Salı Nisan 30, 2024

İbrahim Kaypakkaya Beynimizde Bilinç, Bileğimizde Güç, Yüreğimizde Cesarettir!

“Musa Kırmızı asılmayacak!

Biz hapiste çok yattık. Hapisliğin ne olduğunu biliriz.

Ölüm dersen her gün karşı karşıyayız!”

(Yılmaz Güney'in 1970 Yapımı Yedibelalılar Filminden bir replik.)

Marksizm Lenizm Maoizm’i rehber ideoloji olarak benimsediğini çeşitli makalelerinde ifade eden Yılmaz Güney, 1970 yıllarda çekilen ve senaryosunu kendisinin yazdığı “Yedibelalılar” filminde köyündeki haksızlıklara karşı, -her ne kadar köyün ağasından çok korksa da- vicdanının sesini dinleyen ve mahkemede tanık olmayı isteyen bir köylüyü arkadaşlarıyla birlikte ağanın adamlarının saldırısından kurtarır ve oldukça korkan köylüye, yukarıdaki repliği söyler.

Köylünün adı dikkat çekicidir. “Musa Kırmızı”! Neden “Kırmızı” olduğu bilinmez. Ama tahmin edilebilir. Ne de olsa kızılla kırmızı yakın renkler! Öte yandan “Musa” adı o yıllarda devrimciler tarafından da sıklıkla kullanılan bir “parti adı”dır. Yılmaz Güney'in “çok hapisler yattık, ölüm dersen her gün karşı karşıyayız” derken güçlü bir ihtimaldir ki devrimcilere bir gönderme yaptığını ileriye sürebiliriz.

İbrahim Kaypakkaya'nın bu filmi izleyip izlemediğini bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var. İbrahim Kaypakkaya'nın kullandığı parti isimlerinden bir tanesi de “Musa” adıdır. “Musa”nın yani İbrahim Kaypakkaya'nın katledilişinin yıldönümü yaklaşıyor. 18 Mayıs 2017 tarihi, Türkiye devrimci komünist hareketinin önderlerinden; halkımızın nezdinde halen sohbetlerinin “şapkalı-kasketli”si olan genç bir komünist önderin 17 Mayıs'ı 18 Mayıs'a bağlayan gece, aylarca süren işkenceli-sorgulu tutsaklıktan sonra Amed 2 No’lu Hapishane'de kurşuna dizilmesinin 44. yıldönümüdür.

Bu vesileyle örneğin Yılmaz Güney'le İbrahim Kaypakkaya'yı aynı düzlemde buluşturan; onların dünyaya, ülkeye ve topluma bakışlarıdır. Her ikisi de meselelere işçi sınıfının, halkın çıkarları açısından bakmışlar ve bu bakış açısı onların yaptıkları “iş”te başarılı olmalarına, halkın özlem ve taleplerini doğru bir biçimde analiz edip yansıtabilmelerine neden olmuştur. Her ikisini de birleştiren ortak nokta Marksizm Leninizm Maoizm'dir.

Yılmaz Güney dünyaya ve Türkiye toplumuna, bu ideolojik formasyondan bakmaya çalıştığı, bu yönlü bir çaba içinde olduğu içindir ki Türk Kürt ve çeşitli milliyetlerden işçi sınıfının ve halkımızın nabzını yakalayabilmiş, bunu belli bir estetikle ele alabildiği içindir ki sinema sanatında başarılı olabilmiştir.

İbrahim Kaypakkaya'nın da meselelere yaklaşırken temeli MLM'dir. O her şeyden önce Maoist olduğu için kimilerince bugün sahiplendikleri tezleri ileriye sürmüştür. Bizzat Kaypakkaya'nın kendisi “hareketimiz Büyük Proleter Kültür Devriminin ürünüdür” diye not düşmüştür. Dolayısıyla onun bu niteliğini bir kenara bırakırsanız ve onu öyle “sahip”lenmeye çalışırsanız, bu doğru bir tutum olmaz. Tabi bu durumdan zararlı çıkan İbrahim Kaypakkaya olmaz. Onu savunduğunu ve “hata”larını reddedip “sahip”lendiğini ileriye sürenler kendileri kaybederler.

Uzun lafın kısası İbrahim Kaypakkaya MLM olduğu için Kemalizm, ulusal sorun, komünist partisinin sınıfsal niteliği, devletin niteliği, ülkede verilecek mücadelenin biçimi, köylülüğün örgütlenmesi, halk savaşı, ordu örgütlenmesi, reform-devrim ilişkisi ve hatta sosyalizmin bazı sorunları vb. konularında doğru tespitler yapabilmiştir.

İbrahim Kaypakkaya Maoist olduğu, bu ideolojik formasyonla silahlandığı için doğru analizler yapmıştır. Hatta bizzat Kaypakkaya'nın kendisi Dersim mağaralarında “en güçlü silah” olarak Mao'nun küçük Kızıl kitabını yoldaşlarına öneriyordu.

Bu nedenle İbrahim Kaypakkaya'nın ileriye sürdüğü tezlerin nasıl ortaya çıktığı ya da tezlerinin içeriğine dair bir çalışmadan çok, onun 44 yıl önce ileriye sürdüğü tezlerin günümüzdeki güncelliğine dair birkaç örnek vermek yeterli olacaktır.

İbrahim Kaypakkaya Günceldir?

Son birkaç yıldır sadece halkımızın değil hâkim sınıfların da İbrahim Kaypakkaya'ya yönelik “ilgisi”nin arttığına tanık oluyoruz.

 İbrahim Kaypakkaya'yla ilgili şarkı söylediğinden tutun da, onu ananlara ve hatta afişini asanlara kadar bir dizi devrimci demokrat, ilericiye soruşturmalar açılıp, hapis cezaları verilir oldu. son 1 Mayıs kutlamalarında onun resminin olduğu flama, pankart vb.ne yönelik “ilgi” de bunun göstergesi olmuştur.

İbrahim Kaypakkaya'yı hâkim sınıflar nezdinde bu kadar tehlikeli kılan hiç kuşkusuz ki onun ideolojik formasyonudur. İbrahim Kaypakkaya, Marksist Leninist Maoist olduğu için, hakim sınıfların “bam teline” basmış, devletin faşist niteliği başta olmak üzere, ülkemizde var olan çelişkileri doğru tespit etmiş ve bu çelişkilere uygun olarak silahlı devrim mücadelesi iddiasına uygun bir söylem ve pratik hat içine girmiştir. Yani İbrahim Kaypakkaya yılanı kuyruğundan yakalamıştır! Zaten tam da bu nedenle katledilmiştir!

Dolayısıyla İbrahim Kaypakkaya ülkemiz topraklarında Marksist Leninist Maoist teorinin ilk temsilcisidir. 50 yıllık reformist-revizyonist suskunluğu parçalama söylemi bu açıdan basit bir propaganda değildir. Bu vesileyle aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen Kaypakkaya'nın tezlerinin güncelliğinin esas nedeni, onun MLM hattında gizlidir. Marksizm Leninizm Maoizm güncel olduğu için Kaypakkaya günceldir.

Maoizm meselesinin önemi ve günümüzdeki güncelliğine dair bir örnek verecek olursak şu söylenebilir: Bilineceği üzere -diğer sebepler bir yana- sosyalizmde yaşanan geriye dönüşleri açıklayabilmek için meselelere Marksizm Leninizm'in üçüncü aşaması olan Maoizm’le yaklaşmak gerekir. Bu yapılmadığı takdirde geriye dönüşler bilimsel bir şekilde açıklanamaz. Sorunların kaynağı doğru tespit edilemez. Kişiler ya da rastlantılar neden olarak ileriye sürülür vb. Böylelikle Troçkizm, anarşizm, reformizm vesaire anlayışların güçlenmesi söz konusu olur.

Dolayısıyla ülkemiz koşullarında MLM'yi savunmak, Kaypakkaya'nın bu toprakların ilk Maoist önderi olduğunun ısrarla altını çizmek ve propagandasını yapmak gerekir. Ülkemizde sosyalizmde yaşanan geriye dönüşler Maoizm’le değerlendirilmediği için, kimi çevreler kendince “çözüm”ler bulmuştur!

Örneğin bu durumun günümüz Türkiye toplumundaki karşılığı ise irili ufaklı Troçkist yapıların tezahürü olmuştur. Bu minvalde özellikle demokratik halk devrimi-sosyalist devrim vb. tartışmalarından ziyade, kendini Troçkist olarak ifade eden grupların-yayınların sayısındaki artışa dikkat çekmek gerekir. Meselelere Maoizm’le yaklaşmamak, sosyalizmdeki geriye dönüşleri açıklayamamak, Troçkizm gibi Türkiye devrimci hareketinde ipliği pazara çıkmış ve geçmişte açıktan sahiplenilemeyen karşı devrimci düşüncelerin dillendirildiğine tanık olmaktayız.

Bu güncel durum bize ülkemiz sınıf mücadelesi arenasına Marksizm Leninizm Maoizm’i –özellikle de Maoizm’i- daha fazla taşımamızı ve sosyalizmde yaşanan geriye dönüşler ve devrimin proletarya diktatörlüğü altında da sürdürülmesi teorisini genç kuşaklarla tanıştırmamızı koşulluyor. Bu minvalde Büyük Proleter Kültür Devrimi'nden etkilendiğini özellikle belirten Kaypakkaya'nın Maoist yönü üzerinde durulması gerekir.

Kaypakkaya'nın günümüzde bu kadar güncel olmasının nedenlerinden biri de onun ileriye sürdüğü tezlerin sosyal pratik içinde karşılığını bulmasıdır. Ülkemizin son yarım asra yaklaşan tarihi göz önüne getirildiğinde yaşanan gelişmeler İbrahim Kaypakkaya'nın ileriye sürdüğü tezlerin doğruluğu hakkında kesin ipuçları vermiştir.

Özellikle de Kürt ulusal sorununu kendine temel alan Kürt ulusal hareketinin ulaştığı aşamayla birlikte, Türk hâkim sınıflarının kendi arasında yaşanan mücadele sonucunda da olsa Kemalizm meselesine dair ortaya çıkan gerçekler, Kaypakkaya'nın “Milli Mesele” ve “Kemalizm”e ilişkin ileriye sürdüğü tezlere ilgiyi artırmıştır. Tabi bu ilgi sahiplerinden bazılarının İbrahim Kaypakkaya'nın Maoist formasyonuyla ilgilenmediklerinin, onun bu tezleri ileriye sürmesinin temelini gözardı ettiklerinin altını çizelim.

Kaypakkaya'nın tezlerinin bu derece günümüze ışık tutan bir içeriği sahip olması, onun geleceği gören bir kâhin olması değildir. Bunun birinci nedeni her şeyden yukarıda da değindiğimiz üzere meselelere MLM bakış açısıyla yaklaşmasıdır.

Kaypakkaya'nın tezlerinin güncelliğinin bir diğer nedeni de, tezlerinin masa başında üretilmesi değil, pratik süreç içinde; bir yandan hâkim sınıflarla, diğer yandan ise revizyonizmle mücadele içinde şekillenip ileriye sürülmesidir.

Kaypakkaya'nın tezlerinin güncelliği, tezlerinin ülkemiz sınıf mücadelesinin somut birikiminin üzerinden yükselmiş olmasıdır. Kaypakkaya, köylü direnişleri içinde yer alarak köylülerin, işçi direnişleri içinde yer alarak işçi sınıfının, öğrenci gençlik mücadelesinin içinde yer alarak gençliğin, Kürt ulusunun içinde yer alarak Kürtlerin yaşadığı çelişkileri, uğramış oldukları faşist zulmü ve buna karşı geliştirilen mücadelenin, kitle hareketlerinin içinde yer alarak tezlerini ileriye sürdü. Bu kitle hareketlerinin ortaya çıkardığı bilinci MLM bilimiyle analiz ederek, ülkemiz topraklarında komünist tezlerini ileriye sürdü.

Ülkemizde sınıf mücadelesi devam ettiğine ve daha da önemlisi ülkemizde işçi sınıf ve halkın hâkim sınıflarla yaşadığı çelişkilerinde esaslı, temele ilişkin bir değişiklik olmadığı içindir ki Kaypakkaya'nın tezleri halen güncelliğini koruyor. Her şey karşıtıyla vardır, değişir ve dönüşür. Ülkemiz komünist hareketi de üzerinde yükseldiği zeminden hareketle, karşıtının değişimine ve dönüşümüne paralel bir süreç içindedir. Düşmanın durumu karşıtını da belirlemektedir.

Ülkemizde halen Kaypakkaya'nın tespit ettiği temel çelişkiler çözülmüş değildir. Bu nedenle Kaypakkaya'nın tezleri “sanki dün değil bugün yazılmış gibi” günceldir.

Kaypakkaya'yı Türk hakim sınıfları nezdinde tehlikeli kılan, onun silahlı mücadele savunusu ve her türden reformist revizyonist çizgiye amansız düşmanlığıdır. Bu bahisle Kaypakkaya'da söz ve eylemin birliği beraberinde onu “en tehlikeli düşman” kategorisinde değerlendirilmesini gündeme getirmiştir.

Aradan geçen zamana rağmen günümüzde esen tasfiyecilik rüzgarları ve önü açılan reformizm bir kez daha Kaypakkaya'nın “en tehlikeli düşman” olmasını güncellemiştir.

Kaypakkaya'nın tezleri nedeniyle ona “ilgi”sini eksik etmeyen devletin bu tavrından şikayetçi olmamak gerekir! Bilakis devletin bu ilgisi Kaypakkaya'nın tezlerinin güncel olmasının ispatıdır aynı zamanda! Yoksa Ortadoğu'ya ve bölgeye “model ülke” olarak ilan edilen, “etkili” ve “güçlü” bir devletin yıllar önce katlettiği genç bir komünist önderden bu kadar çekinmesi saçma olurdu. Düşmanın Kaypakkaya'ya ilgisi onun tezlerinden kaynaklıdır. Çünkü o tezlerde kendi sonunu görmektedir. Bu nedenle Kaypakkaya'ya her fırsatta saldırması anlaşılırdır. Eşyanın tabiatı gereğidir.

Temel meselemiz İbrahim Kaypakkaya'nın tezlerinin layıkıyla kavranabilmesidir. Bu ise ancak pratik-tıpkı Kaypakkaya'nın yaptığı gibi- içinde olur. (Bir ÖG okuru)

40608

Yeni Hınzır Paşalara Geçit Yok!

Bir kez daha asimilasyon ve Hınzır paşalar konusunda hem Alevi toplumuna, hem de Alevi örgüt yöneticilerine seslenmeyi, Aleviliğe yönelik asimilasyon operasyonunun bizzat devlet eliyle güçlü bir şekilde devam ettirilmesinden ötürü bir gereklilik olarak hissediyorum.   

Soru(n)dan Çözüme Kadın(lar)

“Selam olsun bizden önce geçene / Selam olsun dosta, hasa, çile çekene / Selam olsun dayanana, düşene / Yüreğim yürektir, bakma gözüm yaşına.”[1]

“Kadınlığın tarihi, dünyanın gördüğü en büyük zorbalığın tarihidir,”[2] der Oscar Wilde. Haklı.

Üniversiteyi Öldürmenin Sekiz Yolu (Ya da Üniversite Piyasaya Nasıl Entegre Olur?)[1]

 “Bilimin sürdürülmesi, / bana özel bir yürekliliği / gerektirir gibi gözüküyor.”[2]

 Sevgili dostlar, sıcak bir Haziran’ın ardından, meydanların ardından yeniden burada, birlikteyiz.

Buraya gelirken arkadaşlar bana Melih Gökçek’in “teröristler kamplara çekildiler, sonbaharda daha büyük bir ayaklanma çıkartacaklar,” mealinde bir şeyler söylediğini aktardılar.

İlk defa Melih Gökçek’le aynı fikirdeyim.

Evet, Haziran 2013 sıcak geçti. Ama emin olun önümüzdeki güz ayları daha da sıcak geçecek.

Neo-Liberal AKP, Kautsky'nin 'Ultra Emperyalizmi' , 'Bariscil Kapitalizm' Ve Bir Ruyanin Sonu

Esas savas ,maddi-maddelesmis enerji evreninin zihnimize yansimasinda yuruyor...Dusunce -felsefe enerjisi biri ikiye boluyor...Tek bir soru tum bir evreni boluyor...
Dusmani yakindan izleyin. Onun akli bizden daha geliskin; yuzyillara dayanan sinifli toplumlar yonetme tecrubesine sahip. Akimlari yok edemeyecegini biliyor. Enerji evreninin sabit bir yuk uzerinde hareket eden bir enerji alanlari catismasi oldugunu biliyor...

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda/ Hasan Aksu

Kadın sorunu yalnızca sınıf sorunu olarak ele alınamaz, görülemez. Kadın sorununda asıl çelişki cinsiyet sorunu olarak görülmelidir.

Kadın ve özgürlük

“Tarihsel değişimi belirleyen kadınların özgürleşme oranıdır. İnsanlığın zorbalığa karşı kazandığı zaferin bulunduğu nokta, kadının erkekle, zayıfın güçlü olanla karşılaştırıldığında ortaya çıkan durumdur. Kadının özgürlük derecesi toplumsal özgürlüğün doğal ölçüsüdür.“ Marx-Engels

İnsanlık, özgürlüğünü kadınların köleleştirilmesiyle yitirdi ve kazanmak istiyorsa yitirdiğini yeniden, onu, ancak ve ancak yitirdiği yerde kazanabilir. 

Maocular ve Bir Maoizm Karikatürü Perinçekgiller

  

TV’ye çıkartmışlar benim gibi kel kafalı bir gazeteci, sözde araştırma yapmış ülkedeki Maocular üzerine ve 'Maocular' diye bir kitap yazmış.

Bak simdi cehaletin papyon giymiş haline, entelektüellik adına aydınlığın ırızına geçirilmiş haline!

Güya aydınsın, öyle mi?!

Maocular diye kitap yazmadan önce hiç Maoculuğu araştırdın mı?...TV izleyiciliği dışında Maoizm nedir en ufak bilgin var mı?

Yok, belli!...Neden mi?...Maocular sorusuna cevabı Perincek ve onun artıklarında aradığına göre, Mao hakkında tam bir cehalet içinde olduğun belli!

'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir


'Radikal Demokrasi' Post-Modernizme yaslanmis Neo-Liberalizmdir

Toplumun, uretimin ve siyasal yasamin kurallarini Isci-Koylu yiginlarinin degil; tam tersine uretim araclarinin ozel mulkiyetini elinde bulunduran sermayenin ve onun siyasal iktidarinin koydugu Kapitalizm catisi altinda 'bireysel ozgurluk' ya ahmaklar icin bir aspirin ya da burjuvazinin dostu ahlaksiz bir sahtekarliktan baska bir sey degildir.

Tarihin inatçi aynasi

Kürt medyası ile düzen yanlısı medyanın bir utanç duvarına dönüşen bezdirici ambargosu karşısında bir süre yazmamaya karar vermiştim. Ancak İran Molla rejimi, Şerko Maarifi' nin de içinde olduğu onlarca insanı idam edince, birkaç yıl önce yazdığım bir makaleyi ve bir mektubu aşağıda halkın bilgisine sunmayı zorunlu gördüm. 
İşte 2009 ve 2011 yılında yazdığım o ibretlik makale ve mektup:
HÜSEYİN XİZRİ DE İDAM EDİLDİ
KÜRT VE TÜRK SİYASETÇİLERE KINAMA
UTANIN!

MİNNET VE HAYRANLIKLA: YOLLARI YOLUMUZDUR![1]

“Nehirlerin dinlediği seslerdik”[2]

 

Sizlere, siz kardeşlerime Onlardan söz ederken, heyecandan dilim damağım kuruyor. Omuzlarımda devasa bir sorumluluğun ağırlığını duyumsuyorum…

Ne demeli? Nereden başlamalı?

Öncelikle onlarınki, anlatmaktan çok yaşanan, yani kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir aşktı…

“Demokratikleş-me paketi”

“Maymun ne kadar yükseğe çıkarsa,kıçı da o kadar görünür.”[1]

 

Bizim kuşaktan, (genel olarak “78’liler” olarak biliniyoruz) kimileri ve selefimiz 68’lilerin bir kısmı çok hızlı “uyum sağladı”. Biz beceremedik.

Eskinin “solcu”su, bugünün liberali kalemlerin AKP iktidarının Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle açtığı (kaçıncı?) “Demokratikleşme Paketi” ile ilgili görüşlerden söz ediyorum.

“Cemevi ile Ruhban Okulu da olsaydı daha iyi olurdu,” diyen hoşnut Oral Çalışlar, örneğin[2]

Sayfalar