mücadele alanlarına yönelmemektedir. Devletin katliam ve sindirme politikalarına karşı dağları mesken eyleyip direnişi kuşananlara yönelik başlatılan kapsamlı askeri operasyonlar da bunun bir parçasıdır. Bakanlar tarafından yapılan “Tarihimizin en büyük askeri operasyonuna hazırlanıyoruz” açıklamalarıyla; tarihi boyunca direnişe ve direnişçilere ev sahip yapan Aliboğazı Vadisi’nin de içerisinde olduğu birçok bölgeyi direkt hedef gösteren kalemşörleriyle bugün yapılan askeri saldırıların zeminini hazırlayan devlet, 20 yıldan uzun bir zamandır pek çok girişimine rağmen girmeyi başaramadığı ve çokça kayıp aldığı Aliboğazı Vadisi’ne doğrudan yönelmektedir. Ancak defalarca Aliboğazı’na sefer düzenlemiş, ağır bedeller ödeyerek geri çekilmek zorunda kalmış olan TC ordusu, F-16’larla havadan bir tabur askerle ise karadan operasyona girişse de karşısında can bedeli bir direnişle karşılaşmış ve yine TC ordusunun hevesi kursağında kalmış/gerillanın direnişle daha da kalacağı açıktır!

Bu yönelimin sebebi, açıktır ki Kemalist faşist diktatörlüğe karşı silah kuşananların ezilenlere verdiği umuttur! Halkın iktidarının namlunun ucunda olmasından duyulan korku, egemenlerin biat politikalarını boşa düşürmektedir. Bu yüzdendir ki bugün, devlet gözünü bu kadar karartmıştır. Halkın silahlı güçlerini tasfiye etmeyi amaçlayan bu operasyonla “umut” kırılmak istenmekte, savaş ve sömürü politikaları hayata geçirilirken halkımızın devrim hayali yok ve paramparça edilmek istenmektedir!

Ancak Aliboğazı’ndan Lice’ye, Şemzinan’dan Kandil’e değin başlatılan “ülke tarihinin en kapsamlı askeri operasyonlarının” gerillanın direnişi karşısında başarılı olmayacağı gerillanın can bedeli direnişinden bellidir! Aliboğazı’nda 25 Kasım’da ölümsüzleşen ve hala kimlikleri netleştirilemeyen 5 gerilla da, 28 Kasım’da şehit düşen 3 TİKKO gerillası da, Şemzinan ve Lice’de günlerce süren çatışmalarda ölümsüzleşen onlarca gerilla da on yıllardır ağızları sulanarak “tek bir terörist kalmayıncaya kadar…” söylemleri eşliğinde sürdürülen kapsamlı operasyonların başarılı olmadığını ve olamayacağını direnişleri ile göstermiştir. Devletin zor’una karşı zor’u örgütleyenler faşizme, faşist diktatörlüğe karşı direnişin meşruluğunu bir kez daha can bedeli direnişleri ile ortaya sermişler ve yol göstermişlerdir.

Devraldığımız bayrağı yükseltmek için…

Yol göstericilerimizden; Tuncay (Murat Mut) hakim sınıfların gençliğe dayattığı geleceksizliğe karşı alternatif yaratmayı seçmiş; Hakan (Ersin Erel) devletin emekçi mahallelere dönük yozlaştırma politikalarına karşı devrimci değişimin vücut bulmuş hali olmuş; Aşkın (Hasan Karakoç) 1998 yılında ölümsüzleşen yoldaşı ve ablası Leyla Karakoç’tan aldığı direniş ruhunu kuşanmıştır. Ve onlar bize devrimci bir direnişle bütün faşist ablukaların nasıl tarumar edilebileceğini bir kez daha göstermişlerdir.

Üç halk savaşçısı; yoldaşları Cengiz İçli, Hakan Çakır, Özgüç Yalçın, Haydar Arğal ve Murat Tekgöz’den devraldıkları bayrağı yükselttiler!

Şimdi, onlardan devraldığımız bu bayrağı yükseltmek bizlerin görevi!

PARTİZAN

02.12.2016

47914

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

Ermeni Sorunu’nun Doğuşu ve Osmanlı Bankası Baskını

 

19.yüz yılın sonunda 500 yıldır hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu artık son evresine gelmiş yok olmakla karşı karşıya bulunuyordu. Avrupa'da kapitalizmin gelişmesi, ulusal uyanışlar, bağımsızlık hareketleri,1789 Fransız devriminin yankıları, Balkanlarda ulusal kopuşlar Anadolu'da yaşayan Ermeni ve Rum toplumlarında da oluşmaya başlamıştır.

Osmanlı, iktidarı altında yaşayan Ermenilere, azınlıklara ibadet özgürlüğü, mülklerinin güvence altına alınması, reformlar, yasa önünde, vergi alanında eşitlik vaat ediyordu.

Sayfalar