Cumartesi Mayıs 18, 2024

Kandil Yerevan Yürüşümüz(3)-Dursun Ali Küçük

Yarın Xaxurke ‘den yolculuk başlıyor-Ekim 2004 yılıydı.
Benim yanımda eskiden kullandığım telefon vardı. Cemal arkadaş bizden istemedi. Karasu Xınere'de gelip telefonu almak istedi kabul etmedik. O kadar uzun bir yolculuk için herhangi bir duruma karşı telefon kullanmak gerekliydi.
Yolculuğa çıkmamıza bir gün kalmıştı. Kuryeler hazırdı. Biz hazırdık. Herşey tamamlanmıştı. Xaxurke karargahından ayrılmış, Xaxurke boğazının aşağılarına gelmiştik.
Kani arkadaş beni aradı, kendileri Kandil’de askeri karagahta bir yerde bir grup olarak kalıyorlardı. Telefonda Güney Kürdistan’a geçeceklerini söyleyip benim ve Hasan’ında gelmesini istedi. Hasan Atmaca arkadaşla konuştum. Gelmiyeceğimizi söyledik. Olan bir iktidar kavgasıydı. Osman Öcalan güneydeydi. Kişi olarak onunla yürüyemeyeceğim konusunda nettim.

Kendimi hiç kimseye kullandırtmayacaktım.

Kanigil Süleymani’yeye gitmişti.
Ferhat arkadaş yanımıza geldi; “Askeri karargahın Cemal arkadaşın talimatıdır, siz Kandil'e çağırıyor” dedi...Yanımıza bir mangalık silahlı bir güç verdi. Onlara ' dikkat edin kaçmasınlar' diye talimat vermişti. Bize açık söylenmesede mevcutlu olarak Kandile gidecektik. Biz Kandile geri dönmek istemiyorduk, sırf çağırdıkları için istemeye istemeye gitmeyi kabul ettik.

Derken Xaxurkeden arkadaşlar ile birlikte Kandile geri döndük..
Cemal arakadaşın yanına gittik.
Kanigil ile ilgili bizimle konuştu.
Farklı düşündün mü tasfiyeci olursun. Farklı görüşlerinden dolayı gidersen ihanetçi olursun.
Cemal arakadaş gidenleri sağ-ihanet çizgisi olarak değerlendiriyordu. Giden grup ile ilgili konuşmaları oldu. Onları Angola'daki UNITA cılara benzetiyordu. Osman'ın kendilerine haber göndererek demokratik bir hareket oluşturmak istediğini, PKK 'yi müttefik kabul ettiklerini ve hiç bir şekide düşmanlık yapmayacaklarını bildirdiğini, ama bunu kabul etmediklerini söyledi. Biz madem öyle kabul etseydiniz bu mevcut demokratikleşme açılımına da uygun düşerdi dedik. O eğer öyle yaparsak yanımızda kimse kalmaz herkes oraya gider. Buna müsaade edmeyiz dedi ve ekledi. Onlara yönelip hesap soracağız... "Önderlik osman'ın dağa kaçırılmasını istediğini" söyledi(Daha sonra bu denendi başarılı olamadı. geri kalanlara ise hesap sorma gündemdeydi) Gidişlerinden haberimiz olup olmadığını sordular. Bu konuda ne düşündüğümüzü de öğrenmek istiyorlardı.
Biz gitmelerini doğru bulmuyorduk. Gidenlere ve kalanların bazılarına sağ-ihanet çizgisi denmesini de doğru bir tanımlama olarak görmeyeceğimizi söyledik. Bu örgütte epey kalmıştık ve bu partinin lugatını biliyorduk.

Cemal arkadaş durumların karışık olduğunu belirterek gitmekten vazgeçip kalmamızı istedi. Bizi kalmaya ikna etmek için epey çaba harcadı. Ama biz kararlıydık .Hayır deyip devam edeceğimizi söyledik. O da kabul etti. Ancak bizden birtakım talepleri oldu. Gerilla birliklerinde toplantılar yaparak gidenleri teşhir etmemizi, tv programlarına katılıp aynı mahiyette konuşmamızı ve örgüt basınında teşhir edici yazılar kaleme almamızı istedi. Biz bu talepleri uygun bulmayıp red ettik.
Tekrar vedalaştık. Oradan geçerken Cuma arkadaş yol üzerindeydi, yakın bir yerde. Kısaca bizimle konuştu.

Bana 2002 toplantısında “seni ve sizi hedefleyen ferhat’tı-Osman” dedi.
-Biliyorum dedim...
Daha önce Dolakuke’deyken ben Cuma arkadaşa sordum.
“Bunu yapan kim ve kimlerdi” dedim..
Bana “kadınlar” diyerek yuvarlak bir cevap verdi. Madem şimdi öyle diyor sesimi etmedim. Ama Ferhat olduğunu ben çok iyi biliyordum. O toplantıda Osman konuşmamıştı. Başka konularda atışmışlardı. Ama bizleri topun ağzına koymuştu. Osman konuşmayınca Abbas arkadaş en hararetli savunucuydu.Karasu ve Fuat bu tür şeylerden geri kalmazlardı. Beni eleştirdi. Aynı odadaydı, bir daha da gelmedi. Cuma arkadaş toplantıda esnek bir destek vermişti.
Cuma arkadaşla konuşurken ferhat deyince “siz niye destek verdiniz” demek aklıma geldi. Ama artık söylemeye değmiyordu.Cuma arkadaşla her zaman saygıya dayalı bir hukukumuz olmuştu. Elazığ-Bingöl-dersim çalışmalarında onunla ve Karasungur arkadaşla bir kaç kez bir araya geldik.

Farklı düşüncelere sahip olsakta benim açımdan eski aradaşlığın bir değeri hep vardır.
Hatta “ihanet” eden, düşman saflarına geçen birinin bile eskiden iyi olan yanlarını anmaktan çekinmem.
Cuma arkadaş 'peki İran niye seni sınır dışı etti biliyormusun?'
*”Hayır bilmiyorum” dedim. Zaten bir ay kalmıştım. Bana devredilen ilişkilerdi. Bir ayda farklı birşey yapmamıştım.
“Biliyorsanız söyleyin” dedim.
Cuma arkadaş söylemedi.
Neyse vedalaştık ayrıldık.
Xaxurke'ye geri döndük.
Yarın Xaxurkeden yolculuk ve yürüyüş başlıyor...
devam edecek

Aşağıdaki linkte yazının 1ve 2.bölümü okuyabilirsiniz.

http://kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kandil-yerevan-yuruyusumuz1-dursu....

 

http://kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kandil-yerevan-yurusumuz2-dursun-ali-kucuk

31032

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

Sayfalar