Cuma Mayıs 10, 2024

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

Alevi toplumu içinde yüzlerce yıldan bu yana egemenlerden, zalimlerden yana olmuş, Pir Sultan Abdal’ın itlerinin oturmadığı haram sofrasına oturup Hızır Paşalığa soyunan, ihanetçiliği, Reyberliği seçen, Aleviliği islamiyete, müslümanlığa yamamaya çalışan, bunun için de her türlü entrikayı deneyen, isimlerinin başında “profesör”, “dede” gibi çeşitli ünvanları olan; muhtemelen demokratik – yasal haklar değilse bile, hiç değilse Diyanette bir daire başkanlığı, belki bir müdürlük, veya daha önce olduğu gibi örtülü ödenekten bir miktar para, ya da bazı ‘dede’ kılıklılara maaş vs gibi çeşitli rant beklentileri olanlar vardı. Fakat onlar bile hayalleriyle baş başa kaldılar. Yardım, hizmet ve işbirlikçiliklerinin karşılığını alamadıkları bir hayal kırıklığı yaşadılar.

 

Alevilerin, Alevi toplumunun yıllardır beklentileri belliydi. Bu hükümetten de, Başbakan’dan da, paketten de bir beklentileri yoktu. Sözde Alevi açılımları öncesinde ve sırasında Alevilerin “eşit yurttaşlık” temelinde talep ettikleri, ortaklaştırdıkları ve maddeler halinde sundukları çözümlerin görülmezden gelinmesi, Alevilerin ve Aleviliğin yok sayılması, asimilasyonun giderek güçlendirilmesi, kendi Alevisini yaratma çabasındaki iktidarın ve bazı Fethullah yandaşlarının “Cami – Cemevi” projesi böyle bir beklenti içinde  olmamak için fazlasıyla yeterliydi..

 

Zira bu iktidardakilerin zihniyetini bilen, karakterlerini ve neye – kime hizmet ettiklerini iyi tahlil eden, Aleviliği Hz. Ali’yi sevmeye indirgeyen, takiyyecilikte sınır tanımayan Başbakanı iyi tanıyan Aleviler de, Alevi örgütleri de bu paketin “boş” hatta “bomboş” olacağını biliyorlardı. Ve görüldü ki, pakette inançlarla ilgili çıka çıka yıllardır fiilen ortada olmayan başörtüsü ve türban yasağının kamu kuruluşlarında serbestliği kararı çıktı.

 

Alevilikle ilgili tek ifade, Cemevlerinin ibadet yeri sayılması, Zorunlu Din Derslerinin kaldırılması, Madımak’ın Utanç Müzesi olması gibi temel istem ve sorunlar ortada dururken, Alevilerin Serçeşme kabul ettiği dergâha dahi ücret karşılığı girerken, Nevşehir Üniversitesi isminin ‘Hacı Bektaş Üniversitesi’ olarak değiştirilecek olması Alevilerle alay etmekten başka bir şey değildir.

 

Bir yandan Mısır’daki Esma’ya dünya televizyonları önünde gözyaşı dökme resitalleri sunan, Suriye’de El Kaide, El Nusra gibi selefi, insan düşmanı katiller sürüsüne eğitim, lojistik ve askeri destek sağlayan, bu grupları ülke içinde eğitip, örgütleyen, bu gruplara her türlü yardımda bulunup Suriye’ye gönderen, Suriye’de taraf olup iç savaşı körükleyen; diğer yandan geçim amaçlı kaçakçılık yapan 34 Kürt çocuğuna savaş uçaklarıyla saldırıp katledilmeleri emrini veren Erdoğan ve AKP iktidarından “Kürt sorunu”, “Ana Dilde Eğitim”, “Barış” gibi çözümler beklemek büyük bir hayalcilikten başka bir şey olamazdı .

 

Bu gerçekliğin kısmen farkına varan Kürt Hareketi ve kimi Kürt politikacılar da sadece belli beklentiler içindeydiler. O ‘özel’ beklenti dışında paketten hiçbir beklentilerinin olmadığını beyan da etmişlerdi. Zaten binlerce seçilmiş Kürt siyasetçiyi zindanlara tıkayan ve hergün yaptığı konuşmalarla, verdiği emirlerle içerideki siyasetçilerin tahliye edilmesini engelleyen, barışa düşman Erdoğan’ın Kürt sorunu için herhangi bir çözümü olmazdı.

 

En temel ve can alıcı sorunlardan birisi olan  “Ana dilde eğitim” de pakette yer almadı. Ama “özel okullarda “farklı dil ve lehçelerde eğitim” yapılabileceği, yıllardır fiili olarak ortadan kalkmış olan “x, q, w” harflerini kullanmanın suç olmayacağı “klavyelere özgürlük” şeklinde mizahi bir formülasyon ile açıklandı. Tek olumlu, ama yüzeysel değişiklik sabahları okullarda okunan öğrenci andının”  kaldırılmasıdır.

 

Başbakan uzun tekrarlarla sürdürdüğü konuşmasında kendi psikolojisini öne çıkaran, ruh halini yansıtan bir ifade kullandı. Bu ifade son derece doğru bir tespiti içeriyordu. Aylarca “bugün, yarın, öbür gün, gelecek hafta açıklanacak, çok önemli ve tüm toplumu memnun edecek demokratikleşme kararları olacak” denilerek gizemli bir hale dönüştürülen bu pakette bir kez bile “ALEVİ” ve “KÜRT” sözcüğü kullanılmamıştı.

 

Bu tam bir korkaklığın dışa yansımasından başka bir şey değildi. Ben burada Başbakana soruyorum. Bu ülkenin en temel ve en önemli iki sorunu olan Alevi ve Kürt sorunlarını teğet geçen, bu sözcükleri kullanmaktan özenle kaçınan bir kişiden daha büyük korkak olabilir mi?

 

Yanıtı da biz verelim..

 

Evet, Sayın Başbakan: ”Korkaklar hiçbir zaman zafer anıtı dikemezler, hele sen asla.”


Erdal YILDIRIM

01 Ekim 20013

101123

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

BE ZİMAN JÎYAN NA BE![1]

 

“Yaradılış gözyaşı vermiş bize,

acıma çılgınlığı vermiş,

İnsan artık dayanamaz gibiyse,

 üstelik

Ezgiler, sözler bağışlamış bana, yaramı

Bütün derinliğiyle dile getireyim diye;

Ve acıdan dili tutulunca insanın,

bir Tanrı

Çektiğimi anlatayım diye

bana dil vermiş.”[2]

 

Paris katliamının failleri ve düşünülmeyenler

 

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

KÜÇÜK BURJUVAZİNİN ÖZGÜRLÜĞÜ ARADIĞI YER

Küçük burjuva aydınları sosyalizmi sevmezler. Gerçekte, onların sevdiği düzen, kapitalist sistemdir. Kapitalist sistemin kendilerine dokunmamasını isterler. Onların tek istekleri; “özgürce yazmak”, “özgürce sanatlarını gerçekleştirmek”... Ancak, bu kutsal “özgürlüğün” içinde, kapitalist sistem tarafından ezilen işçi ve emekçilerin özgürlüğü yoktur. Onlara göre, işçi ve emekçilerin görevi; kapitalist iş bölümü gereği sermaye sahibine artı-değer üretmek...

İSLÂMCI-MUHAFAZAKÂRIN ZİHİN HARİTASINDA BİR GEZİNTİ: “NASIL BİR KADIN(LIK)”?[*]

 

“Biri kurbağa öper,

biri yüzyıllarca uyur,

biri 7 cüceyle yaşar,

biri kuleye kapatılır.

Bir masal prensesi olsan bile

kadınlık zor.”[1]

 

1. Arap-İslâm İmgeleminde Kadın: Arzu ve Tehlike

 

ZİNDANLARDAKİ ÇIĞLIK, BÜYÜK ÇIĞI OLUŞTURACAK…[1]

 

“Tarih, gelecek için

kavga verip, yitirmiş bile olsa,

insanlık için vuruşanları

hiç unutmaz.”[2]

 

Şu an elim tuttuğum 29 Ekim 2012 tarihli mektup Erzurum H-Tipi Kapalı Cezaevi’nin B-Blok’undaki 4. Odadaki Muzaffer Yılmaz’dan geldi…

Büyük kalıcı tarihsel projeleri birlikte inşa edelim...

12 Mart,12 Eylül ve daha sonraki süreçlerden günümüze dek Türk Devletinin zulmüne maruz kalmış, ülkesini, terk etmek zorunda bırakılmış, Ailesinden, eşinden, dostundan, kardeşinden, yoldaşından ve uğruna mücadele yürüttüğü halkından nedeni ne olursa olsun kopmak zorunda kalmış; kimileri işkence görmüş, kimileri uzun yıllar zindanlarda kalmış 120 civarındaki Sürgün 15 Aralık 2012 tarihinde Köln’de bir araya gelerek Avrupa’da Sürgünde yasayan İnsanların sorunlarına sahip çıkmak, bulundukları ülkelerden imkanları ve olanakları ölçüsünde Sürgünlüğe yol açan Türk Devletinin bugünde devam eden ba

Kaypakkaya Partizan ve Yol Ayrımları

        Bir görüşü savunmanın en mutlu yanı o görüşün çoğalması ve kitleselleşmesidir. Eğer yaptığınız iş buna hizmet ediyorsa, adımlarınız hep ileriye dönükse anlam kazanacaktır, tatmin edici olacaktır. Yaptığımız işlerin özeleştirisini yaptığımız kadar eleştrilerini de yapmalı ve gerekirse çıkmaza girildiğinde dönüp kendimize bakıp ne yapıyorum denilmelidir. Gittiğimiz yol 1 adım ileri 2 adım geri gidiyorsa burda durup düşünmek ve ortaya çeşitli tespitler koymamız gerekmektedir.

BARIŞ GÜVERCİNLERİNE KURŞUN SIKILMAZ

 

Sakine Cansız (Sara), Fidan Doğan (Rojbin) Leyla Şaylemez

 

Her biri birbirinden değerli onurlu üç Kürt siyasetçisi ,Farklı dönemlerde KUH katılmış adeta nesilden nesile devam eden  kurtuluş hareketinin bayraklaşan isimleri,

PKK nin kurucu kadrolarından olan, mücadelenin bütün aşamalarında alnının akıyla çıkan, düşmanın dahi  saygı duyduğu devrimci bir kadındır Sakine Cansız,

Cezaevi resimlerine bakıldığında zayıf, çelimsiz, üflesen düşecek gibi görünmektedir.

“Yarı-Feodal” Brezilya...?

 11.01.2013 tarihinde Özgür Gelecek gazetesinin internet portalında; “Süreç devrimcilerin lehine dönecektir!” adlı bir yazı okudum. Sanırım Brezilya Komünist Partisi (Maoist)’e ait. Yazının altında böyle bir imza yoktu. İsim konusunda yanılmış olabilirim. Burası çok önemli değil. Benim açımdan önemli olan, yazının Brezilya ile ilgili değerlendirmesiydi. Esas olarak da, böyle bir değerlendirme yazısının kendine “Maoist” diyen bir örgüt tarafından yapılmasıdır. Eğer, kendisini “Maoist” olarak adlandırmasaydı, böyle bir yazı yazma ihtiyacı da duymazdım.

 

AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]

 

“Bilginin iktidarla ilişkisi

sadece uşaklıkla değil,

hakikâtle de ilgilidir.”[1]

 

Sayfalar