Cuma Mayıs 17, 2024

"İpler kimin elinde "2

Dünyadaki gelişmeleri dikkate aldığımızda  Asya kıtası ve Ortadoğu  proleter devrimlerine, ulusal kurtuluş hareketlerinin başarı elde etmesine,zaferle taçlanmasına, objektif şartların en uygun  olduğu alanlardır. Yanlızca objektif şartların değil ,aynı zamanda komünistlerin ve anti emperyalist , anti faşist hareketlerin örgütlü ve ciddi bir potansiyol güç oluşturduğuda bir gerçek.  Emperyalizmin karnının en yumuşak olduğu  bu alanlarda  yükselecek halk devrimlerinin  emperyalizme büyük darbeler vuracağı kesindir. Bu nesnellik görülmeden sınıfların mevzilenmesi doğru ele alınamaz.Hedefimize koyacağımız baş düşmanımıza okun ucu yöneltilemez.

Kürdistan'da,Hindistan'da,Nepal'da, Yemen'de, Filipinler'de, Suriye'de, Türkiye'de vb ülkelerde  emperyalizme ve faşizme karşı gelişen, demokratik halk devrimleri ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin merkezini buraların  oluşturacağı kesindir. Bugünun objektif durumu, gelecek açısından bize bunu göstermektedir.

Peki subjektif durum dünyada ve bölgelerde  ne durumda?Bu gerçeği doğru tahlil etmezseniz ve güçlerinizi yukardaki objektif koşullara göre belirlemez,doğru mevzilenme yapılamazsa,bu sujektif gücü yeni bir yıkımada götürebilirsiniz. Geçmişte yapılan yanlış subjektif tahliller komünist partilerin ve anti emperyalist hareketlerin büyük yaralar aldığını bize gösterdi. Türkiye topakları üzerinde kırk küsür yıldır bizler bunun acısını yaşamaktayız.

Hindistan,Nepal, Filipinler ve Kürdistan'da halkların demokratik devrimi, ulusal kurtuluşu gerçekleştirmenin objektif ve subjektif koşulları mevcuttır. Dünya halkları bu potansiyel pozitif gücü doğru düzgün kullanırsa emperyalizm ve faşist iktidarlar  buralarda ağır darbeler alacaktır. Bu gerçekliği herşeyden önce görmemiz gerekiyor. Bu alanları, emperyalist gerici savaşlara karşı devrimin kaleleri ve merkezlerine dönüştürmek komünistlerin ivedi görevidir. Her devrimcinin görevi kendi ülkesinde devrim yapmak, onun içerisinde şartlar ne olursa olsun yer almaktır.

Ulusal kurtuluş ve bağımsızlık mücadesi alevler ve katliamların dur durak bilmediği Kürdistanın dört bir köşesinde sesli, ama bir volkan patlamasını andırıcasına yükseliyor.Kürdistan ve kürtlerin mücade tarihi  uzun yılları kapsamaktadır. Yakın kırk yıllık tarihimizde ise daha kapsamlı bir boyut kazanarak günümüze kadar gelmiştir. Genel anlamda söylececek olursak kürtler bütün tarihi boyunca bu kadar bilinçli,örgütlü ve bağımsızlık mücadelesini devlet olma yolunda ilerletmemişti.  Ortadoğu'ya  bir bütün olarak baktığımızda , Asya ve Afrika  kıtalarını yakından etkileyen geniş bir yelpaze üzerinden Kürdistan devrimi yükseliyor. Kürdistan gerçeğini komünistler görmeli ve bağımsız  Kürdistan savaşında açık , tereddütsüz taraf olmalıdırlar. Kimsenin çeşitli sudan bahaneler uydurmasına,gerekçe göstermesinin bir anlamı artık kalmadı.

Bugün Kürdistan  üzerinde halklarımızın baş düşmanı Amerikan emperyalizmi ve batılı emperyalistlerden oluşan NATO bloğudur. Buna karşı  Rus ve Çin emperyalistlerinin oluşturdukları karşıt blokla aralarında kıyasıya bir egemenlik ve rekabetten kaynaklanan kirli savaş de vam ediyor. Çeşitli piyon örgütler, organizasyonlar oluşturarak , güçler dengesini kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadırlar.  Bölge var olan gerici faşist iktidarlarıda kullanarak , kah yanına alarak , kah karşıt güçler göstererek psikolojik üstünlük birbirlerine karşı sağlamaya çalışmaktadırlar.

Bölgede egemenler gerçek anlamda ciddi bir kriz yaşamaktalar, Ortadoğu'da baş düşman Amerikan emperyalizmi ve  Nato blokunun başlattığı bölgesel savaş tam bir bataklığa dönüşmüş durumdadır. Yanlızca bölgemizde değil, Afganistan,Pakistan vb. ülkelerde karşılıklı egemenlik kurma savaşında buralarda'da çıkmaz bataklıklar yaratıldı. Planlanan elli yıllık emperyalist projeler vadesini doldurmakla kalmadı,iflas etti,geçerliliğini tamamen yitirdi.  Yeşil hatta oluşturulan Arap baharı ilk günlerin getirdiği sahte reforumların gerçek yüzünü ayyuka çıkardı. Vadesi dolan diktatörleri alaşağı etti. Yerine ,sözüm ona "reformist islam","demokrat islam" ,"libarel"maskesiyle yeni işbirlikci diktatörleri işbaşına getirdi.

   Bunlardan biriside Erdoğan önderliğinde oluşturulan faşist iktidardır. Bu projenin destekcileri  bir aktörüde libareller,"aydınlar" ve her dönem koltuk degneği görevini yürütenler bu günkü zulümden pay sahibidirler. Biz bunları unutmayacağız. Kendilerini hangi günah çıkarma keçisi yaparlarsa yapsınlar , tarih bu zülme çanak tutanlardan hesap soracaktır.

  Buğün Kürdistan bir yol ayrımına girmiştir. Faşist diktatörlük yükselen kürt ulusal kurtuluş mücadelesini bastıramamanın vede kendi egemenliğine alamamanın hırcınlığıyla toplu katliamlara girişmektedir. Bu zulüm karşısında fikir jimlastiği yapmanın,gereksiz entel pozlara bürünmenin,yeniden "dünyanın yuvarlak olup olmadığını içat etmenin" bir faydasıda yoktur.
    Bugün kayıtsız koşulsuz Kürdistan direnişini desteklemek artık yetmiyor. Kürt ulusunun ulusal bağımsızlık mücadelesinin içerisinde bireysen birey düzeyinde , örgütsen örgüt düzeyinde , kurumsan kurum düzeyinde  elde silahla,taşla,sopayla,zılgıtla sloganıyla  yer alınmalıdır. Artık , bağımsız Kürdistan' da yetmiyor, demokratik halkların tam eşitliği çercevesinde bir Kürdistanı kurmanın bütün imkanları mevcuttur.  Gerilla savaşını , hendek savaşını , barikat savaşı, sokak savaşını,kitlesel sokaklara çıkma, zulme karşı çıkan çeşitli sınıfların her mücadelesini hayatımızın bir parası haline getirmeliyiz.

Biz bu ilkesel doğruları  Kaypakkayanın geleneğinden alıyoruz. Maoculuk lafla olmuyor. Ben yazılarımı kendi adıma yazıyorum. Başka kurumlar  adına ne bir yetkiye , nede bir hakka sahip olmadığımın bilinmesini isterim.  Onlar kendilerini hertürlü savunabilir,cevap verebilirler. Beni ilgilendiren  asıl sorun , biz nerede durmaktayız,bedel ödemeyi göze alabiliyormuyuz ? Benim için sorun  bu ...İlkesel doğrular her sınıfın kendi ideolojik dünyasına göre belirlenir. O sebeple yetmişli yıllarda nasılki Filistin kurtuluş örgütünün siyonist İsraile karşı savaşarak yanında yerimizi aldıysak, bugünde Kobani'de kürt hareketinin yanında savaşa katılmak kadar meşru doğru birşey yoktur. Rojova'da olunması neden bazılarını kızdırıyor ,neden sorgulanıyor anlamakta zorlanıyor insan. Kaypakkaya şeh Said in sarığına, sakalına,dinci  yönüne bakmadan , hatta" Fransız emperyalizminin kışkırtma "söylemlerine bakmadan bu kürt isyanının haklı, meşru ve "desteklenmesi gerektiğini"savundu.savunuyorum.Kadıki,Kürdistan  ve kürt ulusunun ulusal bağımsızlık mücadelesi Türkiye devrim mücadelesinin bir parçasıdır. Köklü bağlarla birbirine bağlıdır. Türkiyeli komünistler bu mücadelede doğru rotada yerini alıyor,  Bazı kişilerin egolarını tatmin için  siyasal tahliller yapılmaz. Diyarbakır'da, Mardin'de, Hakkari'de, Çizre'de,Silopi'devede Kürdistanın dört bir yanında  kürt ulusal kurtuluş mücadelesi yanında  yer almamak , sessiz kalmak,kemküm etmek insanlığın açık bittiği yerdir. Bu sessizlik gizli devlet desteğidir,şövenizmdir, faşizmin zulmünü, baskısını kabüllenmek,korkakca teslim olmaktır. Yarın hangi yüzle  zulmün cenderesinde geçenlere bakacaksınız merak ediyorum. Öldürülen çocukların, kadınların,yaşlıların, sivillerin kanında sizin sessizliğinizin payı var . Sizde bunu unutmayın. Bizde unutmayacağız.  Kürt ulusu yaşamla ölüm arası , var olma yok olma savaşında senden ses vermeni isterken,el uzatmanı , zulme karşı onurlu insanlığı isterken sen bencilliği,rahat yaşamının kaygısını yaşıyorsun. Açık olmalıyız,kıvırtmanın anlamı kalmadı , orta yol yoktur. Ya ezilenlerin,haklıların , zülme uğrayıp baş kaldıranların yanındasın , yada her ne bahane uydurursan uydur ezenlerin , zalimlerin yanındasın...  Bu Türkiye'de Kürdistan'da yaşayan her birey için,kurum , kuruluş ve öegüt için geçerlidir. İnsan olmanın tek ölçüsü  insan olmak ,yapılan zulme karşı sessiz kalmamak,karşı çıkmak,bedel ödemeyi göze almaktır. Gerisi yalan ve demogojiden öte birşey değildir. Aksi yarın benim arkama bakmadan sırtımı döneceğim bir dostum olamazsın... Buda böyle herkesçe böyle biline...

Kimseye bir dayatmada yapmıyorum. Ses verin , yazın , karşı çıkın, sokağa çıkın, zülme karşı birşeyler yapın ama yapın .Daha engin , daha birikimli , hatta bilgili olabilirsiniz , ama ölü sessizliğine bürünmeyin,ses verin , vereceğiniz her kısık ses inanin milyonlara ulaşacak, faşizmin toplu katliamlarını engelleyecektir.  Yazın , yazın derim arkadaşlar,sizde düşüncelerinizi yazın.  Korkmayınki, faşizmi, faşist diktatörlüğü yenebilelim. Sorun çok yaşamak değil, onurluca yaşayabilmektir.

Bütün arkadaşlarımdan, dostlarımdan  bu onurlu duruşu ve insanlık onurunu  koruyan tavıf takınmasını , duyarlı olunmasını istiyorum.Kırıcı , aşağılayıcı , küçümseyici , kendimiz başta olmak üzere, birini mat edici,kendimizle kavgacı olmamak kaydıyla yazın... Siyaseten  aynı görüşte olmayabiliriz.Ayrı görüşte olabiliriz, önemli olan geliştirici , ilerletici,katkı sağlayıcı olalım. Yeterki faşizme -faşist zulme karşı insanlık için ses verelim,sesimize ses katalım.   Faşizme karşı halkın cephesini oluşturmanın yollarını yaratabilelim.Yarın faşizmin zulmüne karşı duruşumuzla gurur duyalım,bunu hak edelim. Zor olsada devrimciler , gerçek aydınlar ilericiler,komünist ve sosyalistler  Kürdistan ve Türkiye'de zoru başarabilecek güce ve birikime sahiptirler. Yeterki çüret edelim , yaratılmak istenen korku toplumuna ve korkaklığa baş kaldırma cesaretini gösterelim . O zaman gelecek özgür- güzel günler çocuklarımızın yaşam ve mutluluk serveti olacaktır.Geride bırakacağımız en büyük değer bence budur.

43050

"İpler kimin elinde "2

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

Sayfalar