Salı Mayıs 14, 2024

Hayaller tutsak alınamaz! (Nubar Ozanyan)

Ülkenin çeşitli zindanlarında işkence ve hak gasplarına karşı direnişler yeniden başladı. Modern tarihin en büyük suçu olan işkence, zindanlarda devam ediyor. 12 Eylül AFC dönemini aratmayan, sistemli ve sürekli hale gelen baskılar karşısında dilleri, inançları farklı olsa da halklar, yaşadıkları topraklarda özgürlük düşüncelerini var etmeye ve hayallerini sınır ve yasak tanımadan dolaştırmaya devam edecektir. Hiçbir duvar, hiçbir zorba güç özgürlük düşüncelerine kilit, hayallerine zincir vuramaz. Uğruna ölünesi davaları, uğruna yaşanılası davalara dönüştürmek isteyenlerin yürüyüşünü kimse durduramaz. Bugün ülkemizin çeşitli zindanlarında zulme ve zorbalığa karşı direnen özgürlük tutsaklarının direnişi, büyük bedeller ödemek pahasına büyüyor ve yayılıyor.

Cehaletten ve lüksten beslenen AKP-MHP faşist yönetimi, ülkenin her tarafında korkuyu, umutsuzluk ve karamsarlığı egemen kılmaya çalışırken topyekün saldırı, kuşatma ve diz çökertme politikasını toplumun dört bir yanında sürdürmeye çalışıyor. Amaç baskı altında çökmüş, zulmün gölgesinde yolunu kaybetmiş bir toplum yaratmaktır. Teslim alınmayan tek bir irade bırakmamak istemektedir. Bir yandan dört parça Kürdistan’da, işbirlikçi uşakları önüne katarak Kürt halkını öncüsüz, iradesiz ve sahipsiz bırakmaya çalışırken diğer yandan işçilerin, köylülerin, kadınların, gençlerin, LGBTİ+ların ve Alevilerin emek ve onur direnişini ilk fırsatta bastırmaya, tutsak ettiklerini ise işkence ve ağır cezalarla terbiye etmeye çalışıyor. Köleliğe ve diz çökertmeye karşı özgürlüğün ve onurun duruşunu hücrelerde yaşatmaya çalışanlar, bedeli ne olursa olsun direnmeye devam ediyor. İbrahim Kaypakkayaların, Mazlum Doğanların direniş geleneği hücre duvarlarını parçalayarak tutsakların özgürlük bilincinde dolaşmaya devam ediyor.

Zindancılık ve işkence, Osmanlı’dan bu yana ittihatçı-Kemalist devletin değişmeden devam eden temel politikasıdır. Demokrasiden uzak, hak ve hukuka yabancı, adalet tanımayan, temel insanlık değerlerinden nasibini almamış ceberrut devletin toplumu açlık ve korkuyla terbiye etmekten başka bir yolu kalmamıştır.

Çünkü Türk devleti, toplumundan soyutlanmış ve halkına yabancılaşmış bir elit kesimden oluşuyor. Üretimden ve yaşamdan kopuk, sadece yönetmekle uğraşan, bunu da evrensel değerlerden kopararak yürüten bu zümrenin zulümden başka tanrı tanıması beklenemez. Tanrısı para, efendisi zulüm olanın kullarına işkenceyle biat ettirmek, zorbalıkla diz çökertmekten başka bir yolu kalmıyor. Topraklarında yaşayan insanları, hakları ve hukukları olan vatandaşlar olarak değil biat etmesi gereken kullar olarak gören soykırımcı Türk devletinin terbiyesi falaka, öğretmeni cellat oluyor.

İşkence ve kötü muamele sadece zindanlarda uygulanmıyor. Toplumu bir bütün olarak terbiye etme yöntemi olarak kullanılıyor. Başka bir yol bilmeyen devletin bu faşist politikası, yukarıdan aşağıya doğru tüm kurumlarında uygulanmaktadır.

Düşünce, ifade ve basın özgürlüğünün ayaklar altına alınması; kadına ve çocuklara yönelik şiddetin günlük yaşamın olağan bir parçası haline gelmesi bir devlet politikasıdır. Devlet, halka açlık yedirip, korku solutup şiddet izlettiriyor. Zulmün ve onursuzluğun kabul ettirilmesine ve benimsetilmesine çalışılıyor. Önce zindanları susturmaya, sonra dağları dilsiz bırakmaya çalışıyorlar. Ancak nafile, zulüm ekenler direniş biçecektir.

