Pazartesi Mayıs 6, 2024

Emperyalist Saldırıya da, Savaşa da Hayır!

Bu ülkenin Başbakanı önceleri ismi “Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)” olan ve daha sonra hedefi, kapsamı, amacı genişletilerek adı “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi(1)” olarak değiştirilen emperyalist paylaşımcı projenin Eşbaşkanlarından birisidir ve dolayısıyla da ABD emperyalizminin en başta gelen işbirlikçilerindendir. 

Yaşadığımız bu son süreçte bu projenin bir aşaması gerçekleştirilmek isteniyor.

Nasıl mı? Suriye’ye savaş ilan edilerek.

Gerekçe? O da hazır. “Kimyasal silah kullanıldı” 

ABD Irak’a da 2003 yılında: “Irakta kimyasal silah var. Müdahale etmeliyiz. Demokrasi getirmeliyiz” demişti. Evet, Saddam da eli kanlı bir diktatördü. Halepçe şehrinde 5.000 den fazla Kürd’ü kimyasal silahlarla katletmişti.

Evet, Esad’ın babası da, kendisi de Suriye halkları için birer diktatördüler ve halklarına zulmetmekten hiç vazgeçmediler. 

Ama onlarca yıldır Afrika’dan Ortadoğu’ya, Latin Amerika’dan Uzak Asya’ya kadar halkların bir numaralı düşmanı, en büyük savaş gücü ve emperyalisti olan, bugüne değin milyonlarca kişiyi, kimyasal silah da dahil katleden, ülkelerin yer altı yerüstü zenginliklerini ele geçiren ABD’den medet ummak, ABD’yi Suriye’de yardıma çağırmak tüm Müslüman, İslam dünyasının en büyük sahtekarlığı ve acizliğidir. Üstelik yıllar yılı “Kahrolsun Amerika” diye bağıran bu kesimler hem takiyyeciliklerini, hem de emperyalist ABD’nin nasıl sadık uşağı ve yakın dostu olduklarını bir kez daha ispatlamışlardır.    

Herhangi bir ülkenin veya diktatörün elinde kimyasal silah var diye, o kimyasal silahlar kullanıldı diye söz konusu ülke halklarını, halkların iradesini hiçe saymak, kimyasal silahları bahane edip o ülkeyi sömürgeleştirmeye, savaş açıp parçalamaya çalışmak, asla kabul edilemez. Emperyalist ülkelerin tümünde miktarı bilinmeyecek kadar çok kimyasal silah olduğunu tüm dünya kamuoyu bilmektedir. Yani Suriye’ye “kimyasal silah var, kitle imha silahları var” gerekçesiyle savaş açmak sadece emperyalistlerin bir bahanesidir. 

“Suriye’ye de demokrasi, özgürlük getireceğiz,” “kimyasal silah kullanmanın bir bedeli olmalıdır” diyen Obama ve ABD’nin Irak’a da benzer gerekçelerle açtığı savaşın sonuçlarına bakarsak, Suriye’ye açılacak savaşın sonuçlarını da şimdiden görmemiz çok net şekilde görülecektir. Irak’ta 9 yılın sonunda tespit edilen bazı sonuçları anımsayalım. 

İşte sonuç:

2,5 milyon evsiz barksız,

4 milyon yetim çocuk,

2,5 milyon ölen Iraklı,

haber alınamayan 800 bin insan,

hapislere doldurulan 300 bin kişi

4.5 milyon kişi göçmen… 

Genel olarak ABD ve diğer AB üyesi emperyalist güçlerin Büyük Ortadoğu Projesi temelinde, Batı Afrika’dan başlayıp, tüm Ortadoğu coğrafyasına yayılan bu emperyalist saldırı ve savaşa karşı durmak, tüm işçilerin, ezilenlerin, mazlumların ve de uluslararası devrimci hareketlerin, yapıların birinci dereceden görevidir. Türkiye’de demokrasiden, özgürlüklerden, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkını savunan sol, sosyalist yapılar ve uluslararası devrimci dinamikler, Suriye’de yaşayan Arap, Kürt, Türkmen, Ermeni ve Filistinli etnik topluluklarla Sünni, Nusayri, Hristiyan, Dürzi, Şii ve Yezidi vb inançsal toplulukları “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” veya “kırk katır mı, kırk satır mı?” tercihiyle, Beşar Esad rejimine terk edilmemeli, Suriye halklarının geleceğini belirlemesi için özgür bırakılmasını, kendilerinin demokratik yol ve yöntemlerle çözüm bulmalarına olanak sağlanmalıdır. Yani hem emperyalist savaş çığırtkanlarına, hem Esad rejimine ve hem de Suriye’de İslamiyet ve Müslümanlık adına işlenen katliamlara saldırılara karşı çıkmalıdır. 

