Cuma Mayıs 3, 2024

Kandıra’dan Tutsak Partizan: “Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Gazetemiz Özgür Gelecek’in bürolarına dönük gaspın devam etmesine ilişkin gazetemize mesaj gönderen Kandıra 1 Nolu F Tipi Hapishane’den Tutsak Partizan Resmiye Vatansever “…dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir” dedi.

“Pandora’nın Kutusu’nu açan kadınların siyaset sahnesine çıkması oldu”

Devrim ve demokrasi arayışlarının kitleler tarafından her zamankinden daha acil bir ihtiyaç haline geldiği bu süreçte enerjimizi bundan daha farklı sorunlara yoğunlaştırmak durumunda kalıyor olmamızın rahatsızlığını yaşadığımı belirtmek istiyorum.

Yıkıcı güçlerini egemenlere değil de ezilenler ve öncülerine yöneltenlere söylenecek çok söz var! Şiddeti kadınlara ve devrimcilere karşı kullanmayı, ideolojik- politik mücadele sananların, gözünü kırmadan birçok maddi ve manevi değerimizi heba edebilenlerin özeleştiri vermeleri beklenirken aynı tutumlarını devam ettirdiklerini öğreniyoruz. Saldırıya uğrayan ve halen bu risk altında çalışmalarını sürdüren arkadaşların yanında olduğumu bildirmek istiyorum.

Kitlelerde ve yoldaşlarda bu yanlış tutum sonucu oluşmaya başlayan güvensizliğin durdurulması ve özgür gelecek umuduna bağlılığın güçlendirilmesi için bu yaşanan saldırılara ve işgallere son verilmelidir. Sorunlar devrimci tarzda ve onun en güzel örneği Partizan kültürü ile ideolojik- politik yollardan ve hukuki süreçler sağlıklı işletilerek çözülmelidir.

 

“Bu süreç bağrında kültür devrimin potansiyelini de taşımaktadır”

Bu kabul edilemez saldırılar ve ayrışmalar birden bire oluşmuş değildir. Yıllardır işletilmeyen mekanizmalar sorunları kangren haline getirmiştir. çözüm arayışları ve farklı sesler bastırılmıştır. “Kol kırılır yen içinde kalır” anlayışı ile yetkileri elinde tutanların yanlış yöntemlerinin alışkanlığa dönüşmesinin önü açılmıştır. Sol sekterlik ve psikolojik şiddet sıradanlaşırken, bugün karşımıza bunun sonucu olarak devrimcilere ve kadınlara fiziki şiddet uygulamayı “normalleştirmiş” bir anlayış çıkmıştır. Buna benzer farklı tıkanıklık biçimleri dünya ve ülke sınıf örgütlerinin bir gerçeği olsa da komünist öncümü bu sorunlardan bir daha tekrarlanmamak üzere kurtulmalıdır.

Ayrıca yaşanan bu sorunları ifadelendirirken dogmatizmin bizi soluksuz bırakan yöntemlerine tepki duymakla sınırlı da kalmamalıyız. Zira, bu süreç bağrında aynı zamanda kültür devrimin potansiyelini de taşımaktadır. Asıl önemli olan ve yoğunlaşılması gereken boyutu da budur. Statükoları aşağıdan yukarıya parçalama gücüne sahip bu kültür devriminin ebesi ise son yıllarda devrimin ihtiyaçlarına dönük yakalamaya başladığımız yeni şeyler olacaktır. Bu sıcak temasın öncüsü ise esasta kolektifin kadınlarıdır.

“Mücadele bağrında örgütü dönüştürecek kadın aydınlanmasını taşımaktadır”

Birçok sınıf hareketinde olduğu gibi bizde de “eşitlik” adı altında yıllarca cins körü siyaset izlenmiştir. Erk dili, kültürü, yöntemi ile yapılan siyaset kadının özne olarak kitlesel katılımına izin vermediği gibi kadın devrimi gerçeğine de aykırıdır. “Makbul” ve sembolik katılımlarla sınırlı siyaset yapma biçim ise kadınlar tarafından artık kabul edilebilir değildir! Zira kadınlar bu aşamaya gelirken bile tüm engellere rağmen özgür politika üretebilmeyi başarmıştır. Kısa zamanda statükonun dışına çıkabilen kadın politikaları değişimi ihtiyaç gören kadın, erkek, LGBTİ yoldaşlara güç ve umut vermiştir. İktidarları sarsılanların buna karşılık vermemeleri beklenemezdi. Zira sürecin sarsıntısız, çatışmasız yaşanması değişim değil kadınların yenilgisinin işareti olurdu. Fakat yoldaşlara uygulanan şiddet ve işgaller asla bu mücadelenin bir parçası olamaz! Olmamalıydı! Her ne gerekçeyle olursa olsun ilkelerden uzaklaşılarak kazanılacak zafer de gerçek bir zafer olmayacaktır. Değerli ve kalıcı olan değişerek-değiştirerek, demokrasinin işletilmesiyle yaratılacak en geniş birliktir.

