Pazartesi Mayıs 20, 2024

Kapitalizmin batışı

 

Türk burjuva ekonomisinin yapısal ve finansal krizi her geçen gün giderek derinleşiyor. Türk ekonomisinin içine girdiği kriz salt Türk tekelci burjuvazisinin derin bir endişe içine sokmuş değil, bütün kapitalist dünyayı özellikle de AB emperyalist burjuvazisini de bu endişenin içine itmiş bulunuyor.

Emperyalist-kapitalist dünyanın zincirlerle birbirine bağlandığından bu yana, kapitalist zincirlerden birinin zayıflaması diğerlerini de ciddi bir şekilde etkiliyor. Kapitalist dünyanın büyük ekonomilerindeki kriz daha büyük oranda bir etki yaratırken, Türkiye gibi orta düzeydeki kapitalist bir ekonominin etkisi de ekonomik büyüklüğüyle doğru orantılı olmaktadır.

Türk burjuvazisinin içinde bulunduğu finansal-borç krizinin spekülatif yanları olsada, sorun bunu doğuran ekonomik biçimdir. Kapitalist ekonomilerin kaçınılmaz bir kaderi olarak ekonomik krizle belli aralıklarla sürekli bir karşı karşıya kalışları söz konusu ve bundan kaçamıyorlar. Çünkü aşırı üretim prensipli ve tüketime dönük ekonomi, ister istemez yarıyolda tökezlemektedir. Kapitalizmin “kumar” ekonomisi uzun bir süre ayakta kalamaz ve yıkılmakla karşı karşıya kalacaktır.

“Dolar-Avro” ve “Rahip Brunson” etrafından döndüğü söylenen krizin, perde gerisinin konuşulmasından mümkün olduğunca kaçılıyor. Arka perdesi: Türkiye’nin 2000’ler öncesi gibi olmadığı, emperyalist bir ülke olduğu ve bölüşülmüş pazarlardan pay istemesiyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye, Ortadoğu’nun yırtıcı kaplanı ve en azından burada söz sahibi olmak istiyor. Buna bağlı olarak da farklı emperyalist kutuplaşmaların içinde yer alabileceğini ve ABD’nin çemberi içindeki kutuptan çıkmayı dayatıyor. ABD ise Türkiye’nin kendi kutup çemberi içinden çıkmasını istemediği için “cezalandırma” yoluna gidiyor. TL’nın değersileşmesinden bağımsız olarak çatışmanın esas nedeni bu. ABD-Türkiye “dost” da olsa, TL, bu kadar borç yükü altında erimek zorunda yine kalacaktı.

Sorunun bu yanı görülemedikçe, ABD-Türkiye, (ve aynı şekilde AB-Türkiye) arasındaki çelişmeler ve krizler bireylerin (Trump-Erdoğan) çatışmasına indirgenir ki, bu, burjuvazinin gerçekleri kitlelerden saklama argümanlarına teslim olunmuş olunur.

Türk ekonomisi borçla büyümesine karşı diğer kapitalist-emperyalist ülkelerinde borçla büyüdüğü ve dünya borç yükünün dünya GSMH’nın çok çok üstünde olduğu biliniyor. Özellikle kapitalizmin “neoliberal” süreci borçla büyüdü ve büyük bir borç balonu oluştu. Bu balon artık daha fazla şişirilemiyor.

Örneğin, dünyanın toplam (özel ve kamu) borcu 1950 yıllarında toplam üretime (gelir) oranı % 50 civarındayken, 2007 yılında bu oran % 170 ve 2017 yılında ise yaklaşık iki katı birden artarak % 320’lere çıktı. Bugün dünyanın toplam (kamu-özel) borcu 237 trilyon ABD doları. 2017 itibariyle toplam üretiminin ederi ise 81 trilyon ABD doları kadardır. Borçların büyük (174 trilyon ABD doları) bölümü emperyalist-kapitalist ülkelere, 63 trilyon ABD doları kadarı ise diğer ülkelre ait.1

Türkiye ve dünyadaki son gelişmeler, yani ekonomik krizler ve savaşlar ve üretimden fazla borçlanma kapitalizmin tarihi sınırına daynadığının açık bir göstergesidir.

Emperyalist burjuvazinin büyük şaşalı gürültülerle neoliberal politikaları (küreslleşme adı altında) kitlelere kurtarıcı olarak göstermesi ve sonunda yine ulusal çitlerine (ABD’nin ticaret savaşı) dönme eğilimi (bu “eğilim” esasta gerçekçi değil ve kapitalizm gelinen aşamada ulusal çitlerin arkasında kendini varedemez) içine girmesi, kapitalist yolun sonuna gelindiğini gösteriyor. Emperyalistler arasındaki kutuplaşmanın arttığı ve neredeyse her geçen gün yeni kutuplaşmaların ortaya çıktığı ve kriz içinde kıran kırana bir savaşın yaşandığı süreçte, kapitalizmin, geçicide olsa kendini kurtarmasının olaslığı kalmamıştır.

Sosyal şovenizm, ırkçılık, din çemberi ve daha bir çok alt kimliklere bölündürülmüş işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla uykuya yatırmanın olasılığı da kalmamıştır. Uyuyan dev uyanacak ve kapitalizmin dünyayı uçuruma atmasına son verecektir. 

Dünya konjonktürü, komünistlerin daha iyi hazırlanmasını ve işçi sınıfı içinde örgütlenmelere daha fazla ağırlık vermesini ve hazırlıklı olmasını dayatıyor. Emperyalist savaş tehlikesinin arttığı bir sürecin içindeyiz ve emperyalist burjuvazi büyük bir savaşa doğru hızla gidiyor. Sosyalist devrimlerin dışında bu çarkı durdurmanın başka bir olasılığı da gözükmüyor.

Türk tekelci burjuvazisi, büyük bir şiddet ve baskıyla ve “demokratik” seçimler adı altında “allem-kallem edip”, ülkeyi bir şirket gibi tek adam yönetimine (görünüşte) verdi ve kendisi için grevsiz, demokratik ortamsız, direnişsiz ve toplumun ilerici kesimlerinin bütünüyle baskı altında tutulduğu ve islamlaştırılma eğilimli bir cennet yarattı. Ancak bu uzun sürmeyecek önümüzdeki kısa süre içinde, devletin tüm şiddetine rağmen başta işçiler olmak üzere kitle direnişleri artacaktır. Bu kaçınılmazdır. Burjuvazinin zorla yararttığı “cennet” yine kendisi için bir cehennem olmaya adaydır.

Çünkü, son kriz: İşsizliği, pahalılığı, çalışanlar üzerindeki vergileri daha da artıracak ve çalışanların daha da yoksullaşmasını beraberinde getirecektir. “Tek vatan, tek bayrak, tek din, tek dil” vb. gibi kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve kitleleri birbirine kırdırıcı ırkçı-faşist ve gerici propagandalar artık kitle üzerinde etki etmeyecek süreci de beraberinde yaratmaktadır. Burjuvazinin, kitlelerin aşırı sömürüsü üzerine kurduğu cenneti yıkılacaktır.

Bu nedenle, “aynı gemideyiz” burjuva söylemi, işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla ölü sessizliğinin içinde tutamaz. Kapitalizmin batışı işçi ve emekçilerin batışı değildir. Kapitalizmin batışı, Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçilerin vatanlarının batışı değildir. Batan, burjuvazinin kanalı saltanatı olacaktır. Bu yıkımı, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuva sistemine karşı verdiği mücadelesi gerçekleştirecektir. İşçi sınıfı ve ezilen kitleler, fazlasıyla cefasını çektikleri kapitalist sistemi, sefasını çekecekleri bir sistemle değiştirmesini de bileceklerdir.

Daha güçlü tekeme vurmanın tam zamanı... 14.08.2018

1 Fortune Dergisi

32634

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Sayfalar