İşkence ve sürgün, toplumun farklı inanç ve topluluklarına karşı uygulanan zorbalık politikası değildir. Aynı zamanda tutsaklara karşı da uygulanan sistematik bir politikadır.

Zindanlar, toplumun aynasıdır. Ülke adeta bir açık hava hapishanesine çevrilmiştir. Zindanlarda uygulanan ve yaşanan her politika, aynı zamanda toplumun bütününde uygulanmakta ve yaşanmaktadır. Tıpkı Amed Zindanlarının tanık oldukları gibi. Tıpkı 20 yıl önce AB standartlarında, emperyalizm destekli gerçekleştirilen hapishaneler katliamı gibi. Dönemin DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinin başbakanı olan Bülent Ecevit, IMF ile stand-by anlaşmasını imzaladıktan kısa bir süre sonra “Hapishaneler sorununu çözmeden geleceğe güvenle bakamayız” demiş ve sorun olarak gördükleri zindan direnişlerine devlet en vahşi şekilde saldırmıştı. Bugün ise pandemi koşullarını bahane ederek kadın ve LGBTİ+ düşmanlarını, mafyayı dışarı salan devlet, politik tutsaklara en ağır koşulları dayatıyor. Direnene, itiraz edene de yine ve yeniden her türden işkenceyi uyguluyor, tecrit ediyor. O dönemde dışarıda yükselen özgürlük ve adalet çığlığına gözdağı vermek için içeriye yönelen devlet aklı bugün yine toplumu sessizliğe gömmek için esir aldığı politik tutsaklara yöneliyor. Ancak direniş durmuyor. Ömrünü zindanlarda, esaret altında geçirmeye mahkum edilen özgür tutsaklar için geçen yıllar ömürlerinden gitmiyor dayanışmalarına ekleniyor. Helin Bölek ve İbrahim Gökçek, bizlere zafer işaretleri ile gülümsemeye devam ediyor. PKK’li ve PAJK’lı tutsakların başlattığı direnişe TKP-ML dava tutsakları ekleniyor. İçerde de dışarıda da faşizmi birlikte yıkmanın cüretli adımları atılıyor.

Yıllar geçse de zindanda yaşamın ve özgürlüğün tadını her gün, gün doğumuyla yaşayanlar yaşlanmaz. Ancak ölümden ve yaşamak denilen büyük direnişten korkanlar, yaşlanır ve yorulur. Devrimci tutsaklar küçücük yüreklerine kocaman bir halkı sığdırarak yaşadıkları için yıllar geçse de yaşlanmazlar. Çünkü onlar dört duvar arasında gün doğumunu özgürlüğe yakınlaşan gün olarak yaşarlar.

Zindancılara ve egemenlere söylenecek söz şudur: “Sizler işinizi ve iktidarını kaybetmekten korkuyorsunuz, bizler ise özgürlüğümüzü kaybetmekten korkuyoruz. Kaybeden bizler olmayacağız! Çünkü, zorlu olan yolun sonucunun değerli olduğunu bilerek yaşıyoruz. Birlikte direniyoruz, birlikte kazanacağız!” 

2485

“ECDAT” HİKÂYELERİ[*]

 

“Geçmiş içinde yaşanacak bir şey değildir.

Eyleme geçerken içinden bir şeyler çekip

çıkarttığımız bir sonuçlar kuyusudur.”[1]

 

KADINLARIN BİRLİĞİ | Halk Okulu Devrimcilik Adı Altında LGBTİ+ Düşmanlığı Yapmaya Devam Ediyor!

Bir süredir Halk Okulu’nda LGBTİ+lar ve LGBTİ+ mücadelesi üzerinden genelde ilerici, devrimci harekete özelde proletarya partisine yönelik “değerlendirme”lerde bulunulmaktadır.

Bu “değerlendirmelerin” temel anlayışına ve üslubuna, devrimci kamuoyu da bizler de aşinayız.

Martager (Nubar Ozanyan)

Yaşamı Fakir, savaşımı Martager olan komutan, sert yaşadı. Bir derviş gibi Kafkaslar’ı, Ortadoğu’yu dolaştı. Mazlumların yaşamından gürültü yapmadan kopup giderken geride derin izler ve unutulmaz anılar bıraktı. Yaşadığı her toprak parçasında eski ve köhnemiş olan her şeye meydan okudu. Yaşarken Ararat’a, düşerken Cudi’ye bakarak “Elveda” dedi.

Devrimci Bir Çıkış İçin Örgütlen-Örgütle

“…Komünist Enternasyonale bağlı tüm partiler, ‘Kitlenin daha derinlerine!’, ‘Kitlelerle daha sıkı temas!’ şiarlarını ne pahasına olursa olsun pratiğe geçirmelidirler; kitleler sözünden anlaşılması gereken emekçilerin ve sermaye tarafından sömürülenlerin, özellikle de en örgütsüz ve en bilinçsiz, en fazla ezilen ve örgütsel olarak kapsanması en zor olanların tümüdür.”(1)

Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali(!)

 

Telaşlı diplomasi ve açık savaş hazırlığı Nijer: Afrika'da akut savaş tehlikesi!(Rote Fahne (Kizil Bayrak)

26-27 Temmuz gecesi, yaklaşık 26 milyon nüfusa sahip Batı Afrika ülkesi Nijer'de ordu bir darbe düzenledi. Bir önceki başkan Bazoum'u devirdi ve anayasayı askıya aldı.

Frankfurter Rundschau'ya göre Bazoum döneminde Nijer, "İslamcı teröristlerin Sahel'deki ilerleyişine karşı mücadelede Batı'nın son stratejik ortaklarından biriydi".

“En Önde” Durmak, “En Önde” Savaşmak (Dengê Azadî )

Lozan’daki tarihsel haksızlığın 100. yıldönümünde gerilla alanlarına yönelik işgal saldırıları sürüyor. Emperyalist devletlerle İttihatçı Kemalistler arasında imzalanan ve TC devletinin emperyalistlerce kabul edilmesinin resmileştiği tarih olarak 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’nın üzerinden yüz yıl geçti.

Kalbim Zap’ta çarpar! (Nubar Ozanyan)

Yeni bir yüzyıl direnenlerin hikayeleri ve isimleriyle yazılmalıdır. Zalimlerin yazdığı yüz yıllık faşist tarihi parçalamanın zamanı çoktan gelmiştir. Soykırımcılar, teknolojinin üstünlüğüne her gün yenilerini ekleyerek kıyıcı ve yok edici silahlar üreterek Kurdistan’ın en ışıldayan direniş parçalarına saldırsa da, 26 gün abluka ve bombardıman altında yaralı olduğu halde “teslim ol” çağrılarına direnen gerillanın karşısında çoktan yenilmiştir!

Çoktan yenilmiştir, Osmanlı’nın İttihatçı subay ve askerleri, Türk ordusunun işkenceci generalleri!

“Halkın aslanları: HBDH milisleri” (Ziya Ulusoy)

Bahsetmek istediğimiz HBDH militanları. Yaklaşık 7 yıldır Erdoğan faşizminin acımasız  saldırı ve zulmüne karşı mücadele ediyorlar. Şimdiye değin yüzlerce eyleme imza attılar.

Mücadele koşulları çok ağır. Faşizmin saldırgan ve devasa miktardaki polis aygıtı, yüksek gözetleme ve takip tekniğini de kullanarak, hareket imkanını çok daraltıyor. Az güçle ve bu duruma rağmen, HBDH militanları eylem yapabiliyor. Biribirinden çok uzak kentlerde de, değişik bölgelerde de, aynı kentin değişik semtlerinde de Erdoğan faşizmine karşı eylem yapabiliyorlar.

Dedikoducu Modacılar

Amann... sanki kendileri de proletaryalarda karşılık bulsalardı chp ve hdp'lilerde taban, oy (veyahut da boykotçu) almış olmayacaklardı.

Neysee...

Nerede kalmıştık.

Maltepe'de bir mayıs.

Yolun bir tarafında tip'liler bir tarafında hdp'liler.

Yolun sağına, soluna... gölgesine de sıkışmış... tip'çilerin giyimlerini kuşamlarını ... diğer kortejlerdeki insanlarla kıyaslayan benim gibi de dedikocu modacılar.

Bu keşmekeşliğin içerisinde de..

Tip'çilerin gözleri  hdp'lilere... hdp'lilerinki de tip'çilere kayıyor.

Bizim devrim! (Nubar Ozanyan)

Rojava’nın haritadaki yeri sorulduğunda Kürtlerin bir kısmının dışında kimsenin doğru dürüst yanıt veremeyeceği bir süreçten geçilerek gelindi bugünlere. Büyük riskler göze alındı. Ağır bedeller ödenerek kazanımlar elde edildi. Bu sayede Rojava, özgürlüğüne kavuştu. Ortaya konan devrimsel hamleler, sayısız çaba sonucu Rojava halkları daha ileri ve gelişkin bir sürece geldi. 

Sayfalar