Pazar Mayıs 12, 2024

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Türkiye ve Kürdistan toplumunun sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel şekillenmesi ortada, buna İslam dininin radikal yansıması da eklenince şekillenme ve alışkanlıklarımızın bize verdiği zarar daha da net bilinecektir.

Emperyalizme bağımlı burjuva` siyasi `otoritenin, klan/feodal otorite, dinsel otorite ve de koca (erkek) otoritesi sürdürülen sistemin çeşitli derecelerdeki hücrelerini oluşturmaktadır. Bu anlamda ülkemizde sisteme karşı mücadele tek başına yeterli değildir, aksine kadın sorununu özelini de ele almak zorundadır. Ülkemiz özgülünde faşizm; dini siyasal alanda çok iyi kullanmakta, kadınlar üzerinde bir egemenlik, otorite aracı olarak görmektedir. Kadını ortaçağ şeriat düzeni ekseninde köleleştirmeyi, cinsel meta görmeyi kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Emperyalizm olsun yarı sömürge ve sömürge sistemlerde olsun erk erkek olan iktidarın elindeki sopadır. Kim elindeki variyeti, mülkiyeti kaybetmek, yitirmemek ister. Hangi sömürücü sömürü hâkimiyetini kaybetmek ister? Hiçbir sömürücü egemen bunu kabul etmez. Aksine, hâkimiyetini korumak için şiddete, baskıya, katliama kadar işi vardırmaktadır. Bütün toplumlarda erkeklerin kadınlar ve kız çocuklarına karşı uyguladığı gerçek idealize ettiğimiz özgürlükçü özellikleri taşımamaktadır. Bilakis, şiddeti, baskıyı, zoru ve namus adına öldürmeyi bile göze alır. Kadına uygulanan erkek baskısı, sömürü sistemlerinde ki yönetim şekillerine göre farklılıklar gösterse de özde tek bir zihinsel yapının ürünüdür, kadına yönelik sömürü ve şiddet üzerine yapılan tüm araştırmalar yukarıda anlatmaya çalıştığım gerçeğimizi kanıtlamaktadır. Bu erkeğin ya da ezilenlerin bilinçsizliğiyle maskelenip meşru görülebilecek bir durum değildir. O nedenle sınıf bilinçli bir sistem özlemiyle bütün bu baskı ve şiddet içeren aşağılık siyaseti anlaşılır kılmak mümkün değildir.

Sosyalizmde, sosyalist veya halk demokrasisiyle yönetilen sistemlerde de her alanda sınıflar ve sınıflar mücadelesi vardır. Sömürü ve ayrıcalıklar devam etmektedir ya da bir biçimde sürmektedir. Halen kadın üzerindeki erk farklı bir biçimde de olsa mevcuttur. Kadının sosyalist sistemde özgürleşme yolu /yolları açılmıştır. Ama kadın hala özgürleşebilmesi süreklileşmiş bir mücadele sorunudur. Sosyalist olduğunu söyleyen birçok parti ve örgüt hala bu gerçeği görememektedir. Bunlar Klişe sözlerle bilimsel sosyalizmi savunmak adına, sosyalizme -bilimsel sosyalizme zararlar vermektedir.

Zıtların birliği yasasını anlayamayıp, sosyalizmin sınıflı bir toplum olduğunu göremeyip dogmatik davranıyorlar. Sosyal, ekonomik, toplumsal, kültürel değişim ve dönüşümler sosyalizmde sınıfların var olmadığını, sömürünün var olmadığını, kadına yönelik baskı ve cinsel ayrımcılığın ortadan kaldırıldığını göstermez. Önemli nitel değişimlerle birlikte, halen ayrıcalıklar, egemenlik hücreleri devam etmektedir. Daha ileri gidilirse komünist partilerinde de toplumda var olan çelişkiler ideolojik yansımalarını olabilir. Ve bu komünizm varana kadar toplumun bütün alanlarında görülebilir. Dönem dönem hâkim hale gelerek de kapitalist sisteme geri dönüşler gerçekleşebilir. Aksine, Komünizme geçiş sürecini oluşturan sosyalizm göreceli bir sitemi oluşturmaktadır. Devletin olduğu yerde, devletin merkezi ve idari yönetsellerinin bulunduğu bir sistemde, hala mülkiyet sisteminin bulunduğu bir sistemde, yönetenle yöneten arasında, kafa ile kol arasında devam eden çelişkinin varlığı vb. vb bize neyi göstermektedir?

