Pazartesi Mayıs 6, 2024

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Tabu olan Ermeni sorununun giderek toplum nezdinde bir Ermeni tarafından gündeme getirilmesini devlet yadırgıyordu… On yıllarca kamuoyundan gizemli tutulan tarihsel bir sorunun gündeme getirilmesi bağnaz devlet mayasına  ters geliyordu… Yaklaşık yüz yıl önce aynı topraklarda yaşayan bir toplumun yok edilişini gizleyen devleti sorunun ayyuka çıkması rahatsız ediyordu. Öyleki soykırım gerçekliğinin açığa çıkması mevcut devlet doktriniyle tezatlık teşkil ediyordu. Dolayısıyla devlete göre mübah olan bir tehcirin yaklaşık bir asır sonra soykırım olarak lanse edilmesi ırkçı ve dini bakımdan bağnaz olan mantalitesine ters düşüyordu…

Hrant Dink böylesi bir ortamda katledildi.  Gerçek katilleri henüz “bulunamadı”.    Her ne kadar birileri “yakalandı ve cezaevine konuldu” ise de; bunlar katliamın piyonlarıdır… Hrant’ı katleden paravanlardır…

Hrant’ın katliamı bunlar üzerinden kapatılmak istendi… Katliamı örgütleyen güç   ileri sürülen kobaylar üzerinden sorunu kamufle etmek istedi. Ama umdukları gibi olmadı.. İleri sürülen ve yakalanan piyonlar devrimci-demokrat değer yargısıyla donanmış kitleleri tatmin etmemiştir. Bunun sonucu bu kitleler tarafından Hrant’a cenazesinde sahip çıkılmıştır. Önyargılarla topluma tanıtılan ve lanse edilen Ermeni milliyetinden birinin cenazesine yüzbinler tarafından sahip çıkılması devleti bağrından vurmuştur. Hrant’a Türkiye’de sahip çıkılması dünya çapında Ermeni diasporasını da etkilemiştir. Ermeni Diasporası’ndan İsabelle Kortian “Türklerin Dink’i kucaklaması bizde deprem etkisi yaptı” diyerek bunu belirtmiştir. Ayrıca her yıl ölüm yıldönümünde anılan Hrant Dink’in gerçek katillerinin bulunması talep edilir. Bunun sonucudur ki, her mahkeme bir yıl sonra yeniden “başlar”… Ve yeniden piyonlar üzerinden “yargılanma”ya gidilir…

Gerçek katil(ler) ise mekan(ların)da  yerlerini alıyorlar.  Hatta daha üst rütbelere bile çıkarılıyorlar. Hrant’ı sağlığında tehdit eden zamanın valisi bugün yolsuzluk ve dolandırıcılık kisvesiyle İçişleri Bakanlığı’na kadar çıkartılmıştır. Yine diğer unsurlar da üst düzeyde resmi makamlara getirilmişlerdir.

Hrant’ın katliamının ardındaki perde iyice açığa çıkmıştır. Katliamda ileri sürülen kobayların bu katliamı kendi başlarına yapmadıkları gerçeği iyice deşifre olmuştur…

Bu güçler tarafından Hrant Dink’i belki katlettiler, fiziken yok ettiler; ama, O’nun toplumun belleğinde ilelebet yer almasını da engelliyemediler… O’na sahip çıkılmasına önüne geçemediler…

Malatya doğumlu olan Hrant Dink ailesiyle birlikte daha çocuk yaşlarda İstanbul’a yerleşir. İlk, orta ve lise eğitimlerini yatılı Ermeni okullarında tamamlar. İstanbul Üniversitesi Fen fakültesi Zooloji bölümünü bitirir. Bu dönem içerisinde liseyi beraber okuduğu okul arkadaşı olan Armenak(Orhan) Bakır’la beraber TKP/ML’ye sempati duyar. Armenak(Orhan) Bakır, Hrant’ın yaşamında ayrı bir yere sahiptir. Gençliklerinde beraber oldukları dönemde sosyal yaşamı paylaştığı Armenak Hrant’ı etkilemiştir. Bunun sonucu Armenak’ın şehit düştükten sonra da Hrant’ın belleğinde  özgün bir yeri olmuştur…

Hrant Dink 12 Eylül darbesi sonrası ilkokulu okuduğu Ermeni okulun yatılı yeri olan Joğvaran’ın Ermeni müdürüyle birlikte bir müddet tutuklanır ve cezaevine konulur. Cezaevinden çıktıktan sonra 12 Eylül koşullarında kapatılmak istenen Joğvaran’ın kapatılmasını engellemek için yetimhanenin yönetiminde başkan olarak yer alır. Daha sonra 1996 tarihinde AGOS adlı Ermeni gazetesini çıkarır. Hrant Dink artık kendisini Ermeni sorununa verir. Ermeni sorununun tarihsel ivmesini kamuoyuna yansıtmaya çalışır. Ancak zamanla devletin baskısına, yaptırımına ve tehdidine maruz kalır. Hakkında davalar açılmaya başlanır. İlk açılan dava 2002 yılında Urfa’da verdiği bir konferansta “Ben Türk değil Türkiyeliyim ve Ermeniyim” dediği için açılır. Üç yıl yargılandıktan sonra bu davadan beraat eder. Ayrıca hakkında üç dava daha açılır. Bunlar içerisinde en çok yankı yapan dava 13 Şubat 2004′te yayınlanan makalesiyle ilgilidir. O makalesinde yayınlanan “Türk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni’nin Ermenistan’la kuracağı asil damarında mevcuttur” cümlesiyle ilgilidir. 301. maddeden “Türklüğe hakaret” iddiasıyla yargılanır. Lehine verilen bilirkişi raporuna rağmen mahkeme tarafından 6 ay hapis cezası verilir. Ancak cezası ertelenir ve baskıya tabi tutulur. Ayrıca Atatürk’ün evlatlık edindiği manevi kızı olan ”Sabiha Gökçen’in anne ve babasının Ermeni olduğunu” yazması üzerine hakkında bir başka dava açılır. Henüz bu dava sonuçlanmadan hakkında bir başka dava daha açılır. Ayrıca Reuturs’a verdiği demeçte ”Evet 1915′te olan bir soykırımdı çünkü dört bin yıldır bu topraklarda yaşayan halk ve onun uygarlığı artık yoktur” diye demeç vermiştir.

Tüm bunlar sonucu Hrant Dink İstanbul valiliğince çağrılır ve tehdit edilir. Böylece Hrant Dink bir taraftan mahkeme üzerinden, diğer taraftan devletin resmi güçleri tarafından baskı ve tehdit altına alınır. Ermenilerin varlığına tahammül edememiş mutaassıp devletin örgütlediği saldırı sonucu Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde öldürülür. Hrant şahsında tüm Ermeniler hedef alınmıştır.

Hrant’ın katliamı kişi bağlamında yapılmamıştır. Bizzat devlet nezdinde yapılan bir katliamdır. Dolayısıyla Hrant’ı katleden devlet kendisini yargılayabilir mi?!..    Hayır yargılayamaz!

Henüz kabullenmediği soykırımın günümüzdeki tezahürü olan cinayetin üzerine bu devlet gidebilir mi?!… Hayır gidemez!

Tarihsel olarak burjuva demokratik devrimini yapmayan ve Ermeni soykırımında, Kürt sorununda, Alevi sorununda objektif olamayan bu devlet Hrant Dink katliamında objektif olabilir mi?!.. Hayır olamaz!

Tüm bunlara karşın günümüzde Hrant’ın katliamı tarih nezdinde yargılanmaktadır. Bu gerçeklik de görülsün… Ve gün gelecek bu katliamı yapan kurum tarihin çöplüğüne atılacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın.

Hrant Dink’i saygıyla anıyoruz ve selamlıyoruz!

Ve Hrant’la beraber Armenak Bakır’ı, Nubar Yalım’ı, Manuel Demir’i, Hayrabet Honca’yı ve tüm devrim şehitlerini de anıyoruz ve selamlıyoruz!

Anıları yaşamımıza örnek olsun!

91576

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar