Perşembe Mayıs 2, 2024

Ercan Binay’dan mektup var Abdullah KALAY’a özgürlük!

“Zulümle abad olunmaz.”[2]

 

[Bu mektup bana Bafra T Tipi Cezaevi’nde yatmakta olan Ercan Binay’dan geldi. “Demokratikleşme Paketi” üzerine, insanın içine boğuntu veren “eh, buna da şükür!”, “yetmez ama evet”, “AKP sessiz devrim yapıyor”, “Şu da olsaydı fena olmazdı” tartışmalarının patırtısında unutulup giden acil ve insanın yüreğini üşüten bir gerçeği hatırlatıyor bize: Cezaevlerindeki -bir kısmı ölümcül- hasta tutsaklar gerçeğini. Ne olur okuyun bu satırları. Kendisi de cezaevinde olmasına karşın kendi derdini unutmuş, hasta yoldaşının canını kurtarmak için çırpınan bu genç adama kulak verin. Sonra da anaakım medyanın uyumlaştırıcı, rıza-sağlayıcı, budalalaştırıcı etkisine teslim olduğunuz, onları, 154’ü ağır durumdaki, yüzlerce hasta tutuklu ve mahkûmu belleğinizin gerilerine kovaladığınız için utanın kendinizden… Utanmaktan korkmayın; bu utancın adı, vicdan’dır. Bizi insanîleştiren, odur! - Sibel Özbudun, 4 Ekim 2013 15:38:06, Ankara.]

 

Kelimeler bazen nereden geldiğini bilmediğimiz bir bulutun üzerimize düşürdüğü yağmur damlaları gibidir, gelip yüreğimize düşerler. Bir ömrü “ıslanmaktan” “korkarak”, kendi yüreğimizin kabuğunda tüketemeyiz. Bu “korkaklık” yüreği çöle dönüştürür, yürek çölleşmemeli…

Bugün hapishanelerde yüzlerce hasta tutsağın olduğunu ve her an ölebileceklerini, çoğumuz biliyoruz. Ölmek! Ne kadar soğuk, değil mi? En az ölüm kadar soğuktur bu gerçekliği bilip de duyarsız kalan yürekler. Ölüme terk edilmiş tutsaklar için ise, durumun ne kadar ağır olduğunu kavrayabiliyor muyuz? Bu tutsakların duygu ve düşüncelerini ifade etmekte kifayetsiz kalır kelimeler.

Hasta tutsaklara karşı duyarsız kalmak, insanî değerlerimizin yitimiyle sonuçlanır. Lakin yaşam zerre boşluk tanımıyor. Yiten insan değerlerimizin yerini olumsuzluğun dolduracağını tahmin etmek zor değil. Şu an farkında olmayabiliriz ama, yaşam yitirdiğimizi mutlaka karşımıza çıkarıp yüzleştirecektir. Bu yüzleşmede yitirdiğimiz değerlerin bedelini ağır ödeyeceğiz. Yaşanan bütün olumsuzluklarda insanî değerlerini yitirenler pay sahibidir. Yaşam hak ettiğimiz payı mutlaka bize sunacaktır. Bunca söz ve daha fazlası özelde bir yürek, genelde ise insanî değerlerin yeşil kalması ve insanların hapisten tabutla çıkmaması içindir.

Bugün hapishanelerdeki ölümcül hasta tutsaklardan biri de Abdullah KALAY’dır. Kocaeli 2 No.lu F Tipi hapishanede olan Kalay, kalp krizi geçirir, geç müdahale edildiği için kalbinin yani yüreğinin yüzde altmış beşini kaybetmiştir. Geç müdahaleye dair, size onlarca yaşanmışlık anlatabilirim. Zamanında müdahale etmeyerek, bilinçli, planlı, programlı, sinsice, tutsakları sakat bırakmayı, öldürmeyi amaçlıyor devlet.

Kalay, Wernike-Korsakoff hastasıdır, reflü, alerjik astım, nefes darlığı, mide ve bağırsak sorunlarına ek olarak, duyma yetisi yüzde yirmi yediye düşmüştür. Tüm bunların yanında, yüreğinin kalan yüzde otuz beşi ile hapishanede ölüme terk edilmiştir, hapishane koşullarında tedavi edilmesi mümkün değil. Sapasağlam bir yüreğin yarısından çoğunu alan devletin tedavi edeceğini düşünmek - beklemek ölüm getirir. Bu gerçekliği defalarca gördük. Hapishanelerden insanların tabutla çıkarıldığını, yarım çıkarıldığını, kefeniyle çıkarıldığını hepimiz biliyoruz.

Abdullah KALAY’ın 5275 sayılı cezanın ertelenmesi ya da infazın durdurulmasını düzenleyen yasadan yararlanıp dışarıda tedavi olabilmesi için, Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) rapor vermesi gerekiyor. Kalay bu raporu alabilmek için iki defa ATK’na başvurur. Birinci başvurusu üzerine ATK 3. İhtisas Kurulu’na götürülür. Gösterişli ismi aldatmasın sizi, adı var, kendisi yok. Sözde Kurum-Kurul olan bu yerde, Kalay’ı ayak üstü bir doktor stetoskopla “muayene” eder bir dakika içinde. Hapishaneye geri götürülür, çektiği yol eziyeti yanında “kâr” kalır. Peşinden hapishanede kalabilir raporu gönderilir Kalay’a.

İkinci başvurusunu ise, hükümetin yere-göğe sığdırmadığı 3. yargı paketi üzerine yapar. Kalay yine aynı “muayene”den geçirilir ve “Kalbinin çalıştığı, hapishanede kalmasının bir sakıncası bulunmadığına” dair rapor verilerek ikinci kez tahliye talebi reddedilmiştir. Söz konusu raporun tercümesi, iki kelimedir: “Git, öl!” Bu bilimsel rapora ne desek az. Bu bilimsel raporlar sayesinde onlarca aile çocuklarını ya tabutla ya da yarı ölü aldı hapisten. Bu bilimsel rapora göre kalbin atıyorsa, hapiste kalabilirsin. Bu bilimsel rapora göre bitkisel hayatta olan biri de hapiste kalabilir; öyle ya, bitkisel hayatta olanın da kalbi atıyordur. Bu bilimsel rapor Kalay’a hapiste kalabilir diyor ama, onunla benzer durumda olanlara (örneğin Ergun Saygun) “hapiste kalamaz” raporu veriliyor. Sormak lazım, yüzde otuzbeşi kalmış bir yürek, her an gelme rizki olan ikinci krizi atlatabilir mi? Mevcut onca hastalığa kalan kalp ne kadar dayanabilir? Bu koşullarda tedavi olabilmesi mümkün değil, Kalay’ın kalbi ikinci krizi atlatamaz…

Sözümüz kendisine insanım diyenedir, sesimizi, insanlara duyurunuz. Abdullah Kalay’ın bakışı insanîyanımızı sorguluyor. Çırpınan yüzde otuz beşlik yüreği insanî değerlerimizin elimizde kalan parçasıdır. İnsan olmanın gereklerini yerine getirelim, insanî değerlerimize sahip çıkalım. Yarın çok geç olur, bugün harekete geçmeliyiz. Tedavi olabilmeleri için hasta tutsakları özgürleştirmeliyiz. Kalay’ı özgürleştirmeliyiz, ikinci kalp krizi her an gelebilir…

Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.

 

Ercan Binay

T Tipi Kapalı Hapishane

Bafra/Samsun

 

N O T L A R

[1] Kaldıraç, No:148, Ekim 2013… Newroz, Yıl:7, No:242, 23 Ekim 2013…

[2] Arap Atasözü.

99038

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Sibel Özbudun

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Arstahk: “Biz Beyaz Bayrak Kaldırmayız!”

Ermeni halkının soykırım ve tehcir tarihine bir yenisi daha eklendi. 1915 bitmedi. Bu kez TC destekli Azeri faşizmi eliyle utanç dolu katliam gerçekleşti. 19 Eylül günü Karabağ’ın (Arstahk) Başkenti Istepanagerd başta olmak üzere Karabağ’ın dört bir yanına saldırılar başlatan Azeri işgalcileri, saldırının birinci günü tamamlanmadan aralarında kadın ve çocukların da olduğu 35 kişiyi öldürüp yüzlerce sivil insanı yaraladı.

Sayfalar