Bununla birlikte dogmatizm ve sol sekterlikle mücadele tarihimizde ilk kez yaşanmadığı gibi bu süreç geçmişin bir tekrarından da ibaret değildir. Zira bu kez bağrında örgütü dönüştürecek kadın aydınlanmasını da taşımaktadır. Geçmişteki örneklerde hep erk’ler arasında yaşanan ve sonucunda bir şekilde erk iktidarlarının bölünerek bizi ufaladıkları “küçük olsun benim olsun anlayışı ile yürütülen “siyaset” bugün en çok kadınlar tarafından reddedilmektedir. Devrimci cins bilinciyle politika üretmeye çalışan kadınlar iki çizgi mücadelesine erk sahiplerine göre daha derinden kavramaktadır. Aynı zamanda kolektivizmde çoğulculuk on binlerce yıllık deneyimi ve mirasıdır. Süreçte erk’in tepkisini çeken de kadınların bu sağlam ve sağlıklı varlığıdır.

 

“Bunlar karşısında susacak ve ‘eşit’mişiz gibi davranacak değiliz”

Kısacası ayrışmayı yaratan nedenler daha farklı boyutlar taşısa da “Pandora’nın Kutusu”nu açan, hareketin öncü kadınlarının kendileri adına siyaset sahnesine çıkmış olmalarıdır. Bu gerçekli ilerleyen süreçlerde daha da görünür olacaktır.

Son beş-on yılımıza baktığımızda ön açıcı politikaların en canlı ve dinamik şekilde kadınlar tarafından üretilmiş ve kabul görmüş olduğu ortadadır. Dogmatiklerimizin ulusal sorunun çözümünde yıllardır sürdürdükleri “suya sabuna dokunmama” anlayışına karşı da kadınlar pratik ve anı yakalayan politikalarıyla İbrahim’in çözümlemelerini sahaya taşımışlardır. Bu süreçte dogmatizm ise kadınları ve gençleri yani en dinamik en devrimci güçlerimizi kontrol altında tutmaya odaklanmıştır.

Tüm bu dinamiklerini yapıya kurumsal olarak mal etmeye kalkışan kadınlar değişmek isteyenlere cesaret, statükoculara ise sıkıntı vermiştir. Bu nedenle saldırıların kadınlara ve kadınların daha fazla çalıştığı, söz sahibi olduğu kurumlara yapılması tesadüf değildir.

Bunlar karşısında susacak ve “eşit”mişiz gibi davranacak değiliz. Kolektifteki eşitlik ve adaleti bu kez kadın rengi ile yeniden tesis edene kadar mücadelemiz sürmelidir. Şiddeti politika yapma yolu sananlar ise ya değişip kazanacaklar ya da tümden kaybedecekler.

Yeniye omuz verenlere başarılar diliyorum. Yanınızda olduğumu bir kez daha belirtmek istiyorum.

42647

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Partizan'dan

Kürtlere Kadın, çocuk, yaslı ayrımı dahi yapmadan topyekün saldıran katil devlet …

Türkiye Cumhuriyeti Devleti topraklarını ilhak ettiği ve zulmettiği Kürtlere nasıl da saldırıyor?.. Nasıl da katmerli baskı ve tahakküm uyguluyor?.. Uyguladığı zorbalığı nasıl da en üst boyutlara tırmandırıyor?.. Tüm bunların sonucu devlet sokağa çıkma yasağı ilan ederek, topuyla, tankıyla, her türlü silahla Kürtlerin evlerini, barklarını yakıyor, yıkıyor, yağmalıyor…  Binlerce yıldır yaşadıkları topraklardan Kürtler böylesi kanlı bir tehcire zorlanıyor… 

Kentsel dönüşüm

Kentsel dönüşüm, kentin tarihince oluşan denetim dışı alanların düzenlenmesi ve yaşayan insanları bu düzenlenmeye göre biçimlendirme ereğidir. Kentin, sistemin ve geleceğinin planlanmasının bir adımı olarak sunulan bu yaklaşım; egemenlerin ideolojik, politik, ekonomik ve idari ihtiyaçlarının karşılanmasını hedefler. Bu hedefin gerçekleşmesi için öncelikli olarak bunun bir ihtiyaç haline gelmesi yada ihtiyaç olduğunun ön kabulünü koşul lamasıdır. Bu ön koşullar dizisi olmadan süreç başlatılamamaktadır.

Hendek Birliği

Kürt halkı yenilsin yenilmesin, iyi direndi ve iyi direniyor. Kitleler şehirlerde kendilerini savunmak istediklerinde, zorunlu olarak barikata ve hendeğe baş vururlar. Bazı aydınların hendeklere karşı çıkmasının, hendeklerin kapatılmasını talep etmesinin hiçbir anlamı yoktur. Kürtler hendeklerde sadece kendi ulusal hakları için değil,

Türkiye'nin demokratikleşmesi için de direniyorlar. Devrimciliğin ve demokratlığın bugünkü mihenk taşı hendeklerdir. Hendeğin hangi tarafında duruyorsun? Hendeği kazanların tarafında mı, kapatmak isteyenlerin tarafında mı? 

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

FAŞİZME KARŞI BİRLİK OLUP MÜCADELE ETMENİN KAÇINILMAZLIĞI

Yalan, demagoji ve artan ölçüde devlet terörü ve korku, faşizmin en temel özellikleri arasındadır. Halkı, bu taktiklerle korkutur, sindirir ve ezer. Ve bununla beraber, “vatan haini” demagojisiyle, ilerici olan kesimlere karşı geri yığınları peşinden sürüklemeyi başarabilir. Ve böylece, geniş bir kitle desteğini de arkasına alarak, sermayenin çıkarları doğrultusunda ülkenin aydınlık yüzüne karşı savaş açar. Bugün ülkemizde fazlasıyla yaşanan da budur.

ADİLOŞ BEBE'DEN , MİRAY BEBE'YE

''..bunlar, engerekler ve çıyanlardır,bunlar, aşımıza ekmeğimize göz koyanlardır, tanı bunları , tanı da büyü...'' diyerek Kürt halkının çocuklarının henüz kundakta başlayan acı ve dramını anlatan Ahmet Arif'in şiirine yansıyan gerçekleri hiç değişmeden bugün de aynen Miray bebek şahsında yaşıyoruz.Ama maalesef daha tanımadan öldürüldü.

Önce eşitlik, sonra Kardeşlik! DTK Kongresi ve Özerkliğe dair

Osmanlının son sürecinde ortaya çıkan ittihat ve terraki adlı Jön Türk hareketi olan milliyetçi  türkçü akım önce 1915 Ermeni/ Süryani soykırımını gerçekleştirmiş ve 1920 TC`nin kuruluşunun hemen sonrasında da  TKP Önderleri Mustafa Suphi,Ethem Nejat ve yoldaşlarını hunharca Karadeniz sularında katlettirmiş ve 1925 den bu yana da Kürtlere karşı imha ve inkar politikalarına girişmiştir.

TKP/ML: “Ölüm; Özgürlük, Devrim Ve İdeallerimiz İçin” Diyenlere Bin Selam Olsun!

“Al, yüreklerinden bir parça koy yüreğine

kokuları serin bir bahar rüzgarı gibi

çek içine.

şafak vakti dağın ardında selamla onları

söz ver,

başarılacak de,

de ki gülümsesinler

de ki arkada kalmasın gözleri.”

Türk, Kürt Uluslarından Ve Çeşitli Milliyetlerden Emekçi Halkımıza;

Soykırımın yeni adı: "Kürtleri Çökertme-Çöktür."

        Faşizm her coğrafyada aynı karakteristik özelliklere sahiptir. Çünkü aynı ideolojik kaynaktan beslenmekte, yasalar çıkarmakta, yürürlüğe koymakta, katliam ve soykırımlar yapmaktadır. 12 Eylül askeri faşist yasalarıyla yönetilen sözde parlamenter sistem, 12 Eylül faşizminin devam ettiricisidir. Bugün artık ülkemizde faşizm tanımı üzerinde tartışmanın bir gerekliliği yoktur ve kalmadı da. Faşizm bir devlet biçimidir. Faşizme, faşist zulme, baskıya katliamlara karşı çıkan herkes ," düşman, hain, terör yandaşı, terörü destekleyen güruh" olarak  damgalanmaktadır.

Faşizm kadın devrimcilerden intikam alıyor - Ziya Ulusoy

Erdoğan faşizmi, generalleri ve polis şeflerini, kadın devrimcilerin katledilmesine seferber etti.

Yalnızca son aylarda İstanbul'da Günay, Dilek, Dilan,Yeliz, Şirin, Kürdistan'da Güler, Sakinelerin öldürülüşünün yıl dönümünde Seve, Fatma, Pakize yoldaşları katletti. Ayrıca, çocuk büyük demeden çok sayıda kadını da kuşatma altına aldığı Kürt ilçelerinde öldürdü.

Ergenekoncu Perinçek Faşizmin Kelle Avcılığına soyundu

   Türkiye devrimci hareketine elli yılı aşkın musallat olan, bir koluna Kemalist  faşizmi takan, diğer koluna ise devrimcileri takmaya çalışan  Doğu Perinçek devletin en sadık elamanı, akıl hocası ve tetikçisidir. Bugün teorik   faşizmin ve devletin teorisyenliğini yapan karşı devrimci faşist güruhun başını çeken çok önemli bir elemanıdır. Geçmişte İbrahim Kaypakkaya’yı öldürtmek istemiştir. Ama görevlendirdiği kişiler Kaypakkaya'yı tanıyan, Kaypakkaya’ya güvenen çıkınca Perinçek ve ekibinin katletme planı tutmamış, boşa çıkarılmıştı. İrfan Çelik bu komplonun canlı tanığıdır.

Sayfalar