Çarşamba Mayıs 8, 2024

Kavram Kargaşası (Sinan Dersim)

Her türlü şiddette karşıyız, düşman hukuku vb.

Düşünerek konuşmak, konuşarak yapmak siyasette, sosyal ilişkilerde önemlidir. Genelde bunun eksikliği yapma fiili ve amaçtaki net olma, olmamayla orantılı olarak değişkenlik göstermektedir.

Kişide, toplumda, örgütlülükten, örgütsüzlükten, egemenlikçi sistemden, ezilenlerin kurtuluş kavgasında düşünerek konuşma, konuşarak yapma derin ideolojik politik tercih ve kodlara göre olmakta ve bu kodların doğru yerinde oturması, oturmamasıyla orantılı değişkenlik göstermektedir.

Özellikle egemenlikçi sistemler stratejik ve uzun vadeli planlarla hareket ettiğinde inşa kurucu temellerini konuşarak yapma, yaparak konuşmayı daha bilinçli yapmaktalar. Yönetmek istediği ezilen zümrelere şekil vermekte ve şekillendirmek istediklerine göre konuşmakta, konuşur olmaktalar.

Kendileri gibi konuşmayı, düşünmeyi sağlatıcı ideolojik politik kodlarla bunu yapmaktalar. Yöneten, yönetilen olduklarında halk deyimiyle şapkayı ters giydirmeyi doğru olarak yutturmakta yalanı büyük hünerle doğru yerine koymaktalar. Yalan zamanla doğru yerine geçince ezilen, ezdirilenleri yönetmek daha kolay hale gelebilmektedir. Böyle olduğu içinde ezdirilmek ve yönetilmek istenen insanlar egemenlerin her söylediğini bu anlamda ters okumak zorundadır. Terste okursa ancak doğru bilinç eylem çıkışını yakalayabileceğini bilmelidir. Yoksa onun yalanına farkında olmayarak hizmet etmiş olur.

Onun dediğini yapar duruma gelir.

Şaşkın bakış ve yönlendirmede azade olmak mı isteniliyor o zaman egemenlerin söylediği her sözü ve davranışı, uygulamayı terste okumalı ki,onun inceltilmiş yalancı özel savaş etkisinde bir nebzede olsa uzak kalabilsin..

Sözü bir kaç gündür tartışma gündemimize gelen ’’Her türlü şiddette karşıyız’’ sözüne getirmek istiyorum.

‘Her türlü şiddette karşıyız’ sözünü biz ezilenler ve ezdirilenler nereye oturtmalıyız? Kolayca söylenecek sözmü bu söz!. Kesinlikle kolay söylenecek söz değildir. Kolaycada söylenmemelidir. Farkındayız, biliyoruz ki, ezilen, ezdirilenler bir kere şiddetti üreten değil, şiddette maruz kalandır. Şiddetti üreten devlettir. Onun siyasi, hukuki, askeri faşist uygulamalarıdır. Böyle bir durumda devlet şiddetine karşı çıkmamak ve her türden şiddette karşıyız demek ölümden ölümü beğen dışında bir anlam ifade etmemektedir.

Ölümden ölümü beğen olunmayacaksa eğer o zaman ezilen/ezdirilen her türlü şiddette karşı olmakla yetinmez, egemenin uyguladığı şiddet zulmüne karşı öz direniş/direnmeyi hak bilir ve bu hakkı en doğru şekilde uygulamayı kendisi için öz savunma, hayatta kalma sayar. Her türlü şiddette karşıyım demekle zalimin zulümünü mazlumun hak direnişini eşitleme, aynı görmedir. Zalimin şiddetine dolaylı razı, rızalık göstermektir.

Ezilenin “ezen karşısında ‘sen bana şiddet uyguladıkça direnmek’ haktır. Ben direnerek kendi varlığımı koruyorum” demesi en tabi olandır. Bunları neden yazdığımıza gelince Mersin Mezitli Tece karakoluna karşı fedai eylemine karşı HDP,TİP,EMEP ve Selahattin Demirtaş, Sol partinin ‘her türlü şiddette karşıyız’’ sözleri üzerine bunları yazıyoruz.

