Salı Mayıs 7, 2024

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

ABD Irak’a da 2003 yılında: “Irakta kimyasal silah var. Müdahale etmeliyiz. Demokrasi getirmeliyiz” demişti. Evet, Saddam da eli kanlı bir diktatördü. Halepçe şehrinde 5.000 den fazla Kürd’ü kimyasal silahlarla katletmişti.

Evet, Esad’ın babası da, kendisi de Suriye halkları için birer diktatördüler ve halklarına zulmetmekten hiç vazgeçmediler. 

Ama onlarca yıldır Afrika’dan Ortadoğu’ya, Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya kadar halkların bir numaralı düşmanı, en büyük savaş gücü ve emperyalisti olan, bugüne değin milyonlarca kişiyi, kimyasal silah da dahil katleden, ülkelerin yer altı yerüstü zenginliklerini ele geçiren ABD’den medet ummak, ABD’yi Suriye’de yardıma çağırmak tüm Müslüman, İslam dünyasının en büyük sahtekarlığı ve acizliğidir. Üstelik yıllar yılı “Kahrolsun Amerika” diye bağıran bu kesimler hem takiyyeciliklerini, hem de emperyalist ABD’nin nasıl sadık uşağı ve yakın dostu olduklarını bir kez daha ispatlamışlardır.    

Herhangi bir ülkenin veya diktatörün elinde kimyasal silah var diye, o kimyasal silahlar kullanıldı diye söz konusu ülke halklarını, halkların iradesini hiçe saymak, kimyasal silahları bahane edip o ülkeyi sömürgeleştirmeye, savaş açıp parçalamaya çalışmak, asla kabul edilemez. Emperyalist ülkelerin tümünde miktarı bilinmeyecek kadar çok kimyasal silah olduğunu tüm dünya kamuoyu bilmektedir. Yani Suriye’ye “kimyasal silah var, kitle imha silahları var” gerekçesiyle savaş açmak sadece emperyalistlerin bir bahanesidir. 

“Suriye’ye de demokrasi, özgürlük getireceğiz,” “kimyasal silah kullanmanın bir bedeli olmalıdır” diyen Obama ve ABD’nin Irak’a da benzer gerekçelerle açtığı savaşın sonuçlarına bakarsak, Suriye’ye açılacak savaşın sonuçlarını da şimdiden görmemiz çok net şekilde görülecektir. Irak’ta 9 yılın sonunda tespit edilen bazı sonuçları anımsayalım. 

İşte sonuç:

2,5 milyon evsiz barksız,

4 milyon yetim çocuk,

2,5 milyon ölen Iraklı,

haber alınamayan 800 bin insan,

hapislere doldurulan 300 bin kişi

4.5 milyon kişi göçmen… 

Genel olarak ABD ve diğer AB üyesi emperyalist güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi temelinde, Batı Afrika’dan başlayıp, tüm Ortadoğu coğrafyasına yayılan bu emperyalist saldırı ve savaşa karşı durmak, tüm işçilerin, ezilenlerin, mazlumların ve de uluslararası devrimci hareketlerin, yapıların birinci dereceden görevidir. Türkiye’de demokrasiden, özgürlüklerden, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunan sol, sosyalist yapılar ve uluslararası devrimci dinamikler, Suriye’de yaşayan Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni ve Filistinli etnik topluluklarla Sünni, Nusayri, Hristiyan, Dürzi, Şii ve Yezidi vb inançsal toplulukları “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” veya “kırk katır mı, kırk satır mı?” tercihiyle, Beşar Esad rejimine terk edilmemeli, Suriye halklarının geleceğini belirlemesi için özgür bırakılmasını, kendilerinin demokratik yol ve yöntemlerle çözüm bulmalarına olanak sağlanmalıdır. Yani hem emperyalist savaş çığırtkanlarına, hem Esad rejimine ve hem de Suriye’de İslamiyet ve Müslümanlık adına işlenen katliamlara saldırılara karşı çıkmalıdır. 

Aleviler penceresinden baktığımızda da görülecektir ki, Alevi toplumu ve örgütlerinin, emperyalistlerin son yıllarda “ılımlı İslam” projesiyle gerici güçlere dayanarak ve/veya gerici güçleri yanına alarak başlattığı saldırılara karşı çıkması, sessiz ve tepkisiz kalmaması, mazlumlarla birlikte hareket etmesi her zamankinden daha gereklidir. 

Alevi toplumu ve Alevi örgütleri 10 yıldan fazladır iktidarda olan AKP’nin, başta ABD, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere, gerici, şeriatçı örgütlerle birlikte emperyalistlerin uşaklığına soyunduğu gerçeğini biran bile göz ardı etmemelidir. Aleviler başka etnik ve inançsal kimlikler gibi, kendi inançlarını da özgürce yaşayabilmesi için varolan özgürlük mücadelelerine destek ve katkı sunmalı, savaşa kararlı bir şekilde karşı çıkmalıdır.

 

Bir başka açıdan da hem Aleviler, hem de toplumun diğer dinamikleri, sendikalar, meslek örgütleri, siyasal yapılar Suriye’deki iç savaşa ve dışarıdan açılacak bir savaşa da karşı çıkmalıdırlar. Tüm komşu ülkelerle sorun yaşayan ve yaşatan, emperyalizmin sadık hizmetkarı AKP’nin gerici, şeriatçı, paralı çetelere, katiller sürüsüne her türlü ekonomik, askeri, lojistik desteği vermesi, Suriye’ye silah sevkiyatında önemli bir rol oynaması belki de 3.Paylaşım Savaşına kadar gidebilir. Görülen o ki, bir yanda, ABD ve İngiltere ve bazı AB üyesi emperyalistlerinin başını çektiği,  İsrail,  Türkiye,  Katar ve  S.Arabistan içinde  oldu koalisyon; diğer yandan  Suriye, Rusya,  İran  ve hatta Çin’in de içinde  olacağı güçlerin savaş senaryoları mazlum halklara acı,  gözyaşı, fakirlik ve esaretten başka bir şey getirmeyecektir.

 

Bu savaş senaryolarına mutlaka dur demek zorunluluğu vardır. Savaşların acı gerçekleri orta yerde dururken Türkiye kamuoyu da yeni bir savaş tezkeresine karşı sesini alanlarda yükseltmelidir.

 

Bu gün hem ülkemizde yaşanan başta Kürt sorunu, Alevi sorunu ile diğer demokratik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlar, hem de coğrafyamızda yaşanan uluslararası sorunlar karşısında özellikle devrimci, sol ve sosyalistlere her zamankinden daha fazla görev düşüyor. 

Ülkemiz devrimci hareketi ve uluslararası devrimci hareket, ABD ve diğer bazı emperyalistlerin hep birlikte “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesini” gerçekleştirmeye yönelik Suriye saldırısına, işgaline ve dolayısıyla Ortadoğu’yu yeniden paylaşmasına şiddetle karşı çıkmalı, Suriye halkının hem emperyalistlere, hem de çetelere, destekçilerine karşı verdiği özgürlük mücadelesine desteğini ve dayanışmasını güçlendirmelidir. 

Tarihe bir kez not düşülecek, zafer direnen dünya halkların, yenilen emperyalizm ve işbirlikçileri olacaktır. 

1-) Her ne kadar Başbakan kimi zaman inkâr etse de, 3 farklı yerde ve tarihte bu Eşbaşkanlığını anlattı.

·       4 Mart 2006 tarihinde AKP Bayrampaşa Kongresinde,

·       16 Şubat 2004 Kanal D / Teke Tek programında

·       13 Ocak 2009  AKP Grup Toplantısında

 

Erdal YILDIRIM

29 Ağustos 2013 

101582

Erdal Yıldıırm

Sitemize özellikle Alevilik üzerine yetkin makaleleri vardır...

Erdal Yıldıırm

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar