Pazartesi Mayıs 20, 2024

Kızıl Güller Kanıyor‏

Öyle bir coğrafyada, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, nerdeyse yılın tüm günlerinde ve ülkenin dört bir tarafında bize yaşatılan acıları, haksızlıkları, uğradığımız katliamları protesto etmekle geçiyor ömrümüz. Ve her gün o acılarla, duygusal anlarla bir kez daha yoğruluyor her birimiz. 

Öyle bir ülke tarihiyle karşı karşıyayız ki, bu ülkenin de, bu coğrafyanın tarihi de katliamlar tarihidir. Bu coğrafyada yüzlerce yıldan bu yana ezilenler, mazlumlar, farklı etnik ve inançsal kimlikler, değerler katliamlarla, soykırımlarla, susturulmaya, bastırılmaya, yok edilmeye çalışıldı. İşçiler, emekçiler sosyal haklarından uzak şartlarda çalıştırıldı. Daha dün Soma kömür madeni ocaklarında yüzlerce işçi göçüklere, yangınlara kurban edildi.

Ve bundan ötürü yaşadığımız her ay bir diğer aydan daha çok acı ve gözyaşıyla doludur diyoruz. Yine de Mayıs ayının tüm aylar içersinde farklı bir yeri var. Mayıs ayı bahar ayıdır. Mayıs bahar aylarının güneşin sıcaklığıyla yaza evrildiği aydır. Mayıs ayı sevginin, aşkın, direnişin, öfkenin ayıdır. Ve Mayıs ayı aynı zamanda zulümlerin, katliamların da bolca  olduğu bir ayıdır..  

Sabahattin Ali’nin dizeleriyle:

“mayıs ayların gülüdür / taze bir çiçek dalıdır

içerim ateş doludur   / mayıs'ta gönlüm delidir

yeşil dağlara göçülür / kızıl şaraplar içilir

yarim dökülür saçılır / mayıs'ta gönlüm delidir” 

Mayıs ayı denince aklımıza hemen yakın tarihimizde 1 Mayıs 1977’de Taksimde yitirdiklerimiz gelir. O gün Taksim meydanında yüz binlerce işçinin, emekçinin üzerine otel odalarından, resmi binalardan ve plakasız araçlardan yüzlerce mermi sıkıldı ve o gün biz Taksim’de 34 canımızı yıldızlara uğurladık.

Mayıs ayı denince aklımıza 4 Mayıs 1937 de Bakanlar Kurulunun Dersim Soykırımı kararı ve bu kararın uygulanması sonucu 37 – 38 de Dersim’de katledilen genç, yaşlı, kadın, çocuk kefensiz giden onbinlerce can gelir. Mezar yerleri bile gizlenen Seyit Rıza  ve yoldaşları geliyor.. Binlerce hizmetçi veya evlatlık verilen çocuklar, başka şehirlere sürgüne gönderilen Dersimliler gelir.

Evet, şairin dediği gibi Mayıs ayı güllerin ayıdır.. Biz Mayıs aylarında sayısız kırmızı gülümüzü yitirdik. 6 Mayıs 1972 de Karşıyaka’nın üç gülü diye bilinen Deniz, Yusuf ve Hüseyin’i yitirdik.

Mayıs denince ayağının altındaki sehpayı tekmelerken: “Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm–Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt Halklarının Kardeşliği! Yaşasın İşçiler, Köylüler! Kahrolsun emperyalizm!” diye haykıran Deniz Gezmiş gelir aklımıza;

Mayıs denince “Ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için bir defa şerefimle ölüyorum. Sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Bizler halkımızın hizmetindeyiz, sizler Amerika’nın! Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm” diyen Yusuf ASLAN gelir aklımıza;

Mayıs denince “Ben şahsi hiçbir çıkar gözetmeksizin halkımın mutluluğu ve bağımsızlığı için savaştım.  Bu bayrağı, bu ana kadar şerefle taşıdım. Bundan sonra bu bayrağı Türk halkına emanet ediyorum. Yaşasın İşçiler, Köylüler ve Yaşasın Devrimciler! Kahrolsun Faşizm!” diyen Hüseyin İNAN gelir aklımıza.

Mayıs ayı denince aklımıza yurtsever hareketin öncülerinden Haki Karer ve13 Mayıs 1980'de Karakoçan’da ölümsüzleşen Ermeni asıllı Armenek Bakırcıyan, yani Orhan Bakır gelir. Orhan’ı tanıyanlar O’nu şu şekilde anımsarlar. Yaşarken hep bölüşülen bir ekmek, bölüşülen bir ranza, bölüşülen umutlar. Ve ölürken milyonlarca parçaya ayrılıp herkese “alın bir parçam da size” diye dağılan bir can.   

Mayıs ayı denince aklımıza 17 Mayıs 1982’de Diyarbakır zindanında 12 Eylül faşizmini, işkenceleri, zulmü ve ihaneti protesto etmek için bedenlerini ateşe veren Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Necmi Üner ve Mahmut Zengin gelir. O dörtler ki, her biri bir ateş topuna döndü, faşizme silah olarak yöneldi ve bu görkemli başkaldırı eylemi yıllarca Kürt halkının dirilişine ve özgürlük mücadelesine ışık tuttu.

Mayıs ayı denince aklımıza 41 yıl önce 18 Mayıs 1973‘te Diyarbakır zindanında 682in sembol isimlerinden İ.Kaypakkaya gelir. İbo zindanda, işkence altında 3,5 ay boyunca direniş destanları yazmış, işkencecilere sır vermemiştir. Onu yenemeyen işkenceciler çareyi İbo’yu katletmekte bulmuştur. İbo, direnişiyle ser verip sır vermeme geleneğinin öncüsü olmuş, işkencecilerini zindanda mahkum etmiştir. Ve o direniş destanından kısa bir pasajı sizinle paylaşayım. Şöyle diyor İbo:

“Esasen biz komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz. Ancak örgütsel faaliyetlerimizi örgüt içinde bizimle beraber çalışan arkadaşlarımızı ve örgüt içinde olmayıp da bize yardımcı olan şahıs ve grupları açıklamayız. Ben buraya kadar anlattıklarımı samimiyetle inandığım Marksist-Leninist düşünce uğruna yaptım ve sonuçtan asla pişman değilim. Ben bu uğurda her türlü neticeyi göze alarak ve can bedeli bir mücadeleyi öngörerek çalıştım ve neticede yakalandım. Bir gün sizin elinizden kurtulursam yine aynı şekilde çalışacağım."  

Mayıs ayı denince aklımıza 31 Mayıs 1972 de Nurhak dağlarında yitirdiğimiz Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Özdoğan geliyor. O Sinan Cemgil ki, arandığı halde,  istanbul’da öldürülen arkadaşı Taylan Özgür ile ilgili toplanan kitleye: “Bir devrimci kardeşimiz polis kurşunu ile kahpece öldürülmüştür. Devrimci şehitlerin matemini tutacak zamanımız yoktur. Devrimcilerin postunu ucuza satmayacağız" diyecek kadar korkusuz bir devrimcidir.

Ve mayıs ayı denince daha geçtiğimiz yıl 31 Mayısta Taksim Gezi Ayaklanması ile başlayan süreç ve 8 canın, 8 çocuğumuzun Abdullah, Mehmet, Ethem, Medeni, Ali İsmail, Ahmet, Hasan Ferit ve Berkin Elvan’ın yıldızlaşarak aramızdan ayrılmaları gelir.  

Mayıs ayı da, diğer aylar da tarihimizin bir parçasıdır. Biz ezilenler, ötekileştirilenler, hakları ve özgürlükleri ellerinden zorla alınan mazlumlar diyoruz ki: Spartaküs’ten, Şeyh Bedreddin’e, Pir Sultan’dan Alişer’e, Zarife’ye, Mustafa Suphilerden Seyit Rıza’ya, Deniz’den, Mahir’e, Mazlum’dan İbrahim’e, Madımak’taki Koray’dan Gezi sürecinde yitirdiğimiz çocuklarımıza, Roboskili Kürt çocuklarından Elvan Berkin’e bu tarih ezenler, sömürenler ve egemenler için utanç dolu bir tarihtir.

Bizler için ise mücadelenin, direnişin, özgürlüğün, eşitliğin, şehitlerimizden bize kalan mirastır. Azim, kararlılık dolu şanlı bir tarihtir.   

Bugüne kadar yıldızlara uğurlayarak taçlandırdıklarımızın sayesinde bu direniş, özgürlük ve eşitlik sevdası devam edecektir. Onlar karşılıksız, serlerini vermek pahasına mücadele ettiler, savaştılar ve bize de isyan etmeyi, direnişi, başkaldırıyı miras bıraktılar.  

Ve bize düşen emperyalizme, faşizme her türden gericiliğe ve ayrımcılığa karşı olmak, şehitlerimizin anılarına, mücadelelerine sahip çıkmak ve onlara layık olmaktır diyor ve tüm şehitlerimizin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum.

Erdal YILDIRIM

14 Mayıs 2014

96686

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Merkel-Westerwelle ikilisiyle Alman Burjuvazisi Yeni Saldırılara Hazırlanıyor

Almanya’daki 27 Eylül genel seçimler öncesinde, nasıl bir hükümet kurulacağı, Alman tekelci burjuvazisi tarafından belirlenmişti. Kamuoyu anketleri de CDU-CSU ve FDP nin önde gittiğini teyit ederken, alman tekelci burjuvazisinin yeni hükümetini de onaylamış oluyordu. Emperyalist tekelci sermayenin, ülkeyi uzun bir süredir "büyük koalisyon” adını verdiği CDU-SPD ikilisiyle yönetmesi, onlara önemli kazanımlar kazandırmıştı.

Sayfalar