Pazar Mayıs 12, 2024

Ellez Emmim’in Traktörü

Uzun zamandır yazmak istiyordum. Bir tülü sıra gelmedi. Sorun sınıflarla, üretim ilişkileri ve onun araçlarıyla ilgili ve bu gelişmeleri de direk yaşıyan bir köy olunca, insan doğduğu köye değinmeden edemiyor. 

Bizim köyün adı Tersihan. Diğer yüzlerce köy isimlerinin akibeti gibi bizim köyün ismi de sonradan değiştirilmiş ve milli bir isim olması için “Konaktepe” konmuş. Irkçılık salt renk ve dinsel olmuyor. insanların tarihsel köklerini yok etmek ve kendine yabancılaştırmak için de, kendinden olmayan isimlere karşı da baskı uygulamaktan geri durmadı, Türk egemen sınıfları.

Tersihan, Kaypakkaya’nın incelediği Malatya-Kürecik’e 115 km uzaklıkta kalıyor ve yörenin en yüksek köy yerleşim birimlerinden biri. İnsanlar, devlet baskısından kaçmak için olsa gerek, sırtlarını bir dağa dayamışlar ve yüksek yerlere yerleşmişler. Köyümüz 1970’e kadar 150 hane idi. Ogünün koşullarına göre aydın sayılabilecek bir köy ve okumuşları, özellikle 1968’lerden sonra hızla artarak çoğalmıştı. Çocuğunu okutmayan yok gibiydi. Okumuşları olmasına, uzak şehir yüzü görmelerine karşın, bir o kadarda bozkırı bol ve çorak bir yerdi. Bu çorak topraklar, toprak olarak yeşillenmedi, ama, 1968’lerden itibaren devrimcilerle  siyasal olarak yeşillenmeye başladı. Ülkedeki siyasal gelişmelerden uzak kalmayan ve devrimci yetiştiren bir köy oldu. Örneğin ben, 1968 yılında devrimci gençlerin ve devrimci dergilerin köye geldiğini anımsıyorum.

Daha sonra ise şehirlere dağılmış köylülerimizin çocukları devrimci örgütler içinde bolca yer aldılar. Hapis yattılar ve şehit verdiler.

Bu kısa anımsatmadan sonra, yazının esas konusuna gelelim. Konu; Ellez Emmim’in Amerikan döküntüsü Massey Ferguson traktörüdür.

Ellez Emmim 1965 yılının bir yaz günü bir koca traktör alıp köye geldi. O güne kadar traktör yüzü görmemiş köylüler ve biz çocuklar hem şaşkın, hem de çoşkulu ve gururluyduk. Köye koca bir alet gelmişti. Ancak, ikinci mi yoksa üçüncü el mi olan bu traktörün bir kusuru vardı. Kışın çalışmıyordu. O dönemin, deniz seviyesinden 1800 metre yüksekliğin köy kışı düşünülünce, mazotu donmaktan kurtarıp Massey Ferguson’u çalıştırmak zordu. Amerikan emperyalizmi (pardon malı) bizim köyün kışına dahi dayanamıyordu.

Ellez Emmim’in evi, köyün ortasından geçen derenin başında olduğu için, traktörü çalıştırmak için yokuş aşağı dereye doğru bırakıyordu. Yine de traktör banamısın demiyor ve bir türlü çalışmıyordu.

Bu kez devreye, öküzler ve biz ilk okul çocukları sokuluyorduk. Traktörün önünde öğrenciler, en önde de iki çift öküz yokuş yukarı çekmeye başlıyorduk. Ama öküzler bu bozuk traktörü yokuş yukarı çekmekte, biz öğrenciler kadar istekli değillerdi. Massey Fergouson’un Amerikan emperyalizmin tarihi olduğunu bildiklerinden mi, yoksa kendilerinin işsiz kalıp sadece mezbaha malı olacaklarını bildiklerinden mi bilinmez, bir daha hiç istekli istekli çalışmadılar. Zaten, traktörün köye gelmesinden sonra, nüfusları hızla azaldı.