Peki ben neden kadın sorununu buraya taşıyıp sosyalist sistem üzerinde yoğunlaştım? Çünkü kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu değildir, aynı zamanda, cinsiyet sorunudur, cinsiyet sorunu ise kadın sorununda asıl sorun olarak karşımızda durmaktadır. Kendisine sosyalist, komünist diyenlerin ezici çoğunluğu bu toplumsal çelişik gerçeği görmezden gelerek es geçmektedirler. Hâlbuki Kadın sorunu bütün toplumsal sistemlerde temel sorunlardan biridir. Bu sosyalist sistemde de böyledir. Kim kalkıp da sosyalizmde kadın sorunu, cinsiyet ayrıcalığı sorunu ortadan kalkmıştır diyebilir. Kim sosyalizmde her şeyin güllük-gülistanlık olduğunu söyleyebilir. Yakın tarihimizde yaşananlar da hesaba katılırsa “sosyalist “ülkelerin patır patır dökülmelerini kimseye anlatamazlar. Kim ki sosyalizmde sınıfların varlığını ret ederse, kim ki sosyalizmde kadının sömürülmediğini, özgürleştiğini söylüyorsa o, lafta sosyalist, özde ise değildir. Hala bilimsel sosyalizmi kavramamış, sosyalist sistemde bürokrat, yöneten özel mülkü elinde tutan, bu anlamıyla sömürü özelliği taşıyan sosyalist üst yapıyı kavramamıştır. Çünkü sosyalizmde üst yapı toplumu belirleyen özellik taşımaktadır. Kadının ekonomik özgürlüğüne kavuşması, proletaryanın ekonomik (Komünsel ortak üretim anlamında) özgürlüğüne kavuşması, orada sınıfların ayrıcalıkların ortadan kalktığı anlamını çıkarmaz. Dahası kadın üzerindeki cinsiyet ayrımcılığı değişik şekillere bürünerek devam etmektedir.

Yukarıda genel, bazen de özel olarak ifade etmeye çalıştığım Kadın sorunu: Türkiye ve Kürdistan da belirleyici toplumsal bir sorundur. Bu toplumsal (temel) sorunu çözüme almayanlar ne halk devrimi yapabilir, nede sosyalizme ilerleyebilir! O nedenle toplumun yarısından fazlasını oluşturan kadınların üzerinde süregelen: feodal (klan )otoritesine, burjuva –feodal siyasi otoriteye karşı, dinsel otoriteye karşı ve de var oluşundan günümüze süregelen erk otoritesine karşı yürüttükleri mücadele desteklenmeli, içinde yer alınmalı, örgütlenmelidir. Günümüzde bütün kadın hareketleri ilerici devrimci, sistem karşıtı bir özellik taşımaktadır. En küçük kadın hareketinin yanında olmak, destek vermek birlikte mücadele etmenin yollarını yaratmak gerekiyor. Çünkü onlar mevcut mülk sistemine karşı özgürlükçü bir seçimden yana taraf olarak bağlanmaktadırlar.

Özellikle feminist ve sosyalist feminist hareketlerle birlikte hareket etmemiz bizlere çok şeyler kazandıracağı inancındayım. Çünkü asırlardır cinsiyetçi ayrıma karşı feminizm bir başkaldırıdır.

 

95892

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar