Cumartesi Mayıs 25, 2024

Hepimiz ATİK 'liyiz,tutuklanmakla bitmeyiz !

Çok önemli tarihi bir süreçten geçiyoruz.

10 ATİK (Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu) aktivistinin bir yıldır tutuklu bulunduğu,Almanya'da yargılanmalarına sayılı günler kaldı.Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerinin yargılandığı davadan sonra,Almanya'da görülen son 30 yılın en büyük siyasi davası olarak gürülmektedir.

Alman devleti'nin Türk istihbarat örgütü ile anlaşması sonucu Avrupa'nın değişik ülkelerinde gerçekleştirilen operasyonlarda 10 devrimci,haksız yere tutuklandı.

Türkiye'de Kürdistan illerinde en uzun MGK kararları sonucu alınan ''çöktürme planı'' acımasız ve barbarca uygulamaya konuldu.Yüzbinlerce insan soykırım uygulamaları ile karşı karşıya kalmış durumda.

Milyonlarca insanın oyları ile parlamentoya seçilem HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması onaylanmış,7 Haziran darbesiyle,halkın önderleri tutuklanıp cezaevlerine atılmasına ramak kalmıştır.

Kürt,Alevi,Ermeni,Süryani,Ezidi,Türk halklarının örgütlendiği ve kendi temsilcilerini gönderdiği parlamentoda AKP-MHP-CHP ,HDP'ye karşı birleşerek Milliyetçi Cephe koalisyonu kurmuşlardır.

DAİŞ çetelerinin başkenti Rakka ile Ankara arasında stratejik geçiş yolları kesilmiş,Minbiç'in alınmasıyla,çetelerin sonu gelmişken,Erdoğan'ın koltuk değneği DAİŞ'in sonu yaklaşmıştır.

Siyasi bir kurum olan ATİK, tüm bu gelişmelere kayıtsız kalmamış,yasal haklarını kullanarak,kamu düzenine hiç bir zarar vermeden senelerdir yürüttüğü kampanyalardan,aktivitelerden anlaşılacağı üzere ,Türk devletinin dikkatlerini çekmiş,sonunda aktivistleri tutuklanmışlardır.Halen Almanya cezaevlerinde Kürt özgürlük hareketinden ağır cezalara çarptırılmış siyasi tutuklular ile ATİK'li 20'ye yakın devrimci bulunmaktadır.

ATİK ne bir futbol kulübü,ne de bir hayvan severler derneğidir.Tutuklu devrimciler,On'lar,siyasi düşüncelerinden taviz vermemenin,devrimci olmanın ,insan olmanın,vicdanlı ve onurlu bireyler olarak görevlerini yerlerine getirmişler bedelini de ağır şekilde ödemişlerdir.

15 Nisan 1915'de İsviçre,Almanya,Yunanistan,Fransa'da gözaltına alınan On'lar ''terörist'' gibi haksız ve mesnetsiz,kimsenin kabul etmeyeceği suçlamalarla karşı karşıya kalmışlardır. On (10)'lar Almanya'da yürürlükte olan 129. maddenin a ve b şıklarından,suçlanmışlar,haksız yere cezaevlerinde tutuklu olarak bulunmaktadırlar.Oysa ki bu yasa 1871 yılında yürürlüğe girmiş ve

bugün bazı maddeler eklenerek muhafaza olmuş çağ dışıdır.Derhal kaldırılmalıdır. Ceza hukukuna giren bu yasa aynı zamanda Alman işçi sınıfı ve emekçilerine karşı olan da bir yasadır.Hak ve özgürlüklerin kısıtlanması,muhalif kesimlerin susuturulması,siyasi faaliyetlerin yasaklanması,işçi sınıfının mücadelesinin engellenmesi..gibi,kendisini demokrasi ülkesi olarak gören Almanya için ilkel ve çağ dışıdır.

Kürt yurtseverler de bu yasadan en ağır şekilde etkilenen,ağır hapis cezalarına çarptırılan siyasi mahkumlardır.Oysa ki ülkesi işgal olmuş,bir halkın mücadele etmeden başka seçeneği olmazken,sesini duyurması kadar haklı ve meşru bir dava olamaz.

Tutuklandıkları ilk günden bu yana siyasi mahkumlar üzerindeki baskı,tecrit ve izolasyon uygulamaları Almanya'nın insan hakları karnesini sorgular duruma getirmiştir.Kimse ile görüştürülmeyen,havalandırma imkanları kısıtlanan,en doğal gazete-kitap okumaları engellenen devrimciler,Türkiye cezaevlerindeki uygulamalardan geri kalmamaktadır.

Her biri Türkiye'de 12 Eylül Askeri Faşist mahkemelerinde yargılanmış olup,en ağır işkencelerden geçtikten sonra Almanya'ya siyasi iltica talebinde bulunmuşlar,bu talepleri ile siyasi iltica statüsü almışlardır.Müslüm Elma,Diyarbakır cezaevinde,cehenneminde 22 yıl,Mehmet Yeşilçalı ise değişik cezaevlerinde 15 yıl hapis cezası ile ömürlerinin çoğunu hapishanede geçirmişlerdir.Haydar Bern 65 yaşını geçmiş kalp hastası durumundadır.

Ağır cezaevleri koşullarından kaynaklı hastalıklara kapılan tutukluların durumunu gözönünde bulunduran Adli Tıp tahliye karar vermiştir.Tedavi olmak için geldiği Almanya'da siyasi sığınmaları kabul edilen ATİK'liler,sağlık durumları hiçe sayılarak adeta ölüme terkedilmişlerdir.Peki bunların ''günahları'' nedir ?

20 bin sayfalık soruşturma dosyasında,Federal savcı Almanya'nın kamu düzeninin bozacak hiç bir eylem,suç gösterememiştir.İsnat edilen suçlar arasında Türk polisinin,Alman devletine verdiği sahte ve şişirme suç dosyaları oluşturmaktadır.İddia makamı bu dosyaları esas kaynak olarak almıştır.

TKP/ML'nin DAİŞ çetelerine karşı ortadoğu'da müceadelesini suç olarak göstermiştir.TKP/ML örgütü'nün yasadışı ''terör'' örgütü olduğu suçlamaları yer almaktadır.Oysaki bu güne kadar Almanyada festivaller düzenlenmiş hakkında yasaklama kararı yoktur.Aniden böyle bir suçlamanın arkasında Türk-Alman isthbarat birimlerinin ortak hareket etmesinden kaynaklanmaktadır.Kafa,kol insan kesen,kadınları,kızları pazarlarda satan..çetelere karşı verilen insanlık mücadelesinde TKP/ML de yer almış,Türk devleti bundan rahatsız olmuşlardır.

En önemlisi ATİK aktivistlerinin tutuklanmasına sebep olan ve suçlamaların altında imzası bulunan polis şeflerinin bugün FETÖ ve casusluk suçlamasıyla cezaevlerinde tutuklu olmalarıdır.Yine soruşturma talimatını veren 3 savcının bugün firarda olması ayrıca ilginç olan ayrıntılardır.Bu yüzden Almanya'da görülen dava şimdiden hukuksuzdur,görülecek yanı olmadığı açıktır.Dava düşmüştür.

ALMANYA'NIN ROLÜ

Birleşmiş Milletler üyesi bir devleti içerden yıkmak,savaş çıkarmak altı yüz bin insanın ölümüne ,milyonlarca insanın vatanlarını terk ederek göçmen olmalarına sebep olan Erdoğan'ın kendisidir.

DAİŞ çetelerine askeri ve ekonomik olarak yardım eden,ülkeyi yaşanamaz hale getiren Erdoğan'ın bütün bütün suçları artık gizlenemeyecek kadar açık ve nettir.Artık savaş suçlusu olarak yargılanması gündemdedir. 7 Haziran seçim yenilgisini hazmedemeyen,top yekün savaş kararı ile Türkiye halklarına savaş açan Erdoğan'a en büyük destek Almanya'dan gelmiştir.Altın varak koltuklar ile Merkel'i karşılayan Erdoğan'ın şantajlarına boyun eğerek Türkiye'de işlenen hak ihlalleri,kürt illerinde uygulanan barbarlık,insanların bodrum katlarında yakılarak öldürülmesinde üç maymunu oynamıştır.Ölümler,yıkımlar ve tehcir edilen bir halkın uğradığı soykırıma ses çıkarmamıştır.Almanya'nın değişmeyen bu karanlık ve sadece çıkar politikaları geçmişte de yaşanmış ve görülmüştür.

1915 Ermeni soykırımının baş sorumlularından olan Almanya'nın rolü inkar edilemeyecek kadar açıktır.II.Dünya savaşında Yahudi ve Roman holokostu, halklara karşı işlenen suçlar hafızalardan daha silinmedi.Bölgesel çıkarlar için Osmanlı ordusunu inşa eden ve yönlendiren I.Willheım tarafından görevlendirilen Von Der Goltz paşa,büyükelçi Wegenheim,osmanlı ordusunda genel kurmay başkanlığı görevlerinde bulunan Lmon von sanders,tehcir kararlarının altında bizzat imzası olan askerler ile Alman'ların geçmişleri temiz değildir.

Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem özdemir ve arkadaşlarının,Ermeni soykırımının kabul edilmesi yönünde,Alman parlamentosuna verdikleri önergenin kabul edilmesinden sonra söylemleri ile Erdoğan yine dikkatleri üzerine çekti.Aynı zamanda kendi iç dünyası olan sözlerinin dışa vurumu,Hitler ile aynı noktada buluşmaktadır.

''Ne türkü be bunların kanlarını labaratuar testinden geçmesi lazım'' derken,Bekir Bozdağ da ondan geri kalmadı.''bu tür sütü bozuklar,kanı bozuklar türk milletini temsil edemez'' derken,Hitlerde saf Ari Irkı Alman yaratmak için kafatası ölçümlerine uymayan,saf Alman kanına denk gelmeyen halkları fırınlara ,gaz odalarına atarak imha etmişlerdir.Hitler ile bir ve aynı anlayışa nasıl da benzemektedir.Hiç şaşırmadık,başka bir şey de beklemedik.Çünkü başkanlık sistemi tartışmalarında kendisine ''hitler Almanyasını'' başkanlık sistemi için model olarak göstermişti.

AB'nin motor gücü olan Almanya'nın,1915 olaylarını soykırım olarak kabul etmesi,kendi suçlarını belirtmesi diğer ülkeler için örnek teşkil ederken,bugün dünyanın gözü önünde cereyan eden kürt illerinde katliam,tehcir ve barbarlıklar karşısında,siyasi ekonomik çıkarları gereği sessiz kalması ilkesizliktir.İleride bir gün bugünkü olayları soykırım uygulamaları olarak kabul etmeleri ve Türkiyenin yargılanması hiç bir şey ifade etmeyecektir.Çok geç olacaktır.

1915 olaylarını soykırım olarak artık kabul etmeyen az sayıda devlet kalmıştır.Soykırımların bir daha asla yaşanmaması için kabul etmek artık yetersiz kalmaktadır.Yaptırım gücü olması gerekir.

Erdoğan'ın ise bu güne kadar insanlığa karşı işlediği tüm suçların cezası UCM'de sanık sandalyesinde hesap vermesiyle mümkün olacaktır.Yoksa,suriye gibi olmamak elde değil.

43916

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

Sayfalar