Perşembe Mayıs 9, 2024

Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.

Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.

Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.

Özellikle egemenlikçi sistemler stratejik ve uzun vadeli planlarla hareket ettiğinde inşa kurucu temellerini konuşarak yapma, yaparak konuşmayı daha bilinçli yapmaktalar. Yönetmek istediği ezilen zümrelere şekil vermekte ve şekillendirmek istediklerine göre konuşmakta, konuşur olmaktalar.

Kendileri gibi konuşmayı, düşünmeyi sağlatıcı ideolojik politik kodlarla bunu yapmaktalar. Yöneten, yönetilen olduklarında halk deyimiyle şapkayı ters giydirmeyi doğru olarak yutturmakta yalanı büyük hünerle doğru yerine koymaktalar. Yalan zamanla doğru yerine geçince ezilen, ezdirilenleri yönetmek daha kolay hale gelebilmektedir. Böyle olduğu içinde ezdirilmek ve yönetilmek istenen insanlar egemenlerin her söylediğini bu anlamda ters okumak zorundadır. Terste okursa ancak doğru bilinç eylem çıkışını yakalayabileceğini bilmelidir. Yoksa onun yalanına farkında olmayarak hizmet etmiş olur.

Onun dediğini yapar duruma gelir.

Şaşkın bakış ve yönlendirmede azade olmak mı isteniliyor o zaman egemenlerin söylediği her sözü ve davranışı, uygulamayı terste okumalı ki,onun inceltilmiş yalancı özel savaş etkisinde bir nebzede olsa uzak kalabilsin..

Sözü bir kaç gündür tartışma gündemimize gelen ’’Her türlü şiddette karşıyız’’ sözüne getirmek istiyorum.

‘Her türlü şiddette karşıyız’ sözünü biz ezilenler ve ezdirilenler nereye oturtmalıyız? Kolayca söylenecek sözmü bu söz!. Kesinlikle kolay söylenecek söz değildir. Kolaycada söylenmemelidir. Farkındayız, biliyoruz ki, ezilen, ezdirilenler bir kere şiddetti üreten değil, şiddette maruz kalandır. Şiddetti üreten devlettir. Onun siyasi, hukuki, askeri faşist uygulamalarıdır. Böyle bir durumda devlet şiddetine karşı çıkmamak ve her türden şiddette karşıyız demek ölümden ölümü beğen dışında bir anlam ifade etmemektedir.

Ölümden ölümü beğen olunmayacaksa eğer o zaman ezilen/ezdirilen her türlü şiddette karşı olmakla yetinmez, egemenin uyguladığı şiddet zulmüne karşı öz direniş/direnmeyi hak bilir ve bu hakkı en doğru şekilde uygulamayı kendisi için öz savunma, hayatta kalma sayar. Her türlü şiddette karşıyım demekle zalimin zulümünü mazlumun hak direnişini eşitleme, aynı görmedir. Zalimin şiddetine dolaylı razı, rızalık göstermektir.

Ezilenin “ezen karşısında ‘sen bana şiddet uyguladıkça direnmek’ haktır. Ben direnerek kendi varlığımı koruyorum” demesi en tabi olandır. Bunları neden yazdığımıza gelince Mersin Mezitli Tece karakoluna karşı fedai eylemine karşı HDP,TİP,EMEP ve Selahattin Demirtaş, Sol partinin ‘her türlü şiddette karşıyız’’ sözleri üzerine bunları yazıyoruz.

Bu sözü söyleyenlere bir nebzede olsa bir hatırlatmada bulunmak için yazıyoruz.

HDP eş başkanları her türden şiddette karşıyız diyorlar ama devletin her türlü şiddetine maruz kaldıklarını yaşayarak biliyorlar. Faşist zalimliğin zulmünü en çok çeken parti olduğu da ortadadır. Şiddet kavramının ezilenlerin direnişinde değil, ezenlerin baskısında üretildiğinin de farkındadır. Bizzat bunu günlük, anlık yaşayarak tecrübe ederek bilen partidir.

Rahmetli Tahir Elçi’ye PKK terör örgüttü dayatması canlı tv yayınında dayatıldığında, bunu ret eden Tahir Elçinin nasıl birkaç gün sonra Diyarbakır’ın üç minareli burucunda katledildiği hala hafızalarımızda tazedir.

Keza 7 Haziran’a üç gün kala Diyarbakır mitinginde bombalar patlatıldı. Mitingdeki bazı insanlarımız bu devlet provokasyonunda şahadette ulaştı. 10 Ekim 2015’te 1 kasım seçimleri öncesinde devlet katliam yaptı 110 insan Ankara göbeğinde barışçıl bir eylem yerinde hunharca katledildi.

Ekim öncesinde 20 Temmuz 2015  33 gencecik umut yolcuları Suruç’ta yine devlet provokasyonuyla katliamda geçirildi. Şimdi bu örneklere bakarak doğru sorgulamayı nerede başlatmalıyız? Ya da neyi sorgulayacağız? Dikkat ederseniz 7 Haziran da HDP 80 milletvekili almıştı. İki bakanlıkla ara geçici hükümette yerini almıştı. Sonuç Faşist devletin bu katliamları ve bu katliamlara ilaveten Cizre, Sur öz yönetim  katliamları geldi.

‘Her türlü şiddette karşıyız’’ diyen HDP Eş başkanları, Selahattin Demirtaş, Sol Parti, EMEP, TÖP, TİP’in bu hatırlatma bağlamında çağrılarını nereye oturtacaklarını gerçekten insan merak etmektedir. Her türlü şiddette karşıyım diyorsunuz da, peki siz bu katliamlar karşısında ne kadar duruş olabildiniz ve örgütlü tepki içinde oldunuz ve ne kadar devletti kınadınız, karşısında durdunuz ve engelleyen oldunuz soruları ‘her türlü şiddette karşıyız’’ sözlerinde sonra haliyle dönüp dolaşıp tekrar tartışma gündemimize gelivermektedir.

SİHA’larla her gün Rojava, Mahmur, Şengal demokratik-Özerk yönetimdekiler ve sivil insanlar katlediliyor. Bu durum ortaydayken ‘Neden ey devlet senin her türlü şiddetine karşıyım’deyip bir açıklamada bulunulmuyor. Sayın Murat Karayılan bir kaç gün önce ‘varlık, yokluk’’ günlerinden geçiyoruz, kimin elinde ne gelirse yapsın çağrısında bulundu. Neden bu çağrı duyulmuyor ve Metina, Zap, Avaşinde Gerillaya karşı kullanılan kimyasallara karşı bir tepki  oluşmuyor  ve ‘Ey devlet senin ne işin var, güney kürdistanda, ne hakla kimyasal kullanıyorsun denilmiyor.

Hoşnaf Ata’yı neden kendimize örnek almıyoruz. İki aya yakındır Denhak OPECW önündeki iki yeğenin kimyasalda katledilmesini tek kişilik eylemle protesto etmekte ve TC’nin kimyasalla öldürdükleri yeğenlerin fotoğrafıyla TC’yi  teşhir etmektedir. Peki siz koca koca parti ve büyük şahsiyetler neden Türk devletin kimyasalına karşı bir ses ve tepki içinde değilsiniz? TC Faşizmin günlük anlık gerillaya ve gerillanın üslendiği coğrafyaya karşı  kimyasal kullanıyor.

Buna karşı tepkisizliğinizi nasıl izah edeceksiniz? Kimyasal saldırılara karşı ne yaptınız? Madem ki provokasyonlara karşı ve seçimleri tehlikeye düşürmesine izin vermiyoruz diyor ve onca Faşist devletin yaptıklarına sessiz kalıyorsunuz zaman bir zahmet kalkın deyin ki ey devlet bu seçim sürecinde demokratik bir olgunluk ve yarış için tek taraflı ateşkes yap, şeçime gidelim çağrısında bulunun.

Seçimlerin sağlıklı bir sonuca gitmesi için, Gerilla operasyonlarından vazgeç de. SİHA saldırılarını bırak seçime barışçı bir ortamda girelim de. Demiyorsun. Çünkü biliyorsun bu çağrının karşılığının olmayacağını. Devletin her türlü insanlık dışı katliam ve yok ediciliği provokasyon saymayacaksın. Mezitli’deki Fedai eylemi seçimler için provokasyon sayacaksın.

Gerçekten ağır söz olur ama bizim orda bir söz var aklını peynirle mi yedin demezler mi insana!