Bu sözü söyleyenlere bir nebzede olsa bir hatırlatmada bulunmak için yazıyoruz.

HDP eş başkanları her türden şiddette karşıyız diyorlar ama devletin her türlü şiddetine maruz kaldıklarını yaşayarak biliyorlar. Faşist zalimliğin zulmünü en çok çeken parti olduğu da ortadadır. Şiddet kavramının ezilenlerin direnişinde değil, ezenlerin baskısında üretildiğinin de farkındadır. Bizzat bunu günlük, anlık yaşayarak tecrübe ederek bilen partidir.

Rahmetli Tahir Elçi’ye PKK terör örgüttü dayatması canlı tv yayınında dayatıldığında, bunu ret eden Tahir Elçinin nasıl birkaç gün sonra Diyarbakır’ın üç minareli burucunda katledildiği hala hafızalarımızda tazedir.

Keza 7 Haziran’a üç gün kala Diyarbakır mitinginde bombalar patlatıldı. Mitingdeki bazı insanlarımız bu devlet provokasyonunda şahadette ulaştı. 10 Ekim 2015’te 1 kasım seçimleri öncesinde devlet katliam yaptı 110 insan Ankara göbeğinde barışçıl bir eylem yerinde hunharca katledildi.

Ekim öncesinde 20 Temmuz 2015  33 gencecik umut yolcuları Suruç’ta yine devlet provokasyonuyla katliamda geçirildi. Şimdi bu örneklere bakarak doğru sorgulamayı nerede başlatmalıyız? Ya da neyi sorgulayacağız? Dikkat ederseniz 7 Haziran da HDP 80 milletvekili almıştı. İki bakanlıkla ara geçici hükümette yerini almıştı. Sonuç Faşist devletin bu katliamları ve bu katliamlara ilaveten Cizre, Sur öz yönetim  katliamları geldi.

‘Her türlü şiddette karşıyız’’ diyen HDP Eş başkanları, Selahattin Demirtaş, Sol Parti, EMEP, TÖP, TİP’in bu hatırlatma bağlamında çağrılarını nereye oturtacaklarını gerçekten insan merak etmektedir. Her türlü şiddette karşıyım diyorsunuz da, peki siz bu katliamlar karşısında ne kadar duruş olabildiniz ve örgütlü tepki içinde oldunuz ve ne kadar devletti kınadınız, karşısında durdunuz ve engelleyen oldunuz soruları ‘her türlü şiddette karşıyız’’ sözlerinde sonra haliyle dönüp dolaşıp tekrar tartışma gündemimize gelivermektedir.

SİHA’larla her gün Rojava, Mahmur, Şengal demokratik-Özerk yönetimdekiler ve sivil insanlar katlediliyor. Bu durum ortaydayken ‘Neden ey devlet senin her türlü şiddetine karşıyım’deyip bir açıklamada bulunulmuyor. Sayın Murat Karayılan bir kaç gün önce ‘varlık, yokluk’’ günlerinden geçiyoruz, kimin elinde ne gelirse yapsın çağrısında bulundu. Neden bu çağrı duyulmuyor ve Metina, Zap, Avaşinde Gerillaya karşı kullanılan kimyasallara karşı bir tepki  oluşmuyor  ve ‘Ey devlet senin ne işin var, güney kürdistanda, ne hakla kimyasal kullanıyorsun denilmiyor.

Hoşnaf Ata’yı neden kendimize örnek almıyoruz. İki aya yakındır Denhak OPECW önündeki iki yeğenin kimyasalda katledilmesini tek kişilik eylemle protesto etmekte ve TC’nin kimyasalla öldürdükleri yeğenlerin fotoğrafıyla TC’yi  teşhir etmektedir. Peki siz koca koca parti ve büyük şahsiyetler neden Türk devletin kimyasalına karşı bir ses ve tepki içinde değilsiniz? TC Faşizmin günlük anlık gerillaya ve gerillanın üslendiği coğrafyaya karşı  kimyasal kullanıyor.

Buna karşı tepkisizliğinizi nasıl izah edeceksiniz? Kimyasal saldırılara karşı ne yaptınız? Madem ki provokasyonlara karşı ve seçimleri tehlikeye düşürmesine izin vermiyoruz diyor ve onca Faşist devletin yaptıklarına sessiz kalıyorsunuz zaman bir zahmet kalkın deyin ki ey devlet bu seçim sürecinde demokratik bir olgunluk ve yarış için tek taraflı ateşkes yap, şeçime gidelim çağrısında bulunun.

Seçimlerin sağlıklı bir sonuca gitmesi için, Gerilla operasyonlarından vazgeç de. SİHA saldırılarını bırak seçime barışçı bir ortamda girelim de. Demiyorsun. Çünkü biliyorsun bu çağrının karşılığının olmayacağını. Devletin her türlü insanlık dışı katliam ve yok ediciliği provokasyon saymayacaksın. Mezitli’deki Fedai eylemi seçimler için provokasyon sayacaksın.

Gerçekten ağır söz olur ama bizim orda bir söz var aklını peynirle mi yedin demezler mi insana!

Bir de meşhur ‘düşman hukuku’yla bize yaklaşıyorsun söz dillerde pelesenk edilmiştir. Faşist şef İstanbul sözleşmesini kaldırıyor ve Kadınların tüm haklarını elinde alınıyor ve Kadınların buna karşı çıkışı ,mücadele içinde oluşu elbet makuldür. Yerindedir. Yerinde olmayan Faşist şefin polisine ‘siz bize düşman hukuku’ uyguluyorsunuz sözü ve bu sözle tepki içinde oluşlarıdır.

Zaten Faşist şef İstanbul sözleşmesini kaldırarak düşmanlığını ilan etmiştir. Şimdi sen bundan ne hukuk bekliyorsun ki düşman hukuku uyguluyorsun diyorsun. Demokrat, devrimci, sosyalist, yurtsever kuruluşlarda ezber ezber bu sözü söylemekteler. Faşist rejim işgal ediyor, saldırıyor, gasp ediyor, eziyor ve sen kalk düşman hukuku uyguluyorsun de.

Düşman düşmanlığını yapsın, sen hukuk, adalet de ve bu beklentiyle söze gel. Emine Şenyaşar adalet nöbetinde hiç mi bir sonuç çıkarmıyorsun. Nerede ise 700 gündür nöbettedir. Azıcık adalet olsaydı herhalde bunca gün Emine ana ve oğlu o adliye önünde nöbet tutmazlardı. Düşmanın kavramları muğlaklaştırarak, içini boşaltarak ne kadar hafızalarımıza yalan dolanla doldurup, yanlış düşünmeye ittiği bu örnek ve başka örneklerle daha iyi anlaşılacak, görülecektir.

Kavram kargaşanın sonucu işte budur!

Demokratik siyaset, Faşist devletin siyaset arenasında gladyatör olmak, kalmakla olmuyor. Önemli olan Spartaküs çıkışlı olmaktır. Faşizmi dize mi getirmek istiyorsan o zaman onun oluşturduğu tüm dil, uslup, tanım, benzetme, uyarlama, uygulamalarda kendini mesafeli kılacaksın. Yalnız kılmakla da olmaz, mücadele içinde olacaksın. Ancak bu mücadele karşı çıkışla kisilikli insan, demokratik özgürlükçü siyasetçi olmayı hak etmiş olursun.

Bu da dişe diş Faşist devletle hesap sormayla mümkün olur. Payanda duruma düşmemekle olur. Faşist kurumsal araçlarına karşı bir saniye esnetme  içinde olmayarak radikal demokraside ısrar duruşla olur. Liberalizmle olmaz. Bunu en iyi bilen Selahattin Demirtaş ve HDP’dir. 10 bin üyesi ve yönetimiyle rehinelikse bilmelidir ki radikal demokraside ısrar duruşundan gevşeme sebebiyledir. Kendi gevşemesini görmeyerek, topu taca atmaya kimsenin hakkı yoktur. Yaşananlardan hiç kimse Faşist devletin zulmünü bahane etmesin, devlet zaten zulüm devletidir Bu zulümü bahane ederek kendi yetmezliğini faşist zulüme yükleyerek kendini haklı çıkarmasın. Bugün bu kadar faşist uygulamalar yol alıyorsa sebebi faşizmin anladığı dilde cevap olmayışındandır. Liberal, konformist, popülist, sitem içi arayış beklenti yaşamla haşır neşir olmasındandır.

O zaman çağrımız net olmalıdır:

1- Ey devlet sen provokasyon yapıyorsun, seçime kadar ateş kes yap çağrıcısı olmaktır. Tabi burada her iki taraf kelimesini kullanmamasına özelikle imtina etmelidir. Çünkü savaşı açan devlettir. Mazlumlar değildir.. Devlet savaşı durdurursa her halde saldırdığı güçler durup dururken devlette saldırmaz!,

2-Birleşik demokratik devrimci güçler olarak faşist devlet bu çağrıya gelmiyor, gelemiyorsa o zaman Faşist saldırılara karşı birey ve örgütlü karşı koymak meşru savunma haktır. Bu hakkın meşru dayanağıyla radikal demokrasi güçleri olarak duruş içinde olmak olmazsa olmaz devrimci, demokratik, yurtsever refleks olmalıdır.

Bizce her türlü şiddette karşıyız diyenler radikal demokrasi hattında durur ve ısrarcı olmayı bilirlerse işte o zaman her türlü şiddette karşıyız sözleri bir anlam karşılığı olur. Bunun dışında tüm çağrılar, sözler Faşist devletin kendi yatağında daha da palazlanmasına, kudurmasına, saldırganlığına, yok ediciliğine, provakassyonuna zemin sunulan olur.

Son olarak diyeceğimiz Fedai eylemini beğenirsiniz, beğenmesiniz. Ama kınamak hakkını kendinizde göremezsiniz. Kınayamazsınız. Bu eylemin insanüstü fedai duruş, çıkışına provokasyon diyemezsiniz.

Tanrıça Zilan, Beritan çizgisi devrimciliğine ancak saygı duyulur. Gücümüz varsa, o gücü kendimizde buluyorsak bu fedai yoldaşların izinde ancak yürünür

Bu ne aceleciliktir ki,koro olmuş hep bir ağızda kınamakla Faşist TC nin yedeğine düşerek,TC’nin yaptıklarını değilde,TC de intikam kararlılığı içinde olan fedaileri kınıyorsunuz! İşte  düşman bilincimizi esir almış örneği bu kınayıcıların çıkışında insan daha iyi görmektedir.

Faşist TC’ye hesap sormak bir onurdur. Anadolu Mezopotamya da kırımda geçirilmiş ve hala da geçirilmekte olan halkların fedai eylemcileri kınanmaz ancak alkışlanır, desteklenir, sahip çıkılır.

HPG ve Birleşik Devrimci güçlerimizin üyesi olan  Sara Tolhildan ve Ruken Zelal yoldaşlarımızı bir daha sevgi saygı minnetle anıyor, mücadeleleri mücadelemizdir diyoruz.

1358

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Devrimci Demokratik Kamuoyuna ve Halkımıza!

KOMÜNİST ÖNDER İBRAHİM KAYPAKKAYA’YI ORTAK BÖLGESEL GECELERLE ANACAĞIZ!

Sayfalar