Pazar Mayıs 19, 2024

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

On yıllardır TC ordusunun başına beladır Aliboğazı…

Çünkü haklılığın, inancın, ezilmişliğin ve tarihi değiştirecek halk kitlelerinin öncü güçlerini, silahlı ordusunun savaş deneyimini barındırır içerisinde…

“Terörizm” ve “PKK korumalığı” kodlamasına dair…

Coğrafi olarak özel olarak seçilmiştir Aliboğazı, keza Öztürk de yazısında bu noktaya şöyle dikkat çekmiş: “Kutuderesi’nden Aliboğazı’na, Masumpark Deresi’nden geçilir. Dere tabanının deniz seviyesinden yüksekliği 700 metreyi bile bulmazken, aynı yerin tepeleri 3 bin metreyi geçer. Geniş dere tabanından 5-6 kişi rahatlıkla yan yana yürüyebilir. O yüzden dere tabanının askerler arasındaki adı ‘Londra asfaltı’dır. Aliboğazı’nın 20-30 giriş yeri vardır. Çok sarptır. Oradaki arazinin bu yapısına ‘ters kompartıman’ denilir. Yani siz bir dağ olduğunu görürsünüz ama o dağa gidebilmek için çok sayıda dağı geçmek zorundasınız. Her taraf meşe ormanıdır.”

Dersim’in doğasına düşman olduklarını, ormanlarını her fırsatta kesip yaktıklarını sayısız kere ifade eden, bunun için eylemler yapan çevre örgütlerinin dikkat çektiği bu duruma dair operasyona giden timlerin yanında mutlaka hızar bulundurduğuna, bunlarla operasyon döneminde rahat geçiş sağlamak için ağaçlar kestiklerini söyleyen Öztürk, bunun da bir işe yaramadığını ifade ediyor ve “Uçurumlardan, mağaralardan oluşan bölgeye 3-4 tugay askeri soksanız kaybolur” diyor.

Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’nun Dersim’de “etkili olduğuna” dikkat eden Öztürk, devlet dilini kaleminden akıtarak “son yıllarda PKK ile birlikte hareket ediyor. Bazı yerlerin tutulması görevi TİKKO’ya verilmiş. Açıkçası PKK, kendi güvenliklerini bu örgüte aldırtıyor” söylemiyle TİKKO’yu “taşeron örgüt” olarak kodlamaya çalışıyor.

Öztürk’e yanıldığını anlatarak, elbette onu ikna etmeye çalışmayacağız. Çünkü ülkedeki sınıf mücadelesini, sınıfları yok sayarak; muhalefet yapılacaksa “AKP düşmanlığı” ile (ki buna rağmen bugün halk düşmanlığında işbirliği içerisindeler) sınırlı tutan revizyonizmin temsilciliğini ırkçılık ve erkeklikle en önde taşıyanlardandır o da… Doğal olarak ülkede verilen silahlı mücadeleyi, hele de devrim iddiasını ve görevini hala omuzlarında taşıyan komünist bir örgütün silahlı mücadelesini manipüle etmek de onun görevi…

Kemalist faşist diktatörlüğün bugün AKP ile cilalandığı bir ülkede en küçük demokratik hakkın dahi silahlı mücadele olmaksızın alınamayacağı/korunamayacağı halihazırda ortadayken, silahlı mücadelenin Türkiye açısından ihtiyacı ve kaçınılmazlığını, “terörizm” olarak sıfatlandırması bundan…

Irkçılık, milliyetçilik ve din motifleriyle bilinçleri çarpıtılan geniş Türk/Türkleştirilmiş, Müslüman/Müslümanlaştırılmış halk kitlelerinin nezdinde “terörizmin temsilcisi” olarak kodlanan PKK’nin (eskiden “terörizmin temsilcisi” olarak kodlanan silahlı örgüt ASALA’ydı ve TİKKO, ASALA’nın devamcısı olarak ‘Ermeni örgüt’ olarak adlandırılıyordu) “korumalığını” üstlendiğini belirterek, halk ordusunun aynı kitleler nezdinde mücadelesinin “terörizme” denk düştüğünü anlatması da…

Bu durum, aynı zamanda Kürt ulusal özgürlük mücadelesi yürüten PKK ile yan yana gelen, yer yer birlikte mücadele veren komünist devrimci bir örgüte kesilen “fatura”dır! Ancak komünistler açısından hem ASALA hem de PKK örgütleri ile kesilen bu tür “faturalar” ancak şeref nişanesi olabilir!

