Pazar Mayıs 19, 2024

İslamcı faşist diktatörlüğün korkusu

Adı resmileşmemiş, ama fiiliyatta TC artık islamcı faşist bir diktatörlüktür. Egemen sınıflar arasında bu konuda bir anlaşmazlık var. Ancak, gelişmeler bunun resmi bir hal alacağıdır.

Mussolini, Hitler ve Franco, faşizmi açıktan savundukları gibi, Erdoğan ve arkasındaki sermaye ise, açıktan “islamcı” bir iktidarı savunuyorlar. Meclis Başkanları bunu açıktan dile getirdiği, Erdoğan ve diğerleri ise teyit etti. Teyit etmelerine de gerek yok, 14 yıllık savunu ve uygulamaları islamcılığı bütünüyle yerleştirmek ve Suudi Arabistan benzeri Selefi iktidar kurmaktır.

İslamcı faşist diktatörlüğün arakasında, bazıları çekimser gözüksede, hemen hemen bütün sermaye kesimleri var. Kapitalizm koşullarında islamcılık, emperyalizmin neoliberal poltikalarından ayrı düşemez. Tam da emperyalist burjuvazinin istediği karlı bir iştir. 

Çünkü, bütünüyle kitleler susturulmuş, dinle afyonlaştırılarak sersemleştirilip alçaltılmış, biat etmeyen ve baş kaldırıanlar ise devlet teröriyle yok edilmiş ve edilmesinin toplumsal önü açılmış olması ve böylece, kelimenin tam anlamıyla sermaye özgürlüğüne kavuşmuş olur.

ABD ve batılı emperyalistler bunu 12 Eylül Cuntasından beri planlamışlardı. Ecevit’li koalisyon hükümetinin devrilip peşinden AKP’nin hızla iktidara getirilmesi ve ona yüklenen misyon şu anda uygulama halinde olandır.

Erdoğan ve tayfasının Batı’ya, ABD’ye ya da İsrail’e içeride “dayılanması”, emperyalizme biatın perdelenmesi sahnesidir. Onların sıkça kullandıkları deyimle: “fıtratlarında” emperyalizme biat etmek vardır. Onların desteği olmadan ayakta kalmaları, diktatörlüklerini uzun bir üsre sürdürmeleri söz konusu olamaz.

Kürt şehirlerinin yerle bir edilmesi ve Kürt katliamı ile ayakta kalmaya ve islamcı faşist diktatörlüğünü pekiştirmeyi hedefleyen sermaye kesimi, arkasına böylece CHP ve MHP gibi gerici ve faşist burjuva partilerini de almışlardır. Kürt soykırımı ve Kürtlerin elimine edilmesi konusunda bütün Türk sermaye kesimi hem fikirdir. 

“Laik” kemalistlerin en çok güvendikleri ve “laik” olduklarına inandıkları “Türk ordusu” da islamcıların cihadcı İŞİD rolünü üstlenmiştir. TC tarihinin en kanlı ve kirli işlerinde bu ordu kullanılmıştır. Bugün Kürtlere karşı kullanıldığı gibi...  Bütün sermaye kesimleri bu konuda kanlı bir ittifak kurmuşlardır. 

Burjuvazinin kendi aralarında çelişme olmasına karşın, Erdoğan’a karşı bir alternatif yaratamamışlardır. Esasında böyle bir dertleride ciddi anlamda yoktur. Kendi tarihlerinin en karlı dönemini yaşıyorlar. Sermaye birikimleri son 15 yılda 15 kart artmıştır. Burjuvazi, sermayesinin böyle artışı karşısında bütün diktatörlerin önünde eğilir ve onu cansiperhane korurlar. Marx’ın söylemiyle; böyle bir kar oranıyla yapamayacakları hiç bir pis iş yoktur.