Öküzlerin nüfusu azaldı, ama aynı zamanda köyün nüfusu da azalmaya başladı. Öküz nüfusu ile insan nüfüsu aynı oranda düşmeye başladı. 1965’den 1970’e geldiğimizde köyde iki çift öküz kalmıştı, iki elin parmağını geçmeyecek sayıda da köylü kalmıştı. Köylülerimizin, 3-4 km ötemizdeki okulu olmayan Kürt köyüne karşı övündükleri köy okulu, öğrenci sıkıntısı çekmeye başlamıştı. Sonraları ise okul binası, ne öğrenci bulabildi ne de öğretmen. Öylesine çürümye terkedildi. Öğrenci seslerinin yerini; o yıllarda okulun etrafın diktiğimiz söğütlerin, rüzgarda sallanan  dallarının, Farid Farjad’ın  hüzünlü keman sesi benzeri sesleri aldı.

Köylüler beş yıl içinde yok olmuştu. Öküzlerin yok olmasını anlamıştık anlamasına, ama insanların yok olmasına anlayamamıştık. Meğerse bütün keramet ya da suç Amerikan malı Massey Ferguson’daymış. Çünkü ondan sonrada köye bir çok traktör girmişti. Ellez Emmim köye toplumsal bir üretim çelişkisi sokmuştu. Bu aynı zamanda, eski ile yeni arasındaki bir çelişmeydi ve uzun süre birarada barış içinde yaşamalarınada olanak yoktu. Bu çelişme,  köyün yerli malı öküzlerinin yok olmasına sebeb olduğu gibi, kadim köylüleri toprağından koparıp çil yavrusu gibi şehirlere kaçmasına da sebep olmuştu.

Galiba, yarı-feodal sayılabilecek köy ekonomisi ortadan kalktığı gibi, kapitalizm, köye saltanatını da kurmuştu. Demek ki, kapitalizm böylesi bir meretmiş. Üretim araçları üretimi değiştirdiği gibi, yerleşim yerlerinin demografisini de değiştirmişti. Ama bu değişiklikler olurken, ne ülkede bir devrim olmuştu ne de bizim köyde traktör-öküz çatışması olmuştu. Yerli burjuva malı olmayan, “montaj Traktör”, köylülere ve öküzlere karşı galip gelmişti. Çelişme traktörden yana çözülmüştü. Köy çobanı olan babam, malı-davarı satıp “taşı-toprağı altın” olan İstanbul’a gelmişti. Ondan sonra bana, hiç unutmayacağım bir çift söz söylemişti:

“Sizlerin anası ağlayacağına, onların anası ağlasın, vurun” demişti. Bu ses; küçük toprak parçalarından koparılan köylünün işçileşmesinin sesiydi.

17.05. 2015

 

50329

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Doğru komutanlık

Her sınıf ideolojik anlayışına, amaçlarına ve hedeflerine göre sürece-dışına müdahale eder, yön verip şekillendirmeye biçimlendirip örgütlemeye çalışır. Sınıf bilinçli proleterler demokratik halk devrimi amacına uygun bir şekilde bilgi ve becerileriyle, emek ve çabalarıyla, örgütlü güçleriyle sürece müdahale eder. Küçük burjuva devrimcileri ise yetki ve mevkileriyle müdahale eder. Birincisi devrimcidir. Değiştirip-dönüştüren, devrimcileştirip-örgütleyen, düzeltip-düzenleyendir. İkincisi ise statükocudur, bürokrattır. Var olanı tekrar ederek, yaşatarak, devam ettirendir.

“Aliboğazı’ndan Rojava’ya direnişimiz sürüyor!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

“Sınıfsız toplum kurulana kadar kültür devrimleri gereklidir”

Büyük Proleter Kültür Devrimi (BPKD) 1966 yılında sosyalist Çin’de ÇKP MK içindeki kapitalist yolculara karşı Mao Zedung’un bizzat önderlik ettiği büyük bir devrimdi. Sosyalizmi kurmuş ve bu yolda ilerleyen bir ülkede, Çin’de, Liu Şao-Çi’nin başını çektiği parti içindeki yeni burjuvaziye karşı, Mao’nun Ağustos 1966 tarihinde “Karargahı Bombalayın” şiarıyla başlayan o büyük devrim, revizyonistlerin parti içinde alaşağı edilmesiyle başarıya ulaşmıştı.