TSK ve Öztürk’ten operasyona dair bilgiler

TSK ile içli-dışlı olması itibariyle kimi bilgileri rahatça edinebilen Sözcü’nün Ankara temsilcisi Öztürk, TC ordusundan edindiği bilgilerle operasyona dair kimi ayrıntılara da yer veriyor yazısında. Keza benzer bilgiler, TSK’nın bugün Aliboğazı operasyonuna ilişkin yaptığı açıklamasıyla da uyuşuyor.

TSK tarafından yapılan açıklamada Şehit Piyade Er Nazmi Yıldızlı-26 Operasyonu adı verilen operasyonun, Aliboğazı deresinde keşif faaliyeti yapan İnsansız Hava Aracı (İHA) ve İnsanlı Keşif Uçağı (İKU) tarafından ısı kaynaklarının tespit edilmesinin ardından 24 Kasım tarihlerinde başlatıldığı, 28 Kasım günü de 3 gerillanın şehit düşmesinin ardından sonlandırıldığı (ancak yerel kaynaklar çatışmaların yoğun bir şekilde 29 Kasım sabah saatlerine kadar sürdüğünü ve askerin bölgeyi bombaladığını aktarıyor) belirtiliyor.

Burada İKU’lara dair bir dipnot düşelim: Açılımı King Air 350 Tipi İnsanlı Keşif Uçağı olan 5 İKU, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ile kurduğu temaslar sonucu çok ciddi meblağlar karşılığında Türkiye’ye kiralanmış olup, ilki Temmuz 2012’de teslim edilerek Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na ait Malatya üslenmesine konuşlandırılmıştı. İKU’lar 2013’te Bingöl M Tipi Hapishane’den firar eden 18 PKK’linin yakalanmasında kullanılmış ve bu süreçte İKU’ların bolca “Eşkâl bile çiziyor” şeklinde propagandası yapılmıştı. 30 bin feet, yani yaklaşık 10 km yüksekliğe kadar çıkabilen İKU’lar; topladığı istihbaratı kriptolu hatlar aracılığıyla hem bölgedeki üslere hem Ankara’ya hem de -genelde bu kısım es geçilir- kiralandıkları ABD askeri üslere iletiyor. Uçakta, FLIR adı verilen kızılötesi gözlem podu yer alıyor ve mevsimlerden çok etkilenmeyen bu cihaz ısı enerjisini hassas sensörlerle ölçerek bilgisayar ekranında renkli görüntüye dönüştürüyor.

Maddi anlamda oldukça yüksek meblağlar ödenerek kiralanan bu araçlar, Sözcü yazarının da belirttiği gibi yeterli sayıda olmadığından şimdilik devletin hazırlık yaptığı büyük operasyonlarda kullanılıyor genellikle…

İfade edemedikleri gerçek; diz çökmeyenlerin destansı direnişi…

51. Motorlu Piyade Tugay Komutanlığı yani Ovacık’ta konuşlanan bir tugay askerin yürüttüğü operasyonda (Sözcü yazarının belirttiğine göre) ilk olarak hava operasyonlarında 5 gerillanın şehit düştüğü, diğer 3 gerillanın ise bu operasyonlardan sağ kurtulduğu ancak daha sonra asker ile yaşanan çatışmada ölümsüzleştiği aktarılıyor. TSK da, Sözcü yazarı Öztürk de yalnızca iki askerin yaşamını yitirdiğini belirtiyor ancak yerel kaynaklar bu sayının çok daha fazla olduğunu belirtiyor. Aliboğazı’na on yıllardır giriş yapamadığı için her geçen yıl kinlenen ve geçen sene de kış aylarında buraya giriş yapmak için operasyon düzenlediğinde kayıp vererek geri kaçmak zorunda kalan TSK’nın böylesi kapsamlı ve günler süren bir operasyonda yalnızca 2 kayıp vermeyeceği, genellikle de kayıp sayısını gizlediği bilinen bir durum…

Düşmana kayıp verdiren TİKKO gerillalarının, bunu yapmaları Öztürk’e oldukça garip gelmiş olacak ki yazısının başlığını bile “Askerlerimizi başka bir örgüt şehit etti” şaşkınlığıyla (ki bu bile “masum” bir his değil, hedef göstermenin, TİKKO’ya yönelik “terörist” kodlamasını güçlendirmenin bir aracı) atıyor ve “Yani, PKK’nın değil TİKKO’lu teröristlerin ateşi sonucu şehitlerimiz oldu” diye belirtme ihtiyacı hissediyor.

