Çarşamba Mayıs 1, 2024

İki çizgi mücadelesine EVET, tasfiyeciliğe HAYIR!

Sınıflı toplumlar ortaya çıktığından beri beraberinde sınıf çelişkileri ve sınıf mücadeleleri de oluşmuştur. Tarihsel olarak her değişik toplumda sınıflar ve sınıf mücadeleleri farklı minvaller izlemiştir. Kapitalizm ve emperyalizm çağında uluslararası alanda sınıf mücadelesine damgasını vuran temel çelişki -ara sınıflar dışında- burjuvazi ile proletarya arasındaki saflaşmadır. Bunun sonucu burjuvazi ve diğer gerici sınıflara karşı ezilen, sömürülen ve tahakküm altındaki sınıfların en ileri kesimini proletarya oluşturur. Dolayısıyla sınıf mücadelesine ve sistemin yarattığı tüm çelişkilerin köklü çözümüne önderlik eden gücü de proletarya partisi oluşturur. Proletarya partisi olmadan sınıf çelişkileri elbetteki varlığını devam ettirir. Ama kapitalizm ve tüm gerici iktidarlar kendiliğinden yıkılıp sosyalizme yerini kendiliğinden bırakmaz. Bu proletarya partisi önderliğinde devrimle mümkün olur. Çünkü proletarya partisi, tarihsel olarak nesnel sürece müdahale eden öznel güçtür.

İki Çizgi Mücadelesine Evet

İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç proletarya partisinin önemini bir kez daha gösteriyor. Uluslararası alanda nesnel koşulların gelişmesi ve sınıf çelişkilerinin keskinleşmesi, beraberinde önderlik misyonu oynayan öznel güce, -yani partiye- olan ihtiyacı daha artırıyor. Sınıf mücadelesinde ve tüm baskı ve tahakkümlere karşı mücadelede önderlik rolünü yerine getirecek olan partidir. Parti olmadığı takdirde devrim gerçekleşmez. Elbetteki, devrimi gerçekleştirecek olan işçi sınıfı ve emekçi sınıflardır. Onların yer almadığı koşullarda devrim mümkün değildir. Ama, onları ezen, sömüren, baskı altında tutan egemen güçlere ve gerici devlet erkine karşı; onlara devrim şiarıyla önderlik eden, onları iktidar perspektifiyle yönlendiren, sevk ve idare eden parti unsuru olmadan da devrim gerçekleşmez. Ezilen kitleler parti önderliğinde devrimi gerçekleştirir. Parti öncü müfrezedir.

Sınıf çelişkisinin ve sınıf mücadelesinin ürünü olan parti aynı zamanda kendi iç yapısında dialektiğin temel yasası olan zıtların birliği yasasını da barındırır. Bu yasa her maddi yapı için geçerlidir. Mao'nun tahliliyle “Şeyler içindeki çelişkinin yasası, yani karşıtların birliği yasası, materyalist diyalektiğin temel yasasıdır.” Dolayısıyla bu yasa parti için de geçerlidir. Zıtların birliği bağrında zıtların mücadelesini de barındırır, ama, zıtların mücadelesi -yani çelişki- zıtların birliğiyle mümkündür. Bundan dolayı zıtların birliği, zıtların mücadelesini de içerir. Bu yasa, irade dışında her maddi yapı içinde varolan nesnel bir olgudur. Bu materyalist dialektiğin temel yasası parti bünyesi için de geçerlidir. Bundan dolayı parti içinde iki çizgi mücadelesi vardır. Bundan dolayı iki çizgi mücadelesi nesnel bir olgudur. Dolayısıyla bu nesnel gerçekliğin görülmesi gerekir.

Çelişki yasası toplumun ve tüm kurumlarının bağrında vardır. Diyalektiğin kaçınılmaz sonucudur. Bu varoluş parti içinde iki çizgi mücadelesinin temelini oluşturur. Mao'nu tahliliyle iki çizgi toplumun çelişkilerinin parti içine yansımasıdır. “Parti içinde, durmadan, çeşitli fikirler arasında karşıtlık ve çatışma olur. Bunlar, parti içindeki sınıf çelişkilerini toplumdaki yeni ve eski şeyler arasındaki çelişkileri yansıtır. Partide çelişki ya da çözülecek ideolojik savaşım yoksa, partinin yaşamı sona erer.” Mao'nun tahliliyle partide de çelişki ve yansıması ideolojik mücadele olmazsa, parti de olmaz. Çünkü çelişki (zıtların birliği) maddenin varoluş biçimidir. Parti içindeki iki çizgi de bu temel yasanın tezahürüdür.

Her maddi şey(yapı) bağrında zıtları barındırır. Kapitalizmde iktidardaki burjuvazi karşıtını oluşturan proletarya ile varsa; sosyalizmde iktidardaki proletarya karşıtını oluşturan burjuvazi ile vardır. Komünist partisinde de partiye egemen olan proletarya çizgisi kendi karşıtına tekabül eden tali durumdaki burjuva çizgiyle vardır. Partideki bu nesnel saflaşmada çelişkinin ana yönünü proletarya çizgisi oluşturduğundan, partiye karakterini ve niteliğini veren de proletarya çizgisidir. Ama parti zıttını oluşturan burjuva çizginin nesnel koşulunu da bağrında barındırır. Bunun için iki çizgi mücadelesi -sınıflar ve ideollojiler varolduğu müddetçe- varlığını devam ettirecektir.

Tüm bu nesnel gerçeklik komünist partisinin önüne iki çizgi mücadelesini yürütme görevini de koymaktadır. MLM çizgiye, egemen olduğu partide sapmalara ve burjuvaziye tekabül eden çizgilere karşı uyanık olma ve mücadele yürütme misyonu yükler. Bu bilinçle hareket eden parti devamlı uyanık olur ve mücadelesini sürekli kılar. Parti kendisini devamlı MLM ideolojiyle donatır. İdeolojik-politik doktrinle kendisini donattıkça, toplumdan parti içine yansıyan burjuva ideolojisine karşı daha etkin olur. Önemli olan zıtların birliği ve iki çizgi mücadelesi gerçeğini görmek, kavramak ve o doğrultuda hareket etmektir. Aksi takdirde diyalektik materyalizmin bu temel yasasını göremeyen hareket, burjuva çizgiye karşı uyanık olamaz, varlığını hissetmez, tavır koyamaz ve onun hakim olmasına engel olamaz. Bu nedenle iki çizgi mücadelesi partinin gelişmesi açısından motor gücünü oluşturur.

İki çizgi mücadelesi parti içinde demokratik-merkeziyetçilik ilkesine göre işletilir. Her partili yoldaş kendi görüşlerini kendi organlarında dile getirebilir. Üst ve merkezi organlara yazılı iletebilir. Konferans ve kongre arifesinde daha geniş olanaklarla görüşler meşru bir zeminde parti içine yansıtılabilinir... Bu böylece devam ettirilir... Böylece izafi olarak “doğru” ile “yanlış” görüşlerin, çizgilerin dile getirilmesi ve mücadelesi yürütülür. İki çizgi mücadelesi demokratik bir zeminde parti içinde parti normlarına uygun bir şekilde yürütülmesidir. Her yoldaşın böylesi demokratik hakkı vardır. Ancak bu demokrasi sınırsız değildir. Ayrıca merkeziyetçilik ilkesi de vardır. Ve bu ilkeyle iç içedir. Bu ilkeye göre de her yoldaş parti iradesini yansıtan merkezi çizgiyi tanımalı ve örgütsel işleyişi gereği kişiler yer aldıkları organa, alt organlar da üst organlara ve merkezi yapıya bağlı olmalılar. Böyece içinde yer aldıkları partinin verdiği mücadelede resmi görüşleri doğrultusunda parti saflarında yer almalılar.

İki çizgi mücadelesi budur. İki çizgi mücadelesine evet...

Tasfiyeciliğe Ve Hizipçiliğe Hayır!..

İki çizgi mücadelesi parti işleyişi ve parti normlarına uygundur. MLM hatta yer alan Komünist partilerinin tüzüğü iki çizgi mücadelesini yadsımaz. Tersine uygular. Çünkü iki çizgi mücadelesi yukarıda belirttiğimiz gibi parti içerisinde yürütülen ideolojik mücadeledir.

Ancak farklı görüş ve düşüncelerin partinin demokratik-merkeziyetçilik ilkesini yadsıyan, reddeden tarzda parti dışına yansıtılması iki çizgi mücadelesi değildir. Çünkü böylesi bir girişim parti iradesini tanımayan bir akımdır. Dışında yer aldıkları partinin programını ve örgütsel yapısını reddeden bir mevzide yer almaktır. Böylesi bir akım parti çizgisini reddeder ve karşısında durur. Parti işlerliğini tanımaz, parti tüzüğünü ihlal eder. Bu çizginin pratiği partiyi de gerekli görmez ve partiyi tümden karşısına alır. Ezilen sınıflara önderlik rolü üstlenen partiyi reddeden çizgi öne çıkar. Daha açık bir deyimle bu minvalde hareket eden bir çizgi komünist partisine tezat teşkil eder.

Komünist partisinin demokratik-merkeziyetçilik ilkesini ihlal eden ve partiyi karşısına alan bu akım tasfiyeci ve hizipçi akımdır. Tasfiyeci ve hizipçi akım parti dışında hareket eder. Bu çizgi partinin programını, örgütsel yapısını, pratiğini hedef alır. Partiyi, programını, pratiğini hedef alan, yadsıyan, tanımıyan çizgi tasfiyeci zeminde hareket eder. Böylesi bir pratik devrime önderlik rolüyle oluşan parti önünde engel teşkil etmektir. İdeolojik olarak parti iradesini tanımıyan, onu karşısına alan, onu lağvetmeye çalışan bir girişim tasfiyeci bir çizgidir. Hizpçilik ve tasfiyecilik MLM partinin mücadelesi ve gelişmesi önünde engel teşkil eder.

Partiyi ve çizgisini hedef alan bu çizgi yeni bir akım değildir. Sınıf bilinçli proletaryanın örgütlenmeye gittiği dönemeçle bu akım da ortaya çıkmıştır. Biçimsel olarak farklı görünümler alsa da, tasfiyecilik özünde aynı karakterini taşımıştır. Ama ideolojik mücadele de verilmiştir.

Sınıf bilinçli Türkiye proletaryasının öncü müfrezesi tasfiyeci ve hizipçiliğe karşı mücadelede deneyimli bir harekettir. Nitekim ortaya çıkan bu türden çizgilere dün de bugün de alınan tavır maskelerini indirmeye yetmiştir. Nitekim giderek daha şuursuzca saldırıya geçmeleri pratikte onların tasfiyeci ve hizipçi zaaflarını deşifre etmiştir. Yukarıda değindiğimiz genel durum mevcut özgülde gündeme gelmişse de, o anti-hareket altedilecektir. Parti ilkelerinde ısrar edilerek hareketin önü açılacaktır. Bundan kimsenin kuşkusu yoktur!

46208

Yasli tarih diyor ki:"Halk iktidari ele almadikça.."

Dikkatinizi mutlaka çekmiştir; meclisteki partilerden, "Halk örgütlenip iktidar olsun, kendi kendisini yönetsin," diyen yoktur. Ne böyle bir hedefleri var, ne de felsefeleri… İstedikleri şey, halkın merdiven olması, kendilerinin de tepede oturmalarıdır.

Hozat, Altun ve Öcalan:Garbis Altınoğlu

Demir Küçükaydın ve Ayhan Bilgen'e Bir Yanıt

(Genişletilmiş versiyon)

Ocak ayında Parti ve Devrim şehitleri üzerine

İnsanlık tarihine alın teriyle emekle, yürekle, bilinç ve çizilen ideolojik güzergâhla yazılırlar. Ve bir daha yüreklerde silinmezcesine kalıcılaşırlar. Orda söz biter eylem başlar, iş başlar, insanlığa adanan, insanın özgürleşme kavgası başlatılır. Bunu kelimelerle ifade etmenin mümkünatı yoktur,

Rober Koptaş yazdı: Öcalan’ın mektubundan beklenen

Rober Koptaş, Agos’taki köşesinde KCK’nin ‘lobi’ açıklamasını yazdı: Kürt illerinde gördüğüm, Hrant Dink’in hatırasına hürmeten Ermenileri el üstünde tutan, iç savaşın etkisiyle de Ermenilerin yaşadığı acılara karşı empati duygusu geliştirmiş bir tavır oldu. Bu ileri duruşa karşın, Kürt siyasi hareketinin temsilcilerinin Ermeni meselesinde daha ikircikli bir tutum aldığı söylenebilir.

Hrant belleğimizde yasıyor...Nazaret Vartanyan

 

Hrant Dink 19 ocak 2007 tarihinde katledildi. Yaşamını mensup olduğu Ermenilerin tarihsel akıbetini kamuoyuna açmaya adamıştı Hrant… Ama Hrant’a tahammül edilemedi… Bundan dolayı Hrant katledildi..

Sevan bu sefer yalnız değil

 

Sevan Nişanyan’ın zekâsına, bilgisine ve hayat görüşüne hayran, onu merak eden biri olarak benim de yolum Şirince’den geçti. Geçen yıl Şirince’ye yaptığım birkaç aylık yolculuğun yaşamımda önemli bir yere sahip olacağını biliyordum, öyle de oldu… Ancak iz bırakan yalnızca Sevan Nişanyan’ın kendisi değildi. Sevan ile Müjde Tönbekici, kamuoyunun onlar hakkında düşündüğünün aksine ve hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki şahane bir aile kurmuşlar.
 

“Iyi” Papa mı?

“Yüreğin soğuksa,güneş de ısıtamaz.”[1]

Papa Benediktus’tan (ya da önceki Papa II. Jean Paul’den) sonra Vatikan’da ikamet eden Papa Francesco, “iyi” Papa mı?

Kanımca değil. Papalık kurumunun “iyi”si olmaz/ olamaz. Çünkü orası Vatikan’dır…

Tam da bu noktada Mohandas Karamchand Gandhi’nin, “Çoğunluğun onayı yanlışı doğru yapmaz,” saptamasının altını çizerek, Immanuel Wallerstein’ın, “Katolik olmayanlar kimin Papa olacağını umursamalı mı? Elbette,”[2] saptamasını paylaşmadığımızı belirtelim.

Bu Ne Şiddet,Bu ne Celal?(Yada Gulyabani Kim?)

“İnsan çıtır ekmeği ısırdığında,Kırıklar dolar kucağına,İşte orası umudun tarlasıdır.Ve orada başaklar ağırlaştığında,Sayısız ah dökülür toprağa.”[1]

Şiir şöyle: 

“gencecik cocuklardık/ milyonlar kadardık/ haykırışlarımızla türkülerimizle/ güle oynaya/ Gezi’deydik/ meydanlardaydık.

Gulyabani!/ annelerimizin masalındaydı/ zifiri karanlıktı/ çıktı geldi/ esti gürledi/ BEŞimizi yuttu/ ONİKİmizin gözünü yedi/ yetmedi organlarımızı yedi/ yetmedi/ YÜZlercemizin kolunu bacağını kafasını kırdı/ sakat bıraktı/ kimimizi komaya/ SEKiZBiNden fazlamızı yaralı kodu.

Türkiye'de paradigma değişimi ve "Derin Kürdistan aklı"

Kapitalist dönemin en önemli başarısı kitleleri gönüllü aptallaştırabilmesi, hatta köleleştirebilmesidir.Kendi çıkarlarının nerede olduğunun rasyonel bir analizini yapamadan,kitleler egemen yapının çıkarlarının kendi çıkarları olduğu yanılsamasının etkisinde ömürlerini geçirirler.Seçimlerini bu doğrultuda yaparlar,yeni nesilleri bu doğrultuda yetiştirirler.Hukukun üstünlüğüne inanırlar ve hukuk adı verilen sistem makyajının onların haklarını korumak için varolduğunu zannederler.Halbuki ezenler/ezilenler veya egemenler arası yerel/global çelişkiler suüstüne çıktığında il

Yolsuzluk

2010 yılında Anayasa refarandumu onaylanması için Maltepe meydanında halka hitaben yaptığı konuşmada Başbakan R.T.Erdoğan şöyle diyordu '' merhum Menderes'lerin biz bu yola çıkarken kefenimizi de yanımıza aldık'' dedikleri gibi,''biz kefenimizi zaten yanımızda taşıyoruz'' sözlerini şaşkınlıkla dinledim.Bir başbakan vatandaşlarına ''nasıl böyle bir şey der'' diye düşündüm.Ne yapmış olabilir ki ''kefene'' gerek duyulsun.Bu sözün ne anlam taşıdığını bugün daha rahat anlayabiliyorum.

Beni ve hamile eşimi çırılçıplak soydular!

Dışişleri eski bakanı Coşkun Kırca'nın, Kürt milletvekili K'ye cevap vermek için çıktığı meclis kürsüsünde, "Türkiye'de her Türk vatandaşı Türk'tür. Hepsi Türk'tür. Kendi vicdanınızda bunu hissediyorsanız öyledir; ama kendiniz sapmışsanız o zaman size ancak susmak ve susanlara karşı Türk devletinin gösterdiği sabırdan istifade etmek düşer, daha fazlası değil…"dediği günlerdi.

Sayfalar