Cuma Mayıs 10, 2024

Ellez Emmim’in Traktörü

Uzun zamandır yazmak istiyordum. Bir tülü sıra gelmedi. Sorun sınıflarla, üretim ilişkileri ve onun araçlarıyla ilgili ve bu gelişmeleri de direk yaşıyan bir köy olunca, insan doğduğu köye değinmeden edemiyor. 

Bizim köyün adı Tersihan. Diğer yüzlerce köy isimlerinin akibeti gibi bizim köyün ismi de sonradan değiştirilmiş ve milli bir isim olması için “Konaktepe” konmuş. Irkçılık salt renk ve dinsel olmuyor. insanların tarihsel köklerini yok etmek ve kendine yabancılaştırmak için de, kendinden olmayan isimlere karşı da baskı uygulamaktan geri durmadı, Türk egemen sınıfları.

Tersihan, Kaypakkaya’nın incelediği Malatya-Kürecik’e 115 km uzaklıkta kalıyor ve yörenin en yüksek köy yerleşim birimlerinden biri. İnsanlar, devlet baskısından kaçmak için olsa gerek, sırtlarını bir dağa dayamışlar ve yüksek yerlere yerleşmişler. Köyümüz 1970’e kadar 150 hane idi. Ogünün koşullarına göre aydın sayılabilecek bir köy ve okumuşları, özellikle 1968’lerden sonra hızla artarak çoğalmıştı. Çocuğunu okutmayan yok gibiydi. Okumuşları olmasına, uzak şehir yüzü görmelerine karşın, bir o kadarda bozkırı bol ve çorak bir yerdi. Bu çorak topraklar, toprak olarak yeşillenmedi, ama, 1968’lerden itibaren devrimcilerle  siyasal olarak yeşillenmeye başladı. Ülkedeki siyasal gelişmelerden uzak kalmayan ve devrimci yetiştiren bir köy oldu. Örneğin ben, 1968 yılında devrimci gençlerin ve devrimci dergilerin köye geldiğini anımsıyorum.

Daha sonra ise şehirlere dağılmış köylülerimizin çocukları devrimci örgütler içinde bolca yer aldılar. Hapis yattılar ve şehit verdiler.

Bu kısa anımsatmadan sonra, yazının esas konusuna gelelim. Konu; Ellez Emmim’in Amerikan döküntüsü Massey Ferguson traktörüdür.

Ellez Emmim 1965 yılının bir yaz günü bir koca traktör alıp köye geldi. O güne kadar traktör yüzü görmemiş köylüler ve biz çocuklar hem şaşkın, hem de çoşkulu ve gururluyduk. Köye koca bir alet gelmişti. Ancak, ikinci mi yoksa üçüncü el mi olan bu traktörün bir kusuru vardı. Kışın çalışmıyordu. O dönemin, deniz seviyesinden 1800 metre yüksekliğin köy kışı düşünülünce, mazotu donmaktan kurtarıp Massey Ferguson’u çalıştırmak zordu. Amerikan emperyalizmi (pardon malı) bizim köyün kışına dahi dayanamıyordu.

Ellez Emmim’in evi, köyün ortasından geçen derenin başında olduğu için, traktörü çalıştırmak için yokuş aşağı dereye doğru bırakıyordu. Yine de traktör banamısın demiyor ve bir türlü çalışmıyordu.

Bu kez devreye, öküzler ve biz ilk okul çocukları sokuluyorduk. Traktörün önünde öğrenciler, en önde de iki çift öküz yokuş yukarı çekmeye başlıyorduk. Ama öküzler bu bozuk traktörü yokuş yukarı çekmekte, biz öğrenciler kadar istekli değillerdi. Massey Fergouson’un Amerikan emperyalizmin tarihi olduğunu bildiklerinden mi, yoksa kendilerinin işsiz kalıp sadece mezbaha malı olacaklarını bildiklerinden mi bilinmez, bir daha hiç istekli istekli çalışmadılar. Zaten, traktörün köye gelmesinden sonra, nüfusları hızla azaldı.