Ne TSK’nın ne de Sözcü yazarı Öztürk’ün ifade edemediği en önemli nokta tam da burası aslında… Çünkü bunu ifade ettiklerinde emperyalistlerin desteği ve son teknolojik donanımlı uçakları, teçhizatları ve bir tabur asker ile girmeye çalıştıkları Aliboğazı’ndan yine kayıp vererek ve yine elleri boş döndüklerini anlatmak zorunda kalacaklar.

6 gün boyunca süren bir operasyonda can bedeli Aliboğazı’nı koruyan gerillanın destansı direnişini de ifade etmek zorunda kalacaklar!

Oysa devlet de, TC ordusu da, Proletarya Partisi’ne dönük kinini her fırsatta kusan Sözcü-Aydınlık çizgisi de şunu çok iyi bilir ki; bir kırma ile Vartinik’e tırmanan İbrahim Kaypakkaya’nın, “Başımıza ne gelir değil, düşmanın başına ne getiririz” diyen Mehmet Demirdağ’ın önderlik ettiği halk ordusu, yenilgilerine karşın asla diz çökmemiş-düştüğü yerden yeniden ayağa dikilmeyi bilmiştir. Marksim-Leninizm-Maoizm’i rehber edinen, Demokratik Halk Devrimi yolunu döşeyen halk ordusu faşizme siper olan nice Hasan/Aşkın’ın, Ersin/Hakan’ın, Murat/Tuncay’ın cesaretiyle, diz çökmezliğiyle yoluna devam edecektir!

Bu da böyle biline!

Bir Partizan

47368

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]

 

 

“Güzelliğin beş para etmez,

bu bendeki aşk olmazsa.”[1]

 

Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.

“Neden” mi?

Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…

SADAT

Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum

Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]

 

Yusuf Köse

TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!

Dostlar, Yoldaşlar;

Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.

Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.

Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]

 

 

“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.

- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?

- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]

 

O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.

Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.

KAZAKİSTAN İSYANI[*]

 

 

“Emekçi insanlığını,

ancak burjuvaziye nefret

ve isyanla kurtarabilir.”[1]

 

Eduardo Galeano’nun ifadesiyle, “Yine barış ve adalet haykırarak doğan yirmi birinci yüzyıl da, önceki yüzyılın izinden gitmekte”yken; BBC’ye bile, “Kıyamet filmlerinden çıkmış gibi”[2] dedirten bir fırtına koptu Kazakistan’da.

18 Mayıs… (Nubar OZANYAN)

Dağ başlarında yanan çoban ateşidir İbrahim Kaypakkaya. Yüreği, özgürlük ve eşitlik için çarpanların bilincinde ve öfkesinde yaşayandır. O daima hafızalarda korkusuz bir komünist, inançlı bir önder, unutulmayan bir direnişçi olarak yaşayacaktır.

TKP-ML Merkez Komite: Katledilişinin 49. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya’yı Anıyoruz!

GÖZBEBEĞİNDİ PARTİN, GÖZBEBEĞİMİZDİR PARTİMİZ!

Partimizin kurucu önderi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed zindanında katledilmesinin 49. yıldönümündeyiz. Kurucusu olduğu ve gözbebeği olan partisinin; gözbebeğimiz, ilham ve güç kaynağımız partimizin 50. savaş ve mücadele yılında komünist önder İbrahim Kaypakkaya’yı bir kez daha anıyoruz. Onun, Demokratik Halk Devrimi ve komünizm mücadelesi idealine bağlılığımızı ve mücadele kararlılığımızı yineliyoruz.

Emperyalist Türkiye

Bir Kitap Tanıtımı:

 

Yusuf Köse

 

Kitabın „Önsözü“nden

 

Ezilenlerin, ötekileştirilenlerin Şairleri[*]

“Sistem dışı farklılık korkutucudur,

çünkü sistemin hakikâtini, göreliliğini,

kırılganlığını, ölümlülüğünü açığa çıkarır.”[1]

 

Ezilenler sömürülen, horlanan, kaybettirilenlerdir. Ezilen olmak kadar, ezilenlerden yana saf tutmak da zordur, zorludur.

TARİHİN ÖNÜNDE YÜRÜMEK…

TARİHİN ÖNÜNDE YÜRÜMEK…[1]

 

Yusuf KÖSE

Ukrayna Üzerinde Emperyalist Savaş Ve Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı

M. Oruçoğlu’nun Gazete Patika’da “izlememiz gereken politika gayet berraktır” başlıklı bir makalesi yayınlandı.[1] Adı geçen Makale’de, ilginç saptamalar söz konusu. Bunlardan biri;  “Türkiye’de emperyalist işgalleri destekleyen devrimci bir kuşağın oluşmasına yol açtı”.

Sayfalar