Kutup yıldızları…

“Ey rüzgar

Eğer kış geldiyse

İlkbahar çok uzakta olabilir mi?”

Yol

Düşünce tarihinde Ad Hominem(insana yönelme, işaret etme) denilen latince bir kavram vardır.gerçi latince olmasının halk nazarında bir halta yaradığı yoktur, bu yazıya konu olacak ülkemiz yarı akıllıları veya akıllı görünmeye çalışanları, halk tarafından anlaşılmamayı bir üstünlük belirtisi olarak gördüklerinden dolayı bu türden bolca latince kelimeler kullanırlar. Ancak bu fularlı, top sakallı, ressam şapkalı “akıllılara” cevap verirken bir halta yaramaktadır.

TKP/ML-GYDK:Halk savaşını sürdürme kararlılığımızın temsilcisi şehitlerimizin adları ve idealleri sonsuza dek yaşayacaktır!

Yoldaşlar; Çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçiler;

Burjuvazinin Cumhuriyeti Kendini Tekrarlıyor

TC’nin dünü ile bugünü arasındaki benzerlikleri yeni kuşak bilmeyebilir, ama araştırırsa kolayca öğrenebilir. 

Rol çalanların postunu delmek ancak ileri atılım yaparak mümkün!

Yeni bir zaman dilimine eski çelişkilerle girildiğinin en somut kanıtı Reina’da meydana gelen saldırı ve sonrasında yapılan açıklamalar oldu. Saldırının üzerinden saatler geçmeden bilindik sorumlular(!) açıklandı: PKK, DAEŞ, PYD-YPG... Kokteyl örgüt kavramı artık her durumda, acil kurtuluş olarak devrede.

Tutsak Partizan Serda Göçer, Hasan Karakoç’u yazdı: “Bayrak yarışı bizimkisi...”

Güneş inzivaya çekilirken, yerini karanlığa bıraktı. Gün bitimi, yerine yarını bırakacağının habercisiyken, günün son işi olarak yastığa kafamı koymadan, zindan duvarına kimsenin görmediği sadece benim görebildiğim günün bitiminin ifadesi çentiği attım. Ve her gün yaptığım gibi bugün de bizden olanların/çalınanların hesabını tuttuğum listeye yenilerini ekledim.

Sevan Nisanyan'a özgürlük,Tutuklu gazetecilere özgürlük

2 Ocak 2014'den bu yana cezaevinde bulunan dilbilimci,yazar ve turizmci Sevan Nişanyan,ceza hukuku çiğnenerek,sadece savunmuş olduğu düşüncelerinden dolayı tutuklu bulunuyor.Soykırım tartışmalarında geleneksel türk tezlerini çürüten,aynı zamanda tarihçi kimliği ile tanıdığımız,siyasal islamın ipliğni pazara çıkaran,sözünü esirgemeden,bedeli her ne olursa olsun,ister ölüm,ister cezaevi çekinmeyen ve bu yüzden AKP hükümeti'nin linç kampanyaları ile karşılaşan Nişanyan en son tutuklanarak 16 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırıldı.

Bir Beden İki Ruh

Komünizmi sosyalist örgülerden başka bir yerde arama.
- Doğru nedir, doğrunun cevabını kimbiliyor, doğruyu nerede bulacağım ?
- Her şey ortada kalkacak.
- Bazı ajitasyon sözler vardır pratikle çeliştiğini hissedersiniz.
- Aslında çelişmez. Her şey ortada kalkacak derken anlamsızlaştığını ( gereksizleştiğini ) ifade edersiniz.
- Anlamsızlaşmada ihtiyacı ortada kaldırdığı anlamına gelmez.

Sayfalar