Öküzlerin nüfusu azaldı, ama aynı zamanda köyün nüfusu da azalmaya başladı. Öküz nüfusu ile insan nüfüsu aynı oranda düşmeye başladı. 1965’den 1970’e geldiğimizde köyde iki çift öküz kalmıştı, iki elin parmağını geçmeyecek sayıda da köylü kalmıştı. Köylülerimizin, 3-4 km ötemizdeki okulu olmayan Kürt köyüne karşı övündükleri köy okulu, öğrenci sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Sonraları ise okul binası, ne öğrenci bulabildi ne de öğretmen. Öylesine çürümye terkedildi. Öğrenci seslerinin yerini; o yıllarda okulun etrafın diktiğimiz söğütlerin, rüzgarda sallanan  dallarının, Farid Farjad’ın  hüzünlü keman sesi benzeri sesleri aldı.

Köylüler beş yıl içinde yok olmuştu. Öküzlerin yok olmasını anlamıştık anlamasına, ama insanların yok olmasına anlayamamıştık. Meğerse bütün keramet ya da suç Amerikan malı Massey Ferguson’daymış. Çünkü ondan sonrada köye bir çok traktör girmişti. Ellez Emmim köye toplumsal bir üretim çelişkisi sokmuştu. Bu aynı zamanda, eski ile yeni arasındaki bir çelişmeydi ve uzun süre birarada barış içinde yaşamalarınada olanak yoktu. Bu çelişme,  köyün yerli malı öküzlerinin yok olmasına sebeb olduğu gibi, kadim köylüleri toprağından koparıp çil yavrusu gibi şehirlere kaçmasına da sebep olmuştu.

Galiba, yarı-feodal sayılabilecek köy ekonomisi ortadan kalktığı gibi, kapitalizm, köye saltanatını da kurmuştu. Demek ki, kapitalizm böylesi bir meretmiş. Üretim araçları üretimi değiştirdiği gibi, yerleşim yerlerinin demografisini de değiştirmişti. Ama bu değişiklikler olurken, ne ülkede bir devrim olmuştu ne de bizim köyde traktör-öküz çatışması olmuştu. Yerli burjuva malı olmayan, “montaj Traktör”, köylülere ve öküzlere karşı galip gelmişti. Çelişme traktörden yana çözülmüştü. Köy çobanı olan babam, malı-davarı satıp “taşı-toprağı altın” olan İstanbul’a gelmişti. Ondan sonra bana, hiç unutmayacağım bir çift söz söylemişti:

“Sizlerin anası ağlayacağına, onların anası ağlasın, vurun” demişti. Bu ses; küçük toprak parçalarından koparılan köylünün işçileşmesinin sesiydi.

17.05. 2015

 

50317

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Tasfiyecilik ile mücadele doğru çizgiyi oturtma mücadelesidir

Lenin, Tasfiyecilik Üzerine adlı makalesinde, tasfiyeciliği sınıf mücadelesinin ideolojik olarak yadsınması şeklinde tanımlarken, bir devrimci örgüt için ise tasfiyeciliğin “yasadışı bir sosyal-demokrat partinin gerekirliliğini yadsımak” anlamı taşıdığı ifade eder.

Çalışma tarzı üzerine -1-

Görünümde kronikleşmiş her sorunumuzun, çalışma tarzımızdaki hatalı yaklaşımların süreklileşmesiyle doğrudan bir ilgisi bulunmaktadır. Tespit düzleminde defalarca kez belirtilen sorunlarımız üzerine yine yazılar kaleme almanın can sıkıcı bir yanı bulunsa da bunun önemli bir gereklilik olduğu da açıktır.

Örgütün işlev kazanması

Korku çemberini kıracağız

Ülkemizde zulüm kol geziyor,toplu katliam,işkence,kadına , çocuğa tecavüz yasalarla resmileştiriliyor. Biz hala kör,sağır ve dilsiz yaşamayı tercih ediyoruz. Kaderciliğe boyun eğme,korkuyla uyuyup,hergün ölüm haberleriyle kalkmak günlük yaşamımızın sıradan bir parçası olmuş , acı olanı ölümleri kanıksamış gibiyiz. Şunu söylemeliyim ki,özgürlüğün ve demokrasinin en büyük düşmanı,faşizm tarafından yaşatıldığımız katliam ve zülümlere karşı sessiz kalmamızdır. Kendi özgürlüğümüzden vaz geçerek,kölece yaşamaya tercih etmemizdir.

Sıra İzmir belediyesine de gelecek! Çetin Çetin

15 Temmuz darbe girişimini bahane ederek tüm muhalif kesimlere açıkça savaş açan RTE ve AKP hükümeti denetimi altına aldıkları yargı vasıtasıyla tüm muhalif kesimlere karşı gözaltı ve tutuklama saldırısı başlattı. Öyle ki 6 milyon oy alarak parlamentoda 3. parti konumundaki HDP’nin eşbaşkanlarının içinde bulunduğu 11 milletvekili tutuklanarak çeşitli hapishanelere konuldu. Öyle bir kin, öyle bir düşmanlık güdülüyor ki eşbaşkanlar ve milletvekilleri aile ve yakınlarından çok uzak yerlerdeki hapishanelere konularak aile ve çevrelerine de zulüm ediliyor.

Ölü paradigma ve ulus-devlet

“Osmanlı talancı bir imparatorluktu; ekonomik artığın üretiminden (köleci Roma, kapitalist Britanya gibi) ziyade, esas olarak vergi ve gasp yoluyla el konulmasına dayanıyordu; tutsak aldığı halkların yaşamları, üretim sistemleri pek umurunda değildi, esas olarak parazit bir yapısı vardı.” (Ergin Yıldızoğlu; http://globalpolitikultur.blogspot.com.tr/2007/11/pax-ottomana-ve-dier-masallar.html).

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Liberalizme karşı hakikate nefer olmak…

Komünist olmak, dünyayı değiştirme mücadelesinde bir misyona sahip olmaktır. Bu misyon, adanmışlığı, mücadele azmini ve yaratıcılığı koşullar. Komünist olmaya dair misyon esas itibari ile, ülkede ve dünyada verili durumu inceleme ve ona uygun politika üretme görev ve sorumluluğuyla kendisini perçinler. Devrimci örgüt de tarihsel misyonunu, tam da bu zeminde üretir.

AKP iktidarı ile erdoğan patlamaya hazır volkanın üstünde! Garbis Ağparik ile Reportaj (3cu bölüm)

*-Devlet ne zaman bir çıkmaz içine girerse, hemen sorumlu olarak Ermeni'leri göstermeyi alışkanlık haline getirdi. Son başarısız darbe girişiminin sorumlusu olan Fetullah Gülen'in “öz be öz Ermeni'dir. F. Gülen'in köyü Ermeni köyüdür, kökeni Ermeni'dir, bizzat büyük dedeleri Erzurum'da Türk'lere yapılan soykırımda aktif görev almıştır” gibi saçma sapan şeylerle Ermeni düşmanlığı körükleniyor. Ermeni düşmanlığı ile kin ve nefretin sebebi nedir ?

AKP faşizmi? yoksa doğru olarak devletin niteliği meselesi mi?

Kavramları doğru ve yerinde kullanmak oldukça önemlidir. Kavramlar politik söylemlerin özlü ifadesidir. Bu her belirleme açısından böyledir. Eğer kavramları yerinde ve doğru olarak kullanmazsak, teori de yanlışlıklar yaparız. Ajitasyonda bazen abartmalar olabilir, ancak politik tespitlerimizde ajitasyon yapamayız. Teorimiz açık ve anlaşılır olmalıdır.  Programlarımız ajitasyon içermez. Devlet tahlilide buna dahildir. Devrim programı ve mücadele biçimi aynı zamanda devletin niteliğiyle doğrrudan ilintilidir. 

Müslüm Elma; “Emperyalizm ve Ortadoğu” (2.bölüm)

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Sayfalar