Aleviler penceresinden baktığımızda da görülecektir ki, Alevi toplumu ve örgütlerinin, emperyalistlerin son yıllarda “ılımlı İslam” projesiyle gerici güçlere dayanarak ve/veya gerici güçleri yanına alarak başlattığı saldırılara karşı çıkması, sessiz ve tepkisiz kalmaması, mazlumlarla birlikte hareket etmesi her zamankinden daha gereklidir. 

Alevi toplumu ve Alevi örgütleri 10 yıldan fazladır iktidarda olan AKP’nin, başta ABD, Katar ve Suudi Arabistan olmak üzere, gerici, şeriatçı örgütlerle birlikte emperyalistlerin uşaklığına soyunduğu gerçeğini biran bile göz ardı etmemelidir. Aleviler başka etnik ve inançsal kimlikler gibi, kendi inançlarını da özgürce yaşayabilmesi için varolan özgürlük mücadelelerine destek ve katkı sunmalı, savaşa kararlı bir şekilde karşı çıkmalıdır.

 

Bir başka açıdan da hem Aleviler, hem de toplumun diğer dinamikleri, sendikalar, meslek örgütleri, siyasal yapılar Suriye’deki iç savaşa ve dışarıdan açılacak bir savaşa da karşı çıkmalıdırlar. Tüm komşu ülkelerle sorun yaşayan ve yaşatan, emperyalizmin sadık hizmetkarı AKP’nin gerici, şeriatçı, paralı çetelere, katiller sürüsüne her türlü ekonomik, askeri, lojistik desteği vermesi, Suriye’ye silah sevkiyatında önemli bir rol oynaması belki de 3.Paylaşım Savaşına kadar gidebilir. Görülen o ki, bir yanda, ABD ve İngiltere ve bazı AB üyesi emperyalistlerinin başını çektiği,  İsrail,  Türkiye,  Katar ve  S.Arabistan içinde  oldu koalisyon; diğer yandan  Suriye, Rusya,  İran  ve hatta Çin’in de içinde  olacağı güçlerin savaş senaryoları mazlum halklara acı,  gözyaşı, fakirlik ve esaretten başka bir şey getirmeyecektir.

 

Bu savaş senaryolarına mutlaka dur demek zorunluluğu vardır. Savaşların acı gerçekleri orta yerde dururken Türkiye kamuoyu da yeni bir savaş tezkeresine karşı sesini alanlarda yükseltmelidir.

 

Bu gün hem ülkemizde yaşanan başta Kürt sorunu, Alevi sorunu ile diğer demokratik, sosyal, ekonomik ve kültürel sorunlar, hem de coğrafyamızda yaşanan uluslararası sorunlar karşısında özellikle devrimci, sol ve sosyalistlere her zamankinden daha fazla görev düşüyor. 

Ülkemiz devrimci hareketi ve uluslararası devrimci hareket, ABD ve diğer bazı emperyalistlerin hep birlikte “Geniş Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesini” gerçekleştirmeye yönelik Suriye saldırısına, işgaline ve dolayısıyla Ortadoğu’yu yeniden paylaşmasına şiddetle karşı çıkmalı, Suriye halkının hem emperyalistlere, hem de çetelere, destekçilerine karşı verdiği özgürlük mücadelesine desteğini ve dayanışmasını güçlendirmelidir. 

Tarihe bir kez not düşülecek, zafer direnen dünya halkların, yenilen emperyalizm ve işbirlikçileri olacaktır. 

1-) Her ne kadar Başbakan kimi zaman inkâr etse de, 3 farklı yerde ve tarihte bu Eşbaşkanlığını anlattı.

·       4 Mart 2006 tarihinde AKP Bayrampaşa Kongresinde,

·       16 Şubat 2004 Kanal D / Teke Tek programında

·       13 Ocak 2009  AKP Grup Toplantısında

 

Erdal YILDIRIM

29 Ağustos 2013 

101578

Erdal Yıldıırm

Sitemize özellikle Alevilik üzerine yetkin makaleleri vardır...

Erdal Yıldıırm

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Sayfalar