Bir de meşhur ‘düşman hukuku’yla bize yaklaşıyorsun söz dillerde pelesenk edilmiştir. Faşist şef İstanbul sözleşmesini kaldırıyor ve Kadınların tüm haklarını elinde alınıyor ve Kadınların buna karşı çıkışı ,mücadele içinde oluşu elbet makuldür. Yerindedir. Yerinde olmayan Faşist şefin polisine ‘siz bize düşman hukuku’ uyguluyorsunuz sözü ve bu sözle tepki içinde oluşlarıdır.

Zaten Faşist şef İstanbul sözleşmesini kaldırarak düşmanlığını ilan etmiştir. Şimdi sen bundan ne hukuk bekliyorsun ki düşman hukuku uyguluyorsun diyorsun. Demokrat, devrimci, sosyalist, yurtsever kuruluşlarda ezber ezber bu sözü söylemekteler. Faşist rejim işgal ediyor, saldırıyor, gasp ediyor, eziyor ve sen kalk düşman hukuku uyguluyorsun de.

Düşman düşmanlığını yapsın, sen hukuk, adalet de ve bu beklentiyle söze gel. Emine Şenyaşar adalet nöbetinde hiç mi bir sonuç çıkarmıyorsun. Nerede ise 700 gündür nöbettedir. Azıcık adalet olsaydı herhalde bunca gün Emine ana ve oğlu o adliye önünde nöbet tutmazlardı. Düşmanın kavramları muğlaklaştırarak, içini boşaltarak ne kadar hafızalarımıza yalan dolanla doldurup, yanlış düşünmeye ittiği bu örnek ve başka örneklerle daha iyi anlaşılacak, görülecektir.

Kavram kargaşanın sonucu işte budur!

Demokratik siyaset, Faşist devletin siyaset arenasında gladyatör olmak, kalmakla olmuyor. Önemli olan Spartaküs çıkışlı olmaktır. Faşizmi dize mi getirmek istiyorsan o zaman onun oluşturduğu tüm dil, uslup, tanım, benzetme, uyarlama, uygulamalarda kendini mesafeli kılacaksın. Yalnız kılmakla da olmaz, mücadele içinde olacaksın. Ancak bu mücadele karşı çıkışla kisilikli insan, demokratik özgürlükçü siyasetçi olmayı hak etmiş olursun.

Bu da dişe diş Faşist devletle hesap sormayla mümkün olur. Payanda duruma düşmemekle olur. Faşist kurumsal araçlarına karşı bir saniye esnetme  içinde olmayarak radikal demokraside ısrar duruşla olur. Liberalizmle olmaz. Bunu en iyi bilen Selahattin Demirtaş ve HDP’dir. 10 bin üyesi ve yönetimiyle rehinelikse bilmelidir ki radikal demokraside ısrar duruşundan gevşeme sebebiyledir. Kendi gevşemesini görmeyerek, topu taca atmaya kimsenin hakkı yoktur. Yaşananlardan hiç kimse Faşist devletin zulmünü bahane etmesin, devlet zaten zulüm devletidir Bu zulümü bahane ederek kendi yetmezliğini faşist zulüme yükleyerek kendini haklı çıkarmasın. Bugün bu kadar faşist uygulamalar yol alıyorsa sebebi faşizmin anladığı dilde cevap olmayışındandır. Liberal, konformist, popülist, sitem içi arayış beklenti yaşamla haşır neşir olmasındandır.

O zaman çağrımız net olmalıdır:

1- Ey devlet sen provokasyon yapıyorsun, seçime kadar ateş kes yap çağrıcısı olmaktır. Tabi burada her iki taraf kelimesini kullanmamasına özelikle imtina etmelidir. Çünkü savaşı açan devlettir. Mazlumlar değildir.. Devlet savaşı durdurursa her halde saldırdığı güçler durup dururken devlette saldırmaz!,

2-Birleşik demokratik devrimci güçler olarak faşist devlet bu çağrıya gelmiyor, gelemiyorsa o zaman Faşist saldırılara karşı birey ve örgütlü karşı koymak meşru savunma haktır. Bu hakkın meşru dayanağıyla radikal demokrasi güçleri olarak duruş içinde olmak olmazsa olmaz devrimci, demokratik, yurtsever refleks olmalıdır.

Bizce her türlü şiddette karşıyız diyenler radikal demokrasi hattında durur ve ısrarcı olmayı bilirlerse işte o zaman her türlü şiddette karşıyız sözleri bir anlam karşılığı olur. Bunun dışında tüm çağrılar, sözler Faşist devletin kendi yatağında daha da palazlanmasına, kudurmasına, saldırganlığına, yok ediciliğine, provakassyonuna zemin sunulan olur.

Son olarak diyeceğimiz Fedai eylemini beğenirsiniz, beğenmesiniz. Ama kınamak hakkını kendinizde göremezsiniz. Kınayamazsınız. Bu eylemin insanüstü fedai duruş, çıkışına provokasyon diyemezsiniz.

Tanrıça Zilan, Beritan çizgisi devrimciliğine ancak saygı duyulur. Gücümüz varsa, o gücü kendimizde buluyorsak bu fedai yoldaşların izinde ancak yürünür

Bu ne aceleciliktir ki,koro olmuş hep bir ağızda kınamakla Faşist TC nin yedeğine düşerek,TC’nin yaptıklarını değilde,TC de intikam kararlılığı içinde olan fedaileri kınıyorsunuz! İşte  düşman bilincimizi esir almış örneği bu kınayıcıların çıkışında insan daha iyi görmektedir.

Faşist TC’ye hesap sormak bir onurdur. Anadolu Mezopotamya da kırımda geçirilmiş ve hala da geçirilmekte olan halkların fedai eylemcileri kınanmaz ancak alkışlanır, desteklenir, sahip çıkılır.

HPG ve Birleşik Devrimci güçlerimizin üyesi olan  Sara Tolhildan ve Ruken Zelal yoldaşlarımızı bir daha sevgi saygı minnetle anıyor, mücadeleleri mücadelemizdir diyoruz.

1373

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Halka Nasıl Yaklaşacağız?

Milyonlar açlık ve yoksulluk içinde, demokratik haklardan yoksun, özgürlük kırıntılarına bile muhtaç bir durumda yaşıyor. Haksızlık, hukuksuzluk ve adaletsizlik karşısında kitleler ya seslerini yeterince yükseltememekte ya da sınırlı sayıda insanla zulüm karşısında direnmeye çalışmaktadır. Birbirinden bağımsız, sınırlı direniş güçlerinin mücadele ettiği süreci yaşıyoruz. Damlaların derelere, derelerin nehirlere, nehirlerin bendlerini yıkacak duruma gelme ihtiyacı var.

“Kuruluşunun 100. Yılında TC’nin Diğer Yüzü Türkiye’de Ulusal Azınlıklar Sorunu”*

Türkiye’de ulusal sorun ve azınlıklar meselesini incelerken nasıl bir ülkede yaşadığımız, ülkeyi hangi sınıfların yönettiği, ulusların hangi tarihi koşullarda ortaya çıktığı, ulusal sorunun ekonomik ve politik nedenlerini açıklamak durumundayız.

Ulus, tarihsel olarak meydana gelmiş, ortak bir dil, ortak bir pazar, ortak bir kültür birliği ve ortak bir ruhi şekillenmende ifadesini bulan istikrarlı bir insan topluluğudur. Ulus, sadece tarihi bir kategori değil bir çağın, yükselen kapitalizm çağının ortaya çıkardığı bir olgudur.

Yüz yıllık çakma Türk devleti (Nubar Ozanyan)

Aradan bir asır geçmesine, tarihin yaprakları değişmesine karşın Türkiye Cumhuriyeti temelde bir değişime gitmeden dün olduğu gibi imha ve inkar zihniyetiyle yaşamaya, Orta Çağ’ın karanlığında kalmaya devam ediyor.

Fetih ve işgallerden, zulüm ve soykırımdan başka övünülecek bir tarihi, Hitler faşizmine örnek olmaktan başka bir başarısı olmayan TC, ceberut devlet olma niteliğinden hiçbir şey kaybetmeden yüzüncü yılını kutluyor.

Aşk Her Şeyi Affeder mi - Partiler Neden Diktatör / ERGÜN ASLAN

Klasik emperyalizmle modern emperyalizm arasında çeşitli proletaryaların ve (komprador) sınıfların olduğu bir memlekette modern proletaryaların partisinin birliğinin ve özgürlüğünün yegane (ve yegane) güvencesinin yerel yönetimlerin özerkliğe varabilecek kadar geniş demokratik haklara sahip olmaları olduğu bilgisini kim inkar edebilir ki.

Üüüü.... üüüü....

Ya.... ya...

Bir insan aldığı görevden başka her şeyi konuşur mu.

Hom... hom.. hom...

Bunlar... bunlar... daha çok....

 Filelerin sultanlarını karşımıza çıkarırlar.

 Daha çok...

Rojava, Filistin, Karabağ: İşgal, Yıkım ve Direniş (Yorum)

Ortadoğu tarihi boyunca yer küremizin en çatışmalı bölgelerinden biri olmuştur. Bölgenin stratejik konumu, uygarlığın gelişim düzeyi, baskıya, sömürüye dayalı dış müdahaleler için güçlü zeminler sunmuştur. Kuşkusuz bölgedeki iç çelişkiler ve çatışmalar da her zaman dış müdahaleleri kolaylaştırmıştır. Özellikle dinsel ve mezhepsel çatışmalar hem çağdaş temelde toplumsal gelişmeleri frenlemiştir hem de bölgeyi dış saldırılara açık hale getirmiştir. Bu nesnel zemin üzerinde toplumsal çürümeler, işbirlikçi ilişkiler ve itaat kültürü bir yaşam tarzına dönüştürülmüştür.

“Hamas-İsrail Çatışmasında” İtidal Çağrısı Yapmak…(Polemik)

Filistinli 14 direniş örgütünün, 7 Ekim günü “Aksa Tufanı” adıyla İsrail devletine yönelik operasyonu, başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyada büyük bir yankı uyandırdı. Hamas gibi İslamcı örgütlerin yanısıra ve de Filistin Halk Kurtuluş Cephesi, Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi gibi Marksist eğilimli hareketlerin de yer aldığı hamle, Siyonist İsrail’in tarihi boyunca aldığı en büyük darbelerden biri olarak kayıtlara geçti. Sözkonusu direniş, kısa sürede dünyanın dört bir yanında devrimci, ilerici güçler nezdinde çok ciddi saflaşmaları da beraberinde getirdi.

“Çizgimiz Nubar Ozanyan’dır!” (Deniz Aras)

7 Ekim sabahı Filistin Ulusal Direnişi’nin Siyonist İsrail işgalciliğine ve zulmüne karşı “Aksa Tufanı Operasyonu” başlatması başta siyonizm olmak üzere bölge gerici devletleri ve siyonizme koşulsuz destek veren emperyalistlerde şok etkisi yarattı.

Hamas öncülüğünde başlatılan ve aralarında Filistin Ulusal Hareketi’nin tarihsel öznelerinden Filistin Halk Kurtuluş Cephesi gibi devrimci örgütlerin de yer aldığı “Operasyon Odası” tarafından yönetildiği açıklanan bu hamle, tüm dünyada olduğu gibi coğrafyamızda da tartışmalara yol açtı.

Yerini Bulan Her Vuruş Acı Verir!

Komünist partileri yaptıkları eylemleri kamuoyuna açıkladıkları gibi, yanlış yaptıkları eylemleri de kamuoyuna açıklar ve özeleştirisini yaparlar. Yanlış eylemlerin özeleştirisinin yapılması, o partinin dürüstlüğünü gösterir ve bu tür özeleştiriler kitlelere ve parti kamuoyuna güven verir.

Arif Alıç, 1978 yılında Hıdır Aykır ile Bayrampaşa  Hapishanesinden kaçtı. Parti tarafından kırsal (Dersim) alana gönderildi. 1981 yılının ortalarında, TKP/ML üyesi bir kişi tarafından öldürüldü.

Bu makaleyi, yazarken ölüm haberini aldığım, sevgili yoldaşım Turan Talay'ın anısına adıyorum.

Türk Tekelleri Afrika'yı Çok Çooook Sevdi!

TKP-ML Ortadoğu Parti Komitesi:Faşizm Ve Siyonizm Kaybedecek, Filistin ve Rojava Kazanacak!

Ortadoğu ezilen halklarının ezeli düşmanları olan Faşist T.C. ve Siyonist İsrail devletlerinin halklara yönelik saldırıları ile ezilen Rojava ve Filistin halklarının direnişine şahit oluyoruz. Bu gerici güçler, tüm teknolojik üstünlük ve emperyalist devletlerden tam destek görmelerine rağmen, Filistin ve Rojava halklarının direncini, mücadele kararlılığını kıramıyorlar. Egemenlerin tüm saldırılarına rağmen belirleyici olan yine halkın öz direnişi ve kararlılığı oluyor. Filistin ve Kürdistan halkları; İsrail Siyonizmine, T.C.

Sayfalar