AB’nin kendi burjuva basınında Erdoğan’ın teşhir edilmesi, yine kendi kamuoyuna ve Erdoğan karşısında ellerini güçlendirmek içindir. Borsada dönen paraların %70 bunların elindedir. Oldukça karlı bir iş. Bilinen deyimle, “taş atıp kolları yorulmadan”, az bir sermayeyle gelip yüklü bir sermaye ile gidiyorlar. Emperyalist burjuvazi, “demokratlık” derdinde değil, sermayenin artırılması derdindedir. Onlar, yüzde yüz kar ettikleri bir rejimde, akıllarına asla “insan hakları” vb. gibi, burjuvazinin ilk çıktığı dönemdeki savunuları akıllarına gelmeyeceği gibi, bu tür söylemleri artık kendi önlerinde bir engel olarak görüyorlar.

Burjuvazi ülkeyi daha kanlı bir sürece sürüklediği gibi, kanlı diktatörlüğünü halkın üzerinden bir daha kalkmamacasına bir kabus gibi yerleştirmeye çalışmaktadır. Burjuvazinin aralarındaki çelişmelerden kaynaklı, “kırk katır mı kırk satır mı” politikalarıyla, Erdoğan’a karşı Gül’ü piyasaya sürmeye çalışması ise onun  doğasına uygundur. Halk kendi alternatifinin yaratmadan kendisi, halka yine kendi temsilcilerinden birini alternatif olarak sunmaktadır. Oysa Gül, bugünkü islamcı faşist diktatörlüğün yerleşmesinde Erdoğan’dan sonra ikinci sorumludur. Sermaye, halka, kötü polis rolü oynayana karşı iyi polis rolü oynayan siyasi oyuncuyu sahneye sürmek istiyor.

Ne Yapılmalı?

Burjuvazinin ne yaptığnı açık ve net olarak işçi sınıfı ve emekçilerin gözüne sokmaktadır. İslamcı faşist diktatörlüğün baskıları  artıkça, işçi sınıfına yönelik kölelik yasaları da günden güne ağırlaşmakta ve yasallaşmaktadır. Son olarak “özel istihdam büroları”nın yasallaşması, işçi sınıfının direnme ve birlikte hareket etme olanakları da bütünüyle elinden alınmaya çalışıldığı gibi, böylesine  bir ücretli kölelikle; sınıfın ağır sömürü ve baskı altına alınmasının yasal zemini de yaratılmış oluyor.

Erdoğan ve arkasındaki sermaye güççlerini yıkacak ya da en azından kısa vade içinde geriletecek yegane güç işçi sınıfıdır. İşçi sınıf bugün bilinen nedenlerle örgütsüzleştirilmiş, geriletilmiş ve kendi içine çekilmesi sağlanmıştır. Bu onun suçu değildir. Bu konuda devrimci ve komünistlere önemli, bir o kadarda kararlı ve militanca görevler düşmektedir. Çok ağır baskı koşulları olmasına karşın, sınıf içinde ciddi örgütlenmeye gitmek ve bunu asla aksatmamak gerekiyor. Legal (ki, bunun koşulları da hemen hemen ortadan kalkmış gözüküyor) ve illegal tüm mücadele ve örgütlenme biçimleri koşullara uygun şekilde geliştirilmeli ve yürütülmelidir.

İslamcı faşist diktatörlüğün esas korkusu: Kendi içlerindeki ayak oyunları değil, işçi sınıfı ve emekçilerden gelecek bir direniştir. Ve onları yıkacak olanda bu cepheden gelecek mücadele olacaktır.

DP ve Menders’e son darbeyi 27 Mayıs Cuntası vurmak zorunda kalmıştır. Çünkü, son yıllarda işçi ve öğrenci ayaklanmmaları başlamıştı. ABD’nin telkiniyle burjuvazi güçlü bir halk hareketinin gelişmesinin önüne geçmek için 27 mayıs 1960 cuntasını getirmiş ve kendi aralarındaki hesaplaşmayı kanlı bir şekilde yapmışlardır.

Bugün de Erdoğan’ı ve arkasındaki sermaye gücünü yıkacak ve tahtından edecek olan işçi sınıfı hareketidir. Sınıf içindeki örgütlenme, ekonomik krizin getirdiği sosyal sorunlarla birleşince, daha hızlı bir şekilde güündeme gelebilir. Erdoğan’ın elindeki tek koz, ordu, bürokrasi ve polis gücüdür. Kürdistan’da PKK’nın geliştirdiği direniş ise, Ordu ve diğer paramiliter güçlerin  ne kadar kof olduğunu bir kere daha göstermiştir. Çünkü işgalci gücün halkın birleşik direnişi karşısnda şansı yoktur.

AKP ve Erdoğan’ın sık sık GEZİ’yi anması boşuna değildir. Erdoğan, en büyük korkuyu o zaman yaşadı. Ve hala o korkuyu yaşamaktadır. O burjuvazinin bütün kanatlarıyla uzlaşabilir, ama işçi sınıfyla uzlaşamaz. Çünkü işçi sınıfının devrimci eylemleri burjuvazinin en temel korkusudur.

Bugün, bütün komünist, devrimci ve demoktar güçlerin ortaklaşa hareket etmesinin zarureti ortadadır. CHP’yi yanına almaya çalışanlar yanılır. Sosyal demokrat partilerin tarihi, en gerici güçlerle işçi sınıfına karşı ittifak kurduklarının gerçeği ile doludur. En yakın ve bariz örneği Nazi Almanya’sıdır. Alman SPD’si, Komünistlere (KPD) karşı nazileri açıktan desteklemişlerdir. Naziler, SPD’nin desteği ile komünistleri ezdikten sonra, geride kalan SPD’yi de biçmiş ve kapatmıştır. Bu nedenle CHP üzerine siyaset üretmek isteyen küçük burjuva demokratların bu sınıfsal tutumdan ders çıkarmaları gerekir. Liberal burjuva demokratların dahi CHP’den kestikleri umudu, küçük burjuva demokratların beklemesinin açıklayıcı tek yanı; küçük burjuva sınıfın kendine güveni olmaması gerçeğinde aşikardır.

İslamcı faşizme karşı, “demokrasi, eşitlik ve özgürlük” temelinde bir araya gelinerek her alanda ortaklaşa mücadeleyi öne çıkarmak gerekir. Bu mücadele içinde PKK’yı dışarda tutmaya çalışmak ve onun bu alandaki mücadelesine destek olmamak tam da islamcı faşist diktatörlüğün istediği bir gelişme olacaktır. Çünkü  şu anda islamcı faşist yönetime karşı en büyük demokratik direnişi Kürtler vermektedir. Bazı küçük burjuva sosyal şovenler, islamcılığa karşı gibi gözükürken, devletin milliyetçi-ırkçı yanını okşar bir çizgide durmaları, küçük burjuva sınıf tarihinin tekerrürü gibi sırıtmaktadır. 

İslamcı faşlist diktatörlük, işçi ve emekçilerin tüm direniş umutlarını baskı ve şiddetle kırma yolunu tutmuştur. Kitleler içinde karamsarlığı geliştirmeye çalışıyorlar. Her şeyden önce sınıfı psikolojik olarak teslim alarak mücadele moralini deformize etmek istiyorlar. Yenilgi dönemlerin en kötü yanı; kitleler içinde karamsarlığın ve yenilgi psikolojisinin egemen olmasıdır. 

Güçleri birleştirip her alanda direnişleri geliştirerek bu yenilgi atmosferi kırılabilir ve kırılmalıdır. İşçi sınıf ve emekçilerin önünde başka seçenek yoktur. İçinde işçi sınıfının olmadığı bir mücadele biçimi demokratik hak ve özgürlükleri kazanıp geliştiremeyeceği gibi, sosyal kurtuluş mücadelesini de geliştiremez. 

Faşist islamcı diktatörlüğün korkusu büyütülmeli ve bu bir gerçek halini almalıdır ve alacaktır! 

43136

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar