Cuma Mayıs 10, 2024

Kapitalizmin batışı

 

Türk burjuva ekonomisinin yapısal ve finansal krizi her geçen gün giderek derinleşiyor. Türk ekonomisinin içine girdiği kriz salt Türk tekelci burjuvazisinin derin bir endişe içine sokmuş değil, bütün kapitalist dünyayı özellikle de AB emperyalist burjuvazisini de bu endişenin içine itmiş bulunuyor.

Emperyalist-kapitalist dünyanın zincirlerle birbirine bağlandığından bu yana, kapitalist zincirlerden birinin zayıflaması diğerlerini de ciddi bir şekilde etkiliyor. Kapitalist dünyanın büyük ekonomilerindeki kriz daha büyük oranda bir etki yaratırken, Türkiye gibi orta düzeydeki kapitalist bir ekonominin etkisi de ekonomik büyüklüğüyle doğru orantılı olmaktadır.

Türk burjuvazisinin içinde bulunduğu finansal-borç krizinin spekülatif yanları olsada, sorun bunu doğuran ekonomik biçimdir. Kapitalist ekonomilerin kaçınılmaz bir kaderi olarak ekonomik krizle belli aralıklarla sürekli bir karşı karşıya kalışları söz konusu ve bundan kaçamıyorlar. Çünkü aşırı üretim prensipli ve tüketime dönük ekonomi, ister istemez yarıyolda tökezlemektedir. Kapitalizmin “kumar” ekonomisi uzun bir süre ayakta kalamaz ve yıkılmakla karşı karşıya kalacaktır.

“Dolar-Avro” ve “Rahip Brunson” etrafından döndüğü söylenen krizin, perde gerisinin konuşulmasından mümkün olduğunca kaçılıyor. Arka perdesi: Türkiye’nin 2000’ler öncesi gibi olmadığı, emperyalist bir ülke olduğu ve bölüşülmüş pazarlardan pay istemesiyle doğrudan bağlantılıdır. Türkiye, Ortadoğu’nun yırtıcı kaplanı ve en azından burada söz sahibi olmak istiyor. Buna bağlı olarak da farklı emperyalist kutuplaşmaların içinde yer alabileceğini ve ABD’nin çemberi içindeki kutuptan çıkmayı dayatıyor. ABD ise Türkiye’nin kendi kutup çemberi içinden çıkmasını istemediği için “cezalandırma” yoluna gidiyor. TL’nın değersileşmesinden bağımsız olarak çatışmanın esas nedeni bu. ABD-Türkiye “dost” da olsa, TL, bu kadar borç yükü altında erimek zorunda yine kalacaktı.

Sorunun bu yanı görülemedikçe, ABD-Türkiye, (ve aynı şekilde AB-Türkiye) arasındaki çelişmeler ve krizler bireylerin (Trump-Erdoğan) çatışmasına indirgenir ki, bu, burjuvazinin gerçekleri kitlelerden saklama argümanlarına teslim olunmuş olunur.

Türk ekonomisi borçla büyümesine karşı diğer kapitalist-emperyalist ülkelerinde borçla büyüdüğü ve dünya borç yükünün dünya GSMH’nın çok çok üstünde olduğu biliniyor. Özellikle kapitalizmin “neoliberal” süreci borçla büyüdü ve büyük bir borç balonu oluştu. Bu balon artık daha fazla şişirilemiyor.

Örneğin, dünyanın toplam (özel ve kamu) borcu 1950 yıllarında toplam üretime (gelir) oranı % 50 civarındayken, 2007 yılında bu oran % 170 ve 2017 yılında ise yaklaşık iki katı birden artarak % 320’lere çıktı. Bugün dünyanın toplam (kamu-özel) borcu 237 trilyon ABD doları. 2017 itibariyle toplam üretiminin ederi ise 81 trilyon ABD doları kadardır. Borçların büyük (174 trilyon ABD doları) bölümü emperyalist-kapitalist ülkelere, 63 trilyon ABD doları kadarı ise diğer ülkelre ait.1

Türkiye ve dünyadaki son gelişmeler, yani ekonomik krizler ve savaşlar ve üretimden fazla borçlanma kapitalizmin tarihi sınırına daynadığının açık bir göstergesidir.

Emperyalist burjuvazinin büyük şaşalı gürültülerle neoliberal politikaları (küreslleşme adı altında) kitlelere kurtarıcı olarak göstermesi ve sonunda yine ulusal çitlerine (ABD’nin ticaret savaşı) dönme eğilimi (bu “eğilim” esasta gerçekçi değil ve kapitalizm gelinen aşamada ulusal çitlerin arkasında kendini varedemez) içine girmesi, kapitalist yolun sonuna gelindiğini gösteriyor. Emperyalistler arasındaki kutuplaşmanın arttığı ve neredeyse her geçen gün yeni kutuplaşmaların ortaya çıktığı ve kriz içinde kıran kırana bir savaşın yaşandığı süreçte, kapitalizmin, geçicide olsa kendini kurtarmasının olaslığı kalmamıştır.

Sosyal şovenizm, ırkçılık, din çemberi ve daha bir çok alt kimliklere bölündürülmüş işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla uykuya yatırmanın olasılığı da kalmamıştır. Uyuyan dev uyanacak ve kapitalizmin dünyayı uçuruma atmasına son verecektir. 

Dünya konjonktürü, komünistlerin daha iyi hazırlanmasını ve işçi sınıfı içinde örgütlenmelere daha fazla ağırlık vermesini ve hazırlıklı olmasını dayatıyor. Emperyalist savaş tehlikesinin arttığı bir sürecin içindeyiz ve emperyalist burjuvazi büyük bir savaşa doğru hızla gidiyor. Sosyalist devrimlerin dışında bu çarkı durdurmanın başka bir olasılığı da gözükmüyor.

Türk tekelci burjuvazisi, büyük bir şiddet ve baskıyla ve “demokratik” seçimler adı altında “allem-kallem edip”, ülkeyi bir şirket gibi tek adam yönetimine (görünüşte) verdi ve kendisi için grevsiz, demokratik ortamsız, direnişsiz ve toplumun ilerici kesimlerinin bütünüyle baskı altında tutulduğu ve islamlaştırılma eğilimli bir cennet yarattı. Ancak bu uzun sürmeyecek önümüzdeki kısa süre içinde, devletin tüm şiddetine rağmen başta işçiler olmak üzere kitle direnişleri artacaktır. Bu kaçınılmazdır. Burjuvazinin zorla yararttığı “cennet” yine kendisi için bir cehennem olmaya adaydır.

Çünkü, son kriz: İşsizliği, pahalılığı, çalışanlar üzerindeki vergileri daha da artıracak ve çalışanların daha da yoksullaşmasını beraberinde getirecektir. “Tek vatan, tek bayrak, tek din, tek dil” vb. gibi kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı ve kitleleri birbirine kırdırıcı ırkçı-faşist ve gerici propagandalar artık kitle üzerinde etki etmeyecek süreci de beraberinde yaratmaktadır. Burjuvazinin, kitlelerin aşırı sömürüsü üzerine kurduğu cenneti yıkılacaktır.

Bu nedenle, “aynı gemideyiz” burjuva söylemi, işçi sınıfı ve emekçileri daha fazla ölü sessizliğinin içinde tutamaz. Kapitalizmin batışı işçi ve emekçilerin batışı değildir. Kapitalizmin batışı, Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan çeşitli milliyetlerden işçi ve emekçilerin vatanlarının batışı değildir. Batan, burjuvazinin kanalı saltanatı olacaktır. Bu yıkımı, işçi sınıfı ve emekçilerin burjuva sistemine karşı verdiği mücadelesi gerçekleştirecektir. İşçi sınıfı ve ezilen kitleler, fazlasıyla cefasını çektikleri kapitalist sistemi, sefasını çekecekleri bir sistemle değiştirmesini de bileceklerdir.

Daha güçlü tekeme vurmanın tam zamanı... 14.08.2018

1 Fortune Dergisi

32610

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar