Perşembe Mayıs 9, 2024

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet

Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.

Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

Yüz yıllık TC tarihini Kaypakkaya’nın ortaya koymuş olduğu görüşler çerçevesinde ele almak, eskiyi atıp, yeniyi kuşanmak onun izlemiş olduğu bilimsel tutumla mümkündür. Bunun ilk adımı da yetersizliklerimizle hesaplaşmakla, inceleme- araştırmada derinleşmeyi içermeyen, tutucu düşünüş ve hareket tarzından uzak durmakla başlar. Eğer Kaypakkaya, bu bilimsel yolu izlememiş olsaydı söz konusu tarihi süreçte ilk hesaplaşmayı geleneksel “sol” düşünüş tarzıyla yapmazdı.

Onun, Kemalizm’in önüne çekilen “sol” perdeyi çekip, faşist niteliğine ışık tutması, Kürt ulusal sorununda hakim ulus ırkçılığına, sosyal şovenizme karşı yol açıcı, tavizsiz bir mücadele içine girmesi, olayları ele alışta izlemiş olduğu bilimsel tutumdan kaynaklıdır.

Bu düşünüş tarzıyla hareket eden Kaypakkaya, kitle hareketlerine katılarak pratikten öğrenmeyi oldukça önemsemiştir. Yine tarihi tecrübelerden öğrenme, bu tecrübelerle, güncel siyasal gelişmeler arasında doğru bir tarzda bağ kurma çabasını tüm analizlerinde rahatlıkla görebiliriz.

Cumhuriyetin kuruluş sürecine, Kemalizm’e bugün de övgüler dizen her türlü anti- MLM anlayışa karşı Kaypakkaya’nın, uzlaşmaz tutumunu sürdürmek zorundayız. Çünkü yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin özlü ifadesi “Tek vatan, tek millet, tek bayrak”tır. Dolayısıyla “tekçilik” üzerine kurulan Cumhuriyetin faşist tabutuna çivi çakma yerine “sol” adına, kırmızı şal örtmeye çalışanlar, objektif olarak kanlı bir tarihe hizmet etmiş olurlar. Oysa bu yüz yıllık tarih, askeri darbelerle, göstermelik parlamentolarla, Kürt ulusunu ve diğer azınlık milliyetleri imha ve inkar etmekle geçmiştir.

Keza, Kemalizm anti-komünizm niteliğiyle yüz yıllık Cumhuriyet tarihinin en kanlı sayfalarından biridir. M.Suphi ve yoldaşlarının katledilmesiyle başlayan bu tarihin her sayfasında devrimci ve komünist güçlerin, Kürt halkının ve azınlık milliyetlerin kanı vardır. Cumhuriyetin kuruluş döneminde M.Kemal’in elinde bir oyuncak işlevi gören Kemalist devlet, bugün de AKP-MHP koalisyon iktidarının oyuncağı durumuna gelmiştir.

Dolayısıyla Kaypakkaya’nın, Kemalist iktidarın niteliğine dair yaptığı değerlendirmeler bir yüz yıllık tarihi kapsar niteliktedir. Soruna bu bakış açısıyla yaklaştığımızda, Kemalizm’in kanlı sopasının el değiştirerek günümüze kadar geldiğini göreceğiz. Ama ne yazık ki, kendini “sol”da tanımlayan kitlelerin önemli bir bölümünün üzerindeki Kemalizm etkisi sürüyor. Özellikle siyasal İslamcı anlayışa karşı Kemalizm bir seçenek olarak sunulmakta. Bu anti-komünist düşünüş tarzına karşı Türkiye ve Türkiye Kürdistanı’nda kararlı bir mücadele yürütme görevi de karşımızda durmaktadır. Bu gericiliğin alternatifi Kemalizm değildir. Çünkü Kemalizm tekçidir, Kürt ulusunu, azınlık milliyetleri yok sayma, yok etmenin ideolojisidir. Emperyalizme bağımlılık, komünizme düşmanlıktır.

Kemalist Cumhuriyete “devrimci tarihsel bir rol” biçenler, her zaman Kaypakkaya’nın fikirlerine karşı mesafeli durmuşlardır. Hatta bu düşüncelerin karanlıkta kalmasını istemişlerdir. Çünkü Kaypakkaya’nın düşünceleri Kemalist Cumhuriyetin reddi üzerine kurulmuştur. Keza Kürt ulusal sorununda da sosyal şovenizmin derin etkisi altında olan anlayışların Kaypakkaya yoldaşın görüşlerine hürmet etmeleri beklenemez. Bu gerçeğin bir yönü; diğer yönü ise bu fikirlerin karanlıkta kalmasını sağlamaya hiç kimsenin gücünün yetmeyeceğidir.

Son günlerde Bursa’da Amedspor oyuncularına karşı yapılan faşist saldırıları selamlayan iktidar ortağı Bahçeli de bu kanlı tarihin sürdürücüsüdür. İdeolojik gıdasını bu çöplükten almaktadır. “Amedspor yoktur” söylemi özünde Kürt ulusunun varlığına, diline, kültürüne duyulan düşmanlığın, inkarcılığın itirafıdır. Hiç kuşkusuz dün olduğu gibi bugün de bu saldırılar sökmeyecektir. Kürt inkarcılığı başta Kürt halkı olmak üzere devrimci ve komünist güçlerin mücadelesiyle tarihin çöplüğüne gömüldü.

1781

Pusula

Pusula

Son Haberler

Sayfalar

Pusula

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar